Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə170/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   166   167   168   169   170   171   172   173   ...   283
ILH2004-MZHP

Selçuklular dönemi, Şîa için bunalımlı bir devre olmuştur. Zira bu dönemde 
Sünnîlik yüceltilmiş,  Şiîlik ise sapkın bir mezhep olarak kötülenmiştir. 
Moğol-İlhanlı  dönemine (663-737/1265-1337) geldiğimizde,  İmâmiyye 
Şîası, iki asırlık Sünnî hakimiyetinden sonra, Moğol istilasını bir kurtuluş 
olarak görüp, onların Allah tarafından gönderildiğine inanarak muvaffak 
olmaları için gereken çabayı sarfetmiş, bu arada inançlarını yeniden ortaya 
koymak ve müdafaa edebilmek için eserler vermeye başlamıştır. Yetmiş iki 
sene süren bu devrede önemli eserler verenlerin başında, Nasîruddîn Tusî (ö. 
672/1274), Muhakık Hillî ve Allâme Hillî gibi meşhur simalar gelmektedir. 
907/1501 yılında  İran’da  Safevîler devletinin kurulmasıyla birlikte, 
devletin resmî mezhebi ilan edilen İmâmiyye  Şîası, tarihte ilk kez resmî 
devlet desteğine kavuşmuştur. Diğer taraftan Şiîlik bu dönemde Fars 
kültürüyle iç içe girerek daha az evrensel ve daha çok millî bir şekle 
bürünmüştür. Bunu gerçekleştirmede en önemli rolü ulemâ sınıfı üstlenmiştir. 
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi dahili problemleriyle meşgul 
olması, Safevîler’in İran’ı Şiîleştirme faaliyetlerini kolaylaştırdığı gibi, Safevî 
toprakları dışında Bahreyn, Irak, Afganistan ve Hindistan gibi topraklarda da 
tesir icra etmelerini sağlamıştır.  Şiîleştirme faaliyetleri devam ederken 
Safevîler, Sünnî Müslümanları sürekli baskı altında tutmuşlardır.  Şiî ulemâ 
da bu konuda yöneticilere gerekli desteği vermiş, hatta bu faaliyeti zaman 
zaman bizzat kendileri icra etmiştir. Safevîler’in İran’ı Şiîleştirme çabaları ve 
İmâmiyye’yi devlet mezhebi ilan etmeleri, Lübnan Cebel-i Âmil’inde ve 
diğer Arap coğrafyasındaki  Şiî ulemâyı cesaretlendirmiş ve onları  İran’a 
hicret etmeye sevk etmiştir. Neticede kendisini İmâmî olarak ilan eden bir 
siyasî otoritenin gölgesinde, mutlak dinî hürriyeti tadan İran’daki  Şiî 
ulemânın bu rolü, Safevîler’in rakibi Osmanlı’daki Sünnî ulemâdan daha 
farklı bir ideolojik profil temin etmiştir. Diğer taraftan imparatorluğu 
kurmadaki siyasî başarının destekçisi olarak ulemâ, bu ilişkinin sonucunda, 
devlet sistemine tamamen entegre olma gibi bir handikapla karşı karşıya 
kaldı. Şiî ulemânın bu pozisyonu Kaçarlar dönemine kadar devam etmiştir. 
Safevîler’den sonra 1148/1736 yılında hükümdar olan Nadir Şah’ın, 
Şiîlik’le Sünnîliği birbirine yakınlaştırma ve İmâmiyye-Caferiyye’yi beşinci 
mezhep olarak kabul ettirme yolundaki çabaları sonuç vermedi. Kaçarlar 
dönemine (1179-1344/1779-1925) geldiğimizde,  Şiî ulemâ, imamların 
vârisleri olma özelliğini Kaçar şâhıyla paylaşmayı kabul etmedi ve Safevîler 
döneminde oluşturdukları toplum içerisindeki nüfuz ve konumlarının 
kabulünü bekledi. Bundan daha da önemlisi, şahın bizzat kendisi, ictihad 
makamına erişmemiş her Şiî gibi, belirli bir müctehidin mukallidi olarak, 
onun günlük dinî meselelerdeki fetvâ ve ictihadlarına göre hareket etmek 
durumundaydı. Safevîler’in yıkılışıyla birlikte sadr, mollabaşı ve şeyhülislam 
gibi bu dönemde oluşturulan dinî-ilmî müesseselerin merkezî fonksiyonlarını 
kaybettikleri ve diğer taraftan bütün müctehidlerin, on ikinci imamı temsil 
eden kollektif bir merceiyyet (dinî liderlik) makamına yükseldikleri dikkati 
çeker. Bu aynı zamanda dinî hiyerarşinin oluşmaya başladığının da önemli 
bir işaretidir. Kaçarlar’ın işbaşına gelmesiyle birlikte, dinî hiyerarşinin 
yapısal değişikliğini, müctehidlerin artan sayısından anlamak mümkündür. 
Bu dönemde, dinî hiyerarşinin gelişmesine parelel olarak, ulemânın zekat, 
humus ve diğer dinî vergilerden elde ettiği maddî kaynaklarda da, devleti 


 
 
138
rahatsız edecek bir artışın olduğu göze çarpar. Artık bu dönemde ulemâ, 
sadece iç politikada değil, mesela, savaş kararının alınması türünden dış 
ilişkiler konularında da hayli etkin bir konuma gelmiştir. 
Konumuzla ilgili detaylı malumat için Mazlum Uyar’ın Şiî Ulemânın Otoritesinin 
Temelleri (İstanbul, 2004) adlı kitabına başvurunuz. 
Söz konusu hassas yapı, 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarındaki 
devlet ricâli ile ulemâ arasındaki ilişkilerin en önemli belirleyicisi olmuştur. 
Reuters  İmtiyazı (1872) ve Tütün Boykotu (1892) gibi İran’ın çok önemli 
siyasi ve sosyal kararlarında birlikte hareket eden ulemânın, Meşrutiyet 
Hareketi’nde (1905-1906) farklı kamplara ayrılmasına gelince; burada, 
alimlerin kendi aralarındaki ideolojik farklılıklardan, İslam’ı koruma endişe-
sine kadar birçok unsurun belirleyici olduğu görülür. 1905-1911 arasındaki 
sürecin Şiî alimler üzerinde yaratmış olduğu hayal kırıklığı, sonuçta pek çok 
Şiî alimi hüsrana uğratmış ve bu yüzden onlar, 1920’li yılların başında, İran 
ve Irak’taki monarşilerin en önemli destekçileri olmuşlardır. 
XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarındaki modernleşme hamleleri 
karşısında  Şîi ulemanın tutumunu inceleyen Mazlum Uyar’ın  İran’da 
Modernleşme ve Din Adamları (İstanbul, 2008) kitabını inceleyiniz. 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   166   167   168   169   170   171   172   173   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin