KÖLELİK VE KÖLELEŞTİRME HAKKINDA
Kur'ân-ıKerim'in "Eğer onlarıazaba çarptırırsan, onlar senin
kullarındır." (Mâide, 118)ifadesi, köleliğin ve kulluğun anlamınıa-çıkça ortaya koyan bir cümledir. Gerçi Kur'ân'da bu anlamıiçeren
ayetlerin sayısıçoktur, ama bu ayet bu konuda akla uygun bir ge-rekçe getiriyor ve bu gerekçe şu gerçeği ortaya koyuyor: Eğer or-tada bir kul varsa, akıl şunu kesin olarak kabul eder ki onun efen-disi, onun üzerinde azaba çarptırma tasarrufunda bulunabilir.
Çünkü efendisi onun malikidir.
Aklın kul hakkında azabıcaiz görmesi ve ağır tasarruflarımu-bah kılması, ancak ağır olmayan diğer tasarruflarımubah görme-sinden sonra söz konusu olabilir. Buna göre efendi, kulu üzerinde
dilediği zaman ve dilediği gibi tasarrufta bulunmaya yetkilidir. Ak-lın bu konuda istisna ettiği tasarruflar, sadece çirkin gördüğü ta-sarruflardır. Bunlarıcaiz görmemesi, bu tasarrufların kendilerinin
çirkin, iğrenç olmalarından kaynaklanır. Yoksa kul, kul olmasıha-sebi ile efendinin her türlü tasarrufuna açıktır.
Bunun gerekli kıldığısonuç, kulun yükümlülüklerinde efendi-sine itaat etmesi, efendisinin isteklerine uymasıdır. Kul, efendisi-nin razıol-madığıhiçbir işte kendi başına hareket etme hakkına
sahip değildir. Nitekim şu ayetlerde bu gerçeğe kısmen işaret edi-liyor: "Bilâkis (onlar) onurlu, değerli kullardır. O'ndan önce söz
söylemezler ve onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler."
(Enbiyâ, 26-27) "Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının
malıolan bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızk-tan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Hiç
bunlar bir olurlar mı?" (Nahl, 75)
Kur'ân'ın ışığında kölelik ve kulluk meselesini çeşitli yönleri ile
birkaç bölüm hâlinde incelemek yerinde olur:
1- Yüce Allah'a Kulluğu Esas Kabul Etmek
Kur'ân'da insanlarıAllah'ın kullarısayan pek çok ayet vardır.
İslâm çağrısıbu temel esasa dayanır: "İnsanlar kuldur ve Allah on-ların gerçek mevlâları, efendileridir. Hatta bunun da ötesinde gök-lerdeki ve yerdeki varlıkların tümü kul olarak adlandırılır. Çok sa-
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 473
yıdaki melekler ile cinler bu varlıklara örnektir. Şu ayette
buyrulduğu gibi: "Göklerde ve yerde bulunanların tümü Rahman'a
kul olarak geleceklerdir." (Meryem, 93)
Hiç şüphesiz, yüce Allah'a ubudiyet (kulluk) kavramı, objektif
bir analize, yani kelimenin kendisinden elde edilen anlamının ana-lizine dayanır. Şöyle ki: Önce ubudiyetin (kulluğun) anlamıtemel
elementlerine çöümleniyor. Arkasından temel anlama eklenen,
fazlalık niteliğindeki özellikler atıldıktan sonra gerçek niteliğinin
akıllıvarlıklarda sabitleştiğine hükmediliyor.
Şöyle ki, insanlar arasında kul-köle diye adlandırılan fertler
vardır. O fertlerin bu isimle anılmalarının sebebi başkalarının mül-kü olmalarıdır. Bu mülkiyet, kölenin maliki ve efendisi olan o baş-kalarına köle ile ilgili istediği gibi tasarrufta bulunma imkânıveri-yor ve kölenin bağımsız iradesini mutlak anlamda ortadan kaldırı-yor.
Eğer bu anlam üzerinde iyi düşünülürse insanın, daha doğrusu
bütün bilinçli ve irade sahibi varlıkların gerçek anlamıile yüce Al-lah'ın kulları, köleleri olduğuna hükmedilir. Çünkü Allah, mülkiye-tin ger-çek anlamıile mülk olarak adlandırılan bütün nesnelerin
malikidir. Hiçbir nesne kendinden veya başkasından kaynaklan-mışolarak hiçbir şeye, meselâ faydaya, zarara, ölüme, hayata,
tekrar dirilmeye malik değildir. Varlık âleminde hiçbir nesne ne
zatı, ne sıfatıve ne de fiili ile bağımsız değildir. Sadece Allah'ın
kendisine bağışladığıkadarıile bir şeylere maliktir. Ama bu mül-kiyet, Allah'ın mülkiyetini ortadan kaldırmaz, mülkiyeti Allah'tan
başkasına geçirmez. Başka bir deyişle, varlıklara verdiği mülklerin
asıl maliki ve onlara sunduğu gücün asıl sahibi Allah'tır. O her şe-ye kadirdir ve her şeyi kuşatmıştır.
İşte kulların, Allah'ın teşriî iradesine boyun eğmeleri gereklili-ğinin gerekçesi, bu gerçek otorite ve bu hakikî mülkiyettir. Bu
yüzden kullar Allah tarafından kendi işilerini düzene sokan iki ci-hanlarının mutluluğunu sağlayacak olan dinî kurallara ve Şer'î ya-saklara boyun eğmekle yükümlüdürler.
KısacasıAllah, kullarının tekvinî mülkiyetle malikidir. Onlar bu
gerekçe ile O'nun takdirine ister istemez boyun eğen kullarıolur-lar. O'nu tanımalarıveya bilmemeleri, yükümlülüklerine itaat et-
474 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
meleri veya isyan etmeleri bir şeyi değiştirmez. Yine Allah teşriî
mülkiyet anlamında da onların malikidir. Bu gerekçe ile O'nun
emirlerini dinleyip O'na itaat etmeleri, kötülüklerden kaçınıp O'na
kulluk etmeleri gerekmektedir.
Bu maliklik ve efendilik, hüküm itibari ile insanlar arasında
egemen olan mülkiyetten ve efendilikten ve bu efendiliğin karşıtı
olan diğer kulluk türünden şu bakımdan ayrılır: Yüce Allah, mutlak
olarak tekvinî anlamda malik olduğu için, O'nun dışında bu an-lamda başka bir malik olmadığıiçin teşriî kulluk aşamasında o-nun dışında bir efendi edinmek, O'ndan başka birine kulluk etmek
caiz değildir. Nitekim yüce Allah, "Rabbin, sadece kendisine kul-luk etmenizi... emretti." (İsrâ, 23)buyuruyor. Ama insanlardan olan
diğer efendiler böyle değildir. İnsanlar arasındaki mülkiyet, üstün-lük metotlarından herhangi biri ile üstünlük kuranlara ait olur.
Bunun yanısıra insanlar Allah'ın mülkü olmayan hiçbir şeye
sahip olmadıklarından, varlıklarımülk olan ve olmayan diye ikiye
ayrılmadığından, bilâkis tekvinî anlamda zatlarıile, sıfatlarıile,
hâlleri ve davranışlarıile bir bütün olarak Allah'ın mülkü oldukla-rından, teşriî mülkiyet de bunu izlemiş[dolayısıyla onlar Allah'ın
teşriî mülkiyetinin de dahilindedirler] ve bu (teşriî) mülkiyet gereği
onlar üzerinde kulluğun devamına ve şu veya bu bakımdan kendi-leri ile ilgili olan her alanıkapsadığına hükmedilmiştir. Bu yüzden
kendileri ile ilgili alanların bir bölümü ile O'na kulluk etmeleri söz
konusu edilemez. Meselâ dilleri ile Allah'a kulluk edip elleri ile
etmemeleri düşünülemez. Kulluklarının bir bölümünü Allah'a ve
diğer bir bölümünü Allah'tan başkasına yöneltmeleri de olacak
şey değildir. Ama insanlar arasında geçerli olan efendilikte durum
böyle değildir. Çünkü akıl gereği insandan efendi, her istediğini
yapamaz. Bunun üzerinde iyice düşünün.
Şu ayetlerin ve benzerlerinin mutlaklığının delâlet ettiği ger-çek iş-te budur: "Sizin O'nun dışında bir veliniz ve şefaatçiniz yok-tur." (Secde, 4) "O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. İlkte
de, sonda da (dünyada da, ahirette de) hamd O'na mahsustur.
Hüküm de O-nundur." (Kasas, 70) "Göklerde ve yerde bulunanların
hepsi Allah'ıtesbih ederler. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsus-tur. O her şeye kadirdir." (Teğâbun, 1)
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 475
Kısacasıyüce Allah için geçerli olan kulluğun analitik bir an-lamıvardır. Bu anlam insanların toplumlarında geçerli saydıkları
kulluktan, kölelikten alınmıştır. Bu kurumun insan toplumlarında
bulunan bir dayanağıvardır. Şimdi bu dayanağın ne olduğunu gö-relim.
Dostları ilə paylaş: |