8- Köleliğin Tarihî Süreci
Tarihçilere göre
1kölelik ilkönce savaşesirleri alınmasıile or-1- Kaynaklar: 1- Dairet'ul-Mearif, Din ve ahlâk maddesi, Jhon Hysining, İng.
baskısı. 2- Mücmel'üt-Tarih, (Kısa Dünya Tarihi), H. G. Wels, İngiltere baskısı. 3-
Ruh'ul-Kavanîn (Kanunların Ruhu), Montesqiu, Tahran baskısı..
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 485
taya çıktı. Daha önce kabileler savaşlarda galip geldiklerinde al-dıklarıesirleri hemen öldürüyorlardı. Sonra onlarısağbırakıp diğer
savaşganimetleri gibi mülkiyetlerine geçirmelerini uygun gördü-ler. Bunu onların emeklerinden yararlanmak için yapmadılar. Bi-lâkis, esirlere iyilik yapmak için, insan türüne kıymaktan kaçındık-larıiçin ve uygarlık yolundaki adım adım ilerlemelerinin sonucun-da ortaya çıkan ahlâk kurallarınıgözetmek için bu yolu seçmişler-dir.
Bu geleneğin kabileler arasında ortaya çıkması, avcılıkla ge-çinme döneminin sona ermesi ile olmuştur. Çünkü avcılık döne-minde köleleri ve cariyeleri besleme imkânıyoktu. Kabileler avcı-lık dönemini aşıp yerleşik düzene geçtikten sonra köle besleyecek
ekonomik imkânlara kavuşabildiler.
Hangi süreci izleyerek olursa olsun kabileler ve milletler ara-sında köleliğin yaygınlaşmasıile insanların sosyal hayatıdeğişti.
Birinci olarak toplumlarda belirli bir düzen ve disiplin ortamımey-dana geldi. İkinci olarak işbölümü düzeni oluştu.
O dönemde kölelik dünyanın her tarafında aynısüreci izleme-di. Meselâ Avustralya, Orta Merkezî Asya, Sibirya, Kuzey Amerika,
Ku-tup, Nil Irmağının kuzeyinde ve Rambiz'in güneyinde kalan ba-zıAfrika yörelerinde bu uygulama gelenekleşmedi.
Bunun tersine kölelik Arap Yarımadasında, ilkel Afrika kabile-leri arasında, Avrupa'da, Güney Amerika'da ve Yahudiler arasında
yaygındı. Tevrat'ta kölelerin efendilerine itaat etmeleri ile ilgili bir
çağrıvardır. Hıristiyanlar arasında kölelik yaygındı. Nitekim
Pols'un Wil-men'e yazdığımektupta Efsimos'un kaçak bir köle ol-duğu ve Pols tarafından efendisine geri verildiği bildiriyordu.
Kölelerine karşıen yumuşak davranan millet Yahudiler idi.
Bunun göstergelerinden biri şudur: Yahudilerde Mısır'da inşa edi-len piramitlere ve tarihî Aşûr yapılarına benzer görkemli yapılara
rastlamıyoruz. Çünkü bu yapılar kölelerin ağır çalışmalarıile mey-dana getiriliyordu. Kölelere karşıen sert davranan milletler ise,
Romalılar ve Yunanlılar idi.
Doğu Roma'da İmparator Konstantin'den sonra köleleri azat
etme akımıyaygınlık kazandı. Bu akımın sonucu olarak Miladî on
üçüncü yüz yılda orada kölelik kaldırıldı. BatıRoma'da ise şekil
486 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
değiştirerek devam etti. Bu yeni şekle göre tarla çiftçiler ile birlik-te alınıp satılıyordu. Tarla ekip biçmek ise köleler tarafından yapı-lan bir işti. Fakat BatıRoma'da da kölelerin zorla çalıştırılmasına
son verilmişti.
Kölelik, Avrupa ülkelerinin çoğunda Miladî 1772 yılına kadar
uygulamada idi. Bu tarihten önce İngiltere ile İspanya arasında
yapılan bir anlaşmaya göre, otuz yıl boyunca her yıl İngiltere dört
bin sekiz yüz Afrika kökenli köleyi yüklü bir ücret karşılığında İs-panya'ya satmayıtaahhüt etmişti.
İngiliz kamuoyu Miladî 1761 yılında köleliğe karşıçıktı. Bu
karşıçıkışın başınıQuaker adlıbir dinî tarikat çekiyordu. Halkın bu
tepkisinin devam etmesi üzerine Miladî 1772 yılında Britanya top-raklarına ayak basan herkesin özgür olacağınıön gören bir kanun
çıkarıldı.
Fakat titiz araştırmalardan sonra Miladî 1788 yılında ortaya
çıktıki, İngiltere yılda iki yüz bin köle alıp satıyor ve bunların yüz
bin tanesi Afrika'dan alınıp Amerika'ya gönderiliyor.
Bu durum Miladî 1833 yılına kadar devam etti. Bu tarihte İn-giltere'de kölelik tamamen kaldırıldı. Devlet köle ticareti yapan
kumpanyalara ellerindeki köleleri ve cariyeleri azat etmeleri karşı-lığında yirmi milyon İngiliz Lirasıtazminat ödedi. Bu uygulama ile
İngiltere'de 770380 (yedi yüz yetmişbin üç yüz seksen) köle öz-gürlüğe kavuştu.
Amerika'da kölelik halkın büyük mücadeleleri sonucunda Mi-ladi 1862 yılında kaldırıldı. Köle edinme konusunda Amerika'nın
kuzeyi ile güneyi arasında tutum farklılığıvardı. Kuzey Amerikalı-lar sadece lüks olsun diye köle alırken, Güney Amerika'da eko-nomik faaliyetler tarıma dayalıolduğu için el emeğine şiddetle ih-tiyaç vardı. Bu yüzden onlar emeklerini sömürmek için köle alıyor-lardı. Bundan dolayıgenel köle yasağınıkabul etmek
istemiyorlardı.
Böylece köle yasağıkampanyasıülkeden ülkeye yayılarak de-vam etti. Nihayet Miladi 1890 yılında Bruksel'de imzalanan bir an-laşma ile kölelik geleneği tamamen kaldırıldı. Bu anlaşmayıbü-tün devletler imzalayıp ülkelerinde yürürlüğe koydular. Böylece
dünyada kölelik uygulamasıson buldu ve bu kararla milyonlarca
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 487
köle özgürlüğe kavuştu. (Kısaca alıntısınıyaptığımız sözler burada
son buldu.)
Şu nokta dikkatli bir okuyucunun gözünden kaçmaz: Bu açık-lamalarda uzun ve çetin mücadelelerden sonra çıkarılan yasalar-dan ve bu yasaların yürürlüğe konmasından söz ediliyor. Bunların
hepsi velilik veya üstünlük kurma yolu ile yapılan köleleştirmeler
ile ilgilidir. Bunun böyle olduğu, alınan kölelerin çoğunluğunun ve-ya tümünün bu uygulamaların revaçta olduğu Afrika kökenli oluş-larından anlaşılıyor. İslâm'ın yürürlükte tuttuğu savaşta esir alma
yolu ile meydana gelen köleliğe gelince, okuduğumuz açıklama-larda ondan hiç söz edilmiyor.
9- Köleleştirmenin KaldırılmasıYönündeki BakışAçıları
Ne Ölçüde Doğrudur?
Doğuştan özgürlüğün sadece insana bağışlanmışbir ayrıcalık
olduğu söylenir. Oysa (bu özgürlüğün diğer hayvan türleri için söz
konusu olamayacağının hangi gerekçeye dayandırıldığını
bilmiyoruz. Halbuki o hayvan türlerinde de insanda olduğu gibi
psikolojik bilinç ve harekete geçirici irade vardır. Sadece şunu söy-leyebiliriz ki: İnsan sırf kendisi ondan yararlansın diye bu özgürlü-ğü hayvanların elinden alıyor.) İşte bu doğuştan (fıtrî) özgürlüğün
temel dayanağı şudur: İnsan batınî bir bilinç ile ve harekete geçiri-ci bir irade ile donatılmıştır. Batınî bilinci sayesinde kendisine haz
veren şeyler ile acıveren şeyleri birbirinden ayırt ediyor; iradesi
sayesinde de haz veren şeyleri kendine çekerken, acıveren şeyleri
kendinden uzaklaştırıyor. Buna göre istediği şeyleri seçme hakkı
vardır.
İnsan bilinci, bir şeyle bağlantıkurup diğer bir şeyle bağlantı
kur-mayacak şekilde kayıtlıdeğildir. Yani zayıf ve ezilen bir insan,
güçlü ve üstün konumlu bir insanın hissettiklerini hissetmez diye
bir şey yoktur. Aynı şekilde insan iradesi, hoşlandığıbazı şeylerle
bağlantıkurmasınıengelleyen veya başkasının iradesinin ilişki
kurduğu şeylerde kendini unutup başkasının yararına kenara çeki-lerek o şeylerle ilişki kurmamaya zorlayan bir sınırla sınırlanmış
değildir.
Başka bir deyişle yenik düşmüşzayıf bir insan da, kendisini
488 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
yenip boyunduruğu altına alan insanın istediği şeylerin hepsini
kendisi için ister. Dolayısıyla zayıf insanın iradesi ile güçlü kişinin
iradesi arasında şöyle doğal bir ilişkinin olduğu söylenemez: Zayıf
kişinin iradesi güçlü kişinin iradesinin bağlantıkurduğu şeyler ile
bağlantıkurmayacak veya zayıf kişinin iradesi güçlü kişinin irade-sinde eriyerek iki irade bir tek irade olacak ve bu bileşik irade güç-lünün çıkarına işleyecek ya da zayıfın iradesi bağımsızlığınıyok
edecek şekilde güçlünün iradesine bağlanacaktır. [Böyle bir şey
düşünülemez.]
Durum böyle olunca ve hayatla ilgili kanunların doğal yapıya
dayalıolmasıgerektiğine göre, insanın şahsî itibari ile ve davranış-larında özgür olarak yaşamasıgerekir. İşte köleliği kaldırmanın
beslenme kay-nağıbudur.
Fakat insana bağışlanan bu özgürlüğü düşünmemiz gerekir.
Acaba bu özgürlük, ortaya çıktığından ve insanlık bünyesinde va-rolduğundan beri insan toplumunda yaşayan bütün fertleri kapsa-yacak şekilde mut-lak mıdır?
Bildik bileli insan türü toplum hâlinde yaşamaya devam edi-yor. Yapısal özelliklerinin gereği olarak onun için başka türlü bir
hayat mümkün değildir. Öte yandan bir toplumun belirli bir süre
için bile olsa hayatınıdevam ettirebilmesi için mutlaka fertleri a-rasında ortak bir konunun gelenek sistemi olmasıgerekir. Bu ge-lenek sistemi, ister akla dayalıadil bir sistem olsun, ister keyfî ar-zulardan kaynaklanan zalim bir sistem olsun, isterse başka bir ni-telikte olsun varlığıkaçınılmazdır ve hangi nitelikte olursa olsun,
bu sistem ferdî özgürlüğü sınırlar.
Üstelik insanın yaşayabilmesi için mutlaka âlemdeki madde-ler üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmasıgerekir. Hayatını
devam ettirebilmesinin teminatıbudur. Bu tasarrufun mümkün
olabilmesi için tasarrufta bulunduğu maddenin şöyle veya böyle
ona ait olmasıgerekir ki, biz bu ait olmaya mülkiyet diyoruz. -Mülkiyet derken de maksadımız onun genel anlamıdır; hem temel
hakları, hem de bildiğimiz mal edinmeyi kapsamına alır.- Meselâ
falanca kişinin giydiği elbiseyi, elbise onun üzerindeyken filânca
kişi giyemez. Bir kişinin yediği yemek, içtiği su ve oturduğu ev aynı
zamanda başkasının olamaz. Bu da belirli bir maddeyi kullanma-
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 489
yanın mutlak iradesini kayıtlandırmak, özgürlüğünü sınırlandır-mak anlamına gelir.
İşte bu nedenledir ki, insanlar yeryüzüne yerleştikleri ilk gün-den beri çatışmalarla boğuşuyorlar. Yeryüzüne dağılan fertlerin
her günü yeni bir çatışma ile başlayıp yeni bir çatışma ile bitiyor.
Bu çatışmalar insanların ölmesi, ırzların çiğnenmesi ve malların
talan edilmesi ile son buluyor. Eğer insan kendisinin -yani insanlı-ğın- mutlak özgür olduğu görüşünde olsaydı, bu çatışmaların hiç-biri meydana gelmezdi.
[İnsanların özgürlüğünü kısıtlayan bir diğer husus da, toplum-larda ceza kanunlarının varolmasıdır.] Cezalandırma kanunu uy-gar ve ilkel bütün toplumlarda hep geçerli olmuştur. Cezalandır-manın tek anlamı, suçlunun doğuştan sahip olduğu bazınimetlere
toplum tarafından el konmasıve özgürlüğünün kısmen elinden a-lınmasıdır. Eğer toplum veya toplumun yöneticileri idama mah-kum edilen bir katilin hayatına malik olmasalar, canını
alamazlardı. Eğer toplum organ kesme, dövme ve hapsetme gibi
ceza türleri ile suçluyu rahatı, hayatıve mülkiyeti ile ilgili bazıhak-lardan mahrum etmeye yetkili olmasa, bu cezalarıhükmedip uy-gulamasımümkün olmazdı. Zalimin ve saldırganın özgürlüğünü
kısıtlamadan onu zulümden ve saldırıdan alıkoymak nasıl müm-kün olabilir? Zorbanın bazıözgürlüklerini elinden almadan can, ırz
ve mal dokunulmazlığısağlanabilir mi?
Kısacasıaklıbaşında hiç kimse şüphe etmez ki, toplumda in-sanın bir an için olsa bile mutlak özgürlüğe sahip olmasıhemen
sosyal düzenin bozulmasınıgerektirir. Toplum insan için fıtrî bir ih-tiyaçtır. İnsan onsuz yaşayamaz. İşte bu toplum insana iç güdüsel
kaynaklıiradesi ve bilinci tarafından sağlanan fıtrî özgürlüğün
mutlaklığınıkayıtlandırır. İnsan toplumu nasıl özgürlüğü kökünden
yok ederek yaşayamaz ise, onu belirli oranda kayıtlandırmadan
da yaşayamaz. İnsanlık toplumu, bu ifrat ve tefrit kutuplarıara-sında bu özgürlüğünü eskiden beri koruyor. Oysa, yoğun Batıpro-pagandasının etkisi altında kalan bizler, özgürlüğün içeriği ile ve
adıile Batılılar tarafından icat edilip mutlak niteliği ile korundu-ğunu sanıyoruz.
Evet, fıtratın çağrısına uyan bir toplumun kendisi, işte fıtrî olan
bu özgürlüğü kayıtlandırıp sınırlandırıyor. Tıpkıbedenî ve bedenî
490 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
olmayan doğal güçlerin birbirlerini kayıtlandırmalarıgibi. Bazıta-biî güçler, yerlerini alan başka bazıgüçlerin fonksiyonlarınıyerine
getirmelerini sağlamak için işlemeleri durdururlar. Meselâ mutlak
olarak görmenin kaynağınıoluşturan görme gücü gibi. Bu güç,
gözler duyarlığınıkaybedinceye veya düşünme gücü yoruluncaya
kadar fonksiyonunu yerine getirir. Duyarsızlık ve yorgunluk belirin-ce görme gücü, yerini alan gücün fonksiyona geçmesi ile kayıtla-narak çalışmasınıdurdurur. Tat alma duygusu da lezzetli besin
maddesini ağza alıp çiğnemekle ve yut-makla tat alır. Fakat sindi-rim sisteminin adaleleri yorulunca, tat alma duygusu kayıtlanır ve
istediği yiyeceklerden uzak durur.
Buna göre fıtrata dayalıbir toplumun varolup devam edebil-mesi için insanın davranışlarla ilgili bazıözgürlüklerinden ve ni-metlerden yararlanma serbestliğinden bazıfedakârlıklar yapması
gerekir.
Dostları ilə paylaş: |