Mâide Sûresi 55-56



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə6/45
tarix30.07.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#64276
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   45

işittirdiği tebliğin gerekliliğini ortaya koyan açık bir delildir. Çünkü

resulün (elçinin) yegane fonksiyonu taşıdığımesajıtebliğetmek-tir. Elçilik görevini taşımak, Peygamberi tebliğfonksiyonunu ger-çekleştirmekle yükümlü kılar.

Ayette Peygamberimize (s.a.a) indirilen mesajın içeriğinin ne

olduğu açıkça bildirilmiyor. Onun sadece niteliğine değinilerek "o-na indirilmişbir şey" olduğu söyleniyor. Bu ifade tarzı, indirilen

mesajın önemi ve yüceliğini bildirir. Aynızamanda bu konuda

Peygamberin yapacak bir şeyi olmadığına, bir yetkisi bulunmadı-ğına, dolayısıyla o mesajıgizlemeye, duyurulmasınıertelemeye

hakkıolmadığına da delâlet eder. Ayrıca Peygamberin (s.a.a) o

mesajıinsanlara açıklamasıiçin de bir mazeret oluşturur. Bunla-rın yanısıra bu ifade tarzı, onun insanlar hakkındaki o mesajla il-gili sezgi ve korkusunun haklıolduğunu teyit etmekle birlikte, o

mesajıaçık açık dile getirmek zorunda olduğunu da vurgular.

"Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma görevini yerine getirme-mişolursun."Ayetteki "risaletehu=elçilik görevi" kelimesinin

"risalâtihi" şeklinde, yani çoğul sıygasıile okunduğu da nakledil-miştir. Bu kelimeden maksat, yukarıda söylediğimiz gibi, yüce Al-lah'ın Peygamberimize yüklediği mesaj iletme görevlerinin bütü-nüdür. Yine az önce söylediğimiz gibi bu ifade, üstü kapalıbiçimde

değinilen hükmün önemli olduğunu, tebliğedilmediği takdirde

Peygamberin iletmekle yükümlü kılındığıhiçbir mesajın tebliğe-dilmediği anlamına gelecek derecede yüksek bir konumu olduğu-nu vurguluyor.

Ayetin üslûbu tehdit biçimindedir. Özü ise hükmün önemini

vurgulamak ve bu mesajın halka ulaşmadığı, hakkıgözetilmediği

takdirde bunun dinin hiçbir hükmünün hakkının gözetilmediği an-lamına geleceği bildirilmektedir. "Eğer bunu yapmazsan, O'nun

elçi olma görevini yerine getirmemişolursun."cümlesi bir şart

cümlesidir. Fonksiyonu, oldukça önemli olan cezanın (karşılığın)

kendisine bağlıolduğu şartın önemini belirtmektir.

Ayetteki şart koşma bizim aramızda geçen şart koşmalarla

66 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

aynınitelikte değildir. Çünkü biz insanlar yaptığımız şart koşma-larda şartın gerçekleşeceğini bilmediğimiz için cezanın (karşılığın)

gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmeyiz. Fakat buradaki durum

farklıdır. Çünkü Peygamberimizin (s.a.a) Allah'tan gelen bir emri

tebliğetmeyeceği ihtimalini Kur'ân'ın onun için farz edeceği

düşünülemez. Çünkü yüce Allah "Allah, kime peygamberlik görevi

vereceğini herkesten iyi bilir." (En'âm, 124)buyuruyor.

Kısacası "Eğer bunu yapmazsan..."cümlesi zahiri ile tehdit i-çeriklidir; ama gerçekte Peygamberimize (s.a.a) ve diğer insanlara

bu hükmün önemli olduğunu ve Peygamberin bu hükmü tebliğ

etmekte mazur olduğunu bildirmektedir.

"Allah seni insanlardan korur. Allah kâfirleri amaçlarına

ulaştırmaz."Ragıp İsfahanî şöyle diyor: "Ayette geçen 'ya'simu-ke=seni korur' kelimesinin kökü olan 'asm' tutmak, engellemek

demek-tir. Bu kelimenin başka bir türevi olan 'itisam' ise tutun-mak demektir... İsam'da bir şeyi bağlamaya yarayan bağanla-mındadır. Peygamberlerin ismeti, onların Allah tarafından korun-masıdemektir. Yüce Allah bu korumayıçeşitli şekillerde gerçek-leştirmiştir. En başta onlara maya ve karakter saflığıbağışlamış.

Sonra onlarıcismanî ve ruhanî üstünlüklerle donatmış. Sonra on-lara desteğini sunarak ayaklarınıyere sağlam basmalarınısağla-mış. Sonra onlara huzur ve sükûnet indirmiş, kalplerini korumuş

ve onlara başarınasip etmiştir. Nitekim yüce Allah Peygamberi-mize (s.a.a), 'Allah seni insanlardan korur.'buyurmuştur."

"Bilezik gibi kola takılan takıya da 'ismet' denir. Bileziğin kol

üzerindeki yerine ise 'mi'sem=bilek' denir. Bunun gibi bukağılıkta-ki beyazlığa da bileziğe benzetilerek 'ismet' denir. Tıpkıayaktaki

beyazlığa 'bağ' dendiği gibi. Bunun gibi kızılca kargaya da

'Gurabun A'sem' denir." (Ragıp'tan alınan alıntıburada son buldu.)

Ragıb'ın peygamberlerin korunmuşluğu (ismeti) hakkında söy-ledikleri güzeldir, fena değildir. Yalnız bu söylenenler, "Allah seni

insanlardan korur." ayeti ile örtüşmez. Olsa olsa şu ayetle örtüşür:

"On-lar sana hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah, sana kitabıve

hikmeti indirdi ve sana bilmediğin gerçekleri öğretti. Allah'ın sa-na lütfu gerçekten büyüktür." (Nisâ, 113)

"Allah seni insanlardan korur."ifadesinden anlaşılan; bu ko-

Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 67

ruma, Peygamberimizi insanların, onun şahsına veya dinî amaçla-rına ya da tebliğinin başarısına ve gayretlerinin hedefe varmasına

yönelik kötülüklerinden koruyup kollamak anlamındadır.

Her neyse; kelimenin kullanıldığıyerlerden çıkan sonuca göre

an-lamıtutmak ve kavramaktır. Korumak anlamına gelmesi istiâ-re yolu iledir. Aralarında lâzım-melzum ilişkisi vardır. Çünkü koru-mak, tutmayıgerektirir.

Ayette korumanın insanlardan olacağıbelirtiliyor. Fakat ko-rumanın onların nesinden olacağıaçıklanmıyor. Bu koruma insan-ların öldürme, zehirleme ve suikast gibi bedene yönelik saldırıları-na karşıolabilir. Sövme ve iftira atma gibi sözel saldırılarına karşı

olabilir. Tuzak kurma, hile yapma ve aldatma yolu ile işleri bozma

girişimlerine karşıolabilir. Korumanın neye karşıolacağının söy-lenmemesi, genellik ifade etmek içindir. Fakat kesin olan, Pey-gamberimizin (s.a.a) işlerinin bozulmasına ve yücelttiği İslâm san-cağının yere düşmesine yol açacak kötülüklere karşıoluşudur.

Ayette geçen "nas=insanlar" mutlaktır, insan özelliğini benli-ğinde taşıyan kişi demektir. Bu tanımlama da ne erkeklik-kadınlık

gibi doğal ve yapısal özellikler, ne de bilgi, erdem, zenginlik gibi

doğal olmayan özellikler göz önüne alınır. Bundan dolayıçoğun-lukla fertler için değil, topluluklar için kullanılır. Yine bundan dola-yıbazen fazilet sahibi insanlar anlamına gelir. Yalnız bu, o fazilet-te insanlık özelliğinin gözetildiği zaman olur. "Kendilerine, 'İnsan-ların iman ettiği gibi siz de iman edin.' dendiği zaman..." (Bakara,

13)ayetinde olduğu gibi. Yani kendilerinde insanlık özelliği bulu-nan kişilerin iman ettiği gibi. Bu özellik, hakkıidrak etme, onu ba-tıldan ayırt etme yeteneğidir.

Bu kelime, bazen de seviye düşüklüğü anlamında kullanılır.

Bu da, üzerinde konuşulan konunun, genel insanlık anlamının öte-sinde bir-takım insanî erdemlerin varlığına ihtiyaç gösterdiği za-man olur. "Fa-kat insanların çoğu bilmezler." (Rûm, 30)ayetinde

olduğu gibi. Veya "İnsanların sözüne, güvenme; onlara bel bağla-ma." sözünde olduğu gi-bi. Bu sözle anlatılmak istenen şudur: Sırf

insan ismini taşıyan kimselere güvenmek, bel bağlamak doğru

değildir. Ancak ahde vefakârlık ve kararlarında sebatkârlık gibi

üstünlüklere sahip olan insanlara güvenilir ve bel bağlanabilir.

68 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Bu kelime, genel insanlık anlamıdışında bir amaçla ilgili ol-madığıbazıdurumlarda ise, ne övgü ve ne yergi anlamıtaşımaz.

"Ey insanlar, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve tanışası-nız diye sizi milletler ve kabileler yaptık. Şüphesiz, Allah katında

en değerliniz, (kötülüklerden) en çok sakınanızdır." (Hucurât, 13)

"Allah seni insanlardan korur."ifadesindeki "insan" kelimesi,

mü-minleri, münafıklarıve kalbi hasta olanlarıiçerecek şekilde

genel anlamında kullanılmışolmalıdır. Çünkü bu zümreler birbi-rinden ayırt edilmeyecek şekilde birbirine karışmışlardı. Dolayısıy-la korkulduğunda onların genelinden korkulur.

Belki de "Allah kâfirleri amaçlarına ulaştırmaz."ifadesi bu an-lama işaret ediyor. Çünkü bu ifade "Allah seni insanlardan korur."

cümlesinin sebebi, gerekçesi konumundadır. Daha önce söyledi-ğimiz gibi bu ayet hicretten ve İslâm'ın egemenliğinin perçinlen-mesinden sonra inmiştir. O dönemde insanların çoğu Müslüman

görünüyordu. Her ne kadar aralarında münafıklar ve diğerleri var-dıysa da dışgörünüşbuydu.

Ayetteki "kâfirler"den maksat, nitelikleri belirtilen, fakat kim-ler olduklarısöylenmeyen insanlardır. Yüce Allah bunların komplo-larınıboşa çıkaracağını, Peygamberini onların şerrinden koruya-cağınıvaat ediyor.

Yine ayetin zahirinden anlaşılan o ki, bu ifadedeki küfürden

maksat, Allah'ın ayetlerinden birini inkâr etmektir ki bununla,

"Rabbin tarafından sana indirilen mesaj"ifadesindeki hüküm

kastediliyor. Hac ile ilgili şu ayette olduğu gibi: "Kim inkâr ederse,

(bilsin ki) Allah'ın âlemlere ihtiyacıyoktur." (Âl-i İmrân, 97)Kelime-i

şahadetten yüz çevirme anlamındaki küfür ise, bu ayetin içeriği ile

bağdaşmamaktadır. Böyle bir anlamın söz konusu olabilmesi için

"Rabbin tarafından sana indirilen mesaj" ifadesi ile dinin bütün

mesajlarının kastedildiğini ileri süren görüşü kabul etmek gerekir

ki, bunun doğru bir yorum olmadığıyukarıda anlatılmıştı.

Söz konusu kâfir topluluğu Allah'ın hidayet etmeyeceğinden

maksat şudur: Yüce Allah onlarıtuzaklarında ve hilelerinde başa-rıya erdirmez. Cari sebeplerin onlara boyun eğmesini engeller,

böylece amaç edindikleri kötülüğe ve fesada ulaşmalarına mey-dan vermez. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Allah fasıklarıamaç-

Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 69

larına erdirmez." (Mü-nafikûn, 6) "Allah zalimleri amaçlarına

erdirmez." (Bakara, 258)Bu kitabın ikinci cildinde bu konuyu ince-lemiştik.

Buradaki hidayet etmemenin imana hidayet etmeme anla-mında olmasıise kesinlikle doğru değildir. Çünkü bu anlam tebli-ğin ve davetin özü ile çelişir. Yani, "OnlarıAllah'a veya Allah'ın

hükmünü benimsemeye çağır. Fakat ben onlarıbuna hidayet et-mem. Senin tebliğin sadece kıyamet günü sığınacaklarıbir baha-neleri kalmasın diyedir." demek, yerinde ve doğru olmaz.

Üstelik yüce Allah birçok kâfiri hidayet etmişve etmeye de-vam ediyor. Bunu somut örneklerde görüyoruz. Nitekim şöyle bu-yuruyor: "Allah dilediğini doğru yola iletir." (Bakara, 213)

Açıkça anlaşıldıki, bu ayetteki kâfirleri hidayet etmemekten

maksat, onların hak sözü geçersiz kılma ve Allah tarafından indiri-len hük-mün nurunu söndürme yolundaki amaçlarına ermelerine

fırsat vermemektir.

Çünkü kâfirler, aynı şekilde zalimler ve fasıklar, nefislerinin

kötülüğü ve görüşlerinin sapıklığıciheti ile, Allah'ın evrende yürür-lükte olan yasalarınıdeğiştirmek, sonuçlara doğru giden sebepleri

arzularına göre yönlendirmek, âlemlerin Rabbine isyan etmeleri

asla söz konusu olmayan hak sebeplerin mecralarınıbozuk amaç-larına, batıl maksatlarına doğru çevirmek isterler. Fakat onların

görünüşteki güçleri âlemlerin Rabbi ile başa çıkamaz. Kaldıki, o

güçleri onlara veren, bünyelerine yerleştiren Allah'tan başkasıde-ğildir.

Onlar zaman zaman çabalarında ilerleyebilirler. Birkaç anlığı-na amaçlarına erebilirler. Belirli bir süre için yükselişkaydedebilir-ler, iş-leri yolunda gidebilir. Fakat çok geçmeden plânlarıbozulur

ve kazdıklarıkuyuya kendileri düşerler. Kötü tuzak, ancak sahibini

kuşatır. İşte böylece Allah hak ile batılıörneklerle açıklar; batıl su

köpüğü misali uçar gider, insanlara fayda sağlayan cevher ise yer-yüzünde kalır.

Buna göre,"Allah kâfirleri amaçlarına ulaştırmaz" cümlesi

"Allah seni insanlardan korur."cümlesinin tefsiridir. Yalnız koruma

kav-ramınısınırlıanlamda almak gerekir.

O zaman korumadan maksat, Peygamberimizi (s.a.a) insanla-

70 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

rın kötülüklerinden koruyarak onun bu hükmü tebliğedip ümmet

arasına yerleştirme amacınıgerçekleştirmesini önlemelerine

meydan vermemektir. Meselâ amacına ulaşmadan önce Pey-gamberimizi (s.a.a) öldürmelerine, ona karşıisyan edip işlerini alt

üst etmelerine, ona müminlerin dinlerinden dönmelerine yol aça-cak suçlamalar yöneltmelerine, bu hükmü öldürüp toprağa göme-cek komplolar düzenlemelerine fırsat vermemek gibi...

Bunlar yerine yüce Allah hak sözü üstün getirir ve dilediği gibi,

dilediği yerde, dilediği zaman, dilediği kimselerde dinini hâkim kı-lar. Şu ayette buyurduğu gibi: "Ey insanlar, eğer Allah dilerse sizi

götürür de başkalarınıgetirir. Allah'ın gücü bunu yapmaya yeter."

(Nisâ, 133)

"Allah seni insanlardan korur."cümlesini taşıdığıgenişkap-samlımutlak anlamda ele almak Kur'ân'a, sahih hadislere ve ke-sin tarihî gerçeklere ters düşer. Çünkü Peygamberimiz (s.a.a) kâfi-ri, mümini ve münafığıile bir bütün olarak ümmetinden o kadar

çok musibet, sıkıntı, engelleme ve eziyet çekti ki, ondan başka hiç

kimse bunlara katlanamazdı. Nitekim meşhur bir hadisinde şöyle

buyurmuştur: "Benim çek-tiğim eziyetleri başka hiçbir peygamber

çekmedi."

AYETİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif Ebu Salih'ten, o da İbn-i Abbas ve

Ca-bir b. Abdullah'tan şöyle dediklerini rivayet eder: "Yüce Allah,

Peygamberine Hz. Ali'yi insanlar arasında alem olarak dikerek

onun veliliğini ilân etmesini emretti. Peygamber; insanların, am-casının oğlunu kayırdığınısöyleyerek kendisini suçlayacaklarından

korktu. Fakat Al-lah ona, "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indiri-len mesajıtebliğet. Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma gö-revini yerine getirmemişolursun. Allah seni insanlardan korur."

ayetini indirdi. Bunun üzerine Peygamber, Gadir-i Hum günü onun

veliliğini ilân etti." [c.1, s.331, h:152]

Yine Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Hannan b. Sedir'den, o da ba-basından İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğunu ri-vayet eder: "Veda Haccısırasında Cebrail, Peygamberimize Hz. A-li'nin halifeliğini emreden "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indiri-

Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 71

len mesajıtebliğet..."ayetini indirince, Peygamber Cuhfe'ye ge-linceye kadar insanların korkusundan üç gün durdu (sustu) ve A-li'nin elini tutmadı(veliliği ve halifeliğini ilân etmedi)."

"Gadir-i Hum günü Cuhfe'ye varınca, Mehyaa denen yerde ko-nakladıve 'Haydin namaza!' diye seslendi. İnsanlar toplanınca,

'Size kendinizden evlâ kimdir?' diye sordu. İnsanlar yüksek sesle,

'Allah ve O'nun Peygamberi.' diye bağırdılar. Peygamber aynı

soruyu ikinci ve üçüncü kez sordu. Yine, 'Allah ve O'nun Peygam-beri.' dediler."

"Arkasından Hz. Ali'nin elini tutarak şöyle dedi: 'Ben kimin

mev-lâsıisem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, onu dost edineni

dost edin, ona düşman kesilene düşman kesil. Ona yardım edene

yardım et; onu yalnız bırakanıyalnız bırak. O benden ve ben de

ondanım. Harun, Musa için ne idi ise, o da benim için odur. Yalnız

benden sonra başka peygamber gelmeyecektir." [c.1, s.332, h:153]

Yine Tefsir'ul-Ayyâşî'de Ebu'l-Carud'dan naklen İmam Muham-med Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğu kaydedilir: "Ey Elçi, Allah tara-fından sana indirilen mesajıtebliğet. Eğer bunu yapmazsan, O'-nun elçisi olma görevini yerine getirmemişolursun. Allah seni in-sanlardan korur. Allah kâfirleri amaçlarına ulaştırmaz."ayeti in-diğinde Peygamber, Hz. Ali'nin elini tutarak şöyle buyurdu: 'Ey in-sanlar, benden önceki peygamberlerin hepsi bir süre yaşadıktan

sonra Allah tarafından çağrılıp bu çağrıya icabet ettiler. Ben de

çağrıalıp bu çağrıya icabet etmek üzereyim. Ben sorumluyum; siz

de sorumlusunuz. Ne diyeceksiniz?' Hep bir ağızdan, 'Senin Allah-'ın mesajınıtebliğettiğine, insanlara nasihat ettiğine ve görevini

yerine getirdiğine şahitlik ederiz. Allah seni diğer peygamberlere

verdiği mükâfatların en üstünü ile mükâfatlandırsın.' dediler. Bu-nun üzerine Peygamber, 'Allah'ım, şahit ol.' dedi."

"Sonra sözlerine şöyle devam etti: 'Ey Müslümanlar, sözlerimi

burada olanlar olmayanlara iletsin. Bana inananlara, bani tasdik

edenlere Ali'nin veliliğini vasiyet ediyorum. Haberiniz olsun ki, Ali'-nin veliliği benim veliliğimdir. Bu, Allah'ın bana yönelik bir ahdidir,

bunu size tebliğetmemi emretti. Söylediklerimi işittiniz mi?' -Bunu üç kez tekrarladı.- Bu arada birisi şöyle dedi: İşittik ey Allah-'ın elçisi!" [c.1, s.334, h:155]

72 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

el-Besâir adlıeserde müellif kendi rivayet zinciriyle Fudayl b.

Yesar'dan şöyle rivayet eder: "İmam Muhammed Bâkır (a.s), 'Ey

Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet.

Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma görevini yerine getir-memişolursun.'ayetindeki mesajın Ali'nin velâyeti olduğunu bu-yurdu." [s.515, h:40]

Ben derim ki:Bu ayetin velâyet ve Gadir-i Hum konusu hak-kında olduğunu el-Besair'in yanısıra Kuleynî de el-Kâfi'de kendi ri-vayet zinciriyle Ebu'l-Carud'dan naklettiği uzun bir hadiste İmam

Muham-med Bâkır'dan (a.s) nakleder.

1Aynıanlamı, Şeyh Saduk

el-Maânî adlıeserinde kendi rivayet zinciriyle Muhammed b. Feyz

b. Muhtar'dan, o da babasından rivayet ettiği uzun bir hadiste İ-mam Muhammed Bâ-kır'dan nakleder. Aynıanlamı, Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Ebu'l-Ca-rud'dan aktardığıuzun bir hadiste ve

Amr b. Yezid'den, onun da babasından rivayet ettiği kısa bir hadis-te İmam Sadık'tan nakleder. [c.1, s.233, h:154]

Sa'lebî Tefsiri'nden nakledilen bilgiye göre İmam Cafer Sadık

(a.s) şöyle buyurur: "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen me-sajıtebliğet..."ayeti, Hz. Ali'nin üstünlüğü hakkında indi. Bu ayet

inince Peygamber, Hz. Ali'nin elini tutarak, 'Ben kimin mevlâsıi-sem, Ali de onun mevlâsıdır.' dedi."

Yine Sa'lebî Tefsiri'nin Kelbî'ye, onun da Ebu Salih'e dayana-rak İbn-i Abbas'ın bu ayet hakkında şöyle dediği nakledilir: "Bu

ayet, Ali b. Ebutalip hakkında indi. Allah, Peygambere bu ayette

Hz. Ali'nin ve-liliğini tebliğetmesini emretti. Bunun üzerine Pey-gamber Ali'nin elini tuttu ve şunlarısöyledi: 'Ben kimin mevlâsıi-sem, Ali de onun mevlâ-sıdır. Allah'ım, onu seveni sev ve ona

düşman olana düşman ol."

el-Burhan tefsirinin İbrahim Sakafi'ye dayanarak verdiği bilgi-ye göre Hudrî, Bureydet'ül-Eslemî ve Muhammed b. Ali bu ayetin

Gadir-i Hum günü Hz. Ali (a.s) hakkında indiğini bildirirler.

Sa'lebî Tefsiri'nden aktarılan bilgiye göre İmam Muhammed

Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: "Bu ayetin anlamı, 'Rabbin tarafından

Ali hakkında sana indirilen emri tebliğet' şeklindedir."

1- [el-Kâfi, c.1, s.290, h:6]

Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 73

el-Menar tefsirinde ise Sa'lebî Tefsiri'nden nakledilerek şöyle

deniyor: "Peygamberimizin (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) veliliği hakkın-daki bu sözleri kısa sürede İslâm beldelerinde yayıldıve dalgalan-dı. Haris b. Nü'man Fihrî, bu haberi alınca, devesinin sırtında Pey-gambere geldi. Peygamber o sırada Ebtah denen yerde idi. Haris

devesinden indi ve onu bağladı. Arkasından sahabîlerden oluşan

bir grup arasında bulunan Peygamberimize, 'Ey Muhammed, sen

bize Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin O'nun Resulü oldu-ğuna şahitlik etmemizi emrettin, biz de kabul ettik.' dedi. Sonra İs-lâm'ın diğer temel ilkelerini saydıktan sonra sözlerine şöyle de-vam etti: 'Sonra bunlarla yetinmedin ve amcanın oğlunun ellerini

kaldırarak onu bize üstün kıldın ve 'Ben kimin mevlâsıisem, Ali de

onun mevlâsıdır.' dedin. Bu, senin görüşün müdür, yoksa Allah'ın

emri midir?' Peygamberimiz, 'Kendisinden başka ilâh olmayan Al-lah'a yemin ederim ki bu, Allah'ın emridir.' dedi. Bunun üzerine

Haris, arkasınıdönüp devesine doğru yürüdü. Giderken, 'Allah'ım,

eğer bu, senin katından gelmişgerçek ise, üzerimize gökten bir

taşyağdır veya bize acıbir azap getir.' diyordu."

"Bunun üzerine henüz devesinin yanına varamadan Allah tara-fından üzerine bir taşatıldıve bu taştepesinden girerek makatın-dan çıktı. Arkasından, 'İsteyen biri, kâfirlerin başına gelecek bir

azap istedi. Öyle bir azap ki onu defedecek biri yok.' (Meâric, 1-2)

ayetleri indi." [el-Menar, c.6, s.464]

Ben derim ki: el-Menar tefsiri, bu hadisi naklettikten sonra şu

açıklamayıyapıyor: "Bu rivayet uydurmadır. Çünkü sözü edilen

Mearic suresi Mekke döneminde inmiştir. Allah'ın, bazıKureyşkâ-firlerinin sözü olarak bize hikâye ettiği "Allahım, eğer bu senin ka-tından gelmişgerçek ise..." (Enfâl, 32)ayeti ise, onların hicretten

önce söyledikleri bir sözü hatırlatma amacınıtaşıyor. Bu hatırlat-ma Enfâl suresinde yer alıyor ve bu sure Bedir Savaşından sonra,

Mâide suresinden birkaç yıl önce inmiştir. Bu rivayetten anlaşıldı-ğına göre olayda adıgeçen Haris b. Nü'man Müslüman idi, fakat

dinden döndü. Oysa adısahabe arasında geçmiyor. "Ebtah" denen

yer de Mekke'dedir ve Peygamber (s.a.a) Gadir-i Hum'dan Mek-ke'ye dönmedi, Veda Haccından sonra Gadir-i Hum'a uğradıktan

sonra Medine'ye döndü."

el-Menar yazarının ne kadar delilsiz sözler sarf ettiği açıkça

74 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

görülüyor. "Bu rivayet uydurmadır. Çünkü sözü edilen Mearic sure-si Mekke döneminde inmiştir." şeklindeki sözünü ele alalım. O

böyle derken İbn-i Abbas ile İbn-i Zübeyr'den gelen ve Mearic su-resinin Mekke döneminde indiğini bildiren bir rivayete dayanıyor.

Fakat merak ediyorum, acaba bu rivayet ile o rivayet arasında ne

fark var ki, bunu ona tercih ediyor?! Çünkü bu rivayetlerin her ikisi

de haber-i vahid türündendir.

Kabul edelim ki, Meâric suresi Mekke'de inmiş. Nitekim ayet-lerinin çoğu içerikleri bu ihtimali destekliyor. Fakat bu, o surenin

bütün ayetlerinin Mekke'de indiğinin delili olamaz. Sure Mekke i-nişli olmakla beraber bu iki ayeti Mekke'de inmemişolabilir. Ni-tekim incelemekte olduğumuz Mâide suresi, Peygamberimizin

(s.a.a) son döneminde inmişbir Medine suresidir. Fakat sözünü

ettiğimiz "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğ

et."ayeti bu surede yer alıyor. Oysa el-Menar yazarı, başka bazı

tefsirciler gibi ısrarla bu ayetin peygamberliğin başlangıcında

Mekke'de indiğini iddia ediyorlar. Mekke'de indiği söylenen "Ey

Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet."ayetinin

Medine'de inen bir surede yer almasıcaiz olduğuna göre, Medi-ne'de inen "İsteyen biri... istedi."ayetinin Mekke'de inen Meâric

suresinde yer almasıda caiz görülmelidir.

el-Menar yazarının "Allah'ın bazıKureyşkâfirlerinin sözü ola-rak bize hikâye ettiği..." diye başlayan sözü ise, önceki sözü gibi

delilden yoksundur. Farz edelim ki, Enfâl suresi Mâide suresinden

birkaç yıl önce inmişolsun. Bu durum, surenin düzenlenmesi sıra-sında daha sonra inmişolan bazıayetlerin bu sureye yerleştiril-mesine engel midir? Nitekim faiz ayeti ile bu tefsircilere göre Pey-gambere (s.a.a) en son inen ayet olan "Allah'a döndürüleceğiniz,

çıkarılacağınız günden sakının." (Bakara, 281)ayeti, hicretin başla-rında inen Bakara suresinde yer almış. Oysa Enfâl suresi Mâide

suresinden sadece birkaç yıl önce inmiş.

Bunların yanısıra el-Menar yazarının, "Hani onlar, 'Allah'ım,

eğer bu, senin katından gelmişgerçek ise..."ayetinin Mekke

müşrikleri tarafından hicretten önce söylenmişbir sözü hatırlatma


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin