amacınıtaşıdığına ilişkin sözü de, bir başka delilden yoksun iddi-adır. Aslında ayetin içeriği bu iddianın tersine delil olarak da kabul
edilebilir. Çünkü bu ayette, yani "Allah'ım, eğer bu, senin katından
Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 75
gelmişgerçek ise, üzerime gökten bir taşyağdır veya bize acıbir
azap getir."ayetinde işaret ismi olan "haza=bu", ayrıcızamir olan
"huve=o", başında tarif edatıbulunan "hakk=gerçek" kelimesi ve
"min indike=senin katından" ifadesi yer alıyor.
Söz üslûplarıhakkında bilgi sahibi olan hiç kimse, ifadenin bu
nitelikleri karşısında hiç tereddüt etmeden şu sonuca varır: Bu i-fade, hakkımaskaraya alan, onunla alay eden müşrik bir putpe-restin sözü değildir. Tersine bu söz, rububiyet makamına ikrar e-den, gerçeklerin O'nun tarafından belirlendiğine ve örneğin şerait-lerin O'nun katından indiğine inanan bir insanın sözüdür. Fakat bu
insan, yüce Allah'a izafe edilen ve kesinlikle gerçek olduğu iddia
edilen bir konuda tereddüde düşüyor. Adam bunu hazmedemiyor.
Mesele ağrına gidiyor ve tükenmişküsmüş, hayattan bıkmışbir
üslûpla kendine beddua ediyor.
el-Menar yazarının "Bu rivayetten anlaşıldığına göre olayda adı
geçen Haris b. Nü'man Müslüman idi, fakat dinden döndü. Oysa
adısahabe arasında geçmiyor." şeklindeki sözü de, başka bir de-lilsiz ifade örneğidir. Acaba Peygamberimizi (s.a.a) görüp ona ina-nanların veya ona inandıktan sonra dinden dönenlerin tam bir lis-tesinin kaydedildiğini iddia edebilecek bir kimse var mı? Eğer böy-le bir şey varsa, bu rivayet de o kategoriye giren bir belge sayılsın.
el-Menar yazarının "Ebtah denen yer de Mekke'dedir ve
Peygamber (s.a.a) Gadir-i Hum'dan Mekke'ye dönmedi." sözüne
gelince; anlaşılan, yazar 'Ebtah' kelimesini kumlu yer, çöl demek
olan genel anlamında değil, Mekke'deki belli bir yer anlamında
kabul etmiştir. Onun kabul ettiği anlamıdestekleyecek hiçbir delil
yoktur. Tersine, genel anlamıdestekleyen deliller vardır. Bu riva-yet de o deliller arasındadır. Başka delillerin yanısıra aşağıdaki
beyit de bu anlamıdestekleyen bir delildir:
"Ben kurtuldum; oysa İbn-i Mülcem, kılıcınıEbatıh'ın şeyhi (bü-yüğü) olan Ebu Talib'in oğlunun kanıile suladı."
Bu beyitten, Mekke ve civarının 'Ebatıh' (ebtah'ın çoğulu) ola-rak adlandırıldığıanlaşılmaktadır.
Merasıd'ul-İttila adlıeserde şöyle geçer: "İçinde küçük çakıl
bulunan sel yatağına 'ebtah' denir. İbn-i Düreyd, 'Ebtah ve betha,
toprak yüzeyine yayılmışince kum tabakasıdemektir.' diyor. Ebu
76 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Zeyd ise şu bilgiye veriyor: 'Ebtah, genişya da dar sel yatağıde-mektir. Ebtah, Mekke ve Mina'ya uzaklıkta olan bir yerin de ismi-dir. Belki Mina'ya daha yakındır." Burasıçakıllık bir bölge olduğu
için 'Muhassab' ismiyle de bilinir. Buraya 'Benî Kinane Yamacı' da
denir. (Merâsıd'ul-İttilâ'dan alınan alıntıburada son buldu.)
Kaldıki, bu rivayetin aynısınıSa'lebî'den başkasıda naklet-miş, ama bu nakilde Ebtah'tan söz edilmemektedir. Az sonra ele
alacağımız bu rivayet, Mecma'ul-Beyan adlıeserde yer alıyor ve
hem Sünnî, hem de diğer kanallardan naklediliyor.
Bütün bunlar bir yana, bu rivayet haber-i vahid türündendir.
Mü-tevatir olmadığıgibi doğruluğunu kanıtlayacak kesin bir ipucu
da yoktur. Daha önceki araştırmalarımızıokuyanlar bilirler; biz ay-rıntıniteliğindeki (fer'î) hükümler dışında diğer konularda ahad
haberlere dayanmayıuygun görmeyiz. Böyle yaparken insanın ha-yatında dayandığıgenel akıl ölçüsüne bağlıkalıyoruz. Deminden
beri yaptığımız incelemenin maksadıise, yazarın bu rivayetin uy-durma olduğu sonucunu çıkarmak için dayanak olarak kullandığı
delillerin sakatlığınıgöstermektir.
Mecma'ul-Beyan tefsirinde şöyle deniyor: "Bize Seyyid Ebu'l-Hamd, ona Hâkim Ebu'l-Kasım Haskanî, ona Ebu Abdullah Şirazî,
ona Ebu Bekir Cürcanî, ona Ebu Ahmed Basrî, ona Muhammed b.
Sehl, ona Ensar'ın azatlısıZeyd b. İsmail, ona Muhammed b.
Eyyub Vasıtî, ona Süfyan b. Uyeyne bildirdi ki, İmam Cafer Sadık
(a.s) atalarından şunu rivayet etti: Peygamber (s.a.a) Gadir-i Hum
günü Ali'yi veli olarak tayin edince, 'Ben kimin mevlâsıisem, Ali
de onun mev-lâsıdır.' dedi. Bu haber bütün beldelere yayıldı. Bu-nun üzerine Nü'man b. Haris Fihrî Peygambere gelerek şöyle dedi:
'Allah'tan aldığın direktif ile bize, Allah'tan başka ilâh olmadığına
ve senin Allah'ın resulü olduğuna şahadet etmemizi, cihat etme-mizi, hacca gitmemizi, oruç tutmamızı, namaz kılmamızı, zekât
vermemizi emrettin. Biz de kabul ettik. Sonra bunlarla yetinmeyip
bu delikanlıyıbaşımıza tayin ettin ve 'Ben kimin mevlâsıisem, Ali
de onun mevlâsıdır.' dedin. Bu tayin, senin görüşün müdür, yoksa
Allah tarafından bir emir midir?" Peygamberimiz, 'Kendinden
başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, bu tayin Allah tara-fındandır.' dedi."
Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 77
"Bunun üzerine Nü'man b. Haris geri döndü. Giderken, 'Allah-'ım, eğer bu senin katından gelmişbir gerçek ise, üzerimize gök-ten bir taşyağdır.' diyordu. Tam o sırada Allah tarafından başına
bir taşatıldıve bu taşonu öldürdü. Arkasından, 'İsteyen biri, kâfir-lerin başına gelecek bir azap istedi...'ayetleri indi."
Bu anlamdaki bir rivayet, el-Kâfi'de de yer almıştır. [c.8, s.57,
h:18]
Hâfız Ebu Nuaym'ın Nüzul'ül-Kur'ân adlıeserinden nakledildi-ğine göre, Hâfız Ebu Nuaym, merfu olarak Ali b. Amir'den, o, Ebu
Haccaf'tan, o, A'meş'ten, o da Atiyye'den şöyle rivayet eder: "Ey
Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet."
ayeti, Hz. Ali (a.s) hakkında Resulullah'a (s.a.a) indi. O sırada yüce
Allah ayrıca şöyle buyurdu: "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim,
size yönelik nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a razı
oldum." (Mâide, 3)
Malikî'nin el-Fusul'ül-Mühimme adlıeserinde şöyle dediği
nakledilir: "Ebu'l-Hasan Vahidî, Esbab'un-Nüzûl adlıeserinde kendi
rivayet zinciriyle merfu olarak Ebu Said Hudrî'den şöyle dediğini ri-vayet eder: "Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen me-sajıtebliğet.ayeti, Gadir-i Hum günü Hz. Ali hakkında indi."
Ben derim ki:Feth'ul-Kadîr adlıeserde de aynırivayet İbn-i
Ebu Hatem, İbn-i Mürdeveyh ve İbn-i Asakir aracılığıile Ebu Said
Hud-rî'ye dayandırılarak nakledilir.
1Aynırivayet, ed-Dürr'ül-Mensûr'da da yer almıştır.
Şeyh Muhyiddin Nevevî'nin verdiği bilgiye göre, "Hum" Cuhfe'-nin üç mil uzaklığında bir bahçenin adıdır. "Gadir" ise bu bahçenin
yanıbaşındaki meşhur bir gölektir.
Feth'ul-Kadîr adlıeserde verilen bilgiye göre İbn-i Mürdeveyh,
İbn-i Mesud'un şöyle dediğini bildirir: "Biz Resulullah'ın zamanında
'Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen (Ali'nin müminlerin veli-si olduğu yolundaki)mesajıtebliğet. Eğer bunu yapmazsan onun
elçisi olma göreviniyerine getirmemişolursun. Allah seni insan-lardan korur.' diye okurduk." [c.2, s.57]
Ben derim ki:Bunlar, "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indiri-1- [Feth'ul-Kadîr, c.2, s.58]
78 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
len mesajıtebliğet..."ayetinin Gadir-i Hum'da Hz. Ali (a.s) hak-kında indiğine delâlet eden rivayetlerin bir bölümüdür. "Ben kimin
mevlâsıisem, Ali de onun mevlâsıdır." şeklindeki Gadir-i Hum ha-disine gelince; yüzü aşkın Şiî ve Sünnî kanaldan rivayet edilen,
mütevatir bir hadistir.
Bu hadis, çok sayıda sahabîden rivayet edilmiştir. Bunların
başlı-caları şunlardır: Bera b. Azib, Zeyd b. Erkam, Ebu Eyyub
Ensarî, Ömer b. Hattab, Ali b. Ebu Talib, Selman-ıFarisî, Ebuzer-i
Gıfarî, Am-mar b. Yasir, Bureyde, Sa'd b. Ebu Vakkas, Abdullah b.
Abbas, Ebu Hüreyre, Cabir b. Abdullah, Ebu Said Hudrî, Enes b.
Malik, İmrân b. Husayn, İbn-i Ebu Evfa, Sa'dane ve Zeyd b.
Erkam'ın eşi.
Öte yandan Ehlibeyt İmamlarının tümü (selâm olsun onlara)
bu hadisin doğru olduğu görüşündedirler. Hz. Ali (a.s), Rahbe de-nen yerde insanlarıbu hadis hakkında yemin etmeye çağırmışve
o toplantıda bulunan bir grup sahabî ayağa kalkarak Gadir-i Hum
günü Resulul-lah'tan (s.a.a) bu hadisi işittiklerine dair şahitlik et-mişlerdir.
Bu konudaki rivayetlerin birçoğunda verilen bilgiye göre Pey-gamberimiz (s.a.a), "Ey insanlar, benim müminlere kendilerinden
evlâ olduğumu bilmiyor musunuz?" diye sordu. Ashap, "Evet, bili-yoruz." diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber, "Ben kimin
mevlâsıisem, Ali de onun mevlâsıdır." dedi.
Ahmed b. Hanbel'in, Müsned adlıeserinde veya başkalarının
nakl-ettiği çok sayıda rivayet, bu şekildedir. Sünnî ve Şiî hadisçiler,
sırf bu rivayetlerin nakil zincirlerini saymak ve metinlerini incele-mek için ayrıeserler hazırlamışlar ve haklarında enine boyuna
genişincelemeler yapmışlardır.
Hameveynî'nin es-Simtayn adlıeserinde Ebu Hüreyre'ye daya-narak verdiği bilgiye göre, Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Yedinci kat göğe çıkarıldığım gece Arşın altından, 'Ali, hidayet
ayeti ve bana inananların sevdiğidir. Ali'nin veliliğini tebliğet.' di-yen bir ses işittim." Peygamberimiz yeryüzüne indiğinde bu görev
kendisine unutturuldu. Bunun üzerine, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından
sana indirilen mesajıtebliğet.'diye başlayan ayet indi." [c.2, s.57]
Feth'ul-Kadîr adlıeserde İbn-i Ebu Hatem'e dayanılarak verilen
Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 79
bilgiye göre Cabir b. Abdullah şöyle dedi: "Peygamber (s.a.a), Benî
Enmar savaşıdönüşünde Zat'ur-Rakî denen yerde bir hurmalığın
başında mola verdi. Bir kuyunun başında oturdu ve ayaklarınıku-yuya sarkıttı. O sırada Neccar kabilesinden Vâris adında bir adam
'Muham-med'i öldüreceğim.' dedi. Arkadaşlarının, 'Onu nasıl öldü-receksin?' diye sormalarıüzerine Vâris, 'Ondan kılıcınıisteyece-ğim. Kılıcınıbana verince onunla kendisini öldüreceğim.' dedi. Ar-kasından Peygamberin yanına gelerek, 'Ey Muhammed, kılıcını
ver de onu koklayayım.' dedi. Peygamber ona kılıcınıverdi. Fakat
bu sırada eli titremeye başladıve kılıç elinden düştü. Bunun üzeri-ne Peygamber (s.a.a), 'Senin ile yapmak istediğin işarasına Allah
girdi.' dedi. Arkasından, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen
mesajıtebliğet.'diye başlayan ayet indi." [c.2, s.57]
Ben derim ki:Feth'ul-Kadîr adlıeserde daha sonra şu bilgi ve-riliyor: "İbn-i Hibban bu rivayeti Sahih adlıeserinde nakletmiştir.
İbn-i Mürdeveyh de bu hikâyenin bir benzerini olayın kahramanı-nın adınıbelirtmeden nakletmiştir. İbn-i Cerir de, Muhammed b.
Kâb Kurezî-nin hadisinde bunun bir benzerini nakletmiştir. Gavras
b. Hâris'in hikâyesi de sahih nakil ile sabittir. Bu hikâye bilinen,
meşhur bir hikâyedir." (Feth'ul-Kadîr'den yapılan alıntıburada so-na erdi.) Fakat mesele, bu olayın ayetin anlamıile örtüşüp örtüş-mediğidir, ki kesinlikle örtüşmemektedir.
ed-Dürr'ül-Mensûr, Feth'ul-Kadîr ve başka eserlerde İbn-i
Mürde-veyh'e ve Ziya'nın el-Muhtare adlıeserinde İbn-i Abbas'a
dayanılarak verilen bilgiye göre, Peygambere, "Gökten indirilen
ayetler içinde senin için en sıkıntılıolanıhangisidir?" diye soruldu.
Peygamber bu soruya şu cevabıverdi: "Hac dönemi günlerinde
Mina'da idim. Müşrik Araplar ile halktan kendini bilmez bazıkim-seler hac dolayısıyla toplanmışlardı. Cebrail inerek bana, 'Ey Elçi,
Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet.'ayetini getirdi."
"Bunun üzerine (Cemre-i) Akabe'nin yanında ayağa kalkarak
insanlara şöyle seslendim: Ey insanlar, Rabbimden gelen mesajı
tebliğetmeme kim yardımcıolacak ki, ona cennet verilsin? Ey in-sanlar, 'La ilâhe illellah' deyin ve benim Allah'ın resulü olduğumu
ikrar edin ki, felâha, kurtuluşa eresiniz ve cennete giresiniz."
"Bu sözlerim üzerine oradaki erkek, kadın, çocuk, bütün kala-balık hep birlikte bana toprak ve taşatmaya, yüzüme tükürmeye
80 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
ve 'Yalancı! Dinsiz!' diye hakaret etmeye başladılar. O sırada biri
yanıma gelerek bana, 'Ey Muhammed, tam zamanıgeldi, eğer
gerçekten peygamber isen, tıpkıNuh Peygamberin yaptığıgibi
kavminin helâk edilmesi için beddua et.' dedi."
"Fakat Peygamber, beddua yerine, 'Allah'ım kavmimi doğru
yola ilet. Çünkü onlar bilmiyorlar.' dedi."
"Bir süre sonra Peygamberin amcasıAbbas gelerek onu on-lardan kurtardıve kalabalığıondan uzaklaştırdı."
Ben derim ki:Daha önce açıklandığıüzere ayetin tamamı, bu
hikâye ile örtüşmez. Ancak eğer bu rivayetin, ayetin sadece "Ey
Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet." bölümü-nün o gün indiğini ifade ettiği kabul edilirse, o başka. Ne var ki ri-vayetin zahiri, böyle bir ihtimale yer bırakmıyor. Aşağıdaki rivayet
de bunun gibidir.
ed-Dürr'ül-Mensûr ve Feth'ul-Kadîr'de Abd b. Humeyd'e, İbn-i
Cerir'e, İbn-i Ebu Hatem'e ve Ebu'ş-Şeyh'e dayanılarak verilen bil-giye göre, Mucahid şöyle dedi: "Ey Elçi, Rabbin tarafından sana
indirilen mesajıtebliğet."ayeti inince Peygamber, "Ya Rabbi, ben
tek bir kişiyim, bunu nasıl yapabilirim? İnsanlar üzerime yürür."
dedi. Bunun üzerine, "Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma
görevini yerine ge-tirmemişolursun."ifadesi indi.
Aynıeserde Hasan'a dayanılarak verilen bilgiye göre, Pey-gamber şöyle dedi: "Allah beni mesajınıinsanlara iletmekle görev-lendirerek gönderdi. Ben bu görevde sıkıntıya düştüm. İnsanların
beni yalanlayacaklarınıanladım. Fakat Allah, mesajınıtebliğet-mezsem, beni azaba çarptırmakla tehdit etti ve 'Ey Elçi, Rabbin
tarafından sana indirilen mesajıtebliğet.'ayetini indirdi."
Ben derim ki: Bu iki rivayette, rivayet zincirlerindeki kopukluğa
ilâveten önceki rivayette olan sorun (ayet ile örtüşmezlik) vardır.
Peygamberimizin (s.a.a) korumalarıolduğunu, fakat bu ayet inin-ce bu korumalara yol vererek, "Allah beni koruyacağınıvaat etti."
dediğini ileri süren bazırivayetler de karışıklık bakımından bu iki
rivayete benzemektedir.
el-Menar adlıtefsirde şöyle deniyor: "Hadislere dayalıtefsir
yazarların Tirmizî'nin, Ebu'ş-Şeyh'in, Hâkim'in, Ebu Nuaym'in,
Beyhakî-nin ve Taberî'nin sahabeden bazıkişilerden naklettikleri-
Mâide Sûresi 67 ...................................................................................................... 81
ne göre, Pey-gamberimiz (s.a.a) Mekke'de bu ayetin inişinden ön-ce muhafızlar tarafından korunuyordu. Fakat ayet inince korun-maya son verdi. Ebu Talip, onu korumaya önem verenlerin başın-da geliyordu. Abbas da onu koruma görevini üstlenmişti."
Aynıeserde şöyle deniyor: "Bu konu ileilgili olarak Cabir'den
ve İbn-i Abbas'tan gelen bir rivayete göre Peygamber, muhafızlar
tarafından korunuyordu. AmcasıEbu Talip, her gün Haşim oğulla-rından birkaç erkeği onu korumakla görevlendiriyordu. Fakat bu
ayet inince Peygamber, 'Amca, Allah beni koruma altına aldı, artık
gönderdiğin adamlara ihtiyaç kalmadı.' dedi." [c.6, s.473]
Ben derim ki:Görüldüğü gibi bu iki rivayet şuna delâlet ediyor:
Bu ayet, Peygamberin Mekke'de ikâmet ettiği dönemin ortaların-da indi. Peygamber bu dönemde mesaj iletme görevini bir süre
gerçekleştirdi. Fakat insanların kendisine yönelttikleri eziyetler ve
yalanlamalar ağırlaştı. Öyle ki, onlardan kendine zarar geleceğine
korkmaya başladı. Bunun üzerine tebliğve çağrıçalışmalarına son
verdi. Fakat ikinci bir tebliğemri aldı. Bu emir, yüce Allah tarafın-dan tehdit içerikli idi. Aynızamanda kendisine koruma vaat edili-yordu. Bunun üzerine daha önce yaptığıgörevi tekrar yapmaya
koyuldu. Bu iki rivayetten bu sonuç çıkıyor. Ama bu varsayım,
Peygamber (s.a.a) için söz konusu olamaz.
ed-Dürr'ül-Mensûr ile Feth'ul-Kadîr'de şöyle geçer: Abd b. Hu-meyd, Tirmizî, İbn-i Cerir, İbn-i Münzir, İbn-i Ebu Hatem, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn-i Mürdeveyh, Ebu Nuaym ve Beyhakî -her ikisi de
ed-Delail adlıeserde- Ayşe'den şöyle dediğini naklederler:
"Peygamber, 'Allah seni insanlardan korur.'ayeti ininceye kadar
muhafızlar tarafından korunuyordu. Bu ayet inince odasının
bacasından başınıçıkararak muhafızlarına, 'Ey insanlar, dağılın
artık; Allah beni koruma altına aldı.' dedi."
Ben derim ki:Bu rivayet, bu ayetin Medine döneminde indiği-ne açıkça delâlet ediyor.
Taberî Tefsiri'nde "Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma
görevini yerine getirmemişolursun." ayeti hakkında İbn-i
Abbas'tan şöyle rivayet eder: "Yani, eğer sana inen ayeti saklar-san, Allah'ın elçisi olma görevini yerine getirmemişolursun." [c.6,
s.198]
82 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Ben derim ki:Eğer İbn-i Abbas, bu sözleri ile Peygambere
(s.a.a) indirilenlerin içinden belirli bir ayeti veya belirli bir hükmü
kastetmişise, bu açıklama doğru olabilir. Fakat eğer bu sözler ile
herhangi bir ayet veya herhangi bir hükümle ilgili bir tehdit kas-tetmişise, daha önce söylediğimiz gibi ayet, bu rivayetin içeriği ile
bağdaşmaz.
Mâide Sûresi 68-86 ................................................................................................ 83
84 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Mâide Sûresi 68-86 ................................................................................................ 85
68-De ki: "Ey Ehlikitap, sizler Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbiniz tara-fından size indirilenleri ayakta tutmadıkça (yaşatmadıkça) hiçbir
şey (temel) üzerinde değilsiniz." Rabbin tarafından sana indirilen
ayetler, onların çoğunun azgınlığınıve kâfirliğini arttırmaktadır. O
hâlde kâfir topluluk için üzülme.
69- İman edenler, Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah-'a ve ahiret gününe inanıp iyi işler yapanlara ne bir korku vardır,
ne de onlar üzüleceklerdir.
70-Biz İsrailoğullarından kesin söz aldık ve onlara peygamber-ler gönderdik. Fakat ne zaman bir peygamber onlara canlarının is-temediği bir şey getirdiyse, (onlardan) bir kısmınıyalanladılar, bir
kısmınıda öldürüyorlardı.
71-(Bu cinayetlerinin sonucunda) hiçbir fitne olmayacağını
sandılar. Gözleri kör, kulaklarısağır oldu. Sonra Allah onlara döne-rek tövbelerini kabul etti. Sonra yine kör ve sağır oldular, elbette
onların çoğu. Hiç şüphesiz, Allah onların yapmakta olduklarınıgö-rür.
72-"Allah, Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler, kesinlikle kâfir
olmuşlardır. Oysa Mesih demişti ki: "Ey İsrailoğulları, benim
Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Doğrusu kim Al-lah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti kesinlikle haram etmiştir;
onun varacağıyer cehennemdir ve zalimlerin hiçbir yardım edeni
yoktur."
73-"Allah, üçün üçüncüsüdür." diyenler, kesinlikle kâfir ol-muşlardır. Bir tek ilâhtan başka bir ilâh yoktur. Eğer onlar bu de-diklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kâfir olanlara kesinlikle acı
bir azap dokunacaktır.
74-Onlar Allah'a dönüp tövbe etmez, O'ndan af dilemezler
mi?! Allah affedici ve merhametlidir.
75-Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce
birçok peygamber gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru
bir kadındı. Her ikisi de (öbür insanlargibi) yemek yerlerdi. Bak,
biz onlara ayetleri nasıl açık açık anlatıyoruz ve sonra bak, onlar
(bu ayetlerden) nasıl çevriliyorlar!
76-De ki: "Allah'ıbırakıp size ne zarar ve ne yarar dokundur-ma gücüne sahip olmayan şeylere mi tapıyorsunuz?" Oysa Allah
86 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
her şeyi işitir, her şeyi bilir.
77-De ki: "Ey Ehlikitap, dininizde haksız yere aşırılığa kapıl-mayın ve önceden sapıtmış, birçoklarınısaptırmışve düz yoldan
şaşmışolan bir kavmin keyfî isteklerine uymayın."
78- İsrailoğullarından kâfir olanlar Davud'un ve Meryem oğlu
İsa'nın diliyle lânetlendi. Çünkü onlar karşıgeldiler ve sınırları
çiğniyorlardı.
79-Onlar, işledikleri kötülüklerden birbirlerini sakındır-mazlardı. Yaptıklarıne kötü bir şeydi!
80-Onların çoğunun, kâfirleri dost edindiklerini görürsün.
Kendilerinin kendileri için hazırladıkları şey ne kötüdür! Allah on-lara gazap etmişve sürekli azapta kalıcıdırlar.
81-Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve ona indirilene inansa-lardı, onları(kâfirleri) dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasık
(yoldan çıkmış) kimselerdir.
82- İnsanlar arasında müminlere düşmanlıkta en şiddetli o-lanların, Yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar olduğunu görürsün.
Müminlere sevgice en yakın olanların da, "Biz Hıristiyanız." diyen-ler olduğunu görürsün. Bu, onların arasında keşişler ve rahiplerin
varolmasından ve onların büyüklük taslamadıklarından dolayıdır.
83-Peygambere indirileni (Kur'an'ı) işittikleri zaman, gerçeği
tanımalarının sonucu olarak gözlerinden yaşlar akarken onların
şöyle dediklerini görürsün: "Ey Rabbimiz, inandık, bizi de (gerçeğe)
şahit olanlar arasında yaz."
84-"Rabbimizin bizi iyi kullar arasına katacağınıumarken Al-lah'a ve bize gelen gerçeğe niçin inanmayalım?"
85-Böylece, Allah onlarıbu sözlerinden dolayıaltlarından ır-maklar akan içlerinde temelli olarak kalacaklarıcennetler ile ö-düllendirdi. Bu iyi kulların mükâfatıdır.
86-Kâfir olup ayetlerimizi yalan sayanlar ise, onlar cehennem-liktirler.
AYETLERİN AÇIKLAMASI
Ayetler arasında bağlantıve içerik uyumu vardır. Fakat "Ey El-
Mâide Sûresi 68-86 ................................................................................................ 87
çi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajıtebliğet..."ayetine
göz yumularak, bu ayetler ile "Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i... yaşatsa-lardı..."arasında böyle bir bağlantıdan söz edilemez. "Ey Elçi...
tebliğet..." ayetinin bağlantısıhakkında ise daha önce konuşmuş-tuk.
Görülen o ki, bu ayetler surenin başından buraya kadar olan
ayetler ile aynısöz akışınıpaylaşıyorlar. Yani "Allah,
İsrailoğullarından kesin söz almıştıve içlerinden on iki gözetici
başkan göndermiştik..." (Mâide, 12)ayetinden inceleme konumuz
olan bu ayetlerin sonuna ka-darki bütün ayetler arasında içerik
bağlantısıvardır. Bunun daha önce incelediğimiz velâyet ayeti,
tebliğayeti vs. gibi birkaç istisnasıvardır. Surenin sonlarına doğru
olan ayetler ile bu ayetler arasındaki bağlantıiçin de aynı şey söy-lenebilir. Çünkü bu ayetlerin ortak niteliği Ehli-kitap hakkında ol-malarıdır.
"De ki: Ey Ehlikitap, sizler Tevrat'ı, İncil'i... ayakta tutmadıkça, hiçbir
şey üzerinde değilsiniz..." İnsan güç ve şiddet kullanmayıgerektiren
bir işe giriştiği zaman düz bir zemin üzerinde durması, ona da-yanmasıgerektiğini görür. Ağır bir şeyi çekmek, itmek, kaldırmak
veya taşımak isteyen biri gibi. Böyle bir kimse önce ayaklarınıyere
sağlam basar, sonra istediğini yapar. Çünkü böyle yap-mazsa, is-tediği işi yapamayacağınıbilir. Bu gerçek bu konuyu inceleyen ilim
Dostları ilə paylaş: |