MiLLİyetçİ hareket partiSİ



Yüklə 1,51 Mb.
səhifə1/16
tarix07.08.2018
ölçüsü1,51 Mb.
#68404
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16


MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ

ARAŞTIRMA, STRATEJİ GELİŞTİRME VE DEĞERLENDİRME MERKEZİ (ARGE)



EKONOMİ’DE 7 YIL

(AKP DÖNEMİ 2002–2010)

ÖZET MUKAYESE


20 ŞUBAT 2010

İÇİNDEKİLER
EKONOMİ 1

İTHALAT 8

İHRACAT 9

DIŞ TİCARET AÇIĞI 9

CARİ İŞLEMLER DENGESİ 10

SICAK PARA 10

İÇ BORÇ 11

DIŞ BORÇ 12

TOPLAM BORÇ 12

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN BORÇ STOKU 13

MERKEZİ YÖNETİM TOPLAM BORÇ STOKU 13

ÖZEL SEKTÖR BORÇ YÜKÜ 14

MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ 15

KAMU YATIRIMLARI 19

İLLERDE YAPILAN YATIRIMLAR 20

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR 20

YABANCILAŞMA 23

ÖZELLEŞTİRME 25

VERGİ YÜKÜ 29

İŞSİZLİK-İSTİHDAM 33

ÜCRETLER 45

GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK 51

TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ 64

BÜYÜME 66

SANAYİDE KAPASİTE KULLANIMI ORANI 71

SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİ 73

ENFLASYON 76

SOSYAL GÜVENLİK 80

KAPANAN İŞ YERLERİ 83

AKP DÖNEMİNDE PROTESTOLU SENET/KARŞILIKSIZ ÇEK 86

ÖDENMEYEN TÜKETİCİ KREDİLERİ/KREDİ KARTLARI 89

VATANDAŞIN GELİRİ İPOTEK ALTINA ALINMIŞTIR 93

TARIM/ÇİFTÇİLER 97

EN SON EKONOMİK GÖSTERGELER 128



EKONOMİ

2008 sonu itibariyle Türkiye ekonomisini değerlendirmemiz aynen şöyleydi;

“Enflasyonu düşürdüğü iddiasını sürdüren Başbakan Erdoğan, Tercih etmiş olduğu ekonomik anlayışla AKP’nin ülkemizi sonu olmayan maceralara götürdüğü yıllardır bilinen ve vurgulanan gerçeklerdir. Bu konudaki uyarılarımız dikkate alınmamıştır.

AKP iktidarının yedi yıldır sürdürdüğü “yüksek faiz, düşük kur, sıcak para” tezgâhı ile sürdürdüğü ithalata dayalı ekonomik çark ve faiz sarmalının devamında beklenen zorluk ve güçlükler baş göstermeye başlamıştır.

Vatandaşlarımız, hükümetin ekonomideki politika tercihlerine karşı güvenini kaybetmiş ve gelecekten endişe etmeye başlamışlardır. Gelir artışını sağlayacak yatırımlar gerilemiştir. Reel sektörde siparişler ve satışlar zayıflamıştır. Sarfiyat olmadığından stoklar artmış durgunluk hakim unsur haline gelmiştir.

Çarşılar, pazarlar siftah yapmadan kapanan, bir süre sonra iflas eden işyerleriyle doludur. Borçlarını ödeyemeyen, haciz kıskacına yakalanan esnafımızın hali perişandır. Büyük iş merkezlerindeki işyerleri kiralarını ödeyemeyip iflas noktasına gelmiştir.

Borç batağına saplanan vatandaşlarımız en temel ihtiyacını bile karşılamaktan uzaktır. Okuyan çocuğuna para gönderemeyen, ev kirasını ödeyemeyen, pazarda filesini dolduramayanların sayısı her geçen gün çığ gibi artmaktadır.

Amerika’da konut kredilerinde başlayan finansal kriz giderek patlamış Avrupa’yı ve tüm dünyayı etkileyecek seviyeye ulaşmıştır. Küresel ekonomik kriz olarak nitelendirilen ve Türkiye’yi de büyük ölçüde etkileyen bu süreci, Başbakan hafife alarak “bize bir şey olmaz” diyerek geçiştirmeye çalışmıştır. Ancak ekonomik veriler ve gelişen borsa ve döviz rakamları başbakan’ı hemen yalanlamıştır. Borsa % 50 ye yakın değer kaybetmiş, döviz fiyatları bir haftada % 50’nin üzerinde artış göstermesine rağmen hükümet hiçbir tedbir geliştirememiş, yapısal anlamda hiç bir iyileştirme yapamamıştır.

Başbakan durumu seyretmek ve her zamanki gibi boş laflarla meydan okumakla vaktini geçirmiştir.”

Peki, günümüzdeki durum nedir? Onu da karşılaştırmalı olarak değerlendirelim.



OECD 2009 Ekonomik Görünüm Raporu;

OECD'nin, Haziran 2009 ''Ekonominin Görünümü Raporu''na göre, küresel ekonomideki gerilemenin etkileri yüzünden düşen iç talep nedeniyle 2008 yılında ekonomisi daralmaya başlayan Türkiye, 2009 yıl yüzde 5,9 daralacak. OECD, Türkiye'nin ekonomisinin 2010 yıl ise yüzde 2,6 büyüyeceği öngörüsünde bulundu.



İşsizlik oranının 2009 yıl yüzde 15,4 olacağı ve 2010 yıl ise bu oranın yüzde 16,4'e çıkacağı ifade edilen raporda, tüketici fiyat endeksinin 2009'da yüzde 6,3, 2010 yılında ise 5,9 olmasının beklendiği bildirildi.

Orta vadeli mali yapıyı, hükümet hesaplarının tam zamanında sunulmasıyla ve güvenilir harcama tavanlarıyla güçlendirmenin güveni destekleyeceği vurgulanan raporda, IMF ile bir stand-by anlaşmasını sonlandırmanın güvenilir fon kaynağı ve güvenilir izleme sağlamasına yardımcı olacağına dikkati çekildi.

2009 yıl yüzde 5,9 daralması beklenen Türkiye ekonomisinin, uluslararası ekonominin düzelmesine bağlı olarak 2010 yılında tekrar büyümeye başlayacağı bildirilen raporda, kısa ve orta vadeli risklerin göreli olarak dengeye kavuştuğunun gözüktüğü kaydedildi.

Raporda, uluslararası ekonomideki düzelmenin tahmin edilenden hızlı olması ve Türkiye'nin ihracatının rekabet edebilirliğinin sürmesinin büyümeyi destekleyeceği, buna karşın uluslararası koşulların kötüleşmesi ve Türkiye'nin makroekonomik yapısının sürdürülebilirliğine güvenin zayıflaması durumunda düzelmenin gecikebileceği ifade edildi.



2008 yılının tamamındaki büyüme TÜİK’in yaptığı revizyonlardan sonra yüzde 1.1’den yüzde 0.9’a geriledi. Böylece Türkiye 2008 yılında yüzde 1 bile büyüyememiş oldu.

2009 yılında da daralma devam etmektedir. Ekonomik üretim, istihdam ve büyümeye ilişkin açıklanan tüm öncü göstergeler ve makro ekonomik temel göstergelere yansımaları, ekonomide üretim, istihdamı ve ihracatı destekleyen gerçekçi ve köklü tedbirler alınmadığı için 2009 yılında ekonomi I. Çeyrekte -14,7, II. Çeyrekte -7,9 revize edildi. III. Çeyrekte -3,3 küçüldü.



2009 yılı Ocak-Aralık döneminde bir önceki yıla göre ihracat % 22,6, ithalat % 30,3 gerilemiştir.

TÜİK tarafından açıklanan verilerde sanayi üretimi son üç aydır büyük bir hızla gerilemektedir. Pek çok sektörde üretim durma noktasına gelmiştir. Kapasite kullanım oranlarında çift haneli düşüşler yaşanmakta son yılların en düşük düzeylerinde seyretmekte ve hızla gerilemeye devam etmektedir. Sanayi üretimindeki bu gelişme GSYİH da son çeyrekte bir daralmaya işaret etmektedir.

Buna ilave olarak, inşaat, tekstil, otomotiv gibi ülke ekonomisinin lokomotif sektörlerindeki üretim ve ihracat gerilemesi kaygı verici boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.

Dolayısıyla son verilerde ortaya çıkan cari işlemler açığındaki daralma, ekonominin performansından değil, bizatihi krizin kendi dinamiklerinden, üretimdeki gerilemeden iç talep ve ithalattaki daralmadan kaynaklanmaktadır. Enflasyondaki gerileme ise iç talepteki zayıflama ve gerilemenin sinyallerini vermektedir. Kısacası tüm göstergeler ekonomide negatif büyüme döneminin çanlarını çalmaktadır. Nitekim Merkez Bankası 2009 yılına yönelik enflasyon hedeflerini düşürürken bu tehlikeye zımni olarak dikkat çekmiş bulunmaktadır. Sanayide bu düşük performansın devamı halinde Türkiye ekonomisinin 2009 yılında büyük ölçüde daralmasını beklemek sürpriz olmayacaktır.

2008 yılında bütçe açığı 2007 yılına göre bile yüzde 25’e yakın artmıştır.

2008 yılı bütçe rakamları mali disiplinin darmadağın olduğunu, hükümetin küresel krizi bir tarafa bırakıp seçim yatırımlarına başladığını açıkça ortaya koymuştur.

Ekim 2008'den 29 Mart 2009 Mahalli İdareler Seçimi sonuna kadar başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün iktidar mensupları gerçek dışı bir ekonomik tablo çizerek toplumu aldatmaya çalışmışlardır. Defterlerini tuttuğu şirketlerin aylık mizanlarını ayarlamaya çalışan muhasebe bürosuna dönen TUİK rakamları bile gerçeklerin üstünün örtülmesine imkân vermemiştir.

Seçimler bittikten sonra ekonomi yönetimi, Milliyetçi Hareket Partisinin 2009 bütçesinin görüşüldüğü Bütçe Plan Komisyonunda, TBMM Genel Kurulunda ve bütün ortamlarda dile getirdiği “2009 bütçesinin makro büyüklüklerinin gerçekçi olmadığı” görüşünü kabul etmek zorunda kalarak revize edilmiş büyüklükleri “Katılım Öncesi Ekonomik Program”da açıklamıştır.

TÜİK, 2009 yılı ilk çeyreğinde yüzde 13.8 olarak açıkladığı küçülme oranını, yüzde 14.7’e yükseltti. 2009 yılı ilk çeyrekte TÜİK, GSYİH değerini sabit fiyatlarla yüzde 13.8’lik azalışla 21 milyar 145 milyon TL olarak açıklamıştı. TÜİK yaptığı revizyonla bu rakamı 20 milyar 879 milyon TL’ye çekti. İlk çeyreğe ilişkin yapılan revizyonla daha önce 210 milyar 997 milyon TL olarak açıklanan cari fiyatlarla GSYİH değeri, yapılan revizyonla 209 milyar 781 milyon TL’ye indi. 2009 yılının tamamında ise ekonomide yüzde 4 büyüme öngörülmüştü ve bu rakam daha sonra yüzde 3.6 küçülme olarak revize edildi.  Ancak bu rakam I. Çeyrek -14,7, II. çeyrek -7,9, III.çeyrekte -3,3 oldu.

Cumhuriyet tarihinin ikinci en büyük küçülmesi

* İlk çeyrekte yüzde 14.7 ile Türkiye 1945’te gördüğü yüzde 15.3 küçülmeden sonraki en büyük küçülmeyi yaşadı.

* 2009 ilk çeyrekte yaşanan yüzde 14.7’lik küçülme oranına yakın en yüksek küçülmelerden bir diğeri ise yüzde 12.8 ile 1927 yılında görülmüştü. Böylece Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve 1929 dünya ekonomik krizini atlatan Türkiye  bu krizde çok daha ağır bir küçülme yaşadı.

* Yılın ilk çeyreğinde görülen çift haneli bu küçülme 1932 yılında yaşanan yüzde 10.7’lik, 1941 yılında yaşanan yüzde 10.3’lük küçülmelerle birlikte Cumhuriyet tarihinin beş kez yaşanan çift haneli küçülmesinden biri oldu.

* 2001 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 9,5 küçülmüştü.

Bütçe ve kamu finansmanı ile ilgili bütün büyüklüklerde revize edilmiştir. AKP iktidarı ve bütün uyarılara rağmen ekonominin içinde bulunduğu şartları dikkate almadan fütursuzca seçim ekonomisi uygulamış, bütçe dengelerini alt üst etmiştir. 2009 yılının tamamı için öngörülen 10 milyar 398 milyon liralık bütçe açığı tutarı 52 Milyar 215 milyon lirayı aşmış, bütün yıl için öngörülen 48 milyarı aşacağı ifade edilmiştir. Bütçede harcamalarda artış sürerken vergi gelirlerinde hedeflerin altında kalınması açığı dahada büyütmektedir.

ABD’de başlayıp tüm dünyayı etkileyen küresel malî krizin Türkiye’ye olan yansımaları ve krizi önleme çabalarının yakından izlenmesi amacıyla, Ekim ayının başında MHP TBMM gurubunda Genel Başkan Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’nin talimatıyla “Küresel Finans Krizi İzleme ve Değerlendirme Komisyonu” oluşturulmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, her defasında hükümeti biran önce sorumlu, ciddî ve tutarlı adımlar atması yönünde göreve çağırmıştır.

2001 yılında yaşanan ekonomik kriz öncesi ve sonrasında alınan önlemlerin ve yapılan reformların bugün yaşanmakta olan mali kriz karşısında ekonomimize nasıl bir katkı sağladığı kamu oyuna açıklamıştır.

ABD ve Avrupa’da yoğun olarak devam eden mali krizin aynı şiddette ekonomimizde henüz hissedilmemesinde o dönemde finans sistemimizin güçlü hale getirilmesi amacıyla bağımsız “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu” oluşturulması ve “Merkez Bankası”nın özerkliğe kavuşturulmasının büyük rol oynadığı belirlenmiştir.

Türk ekonomisinde küresel malî krizin etkileri şimdilik daha az hissedilmesinde ve finans sektörümüzün bu sarsıntıyı daha az hasarla atlatabilmesinin temelinde 1999 yılından itibaren 57’nci Hükümet’in yaptığı yapısal reformlar etkili olmuştur.

2000 yılı Ekonomik Programı ve 2001 Krizi sonrasında alınan ekonomik ve malî tedbirler sonucunda Türk ekonomisi bugün eskisine nazaran küresel krizlere daha dayanıklı hale getirilmiştir. Zaten bugünkü iktidar ve ekonomi yönetiminin tek sağlam dayanağı da o gün alınan bu tedbirlerdir. 57. Hükümet tarafından 2001 krizi sonrasında;



  • İlk aşamada, bankacılık sektörüne ilişkin tedbirler süratle alınarak, malî piyasalarda belirsizliğin azaltılması için Haziran 1999’da Bankacılık Yasası kabul edilmiştir.

  • Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun yürürlülüğe konulmuştur.

  • Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu hariç Bütçe içi 69 fon kapatılmıştır.

  • 1999 yılında Sosyal Güvenlik Reformu yapılmıştır.

  • Üç kamu bankası için ortak bir yönetim kurulu oluşturulmuş, bu yönetim kuruluna profesyonel bankacılar atanarak, siyasî hiç bir baskı olmadan çalışmaları sağlanmıştır.

  • Kamu bankalarına zarar oluşturacak görevler verilmemiştir.

  • Yeniden yapılanma sürecinde, ekonominin ve özellikle küçük ve orta ölçekli özel girişimin en verimli şekilde çalışabilmesi için, sadece kamu bankaları değil tüm bankacılık sistemi göz önünde tutularak, yeni bir perspektif getirilmesi amacıyla her türlü tedbir o dönemde alınmıştır.

  • TMSF’ye devredilen bankaların likidite ihtiyaçları kamu bankalarına benzer bir yöntemle çözülerek, sorun yaratan kısa vadeli yükümlülükleri, bir plân dahilinde tasfiye edilmiş ve Fon bankalarının sorunlu alacaklarının tahsili ile ilgili yasal düzenlemeler süratle yapılmıştır.

  • Dalgalı döviz kuru rejimine geçilmesi ile beraber Merkez Bankası’nın para politikasına yeni bir çerçeve kazandırılmıştır. Tek ve nihai hedef olan fiyat istikrarını desteklemek amacıyla finansal piyasalardaki istikrarı korumak Merkez Bankası’nın öncelikleri arasına alınmıştır. Bu amaçla Merkez Bankası Kanunu değiştirilerek bağımsız olması sağlanmış ve kurumsal altyapısı güçlendirilmiştir.

  • Dalgalı kur rejimine geçilmesiyle birlikte Merkez Bankası’nın döviz piyasalarına müdahaleleri döviz kurunda kısa dönemde oluşacak aşırı dalgalanmaları telafi etme yönünde olmuş, döviz kurunun uzun dönem denge değerini etkileyecek içerik ve boyutta olmamıştır.

  • Yukarıda da değinildiği gibi bağımsız bir “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu” oluşturulmuştur.

Bu dönemde MHP iktidara ekonomik krize yönelik önerilerini sunarak öteden beri süregelen sorumlu siyaset anlayışını devam ettirmiştir. Zaten MHP en az iki yıldan beri ekonomimizdeki olumsuz gelişmeleri dile getirip iktidarı uyarmakta idi. MHP, iktidarın sorumsuz yönetim anlayışı sebebiyle vatandaşlarımızın gelecekte daha da ağırlaşacak olan krizin doğuracağı kötü sonuçların bedelini ödememesi için gerekli önlemlerin ivedi olarak alınmasını istemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin alınmasını istediği tedbirler üç ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar: Kurumsal, Malî piyasalar ve Reel Sektör ile ilgili tedbirlerdir.

Ekonomimizi son derece kırılgan hale getiren, cari açığı hızla büyüten, ekonomik politikalara yöneltilen eleştirilere duyarsız kalan AKP Hükümeti bu konudaki sorumluluğunu kabul etmekten uzak kalmış, nitekim ekonomik krizden en fazla etkilenen ülke Türkiye olmuştur.

Son olarak, Hükümet, uyguladığı sosyal adaletten yoksun politikalarla çaresiz bıraktığı, dar gelirli vatandaşlarımızın, çiftçilerimizin ve tüketicilerimizin bankalara olan ve gün geçtikçe artan borçlarına yönelik gerekli tedbirleri almalıdır. Devam eden icra ve hacizler durdurulmalı, bu borçlu kesimin borçları ile ilgili yeni ve etkili çözümler geliştirilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi bu defa daha büyük bir vurgu ile hükümeti uyarmakta ve tedbir alınmasını istemektedir.

2002’den bu güne kadar;

İTHALAT

Türkiye’nin yıllık ithalatı;



  • 2002 yılında 51,5 Milyar dolar iken,

  • 2003 yılında 69,3 Milyar dolara,

  • 2004 yılında 97,5 Milyar dolara,

  • 2005 yılında, 116,3 Milyar dolara,

  • 2006 yılında 139,6 Milyar dolara,

  • 2007 yılında 170 Milyar dolara,

  • 2008 yılında 201,8 Milyar dolara,

  • 2009 Ocak-Aralık dönemi 140,8 Milyar dolara ulaşmıştır.

İHRACAT

Türkiye’nin yıllık İhracatı;



  • 2002 yılında 36,5 Milyar dolar iken,

  • 2003 yılında 47,2 Milyar dolara,

  • 2004 yılında 63,2 Milyar dolara,

  • 2005 yılında 73,4 Milyar dolara,

  • 2006 yılında 85,5 Milyar dolara,

  • 2007 yılında 107,2 Milyar dolara,

  • 2008 yılında 132 Milyar dolara,

  • 2009 Ocak-Aralık dönemi 102,2 Milyar dolara ulaşmıştır.

DIŞ TİCARET AÇIĞI

Yıllık dış ticaret açığı,



  • 2002 yılında 15 Milyar dolar iken,

  • 2003 yılında 22 Milyar dolara,

  • 2004 yılında 34 Milyar dolara,

  • 2005 yılında 43 Milyar dolara,

  • 2006 yılında 54 Milyar dolara,

  • 2007 yılında 63 Milyar dolara,

  • 2008 yılında 69,8 Milyar dolara,

  • 2009 Ocak-Aralık dönemi 38,6 Milyar dolara ulaşmıştır.

CARİ İŞLEMLER DENGESİ (AÇIĞI)

Yıllık cari işlemler açığı,



  • 2002 yılında 0,6 Milyar dolar iken,

  • 2003 yılında 7,5 Milyar dolara,

  • 2004 yılında 14,4 Milyar dolara,

  • 2005 yılında 22,1 Milyar dolara,

  • 2006 yılında 31,9 Milyar dolara,

  • 2007 yılında 37,4 Milyar dolara,

  • 2008 yılı sonunda 41,4 Milyar dolara,

  • 2009 Kasım döneminde 9,9 Milyar dolara ulaşmıştır.

Cari açığın milli gelire oranı,

  • 2002 yılında % 0,8 iken;

  • 2003 yılında % 3,4,

  • 2004 yılında % 5,2,

  • 2005 yılında % 6,4,

  • 2006 yılında % 8,2,

  • 2007 yılında % 7,6,

  • 2008 yılında % 8 olmuştur,

  • 2009 Kasım itibariyle % 2,7 olmuştur.

SICAK PARA

Sıcak para, yüksek getiri peşinde koşan fonlardan oluşan yabancı kökenli mali akımlara verilen genel addır. Hızlı bir şekilde hareket edebildikleri için bu tür fonlara “sıcak” yakıştırması yapılmıştır.

Bir ülkeye çok hızlı bir şekilde girer ve o ülkeden çok hızlı bir şekilde çıkarlar. Kalıcı değildir. Türkiye’deki sıcak para stoku birikimli olarak 2002 yılı sonunda 8,9 Milyar dolar iken 2007 yılı Ekim ayında 108 Milyar dolar’a yıl sonunda da 107,1 milyar dolar olmuştur. 2008 Ağustos itibariyle 89,8 Milyar dolara, Küresel mali krizin kasırgaya dönüştüğü son haftalarda rekor hızla eriyen sıcak para hacmi, 10 Ekim 2008 itibariyle 59,5 Milyar dolara, 2008 yılsonu itibariyle 54 milyar 612 milyon dolara kadar indi.



2009 Temmuz sonunda 73,9 milyar dolar düzeyinde bulunan yabancılara ait Türkiye'deki sıcak para stoku 2009 Ekim itibariyle 82,4 Milyar dolar olmuştur.

Sıcak para hapsedilemez. Sıcak para çıkmaya karar verdiğinde onu yükselen kurlar bile engelleyemez. Sıcak paranın ülkeye 'net' bir faydası yoktur. Fayda gibi görülen gelişmeler, sıcak para çıktığında kaybolur gider. Dolayısıyla dikkat edilmez ve önlem alınmaz ise sıcak para son derece tehlikeli ve zararlıdır. Ani olarak terk ettiği yerde büyük bir yıkıma sebep olabilir.



İÇ BORÇ

AKP iktidarı Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yaparak iç borç stokunu artırmıştır.



  • 2002 yılının 149 Milyar TL, 91,7 Milyar Dolar,

  • 2003 yılında 194 Milyar TL, 139,3 Milyar Dolar,

  • 2004 yılında 224 Milyar TL, 167,3 Milyar Dolar,

  • 2005 yılında 245 Milyar TL, 182,4 Milyar Dolar,

  • 2006 yılında 251 Milyar TL, 178,9 Milyar Dolar,

  • 2007 yılında 255 Milyar TL, 181,7 Milyar Dolar’a

  • 2009 Aralık da 330 Milyar TL, 219,2 Milyar Dolar’a ulaşmıştır.

DIŞ BORÇ

AKP iktidarı Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yaparak toplam brüt dış borç stokunu artırmıştır.

Toplam brüt dış borç stokumuz;


  • 2002 yılında 130 Milyar dolar, 212,8 Milyar TL’ye

  • 2003 yılında 145 Milyar dolara, 201,5 Milyar TL’ye

  • 2004 yılında 162,2 Milyar dolara, 216,1 Milyar TL’ye

  • 2005 yılında 171 Milyar dolara, 226,4 Milyar TL’ye

  • 2006 yılında 207,8 Milyar dolara, 290,8 Milyar TL’ye

  • 2007 yılında 247,2 Milyar dolara, 303,2 Milyar TL’ye

  • 2008 yılında 276,8 Milyar dolara, 422,1 Milyar TL’ye

  • 2009 III. çeyrek 273,5 Milyar dolara, 405,4 Milyar TL’ye

ulaşmıştır.

TOPLAM BORÇ

Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yapan AKP döneminde toplam borç stoku;



  • 2002 yılında 222 Milyar dolar, 361,8 Milyar TL,

  • 2003 yılında 283,5 Milyar dolara, 395,5 Milyar TL,

  • 2004 yılında 327,9 Milyar dolara, 440,1 Milyar TL,

  • 2005 yılında 351,2 Milyar dolara, 471,4 Milyar TL

  • 2006 yılında 385,4 Milyar dolara, 541,8 Milyar TL,

  • 2007 yılında 465,4 Milyar dolara, 558,2 Milyar TL,

  • 2008 yılında 458,5 Milyar dolara, 696,9 Milyar TL,

  • 2009 Aralık itibariyle 492,8 Milyar dolara, 735,5 Milyar TL’ye çıkmıştır.

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN BORÇ STOKU

AKP’nin iktidar döneminde kişi başına düşen toplam borç;



  • 2002 yılında 3.194 dolar,

  • 2003 yılında 4.036 dolara,

  • 2004 yılında 4.608 dolara,

  • 2005 yılında 4.873 dolara,

  • 2006 yılında 5.281 dolara,

  • 2007 yılında 6.593 dolara,

  • 2008 yılında 6,411 dolara

  • 2009 Aralık itibariyle 6,931 dolara, ulaşmıştır.

2002 yılında nüfusu 69 Milyon 302 bin kişi iken, 2006 yılında nüfusu 72 Milyon 974 bin kişi, 2008 yılında Türkiye nüfusu 71.517.100 kişiye, 2009 yılı nüfusu ise 72 milyon 561 bin 312 kişi çıkmıştır.

2002 yılında AKP iktidara geldiğinden bu yana kişi başına düşen borç dolar cinsinden % 212 artmıştır.



MERKEZİ YÖNETİM TOPLAM BORÇ STOKU

Merkezi Yönetim Toplam Borç stokumuz;



  • 2002 yılında 242,7 Milyar TL;

  • 2003 yılında 282,8 Milyar TL,

  • 2004 yılında 316,5 Milyar TL,

  • 2005 yılında 331,5 Milyar TL,

  • 2006 yılında 345 Milyar TL,

  • 2007 yılında 333,5 Milyar TL,

  • 2008 yılında 380,3 Milyar TL,

  • 2009 Aralık itibariyle 441,4 Milyar TL’ye ulaşmıştır.

ÖZEL SEKTÖR BORÇ YÜKÜ

2008 yılında 2002 yılına göre % 432 artarak 189,2 Milyar dolara ulaşmıştır. 2009 Aralık itibariyle Özel sektör toplam dış borcu 178,7 Milyar dolar olmuştur.



Özel sektör kuruluşların toplam dış borçları,

  • 2002 yılında 43,9 Milyar dolar iken;

  • 2003 yılında 50,2 Milyar dolara,

  • 2004 yılında 65,7 Milyar dolara,

  • 2005 yılında 86,0 Milyar dolara,

  • 2006 yılında 122,1 Milyar dolara,

  • 2007 yılında 162,3 Milyar dolara,

  • 2008 yılında 189,2 Milyar dolara,

  • 2009 Aralık itibariyle 178,7 Milyar dolara, ulaşmıştır.

Özel sektörün kısa vadeli dış borç stoku 2007 yılında 37,4 Milyar dolara 2008 yılında 46,6 Milyar dolara ulaşmakta ve bu nedenle ekonominin karşı karşıya olduğu riskler giderek artmaktadır.

Kısa Vadeli Özel Sektör Dış Borçları: 2009 Kasım sonu itibarıyla kısa vadeli özel sektör dış borcu 48 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu tutar içinde bankacılık sektörünün payı 26,7 milyar dolar olmuştur.

Uzun Vadeli Özel Sektör Dış Borçları: 2009 yılı Kasım itibarıyla orta-uzun vadeli dış borçları 130,714 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Finansal kuruluşların payı 36,457 milyar dolardır. Finansal olmayan kuruluşlar 94,257 milyar ABD doları ile uzun vadeli özel sektör dış borç stoku içinde en büyük paya sahip olmuştur.

Özel sektör iç borçları da hızla artmaktadır.

Merkez bankası verilerine göre; Özel sektör kuruluşlarımızın borçları dış borçlardan ibaret değildir. Bankaların 2009 Kasım ayında (Mevduat Bankaları 277 Milyar 482 milyon TL, Katılım ve Yatırım Bankaları 6 Milyar 504 milyon TL) firma bazında nakdi krediler ve tasfiye olunacak krediler toplamı da,



  • 2002 yıl sonunda 34 Milyar 215 milyon TL iken,

  • 2003 yıl sonunda 51 Milyar 349 milyon TL’ye,

  • 2004 yıl sonunda 76 Milyar 300 milyon TL’ye,

  • 2005 yıl sonunda 121 Milyar 762 milyon TL’ye,

  • 2006 yıl sonunda 170 Milyar 431milyon TL’ye,

  • 2007 yıl sonunda 210 Milyar 732 milyon TL’ye,

  • 2008 yıl sonunda 265 Milyar 629 milyon TL’ye,

  • Yüklə 1,51 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin