Milliyetçilik sosyolojisi


Eski imparatorluklardan doğan etnik ayrılıkçılık



Yüklə 1,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə50/75
tarix04.01.2023
ölçüsü1,37 Mb.
#121965
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   75
5321-Milli Kimlik-Anthony D.Smith-Bahadir Sina Shener-1994-291s

Eski imparatorluklardan doğan etnik ayrılıkçılık 
Doğu Avrupa ve Orta Doğudaki örnekler geçen yüzyıldaki 
klasik etnik kendi kaderini tayin örneklerini oluşturmaktaydı. 
Ama o zaman bile Avrupa'nın batı, kuzey ve güney eteklerinde, 
İrlanda, Norveç, Finlandiya, Brötanya, Katalonya ve Bask 
Ülkesi'nde, etnik ayrılıkçılık örnekleri sözkonusuydu. Klasik 
ve sonraki etnik "yeni-milliyetçilikler" arasında bağlantı ve 
çakışmalar olması tipik bir durumdur; çeşitli ayrılıkçı etnik 
milliyetçilik "dalgalar"ında yakınlık ve kültürel esasları ba­
kımından ortaklık göstermektedirler.

Neydi bu ortak kültürel temel? Bütün bu hareketlerin 
amaçları, dikkati çekecek kadar benzerdiler. Bu amaçlar 
şunlardı; 
1. Şayet yoksa topluluk için edebî bir "yüksek" kültür 
yaratılması. 
2. Kültürel bakımdan türdeş "organik" bir millet oluştu­
rulması. 
3. Tanınmış bir "yurt" ve tercihan topluluk adına bağımsız 
bir devlet temini. 
4. Şimdiye dek edilgen olan etniyi etkin bir etno-politik 
topluluk, "tarihin öznesi" haline getirmek. 
Bu amaçları gerçekleştirmenin kültürel temeli ayırdedici 
bir "etno-tarih"in varlığı ve/ya da yeniden keşfiydi. Bu tarihin 
yetersiz kaldığı yerde yeniden inşası ve hattâ "icat" edilmesi 
gerekebilecekti. Her iki halde de etno-tarihten daima seçici 
6 İrlanda örneği hakkında Boyce'a (1982); Norveç örneği hakkında Elviken'e (1931) 
ve Mitchison'a (1980,11-29); Finlandiya için Jutikkala'ya (1962) bakın; bunların 
hepsi de 19. yüzyıl ortalarında serpilmiştir. 
196 


bir biçimde yararlanılmıştır; belli şeyleri hatırlamak kadar 
unutmak da önemliydi. 
Etno-tarih özsel olarak toplumsal ve siyasî amaçlarla 
kullanılmıştır. Milliyetçiler "kendi" tarihleri ile sadece tarih 
uğruna değil, "kendi halkları"nm ülkesel geçmişlerine dair 
bir mitolojinin yeniden yorumuyla da ilgiliydiler. Başından 
sonuna dek bu temelde, edilgen bir etninin yerliliğin sefer­
berliği, şiirsel mekânların işlenmesi ve altın çağların yade-
dilmesi yoluyla kültürel mirasın siyasallaştırılma süreciydi. 
Şiirsel mekânların işlenmesi, her şeyden önce tarihsel olarak 
bir topluluğa ait ve dolayısıyla topluluk tarafından kutsanmış 
kutsal bir ülkeyi/toprağı tanımlamak demekti. Bu kutsal yurt, 
-Siyon Dağı, Ararat (Ağrı) Dağı, Meru Dağı, Croag Patrick, 
Kum, Yasna Gora (Yasna Tepesi) gibi- yüz sürülen hac yer­
lerini, aziz ve bilgelerin müridlerine telkinde bulundukları 
ya da Hüdanın o topluluk ya da temsilcilerine göründüğü, 
tarihsel kurtuluş ve kefaret yerlerini kendi bünyesinde top­
lamıştır. Bu kutsal tarihî merkezlerden yayılan etnik seçilmişlik 
ışığı bütün bir ülkeyi aydınlatarak takdis eder.

Şiirsel mekânların işlenmesi aynı zamanda yurdun doğal 
özelliklerini tarihsel özelliklere dönüştürme ve tarihsel anıtları 
doğallaştırma süreci demekti. Tuna ve Ren gibi nehirler, Siyon 
ve Olympus gibi dağlar, Vierwaldstattersee ve Peipius gibi 
göller topluluk miriyle olan çağrışımlarıyla ve gösterilen 
çabalarla beşerileştirilip, tarihleştirildiler. Stonehenge, Bröton 
lahitleri ve tarih öncesinden kalma taş anıtları gibi tarihî anıtlar 
da tersine tamamen tekil bir etninin ya da bölgesel peyzajının 
bir parçası, zamanın doğal ortamlar halinde emdiği eski 
uygarlığın ayrılmaz bir parçası ve anısı haline geldiler. Aslına 
7 Güney Polonya'da 14. yüzyıl sonlarına doğru Bizanslı Meryem Ana imgesine göre 
yapılmış Yasna Gora (Yasna Tepesi) manastırına gösterilen saygı bunun iyi bir 
örneğidir. O tarihten itibaren hac ziyaretlerinin yapıldığı millî bir uğrak yeri ol­
muştur. 
197 


rücu eden entelijensiyanm, etno-tarihlerini yeniden keşfetmeye 
ve halklarını yerli kültür yoluyla seferber etmeye çalışırkenki 
etnik milliyetçiliğine sön derece zengin bir tını kazandıran, 
tam da bu doğal ve anıtsal özelliklerdi. Milliyetçi şiirsel peyzaj 
miti besteciler, sanatçılar ve yazarlarda sanatları eliyle ço­
ğalttıkları ve yayılmasını sağladıkları güçlü bir nostalji ve 
özdeşleşme duygusu uyandırmaktaydı. Bohemya'da Smetana, 
Dvorak, Finlandiya'da Sibelius, Macaristan'da Bartok ve Kodaly 
ile Rusya'da Borodin ve Moussorgsky için ülkelerinin peyzajları 
ve mevsimleri, efsaneleri, anıtları güçlü milliyetçi duygular 
uyandırıyor ve onlar da müzikleri aracılığıyla geniş ve zaten 
hazır kamuya bunları iletiyorlardı.

Heroik geçmişi yadeden kutlamalar da eşit önemi haizdi. 
Max Weber, Alman Reich'ının ilhak ettiği Alsaslılarm (pek 
çoğu Almanca konuşuyor olmasına rağmen) Fransa'ya 
duydukları ortaklık duygularından sözederken, demotik etnik 
milliyetçiliğin bu yanına dikkati çekmekteydi; "üç renkli 
bayrak (Fransız bayrağı) pompiers (şatafat) ve askerî miğferler 
gibi yadigârlar, Louis Phillippe'in yazdığı fermanlar özellikle 
de Fransız Devrimi'nden kalma hatıralar bakımından zengin 
bir görüntü sergileyen Colmar'daki müzeyi dolaşan bir ziyaretçi 
bunu hemen anlayabilir; bu eşyalar dışardan bakan birine 
önemsizmiş gibi gelebilir ama Alsaslılar için duygusal değerleri 
vardır. Bu topluluk duygusu, ortak siyasî, ve dolaylı yoldan, 
feodalizmin yıkılmasının sembolleri olarak kitleler tarafından 
büyük değer verilen toplumsal yaşantılar/deneyimler yüzünden 
ortaya çıkmıştır ve bu olaylara dair hikayat ilkel halkların 
heroik efsanelerinin yerini almıştır".

Aslına bakılırsa bu heroik efsaneler ve tarihî anılar "ilkel 
8 Müzikteki milliyetçilik konusunda Einstein'a (1947, 266-9,274-82) ve Raynor'a 
(1976, bölüm 8) bakın. Yine yukarda 92-3. sayfalara bakın. 
9 Weber (1968, Kısım l/a, bölüm 5, s.396). 
198 


halklar" la sınırlı değildir. Bunlarla -aralarında Polonyalılar, 
Çekler, Finliler ile Ermeniler, Almanlar, Türkler ve Arapların 
da yeraldığı- bütün klasik Doğu Avrupa ve Orta Doğu mil­
liyetçiliklerinin ilk büyük dalgasında karşılaşmaktayız. Her 
durumda milliyetçiler geçmiş çağların heroizmini, (çoğu 
zaman "kendilerine" ait olmayan) soy uygarlıkların azametini, 
bu kahramanlar tarihten ziyade efsaneler diyarına ait ol­
duklarında bile ve şayet yaşıyorlarsa ulusun onları karanlıktan 
çekip çıkarmak için ne kadar zahmete katlandığı hakkında 
en ufak bir fikir sahibi olmadıklarında bile, bu büyük millî 
kahramanların maceralarını yeniden keşfetmiş ve ekseriyetle 
de abartmışlardır. Antik destanların eski kahramanları olan 
Siegfried, Cuchulain, Arthur, Lemminkainen, Nevs.ki, Aga­
memnon, şimdi millî erdem timsalleri ve yeniden yaratıldığı 
her yerde etnik milliyetçilerin yücelttiği "yeni insan"ın 
prototipleri mertebesine yükseltilmişlerdi.
10
Peki bu yeniden 
keşifler ve yeniden inşalar kime hizmet etmiştir? İlk adımda, 
mensuplarını toplumsal statü ve siyasî iktidar arayışında 
seferber etmek üzere, yemden dirilen etnilerinin "yaşayan 
geçmiş"ine girmeye çalışan köksüz entelijensiyanm. Bu rücu 
eden entelijensiya, meslekî becerilerini yeni kurulan toplu­
luklarının hizmetine sunmak suretiyle, dozu giderek artan 
laik eğitim yoluyla içselleştirdiği rasyonalist "eleştirel söylem 
kültürü"nün yarattığı etnik "halklarının" çoğunluğu ile kendisi 
arasında köprü kurmaya çalışır.
11 
Ancak yeniden inşa edilen bir etno-tarihe yapılan "rücu"dan 
geniş anlamda yararlananların, seferber edilen bu etninin 
fertleri olması da eşit oranda önemlidir. Zira bu yerliliğin 
10 Bu süreçle ilgili olarak Kedourie'ye (1971, giriş) bakın. 
11 "Eleştirel söylem kültürü" hakkında Gouldner'e (1979) bakın. Entelijensiyanın 
klasik Avrupa milliyetçiliklerinde oynadığı rol hakkında Bamard'a (1965, bölüm 
1) ve Anderson'a (1983, bölüm 5) bakın. 
199 


seferberliği süreci ile statüleri, etkin hale geldikleri için artık 
basitçe dış tahakkümün edilgen nesneleri olmaktan çıkmaları 
anlamında değil ama daha özel olarak tarihselci entellektü­
ellerin temellük ettikleri ve edebî bir "yüksek" kültür dairesine 
yükselttikleri şeyin kendi folk kültürlerinin bir formu olması 
bakımından tersyüz olmuştur. İlk kez kitleler, halk egemenliği 
sloganı altında tarihîn öznesi haline gelirler. Bireysellik, eşsizlik 
ve dolayısıyla millete dönüşen topluluğun raison d'etre'i onların 
kültürü içinde aranmaktadır.
1 2 
Bu yediliğin seferberliği sürecinde tamamen yeni "iletişim 
ilişkileri" kurulur. Değerlerin, sembollerin, mitlerin ve anıların 
dolaşımında ve yeni nesillerin bu gelenekler içinde toplum-
sallaştirılmasmda, ailevi ve etnik iletişim tarzlarının pek çok 
alanda hâkim olduğu bir yerde, geçmişe rücu eden enteli­
jensiyanm öncülük ettiği yediliğin seferberliği sürecinin etkisi, 
etnik değerlerin, mitlerin ve anıların siyasî bir milletin ve siyasî 
olarak harekete geçmiş bir topluluğun temeli haline geleceği 
"millî" bir iletişim ve toplumsallaştırma tarzı yaratmak ola­
caktır. Belirli sınıflarla (genellikle burjuvazi ama zaman zaman 
da aşağı aristokrasi ya da hattâ işçilerle) birlikte entelijensi­
yanm belirli türlerinin himayesi altında yeniden inşa edilmiş 
etnik folk kültürünü topluluğun bütün sınıflarına yayan yeni 
ve bariz bir millî kimlik yaratılır. Bu kimliğin sivil unsurları 
da vardır; fertler şimdi siyasî etno-milletin yasal yurttaşları­
dırlar ve bu arada kendilerini teritoryal terimlere göre de 
tanımlamaya başlarlar. Ama millî kimlik tarzlarının temeldeki 
demotik köklerini muhafaza ettiği de bir gerçektir; eskiden 
dikey etniler arasında yeralan entelijensiya ile entellektüellerin 
yarattığı bu millî kimlik kendi farz-ı mahal etnik kültür ve 
sınırlarıyla yakınlık kurmaya çalışır. Kitle seferberliğine dayalı 
etnik milliyetçilik kendi varsayımsal etnik köklerinin imgesine 
12 Bu konuda Nairn'e (1977, bölüm 9 ) ; yine Pech'e (1976) bakın. 
2 0 0 


uygun olarak bir siyasî millet yaratır. 
O nedenle, eskinin demotik etnilerinin seferberliği ve 
dönüşümü yoluyla yaratılan ama bu kez teritoryal temelli 
millî kimliklerden çok daha keskin ve ekseriyetle daha içe 
dönük olan topluluklar arasında millî kimlikler son derece 
farklı bir form kazanırlar. İrlanda milliyetçilerinin yeniden 
uyanan Kelt kültürüne gösterdikleri ilgi veya Karelia'nın, 
peysajının, tarihinin ve şiirselliğinin yeniden keşfinin Fin­
landiyalılar arasında uyandırdığı güçlü duygular; kaybedilmiş 
etnik bir geçmişin, her ferdinin halkın yegâne otantik sesi 
olduğu iddiasındaki bu yeni yerli kültür içinde yeniden 
eğitilmesinin gerektiği yeni siyasallaşmış bir topluluğun 
hizmetinde kuvvetle yeniden keşfinin ve manevî seferberliğin 
tipik bir örneğini oluşturur.
1 3 
"Otantik" yerli kültür ve tarihle kurulan bu derin ilginin 
sonuçları iyi bilinir. Bu, Doğu Avrupa'da ve Orta Doğu'nun 
bazı yerlerinde, zaman zaman başgösteren rahatsızlıklara 
rağmen uzun yıllar yanyana istikrar içinde yaşamış halkların 
rekabet ve hattâ çatışma durumuna düşmelerine neden ol­
muştur. Etnik bakımdan karışık bölgelerde bir etnik kültürün 
ortaya çıkartılıp hayata geçirilebileceği bir yurt arayışı, an-
tagonizmalar yaratmaya veya önceden varolan husumetleri 
kızıştırmaya yaramıştır. 19. yüzyılın sonlarında özellikle bu 
bölgeler en sert çatışmaların ve terörün yaşandığı yerler halini 
aldılar.
1 4 
Terör ve istikrarsızlığı artıran sadece yerliliğin seferberliği 
sürecinin ayaklandırdığı tutkular değildi; aynı zamanda en 
demotik etnilerin içerildiği eski imparatorlukların yavaş ama 
hissedilir çöküşü de aynı etkileri yarattı. Yüzyıllar boyunca 
13 Bu Galli milliyetçilik hakkında Lyons'a (1979); Finlandiya'daki "Karelianizm" 
için Latiinen'e (1985) ve Boulton Smith'e (1985) bakın. 
14 Örneğin Kedourie'e (1960, bölümler 5-6); Pearson'a (1983) bakın. 
201 


15 Örneğin Fransız Devrimi'nin Osmanlı Türkiyesi üzerindeki etkisi konusunda 
Berkes'e (1964); Yunan örneği konusunda Kitromilides'e (1980) bakın. 
2 0 2 
bu bölgelerde yegâne siyasî meşruiyet kaynağı emperyal 
devletler ve bunların monarkları olmuştu. Açıktan açığa ileri 
sürülen ve kabul edilmiş başka bir seçenek sözkonusu değildi. 
Bu tarihî kültür topluluğu içinde ona alternatif bir (güç ve 
meşruiyet) kaynağını konumlandırmak, seçenek aramaya 
kalkmak sadece yeni bir siyasî kimlik tipi yaratmak değil aynı 
zamanda da bu kimliği, siyasî otoritesini egemen halk 
doktrinininden alacak yeni bir siyasî düzenin temel ilkesi 
durumuna yükseltmek demekti. O nedenle yinelenen "Fransız 
devrimleri"nin biricik meşru siyasî otorite kaynağı olarak 
hükümran bir kültürel topluluk fikrine itibar etmesi önemlidir; 
bu tümleşik millet örneği saygın Batı'nın canevidir. Enteli­
jensiyanm yerliliğin seferberliği programına siyasî meşruiyetini 
verebilecek ve moral ve kültürel dönüşümü siyasî ve toplumsal 
bir devrime dönüştürebilecek olan yalnızca bu örnek ve bu 
saygınlık olabilirdi. 20. yüzyıla girildiğinde Habsburg, Osmanlı 
ve hattâ Romanov imparatorluklarında Fransız Devrimi'nin 
sedaları duyulmaya başlamıştı.
1 5 
Ancak Fransızların egemen halk idealiyle entelijensiyanın 
baş çektiği modern öncesi demotik etnilere dayalı yerliliğin 
seferberliği sürecinin kaynaşması bu halk toplulukları arasında 
oldukça farklı bir "millî kimlik" modeli yarattı. Sivil ve siyasî 
haklardan ziyade halk katılımı; demokratik partilerden çok 
popülist örgütlenme; azınlıkların ve bireylerin devlet mü­
dahalesi karşısında güvenceye kavuşturulmasından ziyade, 
halkın millî devletinin müdahalesi; bütün bunlar onyıllar 
içersinde, modern öncesi demotik etniler üzerine kurulan 
yeni oluşmuş etno-siyasî milletlerin alamet-i farikaları haline 
geldiler. Teritoryal milletin sivil ideallerini, genellikle im­
paratorluklara karşı verilen ayrılıkçı mücadelelerin peşinden 


kurulan etno-siyasî milletlerin secere bağlarıyla bu kaynaş­
tırma çabası, müteakip yerliliğin seferberliği dalgalarına ve 
Batı'nın eski devletlerinin yanısıra Afrika ve Asya'nın yeni 
devletlerinde ayrılıkçı etno-siyasî toplulukların ortaya çıkışına 
emsal teşkil etti. 

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin