"Dikey" etniler ve yerliliğin seferberliği
Aristokratik bir etnik topluluğun izlediği bürokratik içerme
rotasının aksine, milletlerin demotik etniler temelinde kurulma
süreci üzerinde bürokratik devletin sadece dolaylı yoldan bir
etkisi olmuştur. Bunun esas nedeni dikey etnilerin genellikle
tâbi topluluklar olmaları ve üyeliği oluşturan harem dışlayıcı
39 Bu sürece ilişkin daha tam bir değerlendirme için Strayer'e (1963) ve A. D. Smith'e
(1986a, bölümler 6-7) bakın.
102
ve bütünü kapsayıcı olmasıdır. Örgütlü din ve onun kutsal
yazıları, duaları, ayinleri ve ruhban, dikey topluluklar arasında
etnik devamlılığın ana aygıtı gibi iş görmüşlerdir. Burada din
bütün bir yaşam tarzı demektir; Bizans Yunanlıları, erken
dönem Ortodoks Ruslar, Monofiziz Kiptiler ve Etopyalılar,
Gregoryen Ermeniler, Katolik İrlandalılar ve Polonyalılar,
Sihler, Yahudiler ve Dürziler gibi demotik toplulukların
karakterlerini şekillendiren dinler, kurtuluş dinlerinin top
lumsal veçhelerini oluşturmaktadır. Bütün bu etnilerde, se
çilmişliğe dair mitler, kutsal metinler ve yazılar ve ruhbanın
saygınlığı topluluk mirasının ve geleneklerin bugüne kal
masına yardımcı olmuşlardır.
Ama dinin şekillendirdiği halkların da kendilerine özgü
sorunları vardır. Ekseriyetle düşman olan bir çevreye huzurlu,
dingin intibak sorunlu olduğunda, eski imanı taşıyan örgüt,
koruyucu bir kalkan gibi iş görür. Sorun topluluğu bir millete
dönüştürme noktasında doğduğunda ise mutadlaşmış kav
ramsal etnik çerçeveyi ve yaşam tarzını terketmek son derece
güç olur. Üstelik de bu kalıbı parçalayacak içsel bir baskı aygıtı,
bürokratik bir devlet yoktur. Güçlük demotik bir topluluğun
fertlerinden çoğunun basitçe zaten bir millet oluşturduklarını,
-ortak bir ad, soy mitleri, tarihî bellek, bir yurda bağlılık vs.
gibi- bir milletin etnik unsurlarına sahip olduklarını ve her
zaman buna uygun davrandıklarını sanmalarındadır. Bağımsız
bir devlet sözkonusu olduğunda bu topluluklar başkaları gibi
bir millet olabileceklerini düşünmüşlerdir.
4 0
Arap "milleti"nin durumuna kısa bir bakış bile meselenin
bu kadar basit olmadığını ve demotik etnilerin millet haline
gelişlerinin ekseriyetle yavaş ve travmatik bir süreç olduğunu
40 Etno-dinî toplulukların yaşadığı sorunlarla ilgili örnekler hakkında, Osmanlı
yönetimi altında Yunanlılar için Arnakis'e (1963) ve 19. yüzyıl Arap ve Yahudileri
için A. D. Smith'e (1973b) bakın.
103
göstermeye yetecektir. Çok yayılmış coğrafyalarıyla, sömürgeci
güçler tarafından devletlere bölünmüşlükleriyle, Arap dün
yasının çeşitli muhitleri arasındaki tarihî ve ekonomik
farklılıklarla Arapların elverişsiz jeo-politik etkenlerle karşı
karşıya oldukları açıktır. Tek başına bu bile tek bir işbölümü
ve birleşmiş bir ekonomisi olan ortak bir Arap milleti ta
hayyülünü zora sokmuştur. Şeriat'ın (Müslümanların yasal
kodu) burada müşterek bir vatandaşlığa birleşik bir yaklaşım
için bir temel sağlayabiliyor olmasına rağmen, muhtelif Arap
devletlerinin son derece farklı tarihî miraslara sahip olmaları,
yasal hak ve görevlere ilişkin ortak bir sistemi tahayyül etmeyi
güçleştirmektedir. Bırakalım bütün Araplar için tek bir ka
musal, kitlesel eğitime benzer bir şeyin varlığını, yaklaşım
olarak dahi ortak bir eğitime dair hemen hiç bir emare yoktur.
Ortak sivil kültür konusuna gelince, İslâmın kitlesel nüfuzu,
kudret kadar zayıflığın da kaynağıdır. Ortak bir dinî kültürün
ilke olarak bir Arap milletinin toplumsal harcı görevi gör
memesine hiçbir nedeni yoktur, velev ki İslâmî mümin
topluluğu, ümmet, tam da ilhamlarını farklı yerlerden almakta
oluşları ve coğrafî cesameti nedeniyle bir rekabet ortamı
oluşturmuyor olsaydı. Ümmet tamamen Arap bir bakış açı
sından, evrenselci ve küresel olmayan bir Arap geçmişini keşfe
çıkanları teşvik ederken bu arada da ustalıklı bir şekilde bunları
olumsuzlayan çift anlamlı bulanık bir birlik ve kader oluş
turmaktadır. "Yoğunlaştırılmış" bir Arap milleti yaratmanın
güçlüğü sadece jeo-politik değildir.
41
Arap aydınlarının öz be öz Arap olan bir kimliği tanımlama
sorununu içinden çıkılmaz bulduklarına şüphe yok. Sorun
tarih, dil ve dinî dışavuruma dayalı ayırdedici bir Arap etnik
kültürünün noksanlığında değil sadece, bu kültürün daha
41 Arapça bilginlerinin yazılarında da yeralan bu sorunlar hakkında Haim'e (1962);
kurumsal farklılıklar hakkında Rosenthal'a (1965) bakın.
104
geniş bir daire oluşturan İslâmî kültür ve sadakat bağlarıyla
çakışıyor olmasında ve Arap entelijensiyasının bu etnik
kültürü gerçek anlamda millî ve sivil bir kitle kültürüne
dönüştürmekte zorlanmasında yatmaktadır. Zira laik kafalı
yeni entelijensiya tabakasının asli işi budur; din ile etniklik,
inananlar cemaati ile tarihî kültür topluluğu arasındaki temel
ilişkinin yönünü değiştirmek.
4 2
Ekseriyetle emperyal veya sömürgeci türde olan rasyo-
nalleştirici bir "bilimsel devlet"in tesiri altında, dinî gele
neklerle onların demotik etnik "taşıyıcılar"ı arasındaki ilişki
erozyona uğrar. Emperyal veya sömürgeci devletlerle bunların
kurucu azınlık etnileri arasındaki eski bağdaşmalar aşınır ve
Batılılaşma ile pazar ekonomisi, bilimsel devletin geleneksel
dinî imge ve teodisiler üzerindeki baskısıyla, milliyetçiler de
dahil, muhtelif Batılı ideoloji ve söylemlerin cazibesine kapılan
profesyoneller ve entellektüel tabakaların başını çektiği yeni
toplumsal sınıfları su yüzüne çıkartır.
4 3
Bu durumda, entellektüeller ile bunların profesyoneller
içindeki takipçileri arasında, geleneğe bilinçli ve modern-
leştirici bir geri dönüş (veya "gelenekçilik"); Batılı moderniteyi
ve onun bütün eserlerini özümlemeye yönelik mesihçi bir
arzu ("özümleme" ya da "modernizm"); ve geleneğin un
surlarını Batılı modernitenin özellikleriyle sentezlemeye ve
eskinin kollektif altın çağını örnek alan saf ve bozulmamış
bir cemaati canlandırmaya yönelik daha savunmacı bir çaba
(ya da "reformist yeniden uyanışçılık") şeklinde muhtelif
anlam haritaları ortaya çıkar. Bu anlam haritaları milletlerin
oluşumuna giden yolun yatay güzergâhına da denk düşmekle
birlikte esas olarak demotik dikey topluluklar arasında daha
42 Araplar hakkında Sharabi'ye (1970), Mısırlıların bu sorunlar karşısındaki tutumları
için Jankowski'ye (1979) bakın.
43 Kedourie'ye (1971, giriş) ve A. D. Smith'e (1971, bölüm 10) bakın.
105
sık ve yoğun olarak görülmektedir. Bunlar, zengin etno-
tarihleri olan yani iyi belgelenmiş ve tafsilatlı tarihe sahip
topluluklara özgüdürler.
4 4
Entellektüeller arasındaki bu anlam haritaları ve tartışmalar,
demotik etnilerin siyasî milletlere dönüşmelerinde sözkonusu
olan temelden farklı yönleri yansıtmaları ve ifade etmeleri
ölçüsünde önem taşır. Bu dönüşümün gelenekçilerin mi,
modernsit veya yeniden uyanışçı seçkinlerin mi gözetiminde
yoksa bunların bir karışımıyla veya birbirini izlemesiyle mi
olacağı, dönüşümün biçimi, hızı, alanı ve yoğunluğu bakı
mından önemlidir. Her durumda da entelijensiya, eskiden
edilgin durumda bulunan topluluğun harekete geçmesini
gerektiren yeni bir kamusal öz-tanım ve amaçlar belirleme
gayretindedir. Bu yeni tanımların basitçe entellektüellerin
icatları ve yapımları olarak görülmemeleri gerekir. Onların
çabası daha ziyade Batılı millî oluşum süreçlerine ilişkin bir
anlayışı, ekseriyetle eski dinî geleneklerin yerini almak üzere
(veya onları yeniden yorumlayarak) halkı ve onun yerli
kültürünü sahnenin ortasına çıkartacak etnik geçmiş veya
geçmişlerin yeniden keşfine dair bir programla birleştirmektir.
Şimdi "halk", sadece dinî kurtuluşun seçilmiş bir teknesi ve
ilahî tebligatın sadece tebellüğ edeni değil, kurtuluşun kaynağı
haline gelir ve eskinin aziz ve arifleri halkın millî dehasının
ifadeleri olurlar.
4 5
Şu halde etnik bir entelijensiyanın ana görevi burada yat-
44 Bu anlam haritalarının entellektüeller tarafından değerlendirilişleri hakkında
Matossian'ın Kautsky (1962) içinde yeralan yazısına ve A. D. Smith'e (1979a,
bölüm 2) bakın. Bunlar, Araplar ile Batı Afrikalılar arasındaki ve Rusya, Hindistan,
İran, Yunanistan, İsrail, İrlanda'daki milliyetçi hareketlerin hâkim taraflarıdırlar;
Batı Afrikalılar ile ilgili mükemmel bir çalışma için july'e (1967) ve Geiss'e (1974)
bakın.
45 Bu konuda Kedourie'ye (1971, giriş) bakın. 19. yüzyıl Rus entelijensiyası bu "halka"
ve onun etno-tarihine dönüş"ün ve klasik bir örneğini oluşturmaktaydı; Thaden'e
(1964) bakın.
106
maktadır; eskinin edilgin durumda bulunan cemaatini yeniden
keşfedilmiş yeni yerli tarihî kültür etrafında bir millet oluş
turacak şekilde seferber etmek. Batılılaşmaya gösterilen farklı
tepkilerin ardında, halkın, eşit yurttaşlardan oluşan bir siyasî
topluluğa salimen varabilmesi için yüzyılların eklentilerinden
arınmasını gerektiren ahlâkî ve siyasî bir devrimin emir kipi
yatmaktadır. Bu devrim birbirleriyle ilintili birkaç süreci içerir.
Bu. süreçler şunlardır;
1. Topluluğun edilgin bir tâbiyet konumundan etkin bir
siyasî çıkışa doğru hareket,
2. Topluluğu, emin ve bilinen tümleşik bir toprak/ülke olan
kendi yurduna yerleştirme hareketi,
3. Teritoryal topluluğa ekonomik bir birlik kazandırma
hareketi,
4. Halkı ilgi odağı haline getirme ve kitleleri millî değer,
anı ve mitlerle yeniden eğitmek suretiyle kutsama hareketi,
5. Onlara sivil, toplumsal ve siyasî haklar vererek etnik
üyeleri yasal "yurttaşlar" haline dönüştürme hareketi.
Bunlar, sadece emperyal ya da sömürgeci güç ile onun yerli
üst sınıflardaki müttefiklerinin değil aynı zamanda değerleri
ve önderlikleri, topluluğa dair entellektüellerin ortaya attığı
yeni tanımlarla tehlikeye düşmüş olan geleneğin bekçilerinin
de sert muhalefetiyle karşılaşacak olan çetin işlerdir. Bu işlerin
kotarılması, entelijensiyanın antika merakının tatmin edileceği
basit bir kazı alanı değildi; halkın duygu ve geleneklerinden
çıkartılabilecek yaşayan bir geçmişe yüzünü dönmesine
bağlıydı. Bu, biri topluluğa "haritalar"ını, tarihini, yazgısını
ve milletler arasındaki yerini veren, öteki yeniden doğmakta
olan topluluğa şimdiki neslin millî karakteri ifade ettiği
farzolunan kamu değerlerine özenmelerini sağlayabilecek
"törelliği" kazandıran iki yönlü bir strateji demekti. Yeni millet
bu yollarla kendi ayırdedici kültürel miras ve tahayyülün
yeniden doğuşunu sağlayıp sürdürebilecek bilişsel bir temel
107
ve ahlâkî bir hedefle mücehhez kılmabilirdi.
4 6
Bu haritaları ve törelliği, yaşayan bir etnik geçmişten çı
kartabilmenin iki ana yolu vardı. Eğitmen-entellektüeller her
iki yolu da halkın yaşam ve sembolizmi ile onun popüler
tarihsel geleneklerinde bulmuşlardır. Birinci yol "doğa"ya
ve onun "şiirsel mekânı"na bir geri dönüşten geçiyordu. Bu
doğa ve mekânlar tamamiyle özeldir; halkın tarihî yurdunu,
anılarının kutsal membağını oluştururlar; ruhların tını
farklılıklarını uyumlu kılan, kendilerine özgü tarihî şiirsel
likleri vardır. Yurt sadece millî dramanın sergilendiği bir dekor
değildir, bizzat başroldedir; doğal özellikleri popüler tarihsel
bir önem taşır.
Öyle ki göller, dağlar, nehirler ve vadiler hepsi de halkçı
meziyetlerin ve "otantik" millî yaşantının sembolleri haline
gelebilir; Jungfrau (bakire), İsviçre saflık erdeminin ve doğal
güzelliğinin bir sembolü haline böyle gelmişti, 1291'de Eid-
Dostları ilə paylaş: |