Misbah’ul Hidaye



Yüklə 0,93 Mb.
səhifə11/36
tarix29.10.2017
ölçüsü0,93 Mb.
#19556
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   36
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Misbah

Misbah


İlahi sıfat ve isimler de sahip oldukları ilmi kesret hasebiyle bu gaybî makamla hiçbir irtibatı yoktur. Bir şeyin aracılığı olmaksızın bu makamdan bir feyiz elde edemezler. Hatta Allah’ın en büyük ismi bile iki makamından bir olan taayyün makamı sebebiyle –ki bu makamda bütün isimleri kapsar. Camîiyeti/kaplaması de küllün eczasını camî/kaplar olması türündendir. Özellikle de ism-i a’zamın sıfatlar ve isimler aynasında zuhur makamında –bu makamdan bir feyiz edinemez. Zira isimler ve sıfatlar ile bu gaybî makam arasında nurdan bir örtü vardır. Hiçbir taayyünü olmayan ve hiç bir sıfatla muttasıf olmayan bu gaybî hüviyette zatları makhur ve hüviyetleri param parçadır. Bu da ism-i a’zam ve en büyük örtü için bir başka makamdır. Bu feyz-i akdesin ta kendisidir. Akdes ise her ne kadar ilk makamı hasebiyle zahir olsa da kesret ve zuhur şaibesinden tertemiz ve münezzeh olan demektir. Yüce Allah’ın izniyle bunun açıklaması ileride gelecektir.

Misbah


Eğer bu gaybî hakikatin bilginlerin elinin ulaşmaktan ve feyizlenenlerden birinin dahi bu kutsal dergahtan feyizlenmekten daha yüce olduğu, sıfat ve isimlerden hiç birinin taayyünleriyle sırrının mahremi olmadığı ve hiç kimseye bu makama giriş izni verilmediği sırrına erdiğine göre o zaman bil ki isimlerin zuhuru ve hazine sırlarının keşfi için ilahi bir halife tayin edilmelidir. Bu ilahi halife isimlerde böylece söz konusu gaybî hakikatin halefi olmalı ve o ilahi halifenin nuru bu aynalara yansımalı ki bu vesileyle bereket kapıları açılsın, hayır çeşmeleri aksın, ezel sabahı söksün ve başlangıç sona ilişsin. Bu yüzden hicab-ı ekber ve en nurlu feyz-i akdes’e isimler ve sıfatlar elbisesinde zuhur etmesi ve taayyünler elbisesini giymesi için gaybî bir dille, gayb kaynağından emir çıktı, o da emre itaat etti ve görüşünü uygulamaya geçirdi.

Misbah


Bu zuhurun aslı ve kökeni olan bu gizli kudsi hakikatin ve ilahi halifenin gaybî hüviyete bakan gizli bir yüzü olmalı ki o yüzüyle asla bir zuhuru söz konusu değildir ve bir de isimler ve sıfatlar âlemine bakan bir yüzü olmalı ki bu yüzüyle de isimler ve sıfatlar âleminde tecelli etmekte ve vahidiyet-i cem makamında bu yüzle isimler ve sıfatlar aynasında zuhur etmektedir.

Misbah


Bu feyiz makamından ve halife-i kubradan feyizlenen ilk şey ism-i a’zam yani ismullah makamıdır. Elbette taayyün makamıyla ki bu makamda bütün isim ve sıfatları kendinde toplar. Bütün mazharlarda ve ayetlerde zuhur ermiştir. Zira hiç bir taayyünü olmayan bir hakikatin ilk taayyünü bütün taayyün ve zuhurlardan ibarettir. Sıfat ve isimlerden hiç biri bu ism-i a’zam vasıtasıyla olmaksızın bu feyz-i akdes ile bir irtibat içinde bulunmamaktadır. Bu irtibat da tertib üzere düzenlenmiştir (zat isimleri, sıfat isimleri ve fiil isimlerinden.) Her biri o isme özgü makam hasebiyle.

Misbah


İsm-i a’zam’ın mazharlarındaki ilk zuhuru zatî rahmaniyet ve zatî rahimiyet makamıdır. Bu iki isim cemal isimlerinden olup bütün isimleri kapsamaktadır. Bu yüzden rahmeti gazabını geçmiştir.1 Bu ikisinden sonra da diğer ilahi celal isimleri sahip oldukları makamlar sebebiyle zuhur etmiştir.

Misbah


Bu hilafet; zuhur, ifaze, isimlerle taayyün ve cemal ve celal sıfatlarıyla muttasıf olmaktadır. Zira sıfatî ve esmaî taayyünler, “halife kılan”da fani olmuş ve bütün şahsiyetler gayb makamında yok olmuştur. Hiç birinin ne bir hükmü ve ne de bir zuhuru vardır.

Misbah


Bu ilahi halifenin bütün isimler aynasında zuhuru vardır. Nuru, sahip oldukları kabiliyetleri hasebiyle bütün isimler aynasına yansımıştır. Bu nuru kabullenme kabiliyetleri miktarında ondan istifade etmişlerdir. Bu nurun bütün aynalara yansıması nefsin, kendi kuvvelerine sirayeti gibidir. İlahi halifenin taayyünü ila müteayyin olmuşlardır. Şartsız bir hakikat gibi, sahip oldukları şartla taayyün elde etmektedir. Bu sirayet ve nüfuzun keyfiyetinden bu tahakkuk ve nüzulün hakikatinden yüce makam sahibi arifler ve kamil veliler dışında hiç kimsenin bir bilgisi ve haberi yoktur. Sadece mutlak feyz-i mukaddesin nüfuzunu imani bir şuhud ve irfani bir zevkle derk eden kimseler bu hakikatten haberdar olmuşlardır. Bu feyzin mahiyetlerin heykellerine nasıl yayıldığını sadece bunlar anlayabilir. Bu marifetlerin, hatta bütün hakikatlerin merdiveni, sülük sahibi arif için nefis marifetidir. O halde sen de bu marifeti elde etmelisin. Nefsi tanımak bütün anahtarların anahtarı ve bütün meşalelerin meşalesidir. Dolayısıyla her kim kendini tanırsa rabbini de tanımış olur.1

Misbah


Vücud âleminde vakî olan ilk tekessür (kesret) ilmi ve vahidiyet-i cem’î makamında vaki olan esmaî ve sıfatî kesrettir. Bu ilahi halife esmaî taayyünler suretinde zuhur etti, kesret elbisesini giydi ve sıfatlar elbisesiyle süslendi. Hakikatin kendisinde bütün kesretlerin mebdei ve dünya ve ahirette vücud mertebelerinin farklılığının temel kaynağı bu kesret olmuştur.

Misbah


Ufku, feyz-i akdesin ufkuna yakın olan her ismin vahdeti daha kamil, gaybî ciheti daha şiddetli ve sağlam, kesret cihetleri ise daha eksik ve az olacaktır. Bu konunun tersi de böyledir. Yani her isim feyz-i akdetsen daha uzak ve yakınlık (kurb) makamından daha çok alıkonmuş olursa, onda kesret daha zahir ve zuhur cihetleri daha fazla olur. İşte bu yüzden içi nurlu her arifin kalbine şu hakikat keşfolmakta ve sülûk ehli arif şu gerçeği keşfetmektedir ki bütün isim ve sıfatların camii olan ism-i a’zam bütün kesretleri kapsadığı ve tüm taayyünleri içerdiği halde vahdet ufkuna daha yakındır. Bu kesrete şamil oluşu bir açıdan hakiki kesretten münezzeh oluşudur. Hatta hakikati feyz-i akdes ve zuhur ile karışık gayb makamıyla birlik içindedir. İsm-i a’zamın feyz-i akdes ile farklılığı, itibari bir farklılıktır. Meşiyyet ve feyz-i mukaddesin, hükemanın ıstılahında akl-i evvel olarak adlandırılan ilk taayyün ile farklılığı gibidir.

Misbah


Sakın “ism-i a’zam mertebesinin, kuds âlemine en yakın isimler mertebesi ve feyz-i akdesin mazharlarından bütün isimler ve sıfatları kapsadığı itibarıyla ilk mazhar olduğu” sözümüzden diğer ilahi isimlerin hakikatlerini kapsamadığı ve zat cevherlerinde bir noksanlık bulunduğu anlamına geldiğini sanma. Bu sanı ve zan ilahi isimleri inkar eden ve Allah’ın dininde ilhada kayan kimselerin zannıdır.1 Bu küfür ve ilhadları sebebiyle sevgilinin kerim yüzünün nurundan mahrum kalmışlardır. Bu söze gerçek iman, ilahi isimlerden her birinin bütün isimleri kapsadığına, bütün hakikatleri içerdiğine inanmandır. Nasıl böyle olmasın ki? Oysa onların zatı, mukaddes zat ile birlik içindedir ve hepsi bir birlik halindedir. Bizim “Hak Teala'nın sıfatları zatının aynısıdır ve sıfatlardan her birisi de diğeriyle aynıdır” sözümüzün gereği de budur. Ama “falan isim, celal isimlerinden ve falan isim de cemal isimlerindendir; bu, rahim ve o isim ise kahhar ve cebbardır” sözümüz de şu itibarladır ki isimlerden her biri kendine mahsus şeylerde zuhur etmiştir ve mukabil ismi, o zahir ismin batınıdır. O halde rahim isminde rahmet zahirdir gazab ise batın. Cemal isminde ise cemal zahirdir ve celal ise batın. Celal isminde ise bunun tam tersi. O halde her ismin zahiri batınında ve batını ise zahirinde gizlidir. Evvel ve Ahir de böyledir. Evvel Ahir’de ve Ahir de Evvel’de gizlidir. Ama isimlerin ve rablerin rabbi olan ilahi ism-i a‘zam itidal ve istikamet haddindedir ve berzahiyet-i kübra makamına sahiptir. Ne cemali celaline ve ne de celali cemaline üstün gelmektedir. Ne zahiri batınına ve ne de batını zahirine hakimdir. O halde o batın olduğu halde zahir ve zahir olduğu halde batındır. Ahir oluşuyla evvel ve evvel oluşuyla ahirdir. Sen ey okuyucu, bu konuyu iyi öğren. Zira bu konu marifeti elde etmek için çok geniş bir kapıdır.


Yüklə 0,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin