Misbah’ul Hidaye



Yüklə 0,93 Mb.
səhifə15/36
tarix29.10.2017
ölçüsü0,93 Mb.
#19556
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   36
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Misbah

Misbah


İsim ve sıfatlar âleminin zuhuru tamamlanınca esma ve sıfat elbisesinde feyz-i akdesin zuhuru vasıtasıyla istediğin kadar esmaî kesret vaki olunca, ilmi neşette a‘yan-i sabitin yüzüne ilahi isimlerin suretlerinin ve vahidiyet makamında isimlerin levazımının kapıları açılmış oldu. Böylece her sıfat bir surette taayyün etti. Her isim, zatı makamının lütuf, kahır, celal, cemal, besatet, terkip, evleviyet, ahiriyet, zuhuriyet ve batıniyetten iktiza ettiği hasebiyle bir lazımı iktiza etti.

Misbah


Bir lazım iktiza eden ilk isim ilmi neşette Muhammedî ayn-i sabiti terbiye eden en yüce “Allah” ismiydi. O halde kamil insanın a’yan-i sabiti, ayan-i sabite neşetindeki ilk zuhur idi. Uluhiyet makamında var olan hubb-i zati vasıtasıyla kamil insanın ayn-i sabiti diğer ilahi hazinelerin ve gizli definelerin baş anahtarları konumuna geldi.

Misbah


A’yanlar mertebesinde isimlerin diğer levazımı, insanın ayn-ı sabiti vasıtasıyla zuhur etti. Nitekim isimlerin levazımının erbabının (terbiye edicilerinin) zuhuru da kamil insanın rabbi (terbiye edicisi) olan en büyük “Allah” ismi vasıtasıyla gerçekleşmiştir. O halde bu ayn-ı sabitin diğer tüm a’yan üzerinde hilafeti vardır ve imamın tüm mertebelerinde etkisi bulunmaktadır. O halde ayan-i sabitenin suretlerinde zahir olan hakikatinde etkili ve makamlarına nazil olan insanın ayn-i sabitidir. A’yanların zuhuru da muhit, muhat evvel ve ahir olma hususunda her biri sahi oldukları makam hasebiyle insanın ayn-i sabitinin zuhuruna tabidir. Şühud ve mearif erbabı kimseler de bunu tanıma makamına ermişlerdir. Ama bunlar kitaplarda yazılabilecek türden şeyler değildir.

Misbah


Bu makam, ilahi kaza ve rububi kader makamıdır. Her makam sahibi burada kendine özgü makama ermiştir. Kabiliyetler bu makamda takdir edilmiştir. Bu takdir, feyz-i akdesin ayanlar ile var olan özel boyutu vasıtasıyladır. O halde ilmi makamda zuhur eden aynanın bu zuhuru, dış neşetteki aynî zuhurunun takdiridir ve vaktin erişmesi ve ayn-i haricideki zuhur şartlarının husulü hasebiyle zuhur etmektedir.

Misbah


Şimdi Allah’ın izni ve tevfikinin güzelliğiyle Kafi’de yer alan hadisin hakikatini anlamanın zamanı geldi. Bu hadis Şeyh’ul Muhaddis’in Sıket’ul İslam, Muhammed b. Yakub Kuleyni (r.a)1 vasıtasıyla Beda babında nakledilmiştir. Ebi Basir, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Şüphesiz Allah’ın iki tür ilmi vardır. Bir ilmi örtülü ve gizlidir. Bu ilmi O’ndan başka hiç kimse bilmez. Bu ilim beda’nın da menşeidir. Başka bir ilmi de vardır ki bu ilmi de melekelere ve peygamberlere öğretmiştir ve biz bu ilmi biliyoruz.”1

Evet, bu Allah velisinin sözü doğrudur. Zira beda’nın menşei âyanlar makamıdır ki O’ndan başka hiç kimse bilmemektedir. Kamil insan gibi bazı veliler için ortaya çıkan ayn-i sabite hakkındaki ilim, rububi ilimden sayılmaktadır; nebi ve resullerin ilminden değil. Nitekim gayb ilmi hakkında Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer.”2 İmam Bakır (a.s) ise bu konuda şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Muhammed (s.a.a) Allah’ın rızayetini elde etmiş kimselerdendir.”3

Muhakkik hükema nezdinde hakikat şudur ki beda aynî neşet hasebiyle melekut âleminde vakî olsa da menşei bu ilmi makamdır. Nitekim Kafi’yi şerheden muhakkiklerden4 bazısı şöyle demiştir: “Beda’nın menşei ne Allah nezdindendir ve ne de ilk yaratış nahiyesinden. Beda’nın menşei sadece ikinci yaratış nahiyesindendir.”

Bu sözü şundan dolayı söylemiştir ki eğer beda’nın menşei bundan başka bir şey olursa mutlak alim olan Allah hakkında cehalet söz konusu olur. Bu tür sözler kendisi için meydana gelen kafiye darlığındandır. Evet, onların dediği anlamda beda ikinci yaratış nahiyesinden olabilir. Lakin beda’nın hâsıl olduğu menşe ve mebde tanıdığın şeydir.



Misbah


Bizim önceki misbahlarda verdiğimiz bilgiler ve bu bilgi neticesinde kalbine keşfolan ilimler sayesinde “kader” sırlarından bir sır senin için zahir olmuş olur. Zira kader hakkında bazı kimseler uygunsuz laflar etmişler ve hoş olmayan yollara sapmışlardır. Oysa ismet Ehl-i Beyt’inden, onların zannına aykırı şeyler rivayet edilmiştir. Ehl-i Beyt hadisleri onların dokuduğu şeyleri söküp atmıştır. Nitekim Şeyh Seduk’un Tevhid adlı kitabında Esbağ b. Nebate’den naklen şöyle yer almıştır: Müminlerin Emiri (a.s) “kader” hakkında şöyle buyurmuştur: “Bilin ki kader Allah’ın sırlarından bir sır ve Allah’ın gizlilerinden bir gizlidir. Allah’ın örtüsü altında bulunmakta ve Allah’ın yaratıklarından örtünmüş haldedir. Allah’ın mührüyle mühürlenmiş ve Allah’ın ilminde öncelikli bulunmaktadır. Allah, kaderi bilme teklifini kullarından kaldırmış, müşahede edemeyecekleri ve akıllarının eremeyeceği yüce bir makama yükseltmiştir. Zira hiç kimse rabbani hakikate, samedi kudrete, nurani azamete ve vahdanî izzete erişemez, zira kader dalgalı bir denizdir ve Hakk Teala’ya özgüdür. Derinliği yer ve gök arası ve genişliği doğu ile batı arası kadardır. Karanlık bir gece gibi siyahtır. Yılanları ve bir çok balıkları vardır. İçinde bir çok gel-git olayı vaki olmaktadır. Bu deniz ışıldayan ve nurlu bir güneştir. Allah’tan başka hiç kimse onun hakkında bir bilgi edinemez. Her kim ondan bir haber edinmek isterse Allah’a hükmünde ters düşmüş olur ve saltanatına savaş açmış sayılır. Allah’ın perdesini açmış ve onu ifşa etmiş olur. Böylece ilahi gazaba uğramıştır. Yeri cehennemdir ve bu pek de kötü yerdir.”1

Dostun canına yemin olsun ki bu Allah velisinin buyurduğu doğrudur. İlim ve marifet kaynaklarından ortaya çıkan bu hadiste bir takım sırlar vardır. İrfan ehlinin akılları onlardan yüzde birine dahi erişemez; nerde kaldı ki bizim dar görüşlerimiz ve çiğ düşüncelerimiz! Ama bütün bunlara rağmen bizim sözlerimizin apaçık doğru bir kanıtıdır. Ne de büyük bir kanıt! Bu bir tek kanıt bile bize yeterlidir. Senin için söylediklerimiz ve söyleyeceklerimiz hakkında Allah tarafından sağlam bir delildir. Ne de büyük bir delil! Bu bir tek delil bile bize yeterlidir. O halde basiretle bakmalı, ibret almalısın. Biz bu kitaptaki hedefimizden uzaklaşmış olduk. Ama söz sözü açtı ve sözümüz uzamış oldu. Elbette kardeşler beni mazur görmeli şimdi konumuza dönelim.




Yüklə 0,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin