Misbah’ul Hidaye



Yüklə 0,93 Mb.
səhifə16/36
tarix29.10.2017
ölçüsü0,93 Mb.
#19556
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   36
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Misbah

Misbah


Bil ki kamil insan ile diğer a’yanların a’yan makamındaki oranı bir taraftan vahidiyet makamındaki en büyük “Allah” ismi arasındaki, başka bir taraftan diğer isimler arasındaki oran gibidir. (Bu nisbet her iki açıdan da mahfuzdur. Yani hem feyz-i akdes olarak adlandırılan gayb cihetiyle ve hem de en büyük “Allah” ismi, uluhiyet, vahidiyet ve cem makamı olarak ifade edilen zuhur cihetiyle) O halde ism-i a’zamın gaybî cihetiyle aynalarda zuhur dışında bir zuhuru olmadığı ve hiçbir taayyünü bulunmadığı gibi diğer cihetiyle de esmaî mertebelerin tümünde zuhur etmekte ve nur ışınları isimlerin aynalarına yansımaktadır. Diğer isimlerin zuhuru da onun zuhuruna tabidir. Kamil insanın ayn-ı sabiti de cemi makama müntesib icmali cemî cihetiyle a’yanların suretine zuhur etmemektedir. O halde O, bu açıdan gayptir. Ama diğer cihetiyle her birinin kabiliyet makamları, varlık aynalarında var olan berraklık ve bulanıklıkları hasebiyle ayanlarına zuhur etmektedir.

Misbah


Kayseri,1 Fusus’ul Hikem’in önsözünde şöyle diyor: “Mahiyetler, ilmi makamda ilk taayyün ile beliren isimlerin tümel suretleridir. Bu suretler, feyz-i akdes ve ilk tecelliyle Hak Teala’nın zatî sevgisi vasıtasıyla Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği gayb anahtarlarının isteği üzere ortaya çıkmış, ilahi zattan bir feyizdir. Bu gayb anahtarları söz konusu suretlerin zuhur ve kemalini dilemiş ve Allah da ifaze buyurmuştur. Zira, ilahi feyiz iki kısımdır: Feyz-i akdes ve feyz-i mukaddes. İlahi ilimde, a’yan-i sabite ve onların asıl kabiliyetlerinin vücuda gelmesi, feyz-i akdes vesilesiyledir. Bu a’yanların dış âlemde levazım ve bağlantılarıyla vücuda gelmesi ise feyz-i mukaddes vasıtasıyladır. Şeyh de “kabullenen, sadece feyz-i akdes ile tahakkuk eder”1 sözüyle buna işaret etmiştir.

Misbah


Önceki misbahlarda öğrenmiş oldun ki feyz-i akdes’in ilk tecellisi a’yandan henüz bir haber bile yokken vahidiyet makamında yüce “Allah” isminin zuhurudur. Ama a’yan-i sabite feyz-i akdesin ikinci tecellisi vasıtasıyla vücuda gelmiştir. İkinci tecelli ise ilmi makamda uluhiyet ile tecellidir. Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği gayb anahtarları ise bu aşamada indiyet makamı için vücuda gelen isim ve sıfatlardır. O halde feyiz, vasıta olmaksızın a’yanda tecelli etmez. Her ne kadar O’nunla birlik içinde olsa da en yüce “Allah” ismi vasıtasıyla tecelli etmektedir. O halde farklı cihetleri göz önüne almak gerekir. Nitekim hikmet velileri şöyle demişlerdir: “Eğer haysiyetler ve farklı cihetler olmazsa, hikmet batıl olur.”

Ama Şeyh’in, “kabullenen sadece ilahi feyz-i akdes nahiyesinden vücuda gelir” sözü şu itibarladır ki her şey onun nahiyesinden vücuda gelmektedir.2 Yoksa “kabullenenlerin a’yanı ilk tecelliyle hâsıl olmaktadır” anlamında değildir. Her ne kadar Kayseri’nin sözü için doğru bir yorum yapılabilse de Şeyh’in maksadı bizim dediğimiz gerçektir.



Misbah


Kamil insanın ayn-i sabit’i, kapsamlılık mertebesiyle zuhurda ve esmaî suretlerin ilmi neşetteki izharında en büyük ilahi halifedir. Zira ism-i a’zam; celal, cemal, zuhur ve butun (batınlar) içerdiğinden, cemî makamıyla a’yanlardan hiç birine tecelli edemez. Zira bu aynalar dardır ve de bulanıktır. O halde öyle bir ayna olmalıdır ki kendisine yansıyan suretlerle uyum içinde olmalıdır. Aynı zamanda onun nuru da aynaya yansıyabilmelidir ki ilahi kaza âlemi zuhur edebilsin. Dolayısıyla eğer insanın sabit “ayn”ı olmasaydı, sabit a’yanlardan hiç birisi zuhur etmezdi ve eğer insanın ayn-ı zuhur etmeseydi, harici a’yanlardan hiçbiri zuhur etmezdi ve ilahi rahmet kapıları açılmazdı. O halde insanın ayn-i sabit’i vesilesiyle ilk sona erdi ve son ilk ile irtibata geçti. Bu yüzden de insanın ayn-i sabit’i bütün a’yanlar ile kayyumî bir birliktelik içindedir.

Misbah


Sen ey değerli okuyucu! Allah seni dünya ve ahirette korusun. Sakın, sakın süluk ehli ariflerin ve kâmil velilerin müteşabih ve anlamı açık olmayan sözlerine tabi olma! Bu müteşabih sözlere uyarak a’yan ve esma makamında bir kesret, değişim, farklılık, bir mir’at (ayna), bir mer’i (görülen şey), eşyadan bir şeyin varlığı, hakikatlerden bir hakikatin husulü, a’yanlardan bir ayn’nın haberi ve mümkünlerde olduğu gibi isimlerden bir ismin belirtisi olduğunu sanma. Allah bunlardan çok daha yücedir. Sakın maksatlarının hakikati hakkında ciddi bir araştırma yapılmadan ve hedefleri hakkında kâmil bir incelemede bulunmadan onların bu müteşabih sözlerine uyma. Bu iş irşat makamına sahip olan ve seni o büyüklerin hedeflerine kılavuzluk edecek ilahi velilerden bir veli nezdinde gerçekleşmelidir. Aksi takdirde velilerin müteşabih kelimelerinin peşice gitmek, insanı evliya ve marifet ehlinin göz nuru olan tevhit sınırından çıkmasına ve irfan ve süluk ehli kimselerin kalplerinin kabesi olan ilahi isimler hakkında inkâra düşülmesine neden olur.

Misbah


Şimdi, iman kardeşliği hükmünce onların maksadına kısaca bir işaret etmek bana farz oldu. O halde bil ki ilahi zat, kâmil, hatta kâmilden de üstün ve yalın, hatta yalınlıktan da üstün bir makamda olduğundan icmali yalın bir şekilde akli, vehmi, hayali ve harici kesretlerden münezzeh olduğu halde tüm şeydir. O halde o tüm şeydir ve eşyalardan hiç biri değildir. Bu aşkın hikmet sahibi kimselerin kitaplarında yazılan bir kaidedir. İlahi felsefede ise delilleriyle ispat edilmiştir. Gönül sahibi ve marifet erbabı kimselerce de keşfedilmiştir. Kur’an ayetleriyle güçlendirilmiş ve Ehl-i Beyt’ten nakledilen hadislerde de teyit edilmiştir.

Dolayısıyla kâmil arifler bu anlamı zevkleriyle şuhud ettiğinden ve şuhutlarıyla da derk ettiklerinden dolayı bu şuhutları için bir takım kavramlar geliştirdiler ve derk ettikleri bu hakikat için bir takım ibaretler icat ettiler ki öğrencilerin kalbini zikr-i hekim âlemine celbetsinler, cahilleri bilgilendirsinler ve uyuyanları uyandırsınlar. Bu onlara karşı çok merhametli ve şefkatli oldukları içindi. Aksi takdirde irfani müşahedeleri ve vicdani zevkleri hakiki bir şekilde beyan etmek mümkün değildir. Öğrenciler için bu kavramlar, ifadeler ve ibaretler doğru bir yol olsa da kâmil kimseler için örtü içinde örtüdür.



Ben sana Ali b. Ebi Talib ve onun masum evlatlarının halis taraftarlarından olan, onların yolunda yürüyen ve onların velayetine ve dostluğuna sarılan irfan ve hikmet sahibi kimseleri tavsiye ediyorum. Sakın onlar hakkında kötü düşüncelere kapılma, onlar hakkında kötü sözler etme ve onlar hakkında söylenen kötü sözlere kulak verme. Aksi takdirde düşmen gereken yere düşer kalırsın. Istılah ehline başvurmadan, sadece onların kitaplarına başvurmakla maksatları hakkında bilgi edinmek yeterli değildir. Zira her topluluğun bir dili vardır ve her yolun bir beyanı bulunmaktadır. Eğer sözün uzamasından ve asıl hedefimden çıkmaktan korkmasaydım sana onların sözlerini o kadar aktarırdım ki bizim bu iddia ettiklerimiz hakkında yakine erer ve sana okuduklarımız hakkında güven elde ederdin. Ama bu sözü sürdürmek bu kitabımızın hedefi dışındadır. O halde asıl maksadımıza dönelim.


Yüklə 0,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin