|
|
səhifə | 21/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
| adını 21 Ağustos 1959 da CENTO yaparak faaliyetlerine devam ettiler.
CENTO, NATO ile SEATO örgütleri arasında bir peyk örgüt gibi görev
yapmıştır. Yapılan anlaşmalarla örgüt içinde en etkin duruma Amerika
geçti. Etkinlik Amerika'nın " İç kargaşa" durumları dahil her türlü
dolaylı veya doğrudan saldırı durumlarında üye devletlere müdahale
etmesi koşuluna kadar getirilmiştir. Bu koşullarla çalışan bir örgütte
gizli servislerin faaliyetlerini sınırlamak da mümkün değildir. Örgütün
Askeri Planlama Kurulu'nun başına da bir Amerikalı General getirilir.
Örgüt askeri anlamda bir büyük başarı sağlayamasa'da Ortadoğu'da
Amerikan-İngiliz gizli servislerinin rahat , verimli çalışmalarında çok
etkili olmuştur. Örgütün küçük hücrelerden oluşan istihbarat koordinasyon
ve yönlendirme birimleri oluşturulmuş ve bunlar operasyonları
yürütmüşlerdir. Bu birimin istihbarat faaliyetleri için bölgede dağıttığı
paraların büyük bölümünü yüzde 60'ını Amerika, yüzde 40'ını İngiltere
karşılamıştır.
CENTO'DAN PARA ALAN YAZARLAR
CENTO içinde Türkiye merkezin de oluşturalan bu istihbarat birimine,
Türkiye MİT kanalıyla eleman sağlamış ve toplantılara MİT tarafından
görevlendirilen istihbarat subayları katılmışlardır. Bu toplantılarda
özellikle basında oluşturulan casus ağına katılan gazeteci-yazarlar,
haber ve yazılarında Sovyet karşıtı tutum ve davranışları işlemişler ve
karşı kampanyalar yürütmüşlerdir. Merkez'de bu yazılar değerlendirilmiş
yazının içeriği, gazetede yayınlandığı yer ve büyüklüğü gözönüne alınarak
, hatta bunlar yapılan değerlendirme toplantılarında cetvellerle ölçülerek
sıkı sıkıya incelenmiş ve yazan gazetecilere, yazarlara paralar
ödenmiştir.
Bu neredeyse reklam tarifelerini andıran bir tarife sistemine
bağlanmıştır. Bu amaçla bir WIRITERS PANEL yazarlar listesi de
oluşturulmuştur. CENTO'da bu işlemlerin yoğun olduğu sırada Genel
Sekreterlik görevini Abbas Ali Khalatbari yürütmüştür. Milli Temsilciler
Ofisi (NRO) olarak adlandırılan değerlendirme merkezinin başında ise,
Mansur Negahbani bulunmuştur. Bu adlar 1963-1968 yılları arasında etkili
olmuşlardır. Değerlendirmelere 1963-1968 yılları arasında Türk yetkililer
olarak Albay Turan D. ve Sabahattin B. katılmışlardır.
Bugün de ilişkilerin değiştiği ve farklılaştığı yolunda bir belirti
bulunmamaktadır. Çünkü basın bir gizli servisin vazgeçemeyeceği iletişim
ve yönlendirme kaynağı durumundadır. İngilizler İRA ile mücadelelerinde ,
Amerikalılar İran ve Saddam Hüseyin ile girdikleri kavgada satın
aldıkları, kurdukları basın organlarını kullanmışlardır. Birinci ve İkinci
Dünya Savaşları sırasında da Türkiye'de etkin olan bazı gazeteler ile çok
sayıda gazetecinin Almanlar, İngilizler ve Fransızlar tarafından finanse
edildikleri ve yazılarında aldıkları paraların kaynaklarına göre yayın
politikaları izledikleri bilinmektedir. Örneğin Alman belgelerinde
Cumhuriyet Gazetesi'nin kurucusu Yunus Nadi'nin bir yakınının
ihtiyaçlarını gerekçe göstererek Almanlardan para istediği ve bu
isteğinin karşılandığına dair bilgiler yeralmaktadır.
MİT'den veya diğer gizli servis kaynaklı askeri örgütlerden para alan
gazeteciler yazılarında aldıkları talimatlar doğrultusunda
davranmaktadırlar. Bunlara para ödemesi yapılmaktadır. Bu arada istenmeyen
gazetecilerle mücadele için de yeni mücadele yöntemleri
geliştirilmektedir. Bu yeni yöntem de sevilmeyen veya tehlikeli görülen
gazetecilerin özel hayatlarından girdikleri şirket, siyasi ve şahsi çıkar
gruplarına kadar uzanan bir yelpazede gizli servise ulaşan bilgiler veya
oluşturulan dedikodular, adsız bildiriler kanalıyla veya takma adlarla
yazılan köşe yazıları aracılığıyla gazetelerde yayınlattırılmaktadır.
Bunun için de yine gazeteciler kullanılmaktadır.
1995 yılında Ankara kaynaklı olarak ortaya çıkan "Uyanış Bildiri"leri bu
tür yayınlardır. Uyanış Bildirisi' nin ardından bazı gazetelerde açılan
köşelerde, takma adlı yazarların kaleme aldığı olaylar da bu bildirilerin
devamı olan yayınlardır. Uyanış bildirileri imzasız yayınlarına 6.
sayısında son vermiştir.
Basında bugün önemli yerlerde bulunan pek çok ünlü gazeteci, gizli
servisler ile parasal ilişki kurmuş durumdadır. Dün geliştirilen bu
ilişkilerin bugün de devam ettiği tartışmasız bir gerçektir.
GAZETECİLERE PARALAR ÖZEL ULAKLA GÖNDERİLDİ
CENTO içinde yapılan değerlendirmeler sırasında istihbarat ünitesinin
özellikle 1961 yılından 1974 yılına kadar Sovyetler aleyhine yazı
yazanlara ödediği paralar, yüksek miktarlara ulaşmıştır. Türkiye
genelinde de pek çok gazeteci ile özellikle bir sağcı gazetenin patronu
dahil önde gelen yazarlarının tümü istihbarat ünitesinin verdiği bu
paraları kabul ederek yazılar yazmıştır. Bu paralar özel ulaklar
aracılığıyla gazeteci-yazarlara elden ve sarı zarflar içinde, paund veya
dolar olarak ödenmiştir. CENTO diğer ülkelerde kendi şebekesine kattığı
gazeteci-yazarlara da paraları yine özel ulaklar aracılığıyla göndererek
ödemelerin yapılmasını sağlamıştır. İran ve Pakistan'da da çok sayıda
gazeteci-yazar, bu şekilde CENTO gizli servis çalışmasına para karşılığı
katılmışlardır.
CENTO, hemen her anlamda bağımlı olduğu Amerika'nın, Hindistan-Pakistan
anlaşmazlığı, Kıbrıs dolayısıyla Türkiye-Yunanistan anlaşmazlıkları
karşısında takındığı tutum nedeniyle çalışamaz duruma gelmiştir. Amerika
bu konularda müttefiği olduğu Pakistan ve Türkiye'nin yanında yeralmak
yerine karşıt tutumlar sergilemiştir. Bunun üzerine Pakistan 12 Mart
1979 günü, İran 13 Mart 1979 günü örgütten ayrıldığını resmen
açıklamıştır. CENTO Daimi Komitesi de Eylül 1979 'da örgütü feshettiğini
resmen açıklamak durumunda kalmıştır.
Bu uluslararası örgütler bağlamında Türkiye, Amerikan gizli servisleri ve
özellikle askeri üniteleri tarafından Sovyetler'e karşı pek çok
örgütlenmeyle donatılmıştır. Bunların Amerika'nın soğuk savaş yıllarında
NATO şemsiyesi altında bulunan Batılı ülkelerde de oluşturulduğu daha
sonradan ortaya çıkmıştır. Özellikle Kontrgerilla örgütlenmesi olarak
adlandırılan ve askeri oluşumların içine yerleştirilen yasalarda ve örgüt
şemaları içinde bulunmayan bu yapılanmalar pek çok bakımdan birer gizli
servisi andırmışlardır. Bunlar daha çok operasyonel küçük gruplar olarak
bir merkeze bağlı üniteler olmuşlardır. Amerika'nın bu özel savaş
yöntemleri bloklar arası çekişmelerin yaygın olduğu ve soğuk savaşın
tırmandığı yıllarda etkin olmuştur. Bu yeraltı örgütleri özel görevleri
yerine getirmişler ve komünizm tehlikesine karşı kitlesel veya bireysel
ortadan kaldırma eylemleri de yapmışlardır. Kendilerini koruyan bir yasal
zırh olarak da faaliyetleri ve bünyeleri üzerine gerilen " Gizlilik"
zırhını sonuna kadar kullanmışlardır.
KONTRGERİLLA
Türkiye'de Kontrgerilla, İtalya'da Gladio ( Roma Kılıcı), Almanya'da
Gehlen Harekatı, İngiltere'da Secret BritishNetwork Revealed, Belçika' da
SDRA-8, Hollanda da NATO-COMMAND,Avusturya'da SCHWERT, Yunanistan'da B-8
Sheepskin ( Koyun Postu) adı verilen bu örgütler soğuk savaşın bitimiyle
İtayla, Belçika, İngiltere ve diğer ülkelerde ortaya çıkartılmışlar ve
eylemlerinden dolayı yargının önüne getirilmişlerdir.
Türkiye'de Kontrgerilla'nın birim olarak varlığı halen reddedilmektedir.
Genelkurmay içinde bulunan ve önceki adı Özel Harp Dairesi yeni adı Özel
Kuvvetler Komutanlığı olan birimin de Kontrgerilla faaliyeti yürütmediği
dile getirilmektedir. Diğer ülkelerin parlamentolarında bu konularda kabul
edilen soruşturma önergeleri Türkiye'de kabul edilmemiştir. Bütün bu
örgütler faaliyetlerinde NATO'yu bir şemsiye olarak
kullanmışlardır.Türkiye'de bu tür bir örgütlenmenin varlığı tartışmasız
bir gerçektir. Faaliyetleri konusunda da saptamaların çokça olmasına
karşın ne adalet mekanizması ne de parlamento herhangi bir çalışma
yürütmemiştir. Bu örgütlerin gerçekleştirdiği eylemler soruşturulup ortaya
çıkartılamadığı için de tarih içinde "Kara delikler" oluşmaktadır.
Bu konuda 24 Ocak 1993 günü aracına yereleştirilen bombanın patlaması
sonucu yaşamını yitiren Uğur Mumcu'nun 7 Aralık 1992 günü Cumhuriyet
Gazetesi' ndeki makalesi ilginçtir. Mumcu'nun cenazesine katılan
yüzbinlerce kişi attıkları sloganlarla cinayetten islamcı terör örgütleri
ile bir türlü gerçek yüzü ortaya çıkartılamayan, bu nedenle de pek çok
kurumu töhmet altında bırakan "Kontrgerillayı" sorumlu tutmuşlardır.
Mumcu'da yazısında şu görüşleri dile getirmektedir:
"Kontrgerilla konusundaki tartışmalar bitmiyor.Bizler 70'li ve 80'lı
yıllarda bu konuyu elimizden geldiği kadar belgeledik. O zaman susuldu.
Kontrgerilla 12 Mart döneminde Ziverbey Köşkü sorguları sırasında ortaya
çıkmıştı. Sorgular, 'Burası Genelkurmaya bağlı Kontrgerilladır, burada
anayasa yoktur' diye başlıyordu. Aynı işkenceli sorgular Ankara'da
yapıldı. Atatürk Orman Çiftliğindeki Marmara Köşkü, Bahçelievlerdeki eski
Gönen Koleji ve Mamak Muhabere Okul'undaki Radyoevi'nin altındaki odalar
işkence yerleri olarak kullanıldı. Bu sorgular MİT, siyasal polis ve
sıkıyönetim görevlilerinden oluşan ' karma timler' tarafından yapıldı.
Bizler kontrgerilla sözcüklerini ilk kez bu sorgulardan öğrendik.
İstanbul'daki ünlü Ziverbey Köşkü sorgularından geçen emekli Kurmay
Yarbay Talat turhan, konuyu mahkeme önünde ortaya attı. Bununla da
yetinmedi 12 Haziran 1973 günü Genelkurmay Başkanlığı'na 11 Şubat 1973
günü de Başbakan Ecevit'e mektup yazarak konunun araştırılmasını
istedi.Talat Turhan savunmasına Amerikan silahlı kuvvetler yayını '
Counterguerilla Operations' adlı kitabı da ekleyince konu büsbütün önem
kazandı. Önce bu kavram neydi ne değildi bu konu araştırıldı. Özel Harp
bir savaş terimiydi. Bu askeri terim üç ayrı kavramı içine almaktaydı.
Gayrı Nizami Harp gerilla birlikleri tarafından başlatılan ayaklanma,
pisikolojik savaş, gerilla savaşına karşı ulusal amacı desteklemek için
başlatılan, ayaklanmaları bastırmak için alınacak askeri, siyasal,
pisikolojik ve ekonomik önlem ve eylemler demikti.
MUMCU SORUYOR: OKUMA YAZMAYI YENİ Mİ ÖĞRENDİNİZ
Bu anlamda özel savaş birlikleri, dünyanın bütün ordularında vardır. Bu
tür kuruluşların askeri amaçları yasal çerçevede yürütülür. Bu konuda
emir vardır, komuta vardır, yetki vardır, sorumluluk vardır. Hiç kimse '
silahlı kuvvetlerde özel harp dairesi olmamalıdır' diyemez. Bu birlikler
Amerikan ordusunda'da , Yunan Ordusunda'da vardır.Suriye Ordusunda'da,
İran Ordusunda'da.. Her ordu bu savaş taktiğiyle yetişmiş birliklere
sahiptir.
Eski Milli Savunma Bakanlarından Hasan Esat Işık, arkadaşımız Cüneyt
Arcayürek'e bakın bu konuda neler demiş:
-Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. Genelkurmay
bunu planlarına almış. Amacı şu: Ülke işgal edilecek olursa iç direniş
nasıl yapılacak? Bu, fikir planında geçerli ve doğru. Yalnız şu durumlar
var:
1- Fikri ABD vermiş,.2- Finansmanını yapmış. 3- Bu örgütü sızmalar olmuş.
Bu uzmanlar , Pentagon'dan başlar CIA'nın sızmasına kadar sürer (
Arcayürek, Demokrasi'nin Sonbaharı, s:371).
Türkiye'de Özal Harp Dairesi ilk kez başka adla 1952 yılında DP döneminde
kurulmuş. Bugün bu daire ' Özel Birlikler Komutanlığı' adını almış. O
yıllar soğuk savaş yıllarıdır. Türk Milli Emniyeti ile CIA o tarihlerde
içiçedir. Öyleki o zamanki adı 'Milli Emniyet 'olan MİT'in İstanbul'daki
bir kısım görevlisinin aylıkları CIA tarafından ödenmişti. 12 Mart
sorgularında kontrgerilla adının kullanılması, David Galula adlı
Amerikalı'nın yazdığı ' Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri Teori ve
Pratiği' adlı kitapta yer alan konuların bazı terör olaylarında ordu
malı bomba ve tabancaların kullanılması bu kuşkuların doğmasına
yolaçmıştır. İtalya'da ortaya çıkartılan Gladio örgütü NATO ülkelerinde
milliyetçi sivil örgütlere askeri örgütlerin yaptıkları işbirliği
konusundaki kuşkuları büsbütün arttırmıştır.Bizler bu konuda ad vererek
ve kanıt göstererek yayınlar yaptık. O tarihte, gerek Genelkurmay gerek
sivil savcılar soruşturma yapsalar, bu konu da o zaman aydınlığa
kavuşurdu. Bugünkü kargaşanın nedeni o günkü suskunluktur. Aradan geçen
sürede bu sorgularda bulunan emekli Tümgeneral Memduh ÜnlüTürk ve MİT
müsteşar yardımcısı Hiram Abas bilinmeyen örgütlerce öldürüldüklerinden
bu konunun aydınlığa kavuşması güçleşmiştir. Bu konularda somut bilgi,
kanıt ve belge göstermeden soyut ve genel suçlamalarla sonuç alınamaz.
Komplo teorileri de olayları açıklamaz, tersine karanlıktan hoşlananların
işlerine yarar. Evet beyler, daha önceleri nerelerdeydiniz? Okuma yazmayı
yeni mi öğrendiniz?"
EN DİKKATLİ ÖRGÜT: KGB
Türkiye'deki faaliyetler açısından batılıların üzerinde durduğu ve
Türkiye'nin de bütün dikkatini üzerine çevirdiği gizli servis
çalışmalarını Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri
gerçekleştirmektedir. Uluslararası örgütlerin görünmeyen yüzleri bu
alanda oluk oluk para dağıtmaktan geri kalmamıştır. MAH ve MİT'te çalışan,
MİT'in üst düzey yöneticileri arasında yeralan Mehmet Eymür Türkiye' de
çalışan teşkilatlardan bu dönemde en dikkatli ve titiz olanların Sovyet
ve Romen ajanları olduğunu belirtiyor. Eymür, batılı istihbarat
teşkilatları için, " Batılı ülke istihbaratçıları Türkiye'nin müttefiki
olmak avantajından yararlanarak gizlilik kurallarına dikkat etmezlerdi.
Her yerde kulakları olduğundan istihbarat ve güvenlik teşkilatlarının
kendilerine karşı etkili bir çalışma yapmadıklarını bilir, genellikle
dikkatsiz ve açık çalışırlar" demektedir.
Sovyet ve diğer doğu bloku ülkelerinin Türkiye'de yürüttüğü gizli servis
çalışmaları da en az Amerika'nın ki kadar etkili olmuştur. Radikal sol
örgütlerin desteklenmesi, bunların silah ve diğer ihtiyaçlarının
karşılanmasının yanı sıra Amerikan gizli servisi gibi Sovyet gizli servisi
de Türkiye üzerinden geçen uyuşturucu-silah trafiğinde destekledikleri
örgütler kanalıyla etkin olmuşlardır. Bugün özellikle uyuşturucu ve silah
kadar tehditkar bir gelişme de Türkiye üzerinden sağlanan nükleer ve
biyolojik silah yapımında kullanılan hammadde kaçakçılığı olmaktadır.
Bunların çıkış noktası dağılan Sovyetler Birliği'nin yerini alan Türki
Cumhuriyetlerdir.
Sovyet diplomatları ile gazetecilerinin hemen tamamı KGB için
çalışmışlardır. En etkin casuslar Sovyet Haber Ajansı TASS elemanları
arasından çıkmıştır. Bu dönemde, büyük ölçüde Sovyet etkisi altında
bulunan Türkiye Komünist Partisi yönetiminin, seçim yerine, Rus
gözetmenlerin istekleri doğrultusunda gerçekleştirilen atamalarla
yapıldığı ortaya çıkmıştır. KGB'nin açıklanan arşivlerinde yapılan para
yardımlarına ve yetiştirilen elemanlara ilişkin belgeler bulunmaktadır.
Örneğin TKP için İsmail Bilen Ruslar tarafından zararlı ilan edilmiş ve
yönetimden alınması yönünde raporlar düzenlenmiştir.
Bu dönem etkin olan Bulgar gizli servisi özellikle kaçakçılık konusunda
Türkiye'de büyük çaplı bir örgütlenme gerçekleştirmiştir. Bulgar gizli
servisi soydaş çoğunluğu ve göç nedeniyle bunların Türkiye ile olan
bağlantılarını kullanarak Türkiye üzerinde çok titiz ve güçlü istihbarat
çalışmalarında bulunmuştur.
İNGİLİZ KÖTEBEK KİM PHİLBY'İ İSTANBUL KURTARDI
İngiliz gizli servisinin çökmesine yolaçan ünlü köstebek Kim Philby ,
kendisini açığa vuran ve Türkiye'ye kaçarak İngiltere'nin İstanbul
Konsolosluğu'na gelen Rus gizli servisinden Konstantin Volkov'u da
Rusların Türkiye'deki güçlü istihbarat ağını kullanarak ortadan
kaldırtmayı bilmiştir. Philby Rus gizli servisine Volkov'u haber vermiş,
servis de onu İstanbul'dan kaçırarak Rusya'ya götürüp cezalandırmıştır.
Volkov Philby'in ve dolayısıyla da Rus gizli servisisi'nin eline düşmeden
önce 1945 yazında İngiliz Konsolosluğu'nda şu ihbarı yapmış ve ayrıntı
için sığınma isteğini dile getirmiştir. O dönemi çok iyi hatırlayan ve
Volokov'u Londra'ya bildiren İstanbul'daki İngiliz gizli servisinin
elemanı John Reed olayları şöyle anlatıyor:
" 1945 'de Türkiye'deki elçiliğimizde çalışıyordum. O günlerde yazın
Ankara'dan İstanbul'a taşınır ve pek güzel bir yer olan, eski konsolosluk
binasında çalışırdık. bir gün bir Rus endişeyle danışma bölümüne girdi. Ve
Başkonsolos Chantry Page 'I görmek istediğini söyledi. Bu Rus Page'nin
Sovyet elçiliğindeki karşıtı olan Konstantin Volkov'du . Ben Rusça
sınavlarımı vermiştim. Bu nedenle tercümanlık görevi bana verildi.
Herneyse çok geçmeden Volkov'un aslında bir NKVD ( KGB den önceki gizli
servis) subayı olduğu ve Batıya sığınmak istediği anlaşıldı. Karısıyla
kendisini Kıbrıs'a göndermemizi ve 27 bin 500 sterlin istiyordu. Buna
karşılık İngiltere'de çalışan üç Sovyet ajanının gerçek adlarını
açıklayacaktı. Volkov , ' Onlardan ikisi Dışişleri Bakanlığında çalışıyor'
dedi. ' Biri de Londra'daki bir karşı casusluk örgütünün başı' Başka
malzeme de vardı. Moskova'daki NKVD binalarının adresleri, alarm
sistemleri, anahtar kalıpları, nöbetçilerin programları ve benzeri ...
Volkov'un uzun bir süreden beri Batıya sığınmaya hazırlandığı
anlaşılıyordu."
Ancak o dönemin elçisinin gizli servise karşı olan tutumu nedeniyle olay
Londra'ya aktarılınca Philby gizli servisin en etkin adı olarak olaya el
koyup soruşturmayı kendisinin yapmasını sağlar. Türkiye'ye gelmeden önce
Ruslara durumu iletir ve o İstanbul'a olayı incelemeye geldiğinde de
Volokov Rus ajanları tarafından ortadan yokedilir. Böylece dünyada
bilinen en büyük köstebek öyküsünün kahramanı Rus gizli servisinin
Türkiye'deki etkinliği sayesinde paçayı kurtarmayı becerir. Ayrıca Kim
Philby 1947 yılının Şubat ayında Türkiye'ye atanır. İstanbul
başkonsoloslukta ikinci katip olarak gösterilir. İngilis gizli servisi
SIS'in istasyon şefidir aslında. Türkiye'de kaldığı 3 yıl boyunca bu
ajanların en hareketli ve aktif olduğu topraklarda kendi deyimiyle " Öyle
önemli bir iş başaramadı". Çünkü Türkiye'de şartlar çok ağırdı. "Herkesin
kaybedecek çok şeyleri vardı."
SOVYETLERİN KİLİT ÜLKESİ TÜRKİYE
Sovyetlerin Türkiye'ye karşı yoğun istihbarat çalışmaları yapılan
Karadeniz bölgesinde, Batum, Sukum ( Suçi yakınında) , Leninakan,
Sivastapol ve başka şehirlerde oluşturulan merkezlerden Türkiye'deki
Dostları ilə paylaş: |
|
|