|
|
səhifə | 24/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
Gökdeniz: İşlem yapılmadı. Şimdi de adını açıklayamam.
- DP iktidarında bir bakan bunu yapıyor ve hakkında bir şey
yapılmıyor?...
Gökdeniz: Yapılmadı. Yapılmadı.. Bunu ben ne diye söylüyorum. Çünkü Ahmet
Salih Korur'un kendine özel istihbaratçıları vardı. Bazıları
telefonlarının dinlenmesi konusunu kendisine götürüyorlardı. Ahmet Salih
Korur'un en çok merak ettiği o zamanki Başbakan Adnan Menderes'in gönül
maceralarının bilinmesidir. Bunlara karşıydı. Şimdi bakın aktif operasyon
grupları vardır. Hiç bir şey olmaksızın operasyon şefinin emriyle herşeyi
yaparlar. MAH Başkanının haberi bile olmaz. Bu da bir gerçek yani.
Telefonların dinlenmesinden MAH Başkanının, Müsteşarının haberi bile
olmaz.
AMERİKALILARLA İŞBİRLİĞİ BİZİ ZAYIFLATTI
- Şimdi öyle bir tablo ile karşılaşıyoruz ki 1953-1960 arasında herkesin
kendi istihbarat grupları var. Herkes kendi istihbarat grubunu kuruyor.
Yitik bir istihbarat anlayışı var.Herkes kendi istihbarat teşkilatını
kendi çantasında istiyor. Sakıncaları nedir o günkü konjönktür içerisinde?
Gökdeniz: Birkere Amerikalılarla işbirliği bizim istihbarat
faaliyetlerimizi zayıflatmıştır. Çünkü Mc Donalds'dan gelen hazır
hamburger gibi fas-foodlar olmuştur. Bunlar bizim midemize uymamıştır. O
tarihlerde tabii çok önemli istihbaratlar , CIA tarafından Türkiye'ye
ikram edildiği için , ikram sofrasında ne bulmuşsak onu yemişizdir. Bu da
bizim, kendi bünyemizde yapmış olduğumuz istihbarat faaliyetlerini son
derece zayıflatmıştır. Birinci tespitim budur. Yani bize hazır
sunulduğundan bu alanlarda gelişememişizdir. Birileri bunu anlamalıydı.
Bunları Amerikalılardan al. Almanlardan al, Fransızlardan al ama kendi
elemanlarına, kaynaklarına çek ettir. İkinci de öyle sizin dediğiniz gibi
bölük pörçük değildi istihbarat çalışmaları. Aslında son derece güçlü bir
teşkilat görüntüsü vardı. 1960'dan sonra biraz evvel anlattığım
sebeplerden askeri rejim MAH'a bir türlü güvenemedi.
-Sizin Samet Kuşçu olayı nasıl gelişti?
Gökdeniz: Efendim Samet Kuşçu, Amerikan İstanbul Başkonsolasluğu, CIA
görevlisine sığındı. CIA şefi Laysırsın telefonla Emniyet Müdürü
Hayrettin Nakipoğlu'nu, o da beni aradı. Yanlışlık ve şaşkınlıkla beni
aradı. 'Ergun Bey', Samet Kuşçu diye birisi sığınmış, askermiş, git al
dedi. Ben 2. Şube Müdürüyüm. 'Müdür Bey benim yetkim değil ben asayişten
sorumluyum' dedim. sonra ben açıp 1. Şube Müdürü Nevzat Bey''e söyledim.
Nevzat Bey son derece namuslu bir istihbaratçıydı. Nevzat Önlüay gitti
Samet kuşçu'yu aldı. Samet Kuşçu herşeyi anlattı. Kuşçu'nun
anlattıklarından sonra artık 1960 ihtilalinin gelmekte olduğu , geldiği
biliniyordu. Sonra bu bulgular yukarıya iletildi. Ama bunu bir türlü
açıklayamadılar. beklenen bir akıbete doğru, suların akıntısıyla
sürüklenip gittiler.
CHP HAZIRLADI, DARBE GELİYORUM DEDİ
-Namık Gedik in intiharında bunları bilip de engel olamamak.....
Gökdeniz: Efendim Namık Gedik'i yakından tanıyon bir insan olarak, çok
dürüst ve vatanperver bir insandı. Hatta Emniyet Genel Müdürlüğünde yapmış
olduğum bir araştırma sırasında, bir assubay ile beraber gönderilen bir
mektupla , bu mektup bizzat Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a görderilmiş,
herşey derbenin geldiğini gösteriyor. Adamın mektuba yazdıkları aynen
çıktı. Darbeyi anlatmış. Dolayısıyla ben şunu sormak istiyorum: Celal
Bayar, Adan Menderes o zaman ki Bakanlar Kurulu daha neyi öğrenmek
istiyorlardı?
Kara bulutlar ÜmitKöy'e kadar gelmiş, onlar ' Aman canım Ankara'nın
merkezine gelmez' diyorlardı. Gelir canım... Oraya gelen bulut, Ankara'nın
merkezine de gelir. Geldi de. Bu yanılgıya kesinlikle düşmemek lazım.
Efendim haber verildi verilmedi.. Bu tamamen yanlış bir şey. Acaba haber
verilmesine rağmen önleyebilirler miydi? Önleyemezlerdi. Çünkü ordunun
silahına , tankına, topuna hiç bir siyasi güç karşı koyamaz kerdeşim.
Nitekim dayanamadı. Askeri dönemlerde sivilleşmiş askerler bile silahlı
aktif gruplara karşı duramamışlardır. Türk siyasi hareketinin lideri
gidip taviz vermiştir. Bir saraj patladığında nasıl önünde durulamayacağı
gibi, yine aynı görüşümü muhafaza ediyorum. Şayet ihtilelden önce
seçimlere gidilseydi ihtilal olmazdı. Çünkü ihtilalciler kötü niyetli
insanlar değillerdi. Bu askeri darbenin gelişi konusunda CHP'nin tarihi
misyonunun gerçekleri de ilerde yazılacaktır.
-İhtilali hazırlayanlar CHP'liler mi?
Gökdeniz: Efendim öyle demeyelim de, daha yumuşak bir ifadeyle ihtilalden
başka bir çare kalmadı diyelim. Bakın sonra ihtilalcilerin hepsi de CHP
ve İnönü sempatizanıdır. Bu tarihi misyon içinde, bunlar yazıldığı zaman,
bunun doğruluğu yanlışlığı o zaman tartışılacaktır. Tabii istihbarat
teşkilatlarının hakim oludğu olamadığı şeyler vardır. O saman MAH bize
haber vermediki gibi şeyler yanlıştır, doğru değildir.
-Samet Kuşçu, bir Türk subayı, darbe hazırlıklarının içinde, Amerikalılara
sığınıyor.
Gökdeniz: Bu tamamen tesadüftür. Çünkü Samet Kuşçu'nun sorgulamasını
Nevzat Bey yapıp sonradan MAH'a teslim etti onu. Bunların hepsi Başbakan'a
verildi. Ahmet Salih Korur'a verildi. Genelkurmay Başkanı'na verildi.
Benim o tarihteki tavsiyem, Sayın Namık Gedik'e söyledim. Bunlara karşı
önemsemeyen bir havaya girin dedim. Çağırın ihtilal yapacak 9 subayı
konuşun, üstüne gitmeyin olayın dedim. 'Türkiye Cumhuriyeti sizin
teşebbüslerinizle yıkılmaz' deyip önemsemeyin dedi. Aksine ttular
sordular. Harbiyeyi askeri mahkemeleri falan soktular devreye. Bir bakıma
savunma gücü kazandırdı bunlar. Dayanıştılar. Bu defe askerlerde
arkadaşlarını kurtarma çalışmaları başladı. Bence o zamanın iktidarı çok
yanlış oynadılar.
MENDERES KARİZMASINA YENİLDİ
- O dönem MAH ve siz görevinizi yerine getirdiniz mi?
Gökdeniz: Yüzde yüz yerine getirmiştir. Herşey ellerindeydi. Daha ne
yapılacaktı ki? MAH'ın verdiği istihbaratları hiç önemsemediler,aksini
yaptılar. Gerek iç, gerek dış istihbaratta hiç birini dinlemediler.
bunların en büyük sorumluluğu rahmetli Adnan Menderes de . Menderes
kendine özgü kişiliği olan karizmatik bir insandı. Halkla doğrudan
iletişimi tercih ederdi. Hatta Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kendisini
kıskanmasını gerektirecek boyutlara varan karizması vardı. Bu karizmanın
yarattığı ortam içerisinde böyle şeylere önem vermemiştir. Bir
konuşmasıyla bunların hepsini halledeceğine, herkesi etkileyeceğine
kaniydi. İçpolitikada tabi. Dış ilişkilere gelince ; o zamanın gözü,
kulağı Fatin Rüştü Zorlu'ya güveniyordu. İyi de bir diplomattı. O
günlerin koşulları içinde Zorlu , bir kişilik basmıştır Türk dış
politikasına. Bir kere daha görülmüştür ki dışişleri kişiliklerle
yürütülmektedir. Kişiliğini basmayan dışişleri Türkiye Cumhuriyetini de
yansıtamamıştır. Tabi bireyden çok dışişleri musyonunun dışarıya yansıması
çok daha önemliydi. Olmuşlardan ders alarak nasıl olması gerektiğine
gelelim biraz da.
Şimdi yasal olarak kuruluşumuz var. Herşeyi var. Bütün içindeki
çalkantılar, hatırat yazacak kadar ileri gitti. Bu çekişmeler teşkilata
son derece zarar verdi ve vermektedir de. Buradaki şey şu; MİT
sivilleştirilmeli. Ben olayı böyle algılamıyorum. MİT sivilleştirilmeli
veya askerleştirilmeli yanlış. İkisi de olmalı. Her ikisi de bir ahenk
içinde ve başarılı oldukları alanlarda düzenli bir şekilde kullanılmalı.
Çatışma yaratılmamalı.
İSTİHBARAT ENTELLEKTÜEL FAALİYETTİR
İstihbarat entellektüel bir faaliyettir. İstihbarat öyle ham bir koyun
değildir. Kesildikten sonra nasıl bonfilesi, şişliği, kıyması ayrı çıkarsa
öyledir. Yani işlemek gerekir. İstihbarat bir zihinsel faaliyettir.
Entellektüel bir birikimdir. Bu olmadan istihbarat olmaz. Bugün
yanlışlığın bir diğer yönü şudur. Tansu hanım bile efendim bana şu
operasyondan bilgi verin der. Kardeşim sana bilgi verilmez. Çünkü
operasyon canlıdır. Operasyon sonucunda elde edilen bilgiler ayrılır,
toplanır, ayıklanır ve sizin sofranıza konulacak hale gelir. O nedenle
birinci yanlış bu. Ham bilgi verilmez. Üretilir imal edilir. ham olan
işlendikten sonra verilir. Dolayısıyla bir analiz grubunun varlığı
şarttır. Bakıyorum bugün başbakanın etrafındu bulunanların iyi yorumcu
olmaları lazım. Başbakan'a bunların ne olduğunu iyi anlatmaları lazım.
Başbakan bunu dinlesin veya dinlemesin bunun mutlaka anlatılması lazım.
Türkiye'de bugüne kadar bütün başbakanlar , bunların hiç bir istinası
yoktur, hepsi istihbarattan ürkmüştür. Bunun nedenini ben hala çözebilmiş
değilim. Onun için danışmanlara görev veriyorlar. Danışmanda bilgi
kalıyor. Ulaşmıyor. Zamanında ulaşmıyor.
- İstihbarat örgütlerinin aykırı çalışmalarının bunda bir etkisi olabilir
mi?
Ğökdeniz: Şöyle oluyor; Başbakanlar kendilerine her şeyin aktarılmadığı
kanısındadırlar. Bunda da hiç bir istisna yoktur. Bugüne kadar ki
Başbakanların tamamı Türk istihbarat servisinin bilgilerin tamamını
kendilerine aktarmadığı kanısındadırlar. Sadi Koçaş bile bana bilgi
aktarmıyorlar demedi mi? Askerlikten geliyor du istihbaratla ilgili
koordinasyon görevi verilmişti. O bile böyle söylüyordu, Nihat Erim
zamanında.
Peki kardeşim al sana aktardık rapor önünde. Ne yapacaksan buyur göster?
Raporunda son derece önemli bir şey var. Şimdi Clınton'dan örnek
verilim. Clınton ve ekibi tıpkı bizim 1950 lerdeki Anadolu'dan fışkıran
Demiokrat Parti yönetimi gibi devlet yönetimini bilmiyor. Sonra bu tür üst
düzey görevlere gelen insanların bir bilgi birikimiyle birlikte
politikayı yapıcı özelliklerinin bulunması lazım. Bakıyorum da Clınton'un
hareketleri Pentagon ve diğer merkezlerle arasındaki anlaşmazlıklardan
doğuyor. Clınton ve ekibi politika üretmiyor. Örneğin Clınton olsaydı
Körfez Savaşına asla karar veremezdi. Bugün Türkiye'de bir ürkeklik var.
Cesur kararlar alacak bir aktivite yok. MİT raporları objektif olarak
hazırlanmalı ve bir sonuç vermelidir. Bir arade için tavsiyelerde
bulunulsun ve açıklayıcı gerçeklerlerle, kesin yargılara varılmalıdır.
Sonuçta takdir zatıalinizindir gibi açık bırakılırsa olmaz. Ama zorlama da
olmamalı. Objektif yaklaşılmalı. Raporun bir mesleki kıskançlık ve
tarafın isteği gibi görünmemesi lazım.
DIŞ İSTİHBARAT NOTUMUZ ORTA
-Türkiye dış istihbarat yapabiliyor mu? Türk dış istihbaratını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Gökdeniz: Eskiden olduğu kadar dış istihbarat yapılabiliyor.
- Bunu notlandırırsanız sonuç ne çıkar?
Gökdeniz: Orta. Şimdi bir iktidarın istihbarat teşkilatına hedefler
vermesi lazım. Bu hedefler etrafında istihbarat yapılması lazım. bu
istihbaratlara bakıyorum da artık kişiselleştirilmiş durumda. Başbakana
doğrudan Azarbeycan'dan Mehmet Efendi bir istihbarat yolluyor. böyle
olmamalı. Bu bir zafiyettir ve bundan arındırmak gerekir. Bunun nedeni de
görevlerin kişiselleştirilmesidir. bunların da yanılışları çok olabilir.
-PPK ile mücadelede istihbarata bir not verecek olursanız.....
Gökdeniz: Son bir yılda ortaya yaklaştı. Ondan öncesi ise zayıftır. Hatta
yok gibi bile.
-Bunun nedeni nedir?
Gökdeniz : Nüfuz edememek. Hulul derlerler. Sızamamak. Sızan ajanların
da çift taraflı çalışmaları PKK ya yaramıştır.
- Dünya'da yeni bir yapılanma yaşanıyor. bu yapılanmada gizli servislerin
yeri ne olacaktır?
Gökdeniz: İstihbaratlar sadece bir siyasi faaliyet olarak yorumlanıyor.
Ekonomik, kültürel , teknolojik istihbarat olarak gelişen kollar var.
Globalleşme karşısında acaba eski mislekler sona mı eriyor? Teknik
olanakların artaması bu işin de sonunu mu getiriyor? Amerikalılar ne
diyor, ' Biz Saddam'ı uzaydan çektiğimiz fotoğraflarla adım adım
izliyoruz'. Peki izliyorsun da bugüne kadar Saddam için ne yapabildin ki?
İşte burada istihbaratın beşeri yönü ortaya çıkıyor. Teknik imkanlar son
derece artmıştır. Ama teknik olanaklar istihbaratta insan unsurunun
altyapısını oluşturmaktadır. Onun tamamlayıcısıdır. İstihbaratın ana
unsuru insandır. Ancak diğer önemli bir şey istihbarat kaynaklarının
geçirdiği önemli değişimdir. Artık açık kaynkalarla yapılan istihbaratlar
gizli servislerde yüzde 75'e yükseldi. Bu açık istihbaratın yükselişidir.
Washington Post gazetesinde çıkan bir makale çok önemlidir. Çünkü o da
bizim eski ulus gazetesi gibi özelleştirilmiş bir resmi organ
niteliğindedir. Le Monde gibi gazetelerde son derece önemli yazılar
çıkıyor. Bunlar okunduğunda çok önemli bilgiler elde etmek mümkün oluyor.
Açık kaynaklar artık daha fazla öne çıkmıştır. bunların önemi artmıştır.
bunlarla yetişemediğimiz yerlere de gizli kaynaklarla erişiyoruz.
DARBELERDE GİZLİ SERVİSLER HEP HABER VERDİ
- Darbeleri yaşadınız. Bu dönemlerde istihbarat ünitelerinin yapması
gereken ama yapamadıkları bir şey var mı?
Gökdeniz: Şimdi ibtihbarat kendi alanında bilgi dağıtmaktır. yetkilileri
bilgilendirmektir. Bence sorun bilgiyle donatılan kişilerin bu istihbaratı
nasıl kullanacaklarını bilmemeleridir. İstihbarattan ürkmeleridir. Ben
şimdi ne yapacağım sendromuna giriyorlar. Buradaki sorun istihbarat çok
mükemmel olsa bile bunu kullanacak olanlar mükemmel değil ki. Şimdiki
sıkıntı devlet adamının olmayışında. Misyon sahibi devlet adamı yok.
İstihbarat kadar önemli , belki de ondan daha da önemli olan onu
değerlendirecek yönetici sorunudur.
- 1970 li yıllar Türkiye'de işkenceli istihbarat dönemleri olarak
adlandırılıyor. siz ne diyorsunuz?
Gökdeniz: O dönemler tamamen ihtilal şartlarının teşkilata hakim olduğu
zamanların kalıntılarıdır. Operasyon ile istihbaratı ayırmak lazım.
sorgulama yöntemi ile işkenceyi ayırmak lazım. Arap ülkelerinde sorgulama
yöntemi her türlü işkenceden geçer. Sorgulama yöntemleri içinde son derece
bilgili sorgulamacılar lazım. Sorguladıkları konuyu iyi bilmeleri lazım.
Peki dayık attınız adam bir şeyler söyledi. Onu bilginiz ve görgünüz yoksa
başka bir şeyle birleştirmeniz mümkün değildir.
İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNE HEDEF VERMEK LAZIM
- İstihbarat örgütünün canlı ve aktif kalabilmesi için ne yapmak lazım?
Gökdeniz: Hedef vermek lazım, görev vermek lazım.
- Son dönemde ortaya çıkan bazı gizli servis örnekleri var. ÖrneğinJİTEM.
siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gökdeniz: JİTEM'in ortaya çıkması aslında kaçakçılık ile ilgilidir. Ama
daha sonra zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e doğrudan haber yollayan
kişiler aracılığıyla kullanılmıştır. Bu son derece tehlikeli bir şeydir.
JİTEM böyle kullanılmıştır. JİTEM'in stratejik istihbartta bir tecrübesi
de yoktu. Ama Güneydoğu'da oluşan istihbarat eksikliği bir ikinci kanal
gibi ayrı bir frekansta çalışmaya itmiştir. Benim görebildiğim kadarıyla
yanlışlıklar bundan kaynaklanmıştır. İkili çeketme sistemi yerine bölgeden
canlı, operasyonel haberler gelmeye başlayınca MİT'in verdiği bilgiler
tuzssuz diyet çorbasına benzemiştir. Oya MİT'in istihbaratı daha
doğrudur. JİTEM'in verdiği haberler imal edilmemiş ve senteze ulaşmamış
haberlerdir. Tabi bu şekilde gelişen olaylar içinde kendisini bulan
eleman bir anda Suriye'ye Mısır'a gitmiştir. Çünkü kaçakçılarla iştigal
ettiğin zaman da İran'a gidiyorsun. Bu gelişmelerden elde edilen bilgileri
de MİT'e vermemişlerdir. Bir başarının sahibi kendileri olmak pahasına
Jandarma İstihbarat Teşkilatı kendisine özgü bir çalışma sistemi
benimsemiştir. Son derece sakıncalı bir yoldur. Bizim daha eskiden
yaptığımız küçük gruplar gibi yapmıştır. Aslında bunlar bir istihbarat
teşkilatı değildir. Bunlar operasyonel birliklerdir. bu küçük gruplar
aynı zamanda vurucu güç olmuşlardır. Bu da tabi aralarındaki çekişmeleri
arttırmıştır. Sonunda da aralarından ayrılanları bertaraf edecek
şekilde kararlar almışlardır. Çünkü bazı şeylerin üzerine gidip de onların
açıklanması son derece sakıncalı görülmüştür. Bu çekişmeler sonunda
teşkilat kendi kendini yemiştir. Benim yorumum bu.
-İstihbarat bir entellektüel faaliyettir diyorsunuz böyle bakılırsa eleman
kalitesi açısından da bir sorun ortaya çıkmıyor mu?
Gökdeniz: Sorun var tabi. Daha alınırken istihbarat elemananın çok bilgili
ve görgülü olması lazım. Üniversitelerde özel olarak yetiştirilmeleri
lazım. Sonra üniversitelirin istihbarattan korkamamaları ve MİT ile
ilişkiden çekinmemeleri lazım. Hemen damgalanıyor MİT ajanı diye. O zaman
Stanford Üniversitesinde çalışan profesörler neden damgalanmıyor? Oturup
kitap yazıyarlar gizli servisleri için.
MİT'İN HATASI
- Ama bundaki hata MİT'in bugüne kadarki faaliyetleri ve kullanılış biçimi
değl mi?
Gökdeniz: MİT'deki hata şu : MİT bir analiz yapmak için bir profesöre de
güvenmiyor. Bu bilgileri de vermiyor. Açık değil. Halbuki Amerika'da bu
bilgiler tamamen analizciye veriliyor. İstihbaratın en çirkini açık olanı
gizlemektir.
- Yeraltı dünyası ile gizli servislerin, polislerin bağlantıları nasıl
sağlanıyor?
Gökdeniz: Bazı ihtiyaçlar doğmuştur. bunun sonucunda örgütlenmeler
olmuştur. Yoksa ne örgütlenme olur ne de başka bir şey ortaya çıkabilir.
Burada en önemlisi polise güvenmeyen hiç kimse de babalık etmeye
kalkışamaz. Polise bir baba nasıl güvenir veya ona ulaşmanın nasıl
yollarını arar? Bunlar politik yollarla olur. Ortada bir parti vardır ve
bunun aracılığıyla nüfuz ederler. Adamlar edinirler, bunula sağlanan
birliktelik daha sonra kamu kudretini kullanmaya dönüşür.
- İstihbarat çalışmalarınız sırasında unutamadıklarınız var mı?
Gökdeniz: Var ama bunları açıklamam mümkün değil.
- Açıklanabilecek olan hiç mi yok?
Gökdeniz: Adam aslında ajan. Ama diplomat kisvesinde. Romen. bir süre
izledik, sonra kaybettik. Netice de hiç umulmadık bir yerde, İstanbul
açıkhava tiyatrosunda çekilen bir fotoğrafta onu gördüm. Demekki adam bizi
atlatıp sonra tekarar Türkiye'ye girmiş. Tekrar vizyonumuza girdi.
CIA, RUM CASUSU ELİMİZDEN KAÇIRDI
Seyrodafilis diye bir adam vardı. ENOSİS cemiyetinin bir elemanıydı. Bu
izlendi sonunda bazı bulgular bulundu. Bu sırada o tarihe kadar ben onun
Amerikan istihbaratıyla ilişkisini bilmiyordum. Mahkemeye sevkettik ama
sersbest kaldı. Biz onu yeniden izlemeye aldık. Ama birgün Tünel'de
Dostları ilə paylaş: |
|
|