Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə33/53
tarix22.12.2017
ölçüsü3,49 Mb.
#35622
növüYazı
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   53


bulunmadıkları, zamana ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Çünkü bir gizli

servisin başarısında en etkili faktörleri oluşturan eğitim, tecrübe,

bilgiye duyulan gereksinim, kişisel yetenek ve zekası en üst düzeyde

bulunan eleman konularında büyük sıkıntılar vardır. Bunların aşılması

gerekmektedir.

Oysa eleştiri ve özeleştiri konusunda Türk istihbaratında varolan emir

komuta zinciri ve isteksizlik bakın dışarda nasıl işliyor. İşte İngiliz

istihbaratının İkinci Dünya Savaşı yıllarını inceleyen resmi tarihçisi

olan- Bu tarih oluşturma fikri Türk istihbaratında yok. Daha Cumhuriyetin

ilk yıllarının arşivi bile tasnif edilebilmiş değil- Sir Harry Hinsley SIS

konusunda ne diyor:

" Casusluk ajanları gece kulüplerinde görülen züppelere benziyordu."

MİT için bu tür değerlendirmeleri söyleyebilecek tarihçi çıkar mı

dersiniz?

İşte size bir başka Örnek daha. Yine İngiliz istihbaratı SIS'e savaş

yıllarında katılan Lord Dacre ( Hugh Trevor Roper) daha önce alınan

elemanlar yüzünden çok sarsılır. Ona göre tablo şöyledir:

" Bana profesyoneller genellikle oldukça aptal gibi gözüküyorlardı.

İçlerinden bazıları ise iyice ahmaktı. Bunlar iki toplumsal sınıf

oluşturuyorlardı. Londra grubunda yüksek tabakalardan şık gençler vardı.

Belirli sınıftan güvenilir insanlar oldukları için seçilmişlerdi. Onların

Boodle ve White klüplerinden toplandıkları söyleniyordu. Bunun temelde

doğru olduğuna inanıyorum. İkinci grup ise Hintli polislerden oluşuyordu.

Bence olağanüstü denilecek kadar budalaydılar. Toplum bakımından klüp

üyelerinden farklıydılar. Ve onları oldukça aşağı görüyorlardı."

MİT, PKK KONUSUNDA NEDEN BAŞARISIZ OLDU

MİT eleştiri konusunda da gelişmesi gereken bir kurumdur. Bu gelişim

arttıkça topluma açılma ve kendini ifade konusundaki sorunlar da ortadan

kalkacaktır. MİT'in üzerindeki giz perdesi aralanacaktır. Ancak bu konuda

ölçünün kaçırılabileceği endişesi bugünkü yöneticileri istedikleri halde

bu konuda atılımlar gerçekleştirmekten alıkoymaktadır.

MİT, ASALA konusundaki hatalarını PKK konusunda da tekrarlamış, daha doğru

bir tanımlamayla bu iki terör örgütünün eylemlerine karşı hazırlıksız ve

eğitimsiz yakalanmıştır. Mücadele aşamalarında pek çok yanlış yapmış ve

olayla ilgili istihbarat görevinde istenilen başarıları uzunca bir süre

sağlayamamıştır.

Bunda dönemin siyasi koşullarının da etkisini görmezden gelmek haksızlık

olur sanırız. Ama şunu da ifade etmek gerekmektedir; MİT istihbarat için o

dönemde gerekli yerlere girememiştir. Yani stratejik istihbarat olarak

tanımlanan istihbaratın dışında, nokta ve eylem düzeyinde istihbarat

getirememiştir. Bunun nedenleri arasında eğitimindeki ve örgüt

düzenindeki farklılıklar önemli rol oynamıştır. MİT stratejik istihbarat

için yapılandırılmıştır. İçinde bulunduğu pasifize durum ve

koordinasyonsuzluk, başarısızlık dönemlerindeki en ana etkendir. Her

olayda kurtlar sofrasında parçalanmıştır. Düşüncelerini asker

yöneticilerine ve askerin sözlerini emir gibi gören siyasilere anlatmakta

çoğu zaman zorlanmaktadır. Hatta kimi zaman sudan raporlarla Türkiye için

yaşamsal önemdeki gelişmeleri geçiştirerek, göze batmaktan ve tartışılır

olmaktan kaçmaya çabalamaktadır. Çünkü çoğu zaman yazdığı çok önemli

raporları okutacak yönetici sıkıntısı dahi çekmiş istihbarat servisidir

MİT.

Kürt sorunu bunların en başında gelen olaylardandır. Çünkü MİT her siyasi

skandalın tam göbeğinde bulunmuş, yıpranmıştır. Bunun sorumluları

elbetteki MİT'i avuçlarında tutmak isteyen siyasiler ve askeri güç

odaklarıdır. Bu çevreler MİT'in Türkiye'nin değil kendi kaderlerinin gizli

servisi olmasını istemişlerdir. Sonuçta kaybedilen zamanlar hepimize acı

vermiştir.

Bu başarısızlıklar yıllar içinde birikerek o denli boyutlara ulaşmıştır

ki, MİT içindeki eğitim ve çalışma koşulları konusundaki kapalı kutu,

açılmak zorunda kalmış ve yeni eğitim yöntemleri benimsenmiştir. Türkiye

benzer terör sorunu yaşayan İsrail'in gizli servisi MOSSAD ile yeniden ve

islami terörü de kapsayacak şekilde yeni işbirliği ve eğitim anlaşmaları

yapmıştır. Gerçi 1960 dan sonra Türk gizli servisi ile İsrail gizli

servisi arasında işbirliği ve eğitim mevcuttur . Ancak bu

geliştirilmektedir. Ayrıca Amerika hem polis teşkilatını hem de MİT

elemanlarını bu tür eylemler karşısında eğitmektedir. Başbakan Çiller'in

4 Kasım 1994 günü İsrail'e yaptığı gezi sırasında MİT Müsteşarı Sönmez

Köksal ile CIA ve MOSSAD yetkililileri arasında özellikle islami terör

örgütlerine karşı eylem ve bilgi dayanışması konusunda kararlar

alınmıştır. Çiller, aşırı sağcı ve bir dönem İsrail gizli servislerine de

çalışan bir Yahudi tarafından girişilen suikast sonucu öldürülen İsrail

Başbakanı Yitzak Rabin'den Türkiye'deki İslami terör olaylarına karşı

yardım istemek gibi bir hataya da düşmüştür.

Bugüne kadar Türk gizli servisindeki Alman ve Amerikan modeli eğitim

anlayışları korunurken, MOSSAD'ın eylemci yapısı terörün dayatması ve

siyasi otoritenin tavır ve karar eksiklikleri nedeniyle yeni tercihler

sıralamasında birinciliği almıştır. Ancak Ortadoğu'daki liderlik vasfını

elinden çıkaralı daha bir yüzyıl bile geçmeden, Türkiye'nin MOSSAD'ın

yardımına ihtiyaç duyacak denli kötü bir duruma düşmesinin, siyasi ve dış

politik değerlendirmesinin hesabının sorumlulurca verilmesi gerekmetedir.

ÇİLLER VE SOĞUK SAVAŞ

Bu değişimin nedeni PKK terörü ve 2000 li yıllara yönelik gizli servis

tehdit değerlendirmesi olsa gerektir. Ayrıca istihbarat eksikliği

teşkilatın varlığını yeniden bir tartışma konusu yapabilecek boyutlara

ulaşmıştır. Burada sözü edilen bilgi eksikliğidir. PKK konusunda o dönem

pek çok konuda ve olayda gerçekten sağlıklı bilgilere ulaşılamamıştır.

Çünkü bu dönemde yapılan şey bilgiyi tam olarak elde etmeden , ona

ulaşmadan pek çok senaryoyu veya hatalarla dolu analizleri, tam

işleyemeden rapor olarak hazırlamak olmuştur. Bir Milli Güvenlik Kurulu

toplantısında MİT'in PKK ve Ortadoğu ile Kuzey Irak konusunda getirdiği

istihbaratı Başbakan Tansu Çiller sertçe eleştirmiş; 'Bana bu konularda

MİT istihbarat getiremiyor' demiştir. Ayrıca Başbakan bu görüşlerini

basına da sızdırmıştır. Yani MİT değişimin gelişini, ayak seslerini,

varlığının tartışmaları arasında hissetmiştir. Bu sırada askeri kaynaklar

da özellikle kontrespiyonaj alanında MİT'in yetersizliğini sıkça dile

getirir olmuşlardır. Örneğin Gazi Mahallesindeki olayların ardından

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı 15 Mart 1993 günlü

güvenlik toplantısında aktif istihbarat açısından eleştiriler getirerek bu

konudaki açığın bir an önce kapatılması gerektiğini vurgular. Bu dönemde

askerler ile MİT'in arasının iyiden iyiye açık olduğunu da hatırlamak

gerektir.

Başbakan Tansu Çiller ile MİT ilişkilerinin neredeyse bir soğuk savaş

halini aldığını da belirtmek lazımdır. Çiller, Türkiye Cumhuriyeti

Başbakanları arasında MİT'i ziyaret etmeyen, üst düzey yöneticileri ile

tanışmayan, merkezdeki teknolojiyi görmeyen tek Başbakandır.

Başbakanlıkta yapılan bu iç güvenlik toplantısında MİT, Yunan istihbaratı

karşısında başarısızmış havası da estirilir. Başbakan Çiller'de MİT

eleştirisini sürdürerek bu toplantı sırasında "Kör gibiyim, istihbarat

alamıyorum" der. Oysa İstanbul Gazi Paşa olaylarının arkasında Başbakan

Çiller ve dönemin Bakanlar Kurulu Yunan istihbaratını arayacağına

bölgenin polis yöneticilerine baksa, ülkenin ekonomik ve sosyolojik

gerçeklerini görse daha doğru tahminlerde bulunulması işten bile

değildir.

MİT ise bölgeye ilişkin ucu açık ve net olmayan klasik tahlil raporlarını

sunar ortaya. Bu raporlar arasında Gazi Mahallesini irdeleyen ve

olaylardan çok önce verilen rapor da vardır. Ama olaylarla ilgili bir

anlam taşımamaktadır. Taşıması da mümkün değildir.MİT'in elinde bölgenin

tahlilini yapacak sosyolog veya pisikologlar yoktur. Yapılan örgütler

bazındaki değerlendirmelerden ibarettir.

MİT bu eleştiriler arasında yazdığı çok hayati raporların Başbakan Çiller

tarafından okunmamasından yakınarak karşılık verir. Ortada her yerde

gözlenen karmaşa ve koordinasyonsuzluk hüküm sürmektedir. Bu da herşeye,

kaçınılmaz olarak ve ne yazıkki isitihbarat çalışmalarına da

yansımaktadır.

Başbakanı kızdıran istihbarat eksikliği eleştirisi aslında istediği MİT

ile eldeki MİT'in arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. MİT'e göre

ise Başbakanın etrafında onu MİT'e karşı yanlış yönlendiren ve MİT

tarafından bir kısmı sakıncalı görülen insanlar bulunmaktadır. Çiller'in

MİT soğukluğu bunların yarattığı bir hatadır. MİT yine çaresizdir. Ama bu

kez imdanına Cumhurbaşkanı Demirel yetişmiştir.

Tansu Çiller MİT'i bilmeyen, sokaktan bir vatandaşken Başbakan olan bir

insandır. O sokaktaki vatandaş gibi gördüğü MİT'ten herşeyi çözecek

formülü istemiş, MİT de ona, "ben bu formül için eğitilmedim" demiştir.

İşte kıyamet de orada kopmuştur. Çiller aklına geleni istemektedir. MİT

yok demektedir . Kavga bu yüzden büyümüştür. MİT bu olaylardan sonra

varlığına yönelik yaptırımları bertaraf etmek için yapısal değişimine hız

vermiştir.

MİT GÜNEYDOĞUDA NEYİ NE KADAR BİLEBİLİYOR: İŞTE MİT'İN ÜNLÜ BİR RAPORU

MİT'in Güneydoğu olaylarına ilişkin değerlendirmelerini gelin biraz somuta

indirgeyelim. Bakalım MİT olaylar konusundaki istihbarat için devlete

neler iletebiliyor? Nedenler ve sonuçlar MİT'in kaleminden nasıl yansıyor?

PKK'nın Türkiye'deki en kanlı ve büyük Nevroz kutlaması, daha doğrusu o

dönemin tanımlamasıyla toplu isyan amaçlı kışkırtması, ya da ayaklanma

denemesi, 20 Mart 1992 ile 23 Mart 1992 tarihleri arasında

gerçekleşmiştir. Bu tarihler arasında 156 olay çıkmış 53 kişi ölmüş 174

kişi de yaralanmıştır. Olaylarla ilgili olarak 870 kişi sanık olarak

adliyeye sevkedilmiştir. Ölenlerin 11 polis, 3'ü asker, 2 si korucu, 35'i

vatandaş,2 si PKK'lıdır. Bu olaylarla ilgili olarak MİT, Mili Güvenlik

Kurulu'na sunduğu Nevroz konulu raporunda bakın neler demektedir:

" 1992 Nevroz'u geçmiş yıllara oranla yaygın ve şiddet ağırlıklı bir

görünüm sergilemiştir. Özellikle Cizre, Nusaybin, Şırnak gibi alanlarda

yaşanan olayların emareleri uzun süredir alınmakta olduğundan sürpriz bir

durum ortaya çıkmadığı söylenebilecektir.

PKK'nın yönetim kademelerince 1992 Nevrozu'nun ayaklanma denemelerine

dönüştürülmesi talimatları ve planlamaları çerçevesinde mezkur olayların

ön hazırlıkları yapılmıştır. Ancak örgütün hedeflediği hareketliliğin

yaşanan olayların çok daha üzerinde olduğu bilinmektedir. Alınan güvenlik

önlemlerinin yer yer kitleler üzerinde yarattığı tedirginlik sonucu,

kısmen pasif kalınan yörelerde olayların başlamasından itibaren PKK üst

organlarınca baskı ve tehdit uygulandığı, eylemsel hareketlere

azmettirildikleri görülmüştür.

Nitekim olayların silahlı çatışmaya dönüştüğü alanların büyük bölümü,

doğrudan dağ kadrolarınca sevk ve idare edilen yöreler olmuştur. Şırnak,

Cizre, Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Bismil, Hakkari/ Merkez, Uludere,

Yüksekova, Batman/Merkez, kurtalan, Şanlıurfa?Merkez, Van/Merkez, de vukuu

bulan olaylar bu çerçevededir. Kadın ve çocukların ön plana çıkarılması,

erkeklerin uygun yerlerde mevzilenmesi talimatlarına pek çok yerde

riayet edilmiştir.

Van , yüksekova ve Çukurca gibi bu tür etkinliklere yabancı bölgelerde de,

1992 yılı başından buyana Kuzey Irak üzerinden yapılan müdahaleler ve

takviye grupların katkıları dikkati çekmiştir.

Sözkonusu gelişmeleri yetersiz bulan örgüt yönetimince Cizre, Şırnak,

Nusaybin ve Diyarbakır bölgelerinde toplumsal hareketlerin geliştirilmesi

, Diyarbakır'da silahlı yürüyüşler gerçekleştirilmesi talimatları

verilmektedir. Aksi takdirde hareketin bu naktada bırakılmasının geri bir

adım olacağı değerlendirmesi yapılmakatadır.

Cizre, Şırnak, Nusaybin, de meydana gelen olayların protestosu görüntüsü

altında, her alanda bütün köylerin 'Ulusal yürüyüşe' katılımının

sağlanması, parlamento içerisindeki unsurların harekete geçirilmesi

planlamalarına hayatiyet kazandırılmak istenmektedir.

Geçici Köy Korucularına yönelik silah bırakma çağrılarının, bölgedeki

devlet memurları ve güvenlik güçlerine de yapılması, bölgeyi

terketmemeleri halinde ' Halk Mahkemelerinde' yargılanacakları

tehditlerinin yoğunlaştırılması gündemdedir. Nevroz'un sıcak alan olarak

nitelenen söz konusu yöreler dışındaki seyri, örgüt açısından başarısız

bir görünüm olarak nitelenirken bu alanlarda beklentilere paralel

gayretlerin arttırılacağı anlaşılmaktadır. bilindiği üzere Doğu ve

Güneydoğu'nun diğer yörelerinde hareketlilik sınırlı grupların yürüyüşleri

, örgüt yanlısı sloganlar ve kepenk kapatma eylemleri şeklinde cereyan

etmiştir. Muş/Malazgirt, Bulanık, Bitlis/ Güroymak, Ağrı/Doğu Beyazıt,

Diyadin de örgütün baskısı, olayların tırmanabileceği endişesi gibi

nedenlerle esnaf can ve mal varlığının koruma içgüdüsü ile kepenk

kapatmıştır.

Siirt, Tunceli, Kars/Iğdır, Malatya, Mardin/Ömerli, Savur, Hakkari/Çukurca

yürüyüşleri küçük grupların katılımı ile olaysız cereyan etmiştir.

Batı illerinde ise Nevroz kutlamalarının HEP il ve ilçe teşkilatlarının

etkin olduğu yörelerde organize edildiği müşahade edilmiştir. İstanbul,

İzmir, Konya, Bursa, Mersin, Aydın, Adana, Adapazarındaki etkinlikler bu

çerçevede gelişirken PKK sloganlarına sıkça rastlanmıştır. Batı illerinin

yanı sıra Diyarbakır, Hakkari ve Vanda'da HEP teşkilatları harekete ivme

kazandırmıştır.

Edirne, Erzurum, Şanlıurfa, Muğla, sivas, Ankara'da mevcut Üniversite ve

Yüksekokullar bünyesinde organize edilen kutlamalarda da yer yer PKK

propagandalarına yer verildiği görülmüştür.

Yaşanan olaylardan hareketle ortaya çıkan tablo göstermiştir ki;

- Halkı tahrik girişimleri Nevroz ile sınırlı kalmayacak, her vesile ile

olayların benzerleri veya daha boyutlularının sergilenmesi arayışları

sürekliliğini koruyacaktır.

- Bölgede mevcut silah potansiyelinin daha da arttırılmasına çalışılacak,

halkın olaylarda silah kullanma eğilimi yoğunlaşacaktır.

- Tüm devlet kurum ve kuruluşları ile güvenlik birimleri öncelikli hedef

konumlarını muhafaza ederken, yıldırma, yapratma çabaları boyutlanacaktır.

- Maksatlı çevrelerce iç ve dış kamuoyunda asılsız propagandalara hız

kazandırılacaktır.

- Herşeye rağmen devletin olaylar karşısındaki tedbirleri ve kararlı

tutumu mütereddit kesimlerin devletin yanında yer almasına vesile

oluşturacaktır.

- Örgütün vadettiği ayaklanma beklentisinin gerisinde kalınması,

olaylardan sivil halkın zarar görmesi sağduyulu kesimleri

etkileyebilecektir.

- Buna karşılık zarar gören kişiler ve yakınlarının pisikolojik gereği

muhtemel olaylara katılımı ve tepkileri beklenen gelişmelerdendir.

Türkiye'deki olayların yurtdışı yansımaları daha ziyade Türk misyon ve

kuruluşlarına yönelik saldırılar şeklinde artarak devam edecektir.

Bu arada Kürtçü çevrelerin gelişen olayları, bir Irak mülteci sorununda

olduğu şekilde, dünya kamuoyunda odak noktası haline getirme gayretlerini

yoğunlaştıracakları değerlendirilmektedir."

BU RAPORU YAZMAK İÇİN MİT'Çİ OLMAK ŞART MIDIR

Evet şimdi bu denli büyük bir olayın ardından MİT'in istihbarat raporunu,

değerlendirmesini okudunuz. Sizce bu değerlendirmeyi yapmak için MİT

olmaya gerek var mıdır? Bizce yoktur. Rapor yuvarlak, ucu açık- bugün dahi

küçük düzeltmelerle kullanılabilir (net olmayan) varsayımlardan oluşan bir

durum kurtarma raporudur. O günün gazetelerinde bile daha çok istihbarat

elde etmek mümkündür. Hele PKK'nın yayın organlarını okuyan herkes bu

rapordaki bilgilerin daha fazlasına kolayca ulaşmaktadır. Evet yolunuz

kütüphaneye düştüğünde gidin ve o dönemdeki gazeteleri tarayın. Bakın

kimin istihbaratı daha gerçekçi ve doğru? İşte istihbarattaki açıklar

burada ortaya çıkıyor ve bu sorunlar MİT'i yeniden gündemin tam tepesine

koyuyor. Doğal olarak da koordinasyondan ve bilgiden uzak bir istihbarat

birimi görüntüsü veren MİT , hakkındaki yakınmalar da artıyor. Sorun MİT'i

büyük olmaktan alıkoyan, gelişmesini engelleyen politikacılar ile

asker-sivil bürokratlar ile içerde birbirini yemek için fırsat kollayan

üst düzey istihbarat yöneticileri üzerine gelip yoğunlaşıyor.

Oysa MİT, PKK olayını yakından izleme gibi bir görevi yerine getirirken

Suriye gizli servisi El Muhabarat, İran gizli servisi SAVAMA, Irak gizli

servisi gibi bölge güçlerinin yanı sıra Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman

gizli servisleri ile Rus gizli servisi ile boyölçüşmek durumunda kalıyor.

Böyle bir görev için ne teknolojisi, eleman niteliği, sayısı ne de

bütçesi yetiyor. Üstelik zaman zaman ilettiği çok önemli istihbaratların

da değerlendirilememesi, anlaşılamaması performans düşüklüğüne yolaçıyor.

Genel olarak MİT çağdaş anlamda yapılanmada geciktiği ve eski usullerle

yoluna devam ettiği için özverili,mücadeleci ama zayıf bir örgüt olarak

kalıyor. Tabi burada ülkelerin ekonomik gelişmişliklerinin, dış

politikadaki ataklıklarının ve siyasi karar süreçlerinin istihbarat

örgütlerinin üzerindeki etkilerini de hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.

MİT bunlar ele alındığı zaman da zayıf not alması kaçınılmaz bir teşkilat

haline geliyor.

Bu noktada istihbarat bilgilerinin sınırları ve çeşitliliği konusu

karşımıza çıkmaktadır. MİT elemanları genellikle kendi yaptıkları

istihbaratın stratejik amaçlı olduğunu ve kendilerinden " Bugün şu

saatte, şu yerde , şu kişiler eylem yapacak" gibi bir istihbarat

bilgisinin beklenmemesi gerektiğini dile getirmektedirler. Dünyadaki

diğer isitihbarat birimlerinin de yüzde 35 gerçekleşme olasılığını

yakaladıkları anda operasyon için karar verdiğini belirten yetkililer,

yine de 1994'e kadar PKK konusunda istihbarat alanında bazı sıkıntıların

yaşandığını inkar etmiyorlar. Ancak dünyadaki diğer gizli servislerin

yaptıkları büyük hatalardan da örnekler vermeyi unutmuyorlar.

ÖNEMLİ BİR KAYIP: CENAN KOCAHAKİMOĞLU

MİT'in Kuzey Irak da olsun , Türkiye'de olsun PKK terörü nedeniyle pek çok

görevlisini kaybettiği bilinmektedir.Yitirilen görevliler arasında 1993 ve
Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin