|
|
səhifə | 7/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
Bu Teşkilat-ı Mahsusa'nın yenilgiyi kabullenip yeni bir şekil almasını
sağlama toplantısı olarak özetlenebilir.
Enver Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Sadrazam Talat Paşa, iaşe Nazırı
Kara Kemal Bey (Küçük Efendi), Hüsamettin Bey toplantıya katılanlardır.
Enver Paşa, Hüsamettin Bey'e Teşkilat-ı Mahsusa'yı bundan sonra kendisinin
yöneteceğini bildirir. Çünkü Cemal ve Talat Paşalarla birlikte ülkeyi
terkedeceklerdir. Yoksa yakalanıp ağır muamele göreceklerini, hatta
düşmanlarınca ortadan kaldırılacaklarını bile düşünmektedirler. Enver Paşa
Hüsamettin Ertür'ü göstererek şunları söyler:
TEŞKİLAT-I MAHSUSA AD DEĞİŞTİRİYOR
" Teşkilat-ı Mahsusa'ya bundan sonra sen siyaset edeceksin. Senden ve
hizmetlerinden memnunum. Osmanlı Devleti herşeyden evvel bizi
isteyecektir. Yalnız onlar teşkilatımızı, adamlarımızı, hepsinin üstünde
de ideallerimizi anlamayacaklardır. Bizim tek tesellimiz budur. Teşkilat-ı
Mahsusa'yı resmen lağvedeceksiniz. Fakat hakikatte bu teşkilat asla
ortadan kalkmayacaktır. Bu, galip devletlere karşı böyle olacak. Ahmet
İzzet Paşa ile konuştuk, sana lazım gelen bütün yardımı yapacaklar.
Mestureden para da verecekler. Misafiranı islamiye namı altında
İstanbul'da topladığımız mücahitlerin hepsi gidene kadar iaşe
edilmelidirler. Ayrıca bunların salimen memleketlerine firarını temin
etmelisin. Bu konuda Almanlar bir denizaltı sağlayacaklar. Teşkilat-ı
Mahsusanın bundan sonraki ismi Umum Alemi İslam İhtilal Teşkilatı
olacaktır. Muhaberelerimiz hep bu titr üzerine cereyan edecektir. Siz
Türkiye'de bu teşkilatın İstanbul şubesi reisisiniz. Yakında bu Teşkilatın
heyeti merkeziyesi Berlin'de toplanacaktır. Bu heyetin isimlerini size
veriyorum. Bunlar Talat Paşa, Doktor Bahaeddin Şakir (1914 yılında
Teşkilat-ı Mahsusa'nın politik bölümünün şefliğini yapmıştır. Savaş
sonrasında Berlin'e kaçmıştır. Ermeniler tarafından öldürülmüştür.) ve
Doktor Nazım Bey'lerdir. Teşkilatı da ben kurmuş bulunuyorum. Allah
yardımcınız olsun."
Bu konuşmadan 3-4 gün sonra 15 Kasım 1918 gecesi boğazda bekleyen U-67 kod
numaralı bir Alman denizaltısıyla Enver, Cemal, Talat Paşalar ülkeden
kaçarlar. Kaçış olayını İngiliz ve İtalyan gizli servislerinin çok iyi bir
şekilde izledikleri sonradan ortaya çıkan belgelerden anlaşılmaktadır.
Talat Paşa kabinesi otomatikman düşer ve yeni hükümet kurulur. Enver
Paşa'nın kurulduğunu söylediği örgütün herhangi bir çalışması olmamıştır.
TEŞKİLAT-I MAHSUSA NASIL KAPATILDI
Harbiye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa savaşın galiplerinin, özellikle
İngiltere'nin büyük baskıları sonucunda çağırdığı Hüsamettin Ertürk'e,
Teşkilat-ı Mahsusa'nın lağvedilmesi için emir verir. İngilizler
kendilerine karşı büyük mücadele veren Osmanlı gizli servisiyle, bir daha
uğraşmak istememektedir. Bundan sonra da bütün Türkiye'de büyük bir
ittihatçı avı başlar. Bu avda Ermeniler kendilerine karşı toplu katliam
yaptırdıkları iddiasıyla ittihatçıların peşindeki en önemli güçlerden
birini oluştururlar. Ermeni terörü başlamıştır. Ermeniler, kurdukları
intikam birlikleriyle ittihatçı liderlere karşı suikastler düzenlerler.
Gelen yoğun baskılar üzerine teşkilat hakkında Osmanlı Meclisi Mebusanı
soruşturma açar. Dağılmaktan başka çare yoktur. Bu dağılış daha önceden
planlanan şekilde olmaz. Bir panik sözkonusudur.
Dağıtılan teşkilatın yerini küçük bölgesel gruplar alır. Bu örgütler
İstanbul ve çevresinde ordu depolarındaki silahları itilaf devletlerinin
askerlerinden kaçırırlar. Kendilerine karşı devam eden kampanyalara
direnmeye çalışacaklardır. Bu silahlar önce bir bireysel savunma aracı
olurlar. Ancak daha sonra Anadolu'ya sevkedilmeye başlanırlar. Düşmana
karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk kıvılcımları görülmektedir.
Bu sırada, Teşkilatın liderlerinden Eşref Sencer Bey 1917'de, Emir
Abdullah'ın kuvvetlerince Yemen'de ele geçirilmiş ve İngilizlere teslim
edilmiştir. Onlar da Eşref Bey''i Malta'ya götürmüşlerdir. Esareti 17
Aralık 1919'a kadar devam eder. Malta sürgününün ardından kendisini
150'lilikler listesinde bulan Eşref Bey şaşkındır.
ENVERCİLER VE KEMALİST CASUSLAR
Teşkilat-ı Mahsusa'nın önde gelenleri arasında bir bölünme yaşanmaktadır.
Herkes bu dönem içinde ülkenin kurtuluşunda kendi düşüncesinin
etkisindedir. Sencer'in kardeşleri Çerkes Ethem'e yardımcı olurken,
Hüsamettin Ertürk ve arkadaşları Mustafa Kemal'den yanadır. Eşref
Sencer'in kardeşi Hacı Sami, daha sonra dönmek üzere Enver Paşa'yı
Kafkaslara geçmeye zorlayanlar arasında yer almıştır. Sami, Enver Paşaya
Kafkaslardaki Teşkilat-ı Mahsusa örgütlenmesini kullanarak ayakta kalmayı,
daha sonra Anadolu'ya geçerek yönetime el koymayı önermiş ve Enver
Paşa'yı etkilemiştir.
Bu casus ailesinin bütün bu faaliyetleri onları, Ulusal Kurtuluş Savaşına
karşı direnenlerin yeraldığı ve yurda girişlerinin yasaklandığı veya
sürgüne gönderildiği 150'likler listesine sokmuştur. Listenin Çerkes Ethem
ve Avanesi bölümünde 60. sırada Eşref Kuşçubaşı, 61. sırada ise yine
Teşkilat-ı Mahsusa'cı olan kardeşi Hacı Sami Salih vardır. Kazım Karabekir
Paşa, Hacı Salih için anılarında Enver Paşa'yı Kafkaslara götürüp oradan
tekrar Türkiye'ye dönme konusunda ikna eden adam olarak sözetmektedir.
Bunu macera olarak değerlendiren Karabekir, Hacı Sami'nin Teşkilat-ı
Mahsusa'nın Kafkasya'daki örgütlü gücünü abartarak Enver Paşa'yı ikna
ettiğini de ima etmektedir.
Enver Paşa'nın ölümü üzerine Türkiye'ye dönmek isteyen Hacı Sami onay
alamamıştır. Gizlice Türkiye'ye dönen Hacı Sami o sıralar sıkça Türkiye'ye
gönderilen suikastçılardan biri olarak değerlendirilmiş ve Kuşadası
civarında bir pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Hacı Sami o dönem bilinen
adıyla Kuşçubaşızade Hacı Selim Sami, 1927 yılında öldürüldüğü güne kadar
hızlı bir Teşkilat-ı Mahsusacı olarak kalmıştır. Sami, Teşkilat-ı
Mahsusa'nın ajanı olarak ilk önce Hindistan'a gönderilmiş oradan da, Orta
Asya ve Çin'e geçmiş savaş yılları boyunca Pan Türkizm ve Pan İslamizm
savunucusu ve propagandacısı olarak çalışmıştır. Savaş sonrasında Enver
Paşa ile biraraya gelince Batum Konferansı konusunda onun aklını çelen ve
Anadolu üzerinde düşünmesini sağlayan kişi Hacı Sami olmuştur. Enver
Paşa'nın Türkmenistan'da Kızıl Ordu makinalılarına karşı giriştiği
süvari kılıçlı saldırıdaki trajik ölümünün ardından Kızıl Orduya karşı
mücadelesini sürdürmüştür. Enver Paşa öldükten sonra İstanbul'daki Fransız
haberalma kaynakları "Enver Paşa, Doğu Buhara'nın Balçivan'da bulunan
Çağatay bölgesinde gömüldü. Onun mezarlığı asi müslümanların ziyaret
yeri olup Kızıl Ordu ile savaşacak her birlik herşeyden önce onun
mezarını ziyaret ederek onun huzurunda İslamcılığı korumak için
savaşacaklarına söz verdi" diye rapor düzenlemişlerdir. İşte bu ortamdan
yararlanan Hacı Sami uzun süre bölgede mücadele eder. Ancak daha sonra
Afganistan'a çekilmek durumunda kalır. Ardından da başlarına gelenlerden
sorumlu tuttuğu Mustafa Kemal'e karşı, gerilla savaşı düzenlemek için
Anadolu'ya geçtiğinde, ölüm onun için kaçınılmaz olmuştur.
HAİN DAMGASI YİYEN GİZLİ SERVİS ELEMANLARI
Eşref Sencer (Kuşçubaşı) yıllar sonra Teşkilat-ı Mahsusa'yı araştıran ve
üzerine bir kitap yazan İngiliz Philip H. Stoddard'a Malta'dan sonra
yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
"Milli Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak Paşa'ya
uzun mücadelelerden sonra ulaşabildim. Paşa beni temize çıkarttı ve 'Ya
birisi size karşı kin besliyor, ya da Ankara Hükümetine karşı Padişah
yanlısı olarak çalışan bir başka Çerkes ile karıştırılmış olacaksınız'
dedi."
Eşref Bey anlatımlarında daha sonra İzmir'de Teşkilat-ı Mahsusa'nın
elemanı olan eski arkadaşlarını toplayarak yeni bir grup oluşturduklarını,
bu grubun görevinin Yunanlılara karşı yürütülen mücadelede silah, para ve
eleman toplamak olduğunu belirtir. Eşref Bey, Ali Fuat Cebesoy
komutasındaki Geyve cephesinde görev yapar. Daha sonra da Adapazarı ve
yöresi Kuvayı Milliye komutanı olur. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında ise
çiftliğine çekilir. Babasına Sultan Abdülhamit tarafından verilen bu
çiftlikte anılarını yazan Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu lideri o günlerdeki
yaşantısını 1957 de şöyle anlatmıştır:
"Durmadan çalıştım... bu işe gönül verimiştim, mantık ne derse desin. Hiç
bir zaman filozof veya siyasetçi olmadım. Bu işten iyi dostlar, yara
izleri, kalça çıkığı, bir kaç madalya ve memleketim için çok iyi
dövüştüğümü bilmenin verdiği tatmin dışında hiç bir şey elde etmedim.
Lawrence ile Arap Yarımadası'nda adeta kovalamaca oynar gibi çalıştıktan
sonra Hayber'de, İngiliz, Hicaz kuvvetlerinin pususuna ve o günlerde
dokuz cephedeki harbin en dikkate değer hadisesi telakki edilen
Hicaz'daki, ağır yaralı İngilizlerin eline düşmüş, daha sonra Ürdün Kralı
olan, asi Mekke Emiri Şerif Hüseyin Paşa'nın ortanca oğlu Emir Abdullah'a
teslim edilerek, Mısır'a oradan da Malta'ya gönderilmiştim. Mütarekenin
imzasından sonra İngilizler bizi serbest bırakma kararı alınca şahsen
dostluk kurduğum ve babası bizim cedlerimizle Kırım'da Ruslara karşı
harbetmiş olan Malta Adası Kumandanı Mareşal Mitven, İstanbul'a gitmememi,
çünkü iktidardaki Damat Ferit Paşa'nın beni tevkif ettireceğini gizlice
haber vermişti. Fakat İntellicens Servis kımıldamaya başlayan Anadolu'ya
geçerek hizmetlerime mani olmak için, benim muhakkak İstanbul'a sevkimde
ve resmi hükümet makamlarına teslimimde ısrar etmişti. Bizi getiren
İngiliz harp gemisinden 17 Aralık 1919 çarşamba gecesi, ertesi sabah ele
geçmemek için buz gibi suda yüzerek Salacak kıyısına çıkmış, bir balıkçı
kulübesine sığınarak Maltepe'de İhtiyat Zabitleri Talim Mektebi Kumandanı
Yenibahçeli Şükrü Oğuz'a haber göndermiş, onun gönderdiği bir yük
arabasının içine gizlenerek kendisine iltihak etmiştim. İlk Karakol
Cemiyeti ve M.M Grubu nüvesini böylece kurmuş göz doktoru Esad Paşa'nın
Kısıklı arkasında, Libadi'deki çiftliğini kendimize karargah yapmıştık.
Rauf Bey, Kara Vasıf Bey, Müstahkem Mevki Kumandanı Galatalı Miralay Şevki
Bey, Harbiye Nezareti Başyaveri Salih Omurtak burada ve Üsküdar'daki
Özbekler Tekkesinde toplanırdık. İstanbul yakası bizler için
tehlikeliydi."
SÜLEYMAN ASKERİ NEDEN KENDİNİ ÖLDÜRDÜ
Diğer Teşkilat-ı Mahsusa'cı lider Süleyman Askeri Bey ise Irak'da yaptığı
çalışmalar sırasında intihar etmiştir. Süleyman Askeri inanmış ve inancına
kendini adamış bir insandır. Kahramanlığı destansı bir yan taşır. Irak ve
havalisi Genel Komutanlığına 20 Aralık 1914'de gelen Süleyman Askeri 2
Ocak 1915'de görevi Cavit Paşa'dan devralır. 20 Ocak 1915 günü yapılan
Birinci Rota çatışmalarında yaralanır. Süleyman Askeri İstanbul'dan
bölgeye bir de gönüllüler taburu getirmiştir. Osmancık taburu olarak
adlandırılan bu tabur ile ayrıca İstanbul İtfaiye Alayını da Irak
cephesine sürmüştür. Askeri bu yaralanma olayının ardından 11-14 Nisan
1915 günleri arasında devam eden Şuayyibe Meydan Savaşı sırasında yeniden
yaralanır. Bu sırada Türk birlikleri yenilmiştir. Bu yenilgiyi
hazmedemeyen yaralı Süleyman Askeri 14 Nisan 1915'de kendi tabancasıyla
canına kıyar. Aynı cephede 1916-1917 yıllarında yine iki ünlü Türk
istihbaratçı görülür. Bunlar istihbarat organizasyonları ile dikkat çeken
ve daha sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kahramanları arasında yer alan
Kazım Karabekir Paşa ile Galatalı Şevket Bey'dir.
Teşkilat yeni yapılanmalar ve yeni adlarla istihbarat çalışmalarına devam
etmektedir. Ancak artık o büyük yapı, yerini küçük örgütlenmelere
bırakmıştır. Bir merkezi otorite yoktur. Gelir kaynakları bitmiştir.
Yapılanlar vatan için ölümü göze alan insanların düşmana karşı direnişidir
Üstelik bu direniş sırasında düşmanla hareket eden bir de Osmanlı
Hükümeti ve Hilafeti vardır.
İKİNCİ BÖLÜM-
KARAKOL ÖRGÜTÜ (5.2.1919):
TEŞKİLAT-I MAHSUSACI AVI BAŞLIYOR
1918 Türkler için kara bir yıl olur. İstanbul ve Anadolu'nun büyük kısmı
artık işgal altındadır. Birinci Dünya Savaşı'ndan Arap Yarımadası'nı,
Afrika'daki topraklarını kaybederek çıkan, buna karşın Çanakkale'de ve
diğer cephelerde düşmanı durdurabilen Türk askeri, 30 Ekim 1918 de
imzalanan Mondros Mütarekesi ile canıyla koruduğu yerleri, masa başında,
Türk'ü parçalayarak yutmak isteyen düşmana bırakmak zorunda kalmıştır.
Oysa Çanakkale ve özellikle Gelibolu savaşlarında Teşkilat-ı Mahsusa son
derece başarılı çalışmalarda bulunmuş ve Selanik'deki bir Teşkilat-ı
Mahsusa elemanı İngiliz ve Fransızların Kumkale ve Seddülbahir'e
yapacakları çıkarma hareketlerini teferruatına kadar öğrenmiştir.
Çanakkale Savaşlarında istihbarat çok önemli bir yer tutmuştur. Bu konuda
İngiliz Intelligence servisin şeflerinden General George Aston şunları
dile getirir:
"Sır saklayamamak ve süratle hareket edememek Çanakkale'de mağlubiyetimize
sebep olmuştur. Çanakkale'ye hem karadan, hem de denizden aynı zamanda
taarruz edilmesi gerektiğine inanıyordum. Böyle bir hareketin başarılı
olması için iki şart vardı: gizlilik ve çabukluk. Fakat savaşta gizliliği
sağlayacak hiç bir şey yapılmadı. Nara'ya yapılacak taarruz adeta davul
zurna ile ilan edildi. Sonra Mısır'daki limanlardan gemilere malzeme ve
mühimmat yüklenip getirilmesi haftalarca sürdü. Alman Generali Liman Von
Sanders bu gecikmeden faydalandı. Gizliliğe riayet edilmemesi 113 bin
kişinin hayatına maloldu. Buna karşın geri çekilişte gizlilik ve
sükunete uyulduğu için tek kayıp vermedik."
Düşman gemileri 13 Kasım 1918 de artık İstanbul limanlarında demirlemiş
durumdadır. 15 Mayıs 1919 da düşman İzmir'dedir. Halk bıkkın, yılgın,
kararsız, Osmanlı saltanatı aciz, belki ondan da vahimi düşman ile anlaşma
yollarını aramaktadır. Açlık, yoksulluk, ölüm kara bir bulut gibi bütün
Anadolu'nun üzerinde çöreklenmiş kalmıştır. Özgürlük yanında mandayı
isteyenler; dönemin bir büyük ülkesinin kanatları altında durmaktan başka
çare olmadığını savunanlar vardır.
GİZLİ SERVİS UYANIYOR
İngilizler ile onları destekleyen veya onların desteklediği gizli
servisler askerlerinin gidemediği yerlerde, İstanbul merkezli bir harekat
ile Anadolu'da Osmanlı'dan kalan her karış toprak parçasında, bir işgal
ve nüfuz kavgasına girişmişlerdir. İttihatçı ve Teşkilat-ı Mahsusacı avı
başlatılmıştır.
Türk kurum, kuruluşları işletilemez hale getirilmiştir. Mondros
Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918 den itibaren itilaf
devletleri ülkenin hemen her yerini işgal etmişlerdir. Türk ordusunun
kuruluş kadroları dahi küçültülmüştür. Mütareke ile ordunun elinden 1098
ağır top, 606 sahra topu, 667 bin 983 piyade tüfeği, 3118 ağır makinalı
tüfek ve benzeri araç alınmıştır.
Korunmak gerekmektedir. Çareyi İttihatçılar ile Teşkilat-ı Mahsusa'cılar
birlikte bulurlar. Ortak düşmana karşı ortak mücadele verilecektir.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın son başkanı Hüsamettin Ertürk'ün de içinde
bulunduğu yeni bir örgüt kurulacaktır. Örgütün kuruluşundan ülkeden kaçan
Enver, Cemal ve Talat Paşalar haberdardır. Talat Paşa'nın oluruyla
İttihatçıların ünlü iaşe nazırı Kara Kemal ile Kurmay Albay Kara Vasıf Bey
ilk görüşmeleri yaparlar. Daha sonra yeni örgütün kurulması için yapılan
çalışmalarda bir öncü daha belirlenir. Bu kişi Karadeniz Boğaz Kumandanı
Galatalı Şevket Bey'dir.
YENİ GİZLİ SERVİSİN ADI: KARAKOL
Yeni örgütün kuruluş toplantısı 5 Şubat 1919 tarihinde Avukat Refik İsmail
Bey'in Sultanhamam'daki yazıhanesinde yapılır. Toplantıda Galatalı Şevket
Bey örgütün başkanlığına seçilir. Örgütün adı Baha Sait Bey'in isteği
üzerine Kara Vasıf Bey ile Kara Kemal Bey'lerin adlarından esinlenilerek
KARAKOL olarak belirlenir. Ancak bir başka iddiaya göre de örgütün
kurulması daha öncelere dayanır. Bu tezi savunanların verdikleri tarih
ise Ekim 1918'dir. İki tez arasında adlar ve kuruluş öyküsü açısından bir
farklılık olmamakla birlikte tarih konusunda bir çatışma söz konusudur.
Örgüt öncelikle İttihatçılara ve Teşkilat-ı Mahsusa'cılara karşı girişilen
saldırılara karşı koyacaktır.
Ancak daha sonra bu yapılanma giderek genişler. Bireysel savunmanın yerini
Anadolu'nun düşmandan kurtarılması için genel bir karşı koyuş alır.
Burada örgüt, Karadeniz kıyıları, Ege ve Doğu Anadolu'da güçlü bir şekilde
örgütlenir. Bu örgütlenme adeta İttihatçıların yeni bir yapılanmasıdır.
İstanbul ve Anadolu'da halk üzerinde yapılan çalışmalarda, işgal
kuvvetlerine karşı konulması gerektiği vurgulanır.
Türk kökenli en büyük istihbarat gücü olan Karakol Örgütü'nün kuruluş
şeması ve yöneticileri şöyledir:
Kurucusu ve Başkanı Albay Kara Vasıf.
Yönetim Kurulu Üyeleri: Albay Galatalı Şevket, Yarbay Kemalettin Sami
Gökçe, Yarbay Edip Servet Tör, Baha Sait, Kara Kemal, Binbaşı Ali Rıza,
Binbaşı Ali Çetinkaya, Avukat Refik İsmail, Çerkes Reşit, Muhiddin Bey,
Sudi Bey, Yüzbaşı Baki, Binbaşı Hüseyin Kadri, Albay Arif Hikmet, Arif Bey
(Mebus), Binbaşı Tolçalı Süleyman, Binbaşı Üsküdarlı İhsan, Ahmet Hilmi
Bey, Binbaşı Çolak İbrahim, Binbaşı Cemal Karabekir, Binbaşı Naim Cevat,
Albay Ömer Lütfi.
Üsküdar Grubu Başkanı Yenibahçeli Şükrü Oğuz, Üsküdar Grubu Üyesi Yarbay
Mustafa Muğlalı, Topkapı Grubu Başkanı Yarbay Hüsamettin Ertürk
(Sonra Albay), İslam Kadınlar Birliği Başkanı Naciye Faham Hanım.
Başlıca Müfrezeler ve Önde Gelen Adlar: Yahya Kaptan, Küçük Arslan, Büyük
Arslan, İpsiz Recep, Bulgar Sadık, Dayko, Yüzbaşı Nail, Yalovalı İbo,
Gebzeli Rifat Kaptan, Kuşçubaşı Eşref, Demir Hulisi Bey, Üsküdar Jandarma
Tabur Kumandanı Binbaşı Remzi, Gebze Jandarma Kumandanı Nail, Kartal
Jandarma Kumandanı İzzet, İzmit Jandarma Kumandanı Kerim, Maltepe Atış
Okulu Öğretmenleri Yüzbaşı Fehmi ve Hulusi, Osman Kaptan, Adapazarı'ndan
Yüzbaşı Ramiz, Yüzbaşı Hopalı Rauf, Doktor Trabzonlu Raik, Meto Hüseyin,
Mehmet Bey, Kadıköy Mıntıka Kumandanı Kıdemli Yüzbaşı Dayı Mesut, Şile
Mıntıka Kumandanı Yusuf Ziya Bey, Kartal Mıntıka Kumandanı İhsan Bey,
Beykoz Mıntıka Kumandanı Murat Bey.
GİZLİ SERVİS DESTEKLİ AÇIK HAVA MİTİNGİ
15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline karşı
İstanbul'da Karakol Cemiyeti ile Türk Ocağı'nın birlikte organize
Dostları ilə paylaş: |
|
|