|
|
səhifə | 14/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
makyaj bile yapılır. Nizamettin Sadiye İngiltere'nin Umumi Şarkiyei
Siyasiye Müdürü Mr. Templen olarak tanıştırılır. Karşılıklı belge
alışverişi sürer. İçişleri Bakanlığından ne yapılması gerektiği sorulur.
Yanıt 4 ay sonra gelir, bu sırada ilişki kesilir. Şeyh Sait ayaklanması
başlamadan 2 ay önce Ankara Abdülkadir ve Sadi ile yeniden görüşülmesini
ister. Bu görüşme Şişli Dede Sokağı Zafer Apartmanının 8 numaralı
Dairesi'nde olur. İngilizler adına söz verilir, kararlar alınır.
Ancak Abdülkadir durumdan şüphe edince oğlu Seyit Mehmet'i İngiliz
Büyükelçiliğine gönderir . Bu da gerçeği ortaya çıkarır.
Ancak polis 15 Nisan 1925'de gelen emri uygulayarak Sadi ve Abdülkadir'i
yakalar. Diyarbakır İstiklal Mahkemesinde yargılanır ve mahkum edilirler.
Abdülkadir'in ölüm cezasına çarptırılmasından sonra İngiltere'nin İstanbul
Büyükelçisi Lindsay Dışişleri Bakanlığına gönderdiği 2 Haziran 1925 günlü
raporda şunları söyler:
" 1919-1921 yılları arasında Kürtlerin özerkliği yanlısı hareketlerle çok
yakından ilgisi olan eski senatör Seyit Abdülkadir son ayaklanmanın
kışkırtıcısı olarak idam edildi."
Bu sırada İstanbul bir casus kazanı haline gelmiştir. İşbirlikçi hainler
casusların en büyük yardımcısıdır. Bunların yakalanması için yoğun çabalar
sergilenmektedir. İstanbul'da casusların resmi geçidi yaşanmaktadır.
Sait Molla ile birlikte işgal İstanbul'unda İngilizlerle işbirliği
edenler arasında eski İçişleri Bakanlarından Mehmet Ali Bey'in 27 Ağustos
1921 tarihinde ele geçirilen İngilizlere verilmiş bir ihbarında şu
ifadeler vardır:
"Kuvayı Milli'nin İstanbul memurlarından Erkanıharp Yüzbaşısı Seyfettin
Efendi, Anadolu'ya çağrılmıştır. Erkanıhorp Yüzbaşısı Ekrem ile Topçu
Miralay Eyüp Bey'ler de çağrılmak üzeredir. Bunların gitmesi İstanbul
Hükümeti ile Anadolu'nun arasının açıldığını gösterir..."
İSTANBUL HAİN KAYNIYOR
İstanbul'daki teşkilatlar İngiliz istihbaratından bu raporla birlikte
aynı gün bir başka bilgi daha sızdırmışlardır. Bu da Altunizade'de
oturan ve İngilizlere casusluk edip , evine İngiliz zabitlerini alan
Belkıs Hanım adında birinin adres ve fotoğrafıdır. Bir kaç gün sonra
İstanbul'dan Anadolu'ya cephane kaçırırken yakalanan bir kaçakçı moturunu
ihbar edeninin de kimliği 7 Eylül 1921'de saptanır. Bu eski bahriye
subaylarından ve Reji Örgütünde Kolbaşılık eden Kasımpaşalı Haydar'dır.
İstanbul satılmışların, casusların kaynadığı bir kenttir. Dönem
istihbarat servislerinin saptadığı bir başka hain de Uskumruköy, Domuzdere
ve Hisarkaya'ya gönderilmek üzere silah çıkartıldığını İngilizlere haber
veren Değirmendereli Çerkes Kazım'dır. Eski polis müdürü Tahsin ise uzun
süre izlenir ve iki akşamda bir Maksivel adlı İngiliz'e Kuvvacılar
hakkında rapor verdiği saptanır.
Bu dönemde İstanbul'da kaçakçılık olaylarında kullanılan çöp arabalarını
da bir hain İngilizlere ihbar eder. Bu kişinin adı kayıtlara Saffet olarak
geçer.
İstihbarat birimleri çalışmaktadır. Bu dönem içinde askeri istihbaratın
yanı sıra polis istihbaratı ve güçleri de casuslar savaşında önemli
görevler gerçekleştirmişlerdir.
Örneğin Mustafa Kemal'e karşı 1926 yılında gerçekleştirilmesi planlanan ve
tarihimize "İzmir suikasti" olarak geçen davanın sanıklarının
yakalanmasında ve düzenlenen operasyonlarda polis teşkilatının büyük
çabaları olmuştur.
Bu suikast ile ilgili çalışmalar yapılırken bir yandan da İngilizler
Kürtleri ayaklandırmaya çabalamaktadırlar. Gizli servis bu dönemde
İngilizlerin bu oyununu bozar. Bu sırada Ankara'daki İngiliz
Büyükelçiliğinin ayaklanmayı koordineyle sorumlu istihbarat görevlisi,
aynı zamanda Başkatiptir. Ayaklanmanın bastırılması üzerine Başkatip
intihar eder.
Bu sırada Ankara'da geçmişten gelen İttihatçılık ile Mustafa Kemal
yanlılığı kavgaları boyutlanarak devam etmiştir.
Teşkilat-ı Mahsusa'dan buyana gizli servislerin içinde bulunan ve etkili
olan kişiler arasında Mustafa Kemal'in desteklenmesi veya bertaraf
edilmesi konuları hep tartışılmıştır.
-BEŞİNCİ BÖLÜM-
(MAH-MEH) MİLLİ AMELE HİZMET YA DA MİLLİ EMNİYET HİZMETLERİ (5 OCAK 1927)
:
DEVLET İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜ KURUYOR
1922 ile 1926 yılları arasında istihbarat çalışmalarını aktif olarak
Genelkurmay İstihbarat Dairesi yürütmüştür. Bu çalışmalar sırasında diğer
gruplar da onlara yardımcı olur. Bu dönemde özellikle Kafkaslar ve diğer
kaybedilmiş topraklarda Teşkilat-ı Mahsusa' nın oluşturduğu brimler
faaliyetlerini sürdürdüler. Bunlar Almanya ve Sovyetler arasında gidip
gelen Enver, Talat ve Cemal Paşalardan emirler aldılar. Buralarda
Kızılorduya karşı önemli sabotaj ve direniş örgütlenmeleri
gerçekleştirdiler. Bu nedenle her üç paşa da Kızılordu ve Ermenilerce
öldürülmüştür.
Savaş sonrası günlerde de Türkiye istihbarat örgütlerinin çok yaygın
faaliyetlerinin gözlendiği bir ülkedir. Almanlar, İngilizler, Fransızlar,
Sovyetler, Amerikalılar istihbarat çalışmalarında Türkiye'yi üs olarak
kullanmışlardır. Almanlar ile İngilizler o dönemde Türkiye'de en iyi
istihbarat ağına sahip iki ülkedir.
Ancak onlarla karşı karşıya gelecek bir Türk istihbaratı yoktur. Ordu
istihbaratı savaş sırasında bu görevi üstlenmiş, ancak sonrasında ne
olanakları ne de elemanları açısından yeterlilik gösteremez duruma
gelmiştir. Mustafa Kemal'in devrimlerine karşı içerde bazı unsurların
tepkileri de ciddi bir sorun oluşturmaktadır ve bunlar dış istihbarat
birimlerince desteklenmektedirler. Savaşın yaraları kanamaya devam
etmektedir. Bir yandan da genç Türkiye Cumhuriyeti ekonomik ve sosyal
alanda gelişmeye çabalamaktadır. İşte bu günlerde kendisini iyiden iyiye
hissetirmeye başlayan bir istihbarat teşkilatının boşluğunu doldurmak
üzere hükümet yeni kararlar alır.
Mustafa Kemal yeni ve güçlü bir istihbarat teşkilatı istemektedir. Bunun
için dünyanın saygın istihbaratçılarından Albay Walter Nikolai ile temasa
geçilir. Nikolai Alman gizli servisini genişleten, gizli polis teşkilatını
kuran kişidir. Nikolai Türkiye için hazırlardığı istihbarat planlarıyla
birlikte 1926 yılının Ekim ayında gizlice Türkiye'ye gelir. İstanbul'da
Yıldız Sarayında özel olarak seçilmişTürk istihbaratcılarına bir dizi
konferanslar veren Nikolai, bu konferanslara katılanlardan oluşan bir
çekirdek kadro ile 1926 Aralık ayında Ankara'ya getirilir. Hacıbayram
yakınında Keskin sokakda kiralanan bir binada Nikolai'nin başkanlığında
toplanan ve çalışmalarına başlayan bu ekip, Türk istihbarat biriminin
yönetici kadrosunu oluşturur. İlk MAH Başkanı Albay Ali Şükrü Ögel olur.
Atatürk'ün 1925 yılındaki uzman istihbaratçı arayışlarının sonucunda
Almanya'da General Naci Eldeniz (Mustafa Kemal'in Harp Okulun'dan
hocasıdır ve Vahdettin ile birlikte Mustafa Kemal'in de katıldığı 1917
yılındaki Almanya ve Avusturya gezilerinde yer almıştır.) tarafından
bulunup Türkiye'ye çağrılan Valter Nikolai, Kayzer'den sonra da gizli
servisin patronu olarak kalır. Hitler de bu uzman istihbaratçıyı yerinden
oynatmaz ve ona Nazi gizli servisi Abwehr'in kurulmasında etkin görevler
verdirir.
Nikolai ile ilgili belge ve bilgilerin büyük bir kısmı Almanya'nın işgali
sırasında Ruslar tarafından Alman dosyalarından ayıklanarak Moskova'ya
götürülür ve halen de burada bulunmaktadır. Kitap hazırlanırken
Alman'ya'dan mektup, telefon ve faks ile görüştüğümüz Koblenz'deki
Bundesarchıv, yetkilileri Nikolai' ye ilişkin Doğu Almanya'da da bir
bilginin bulunmadığını ifade ettiler. Yetkililer Nikolai'nin Türkiye ile
ilgili raporlarının da bulunduğu büyük arşivinin Rusya'da Sammulungen,
ul. Vyborgskaja 3, 125212 Mokova , adresinde bulunan özel bir arşivde
saklandığını bildirdiler.
Nikolai MAH çıların eğitimi sırasında seçtiği elemanları Almanya'ya da
götürerek burada bir eğitimden geçirmiştir. Dönenler ilk çalışmalarına
Ulus'daki Efkaf apartamanı ile yanındaki 2 sarı boyalı binada
başlamışlardır.
MİLLİ EMNİYET HİZMETLERİ , MAH KURULUYOR
Bu gelişmelerin üzerine İçişleri Bakanlığı 5 Ocak 1927 tarihli " Çok
Gizli" ve "Kişiye Özel " bildiriminde valiliklere yeni bir teşkilatın
kurulduğunu belirtip:
" Ecnebi devletlerin propaganda ve istihbarat hizmetlerinin teşebbüsatına
karşı hükümetin ve ordunun emniyeti için tedabiri mahsusa almak zarureti
hasıl olmuş, bu maksatla umumi merkezi Ankara'da , mıntıka merkezleri
memleket dahilinde olmak üzere bir Milli Emniyet Hizmeti İhdas edilmiştir"
görüşünü açıklar.
Milli Emniyet Hizmeti Teşkilatının kuruluşuyla ilgili olarak Genel Kurmay
Başkanı Fevzi Çakmak 6 Ocak 1927 tarihli bir yazı ile şunları dile
getirmiştir:
" Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti'ne
Umumi merkezi Ankara'da ve şubeleri şimdilik İstanbul, İzmir, Adana,
Diyarbakır, ve Kars olmak üzere bir Milli Emniyet Hizmeti teşkil
edilmiştir. Bu şubeler doğrudan doğruya umumi merkeze merbuttur.Şimdiye
kadar ordu müfettişliklerince tedvir edilen istihbarat hizmeti bedama bu
teşkilat tarafından idare olunacaktır."
Bu emirle ordu tarafından yürütülen istihbarat çalışmaları Nikolai
tarafından eğitilen ve MAH ( Milli Amele Hizmet) veya MEH ( Milli Emniyet
Hizmeti ) olarak tanımlanan yeni teşkilata bırakılmaktadır. Çekirdek kadro
içinde askerler ve siviller birlikte çalışmaktadırlar. İçişleri
Bakanlığına bağlı olan kuruluş, bütçesini Başbakanlık örtülü ödeneğinden
karşılar. Dönemin siyasi yapılanmasında asıl bağlı bulunulan yetkili
Başbakandır. Çünkü en etkin kabine yetkilisi Başbakandır ve sorumluluk
ondadır. Bu nedenle MAH'ın Başbakanlığa bağlı olduğu da fiili bir
gerçektir. Ancak doğrudan muhatap İçişleri Bakanıdır. Bu dönemde MAH'ın
giderleri Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılanmıştır.
GİZLİ SERVİS ELEMANLARI POLİS KADROSUNDA
1943 yılına kadar bu teşkilatla ilgili Başbakanlık belgelerinde herhangi
bir başka kayıt yoktur. Çalışmaların yasallığını sağlayacak bir düzenleme
de gözükmemektedir. Çalışanlar İçişleri Bakanlığı'nın 2 numaralı kadro
çetvelinde gözükür ve daha çok Emniyet Müfettişi statüsünde bulunurlar. 23
Haziran 1943 de çıkartılan 443 sayılı Başvekalet Teşkilatı Hakkında
Kanun'un kodro cetvelinde bir adet Milli Emniyet Hizmetleri kodrosu
görülmektedir.1945 de yasada yapılan düzenlemeyle MAH, kadro cetvelinden
yasa metnine geçer ve yine bir kişilik yasallık altında bütün teşkilat
gizlenir. Gizlenen teşkilat mensuplarından asker olanlar Silahlı
Kuvvetlerden , sivil olanlar ise İçişleri Bakanlığı 2. numaralı
çetvelinde polis müfettişi veya uzmanı gibi kadroların karşılığında
gösterilip, buradan maaş alırlar. Yani bunların paraları İçişleri
Bakanlığınca ödenir. Ancak görevli gelenlerin maaş ve diğer parasal
olanakları o kurumların bütçelerinden karşılanır. 1945 de yasalarımızda
Başbakanlık Müsteşarına eş derecede maaşa sahip bir adet Milli Emniyet
Hizmetleri Reisi kadrosu görülmektedir. Milli Emniyet Hizmetleriyle
ilgili yasal düzenleme çok sonraları 6 temmuz 1965 de yapılır. Çıkarılan
644 sayılı yasayla ad da değiştirilir ve MAH'dan MİT'e geçilerek; Mili
İstihbarat Teşkilatı oluşturulur.
1926-1927 yılları arasında oluşan yeni teşkilat 1965'e kadar uzanan zaman
diliminde çok önemli çalışmalar yapmış, büyük tartışmaların odağında
yeralmıştır.
Nikolai tarafından bir başkan, 13 yönetici personel ve dört şube
şeklinde örgütlenen MAH'ın örgüt şeması, Başkan ve altında sıralanan
şubelerden oluşmaktadır. Bu şubeler :
A) İstihbarat ( Espiyonaj )
B) Müdafa ( Karşı espiyonaj )
C) Propaganda
D) Teknik işler
Teşkilatın A şubesi milli savunma kadrosundan askerlerce, B şubesi Emniyet
Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personelinden, C şubesi
Dışişleri Bakanlığı personelinden ,D şubesi ise asker ve sivil kişilerden
karşılanmıştır. C şubesi sonradan kapatılmıştır.
MAH yurt dışında ilk olarak Viyana( kuzey), Tahran (Doğu), Kahire (güney)
olmak üzere üç büroyla çalışmaya başlamıştır. Daha sonra bu bürolar
ekonomik gerekçelerle kapatılmıştır.
MAH İkinci Dünya Savaşına doğru giden dünyada en sıcak günlerde hizmet
vermiştir.
İtalya'nın Faşist lideri Mussolini ve desteğini aldığı Hitler
Almanyası'nın Balkanlara ve özellikle Türkiye'ye yönelik niyetleri MAH
tarafından ulaştırılan istihbaratlarla açığa çıkartılır. Mussolini'nin
Türkiye'ye karşı çıkışlar yaptığı sırada Atatürk " Musollini ve Hitler
birleşerek en geç 4-5 yıl içinde İkinci Dünya Savaşına sebep olacaklardır"
derken MAH kendisine hem İtalyanların , hem de Almanların Türkiye'ye
yönelik gizli askeri planlarını sunmuştur.
HATAY İÇİN YAZILAN FRANSIZ RAPORU MAH'IN ELİNE GEÇİYOR
Mustafa Kemal'in önem verdiği, üzerinde hassasiyetle durduğu konu bu
dönemde Hatay sorunudur. Hatay'ın Türkiye'ye katılması için bir dizi
hareket başlatan Atatürk, bunun gerçekleşmesi için istihbarat örgütünden
de sonuna kadar yararlanacaktır. Hatta elindekinin ötesinde Teşkilat-ı
Mahsusa türü bir gönüllüler ve seçme yurttaşlardan oluşan örgütlenmeye
gidilmesini de savunacaktır.
O dönem özellikle Ortadoğuda toprak iddiasını tam olmasada büyük ölçüde
yitirmiş, ancak etkinliğini arttırmış Türkiye, istihbarat açısından da
oldukça şanslıdır. Teşkilat-ı Mahsusa'nın temellerini attığı istihbarat
kaynakları şimdi MAH'ın hizmetindedir. Bu hizmet de Fransızlara karşı
yerine getirilir.
Hatay'ı Türkiye'den kopararak işgal eden Fransa bölge petrolünün denize
açılış kapısını elinden çıkarmaya yanaşmamaktadır. Ancak Atatürk'ün
izlediği politikalar sonucu köşeye de sıkışmıştır. Suriye'ye, Hatay'ın
kontrolünü vermeye çalışan Fransa, her seferinde Türkiye'nin tepkisiyle
karşılaşır. Türkiye, Hatay'a bankaları, ticaret adamları ve en önemlisi
istihbaratçılarıyla girmiştir. Etkinliği büyüktür. Fransızlar yeni dünya
dengelerini kollayarak Alman tehlikesi karşısında Türkiye'yi kızdırmamaya
da bir yandan gayret göstermektedir. Bu tutum İngilizlerce de
benimsenmiştir.
İşte bu gelişmeler devam ederken Suriye'den gelen bir mesaj MAH 'ın eline
geçer. Fransızların: " Hatay için dökülecek tek damla Fransız kanı yoktur.
Durumun idaresini sizin eşsiz politik dehanıza bırakıyorum" içerikli
dışişleri raporu MAH'ın eline geçer. MAH, Hatay konusunda İngiliz ve
Fransız gizli servislerinin önünde geçerek Fransızların kan dökmeden
sorunu çözme isteklerini öğrenmiştir. Bu mesaj Ankara'yı rahatlatır ve
elindeki kozlarını çok başarılı ve ustaca oynamasını sağlar. Sonuçta Hatay
önce Fransızlarla imzalanan 23 Haziran 1939 tarihli Ankara anlaşmasıyla
Türkiye'ye bırakılır. Ardından da Hatay Cumhuriyeti Meclisi 29
Haziran'da Türkiye'ye katılma kararı alır. TBMM de 30 Haziranda bu kararı
onaylar. Hatay artık Türkiye'nin olmuştur.
Atatürk çok önem verdiği Hatay konusunda yeni bir gizli örgütlenmenin
gerekliliğini de savunmuştur. Bu konuda dillendirdiği örnek başarılarını
gözleriyle gördüğü Teşkilat-ı Mahsusa'dır. Atatürk'ün bu konudaki
hassalığı ve yeni örgüt kurma konusundaki düşüncesi onun bir başarıda
gizli servise verdiği önemi vurgulaması bakımından önem taşımaktadır.
Hatay ile ilgili olarak Atatürk'ün yakın arkadaşı Orgeneral Kazım Özalp'in
anılarında bakın neler yeralmaktadır.
"Bir gece Karpiç Lokantasında yemekteydik. Atatürk'ten başka kız kardeşi
ve 20 kadar arkadaşımız da beraberdi. Diğer masalarda Ankara'da bulunan
bazı yabancılar ve Türk müşteriler vardı. Atatürk, burda Hatay konusunda
bir olay yaratmanın propaganda yönünden faydalı olacağını düşünerek Hatay
konusunu tartışmaya açtı. Sofradakiler, hatta müsade ettiği için diğer
masalardan tartışmaya katılanlar, hükümetin gevşek tutumunu protesto
ederek kısa zamanda daha müessir tedbirlerin alınması gerektiğini
söylediler. Atatürk'ün bu konuşma ve protestoları tasvip eder bir tutumu
vardı. Hatay konusunda hükümete karşı yapılacak bazı girişimleri
destekleyeceği havası uyandı. Kız kardeşi Makbule Hanım tavana iki el
ateş etti. Atatürk bu çıkışa ses çıkarmadı. Orada , bizim soframızda
bulunanlardan iki kişinin tabanca ile havaya ateş ettikleri görüldü. Bu
gösteri hükümetin Hatay konusundaki gevşek tutumuna karşı bir protesto
havası taşıyordu. Atatürk'ün böyle bir olayı daha önceden düzenlemiş
olduğu kanısına vardım. Hatta sonradan öğrendiğime göre yanında oturmakta
olan eşime 'Hanımefendi bir silah da siz atar mısınız? ' diye sormuş.
Bizim hanım 'Paşam ben daha elime silah almadım ' diye cevaplandırdığında
' Pekala gerekirse sizin çocuklarınız silah atarlar' demiş."
O gece olaya polisler el koyar, tahkikat açılır ve kız kardeşi Makbule
Hanım ile diğer ateş edenler gözaltına alınır. Olayın bu denli büyümesinin
ardından Atatürk soruşturmaya bir sözünün bulunmadığını Hatay için
hassasiyet gösteren kişilerle ilgili tahkikatı uygun bulduğunu , ancak
hassasiyeti takdir ettiğini belirterek karakoldakileri ziyarete gider.
Böylece de istediği propaganda yapılır.
Özalp bir seferinde de Atatürk'ün Hatay için gizli örgüt önerisinde
bulunduğunu dile getiriyor:
" Savarona'da dinlenirken bir gün yatta yapılan bir Bakanlar Kurulu
toplantısından sonra bana 'Seninle konuşacağım gitme' dedi. 'Milli
Savunma Bakanı olmam nedeniyle Hatay işinde bana önemli görevlerin
düşebileceğini , bu konuda gerekirse Makedonya'daki ihtilal çeteleri
gibi bir teşkilat kurmamızı, benim evvelce Makedonya'da Selanik vilayeti
takip kumandanlığında bulunmuş olmam nedeniyle böyle bir teşkilatın
nasıl kurulacağında tecrübeli olduğumu, bu iş çin yeterli tahsisatın
sağlanabilmesini teminen Başbakan Celal Bey ile görüşeceğini söyledi.
Hatay mutlaka bizim olmalıdır' diyerek sözlerini bitirdi. Yorgun
görünüyordu. Bu kendisiyle görüştüğüm son devlet işiydi."
MAH SAVAŞA HAZIRLANIYOR
Bu olayların yanısıra MAH içe dönük bir gizli polis örgütü gibi de
kullanılmıştır. Atatürk karşıtlarına karşı MAH'ın operasyonları artmıştır.
Dış istihbarat ve casuslukla mücadele için kurulan örgüt, giderek içeriye
dönmek durumunda kalmıştır. Oysa o dönemde bu işlerle uğraşabilecek bir
Dostları ilə paylaş: |
|
|