|
|
səhifə | 30/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
| Bunların zaman zaman batının bazı ülkelerine gönderildikleri de olur. Ama
bu yabancı ülkelere gidişin MİT'e büyük bir şey kazandırmadığına ,
yabancı ülkelerin Türk MİT mensuplarına fazla bir şay öğretmediklerine,
sadece kendi ülkelerinde imal edilen ileri teknolojik cihazların
reklamlarına önem vermekte , Türk MİT 'I mensuplarını bu cihazlara
özendirmektedirler. Eğitim konusunda yetersizlik olmasına rağmen gene iş
başa düşmektedir. Eğitim kadrosunu bugünden yarına geliştirmek ve
değiştirmek pek mümkün gibi görünmemektedir.
-MİT'in bugünkü halinin tam randıman alınması için yeterli olmadığı kanısı
var, ilk adımda ne yapılmalı?
Yanıt: MİT müsteşarından sonraki kademeler asıl istihbaratı toplayıcı
ajanlara kadar olan kesim, personel mutlaka yeni bir düzenlemeye tabii
tutulmalıdır. Hele hele kilit personelin inisiyatif kullanır ve günün
şartlarını kavramış hale getirilmesi şarttır. MİT bu tür diğer entelecans
örgütleri gibi karmaşık bir bünyeye sahiptir. Örgütün başındaki kimsenin
bu karmaşıklık içinde olup biten herşeyden haberdar olması ve örgütü tam
kontrolü altında tutması bahis konusu değildir. MİT'in merkezindeki temel
personel dışında Türkiye 10 dan fazla bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerin
başındaki MİT sorumluları, MİT Müsteşarı kadar dikkatle seçilmeleri
gereken kimselerdir. Onlar görevlerini titizlik ve ehliyetle yapamazlarsa
MİT Müsteşarı istediği kadar ehil olsun örgüt başarılı olamaz. Yeni
müsteşarın bu kilit personeli tanımasına, yetersiz bulduklarını güvendiği
elemanlarla değiştirmesine kadar zaman geçecektir. MİT ancak o zaman
mevcut potansiyelini kullanır olacaktır. "
MİT'İ KAPATSAK MI KAPATMASAK MI
CHP iktidarları kendilerdine bilgi ulaştırmadıkların iddia etikleri, MİT'i
lağvederek yerine yeni bir örgüt koymayı bile düşünmeye başlamışlardır.
Dönemin ilgililerine göre MİT " gelen siyasi görüşe göre sunuşlar
yapmakta, gerçeği aktarmamaktadır."
Hasan Fehmi Güneş İçişleri Bakanı olarak Başbakan Bülent Ecevit'e terör
olaylarının dış destekli olduğunu anlatıp, bu uluslararası boyutaki sorunu
çözebilmek için MİT'in devrede olması gerektiğini belirtmiştir.
Ecevit ise MİT'ten bir yardım alabilmenin mümkün olmadığı kanısındadır.
MİT'i organize etmesi için bir adamını teşkilata sokmaya çalışmış, ancak
bunda bir türlü başarılı olamamıştır. MİT karşı çıkıp, direnmiştir.
Başbakan kendisine bağlı birime istediği kişiyi sokamamıştır..
Bunun üzerine Hasan Fehmi Güneş ile Ecevit, MİT'e bir bay-pass yapmayı
kararlaştırırlar. MİT'in yerine Emniyet Genel Müdürlüğü'nün atıl durumda
bulunan istihbarat ünitesi yeniden düzenlenecek ve teröre karşı
kullanılacaktır.
Bir istihbarat okulu kurulur. Yetiştirilen ilk 400 kişi örgütlere sızar ve
önemli sayılacak istihbarat bilgileri getirmeye başlarlar. Daha sonraları
siyasi polis faaliyetlerinde etkili olacak bu birim 12 Eylül sonrasının
ünlü DAL grubunu oluşturacaktır. Derin Araştırma Labaratuvarları olarak
adlandırılan birim CHP'nin attığı temel üzerine askerlerin isteğiyle darbe
sonrası işkenceli sorguların merkezi olur.
Emniyette geliştirilen yeni istihbarat birimi varolan çekişmeleri
tırmandırır. MİT ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasındaki çekişmeler artık
birbirinin operasyonlarına müdahale etmeye, hatta kendi adamlarını
yakalamaya kadar varan çatışmalara dönüşür.
İşte bu günlerde Ecevit, Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün ile İçişleri Bakanı
Hasan Fehmi Güneş'i dinlerken Güneş, MİT'in yerine yeni bir örgüt
kurulmasına ilişkin düşüncesini söyler, Ökçün buna katılır.
Güneş'e göre MİT, aslen Genelkurmaya bağlıdır. Biçimsel olarak Başbakanlık
görünüyordur. Elemanlar askerdir, sicillerini askerler vermektedir.
Yeniden örgütlenme şarttır.
Ecevit çok yakındığı MİT ile ilgli bu öneriye karşılık üstüste yaktığı
sigaralardan sonra " Bu konuları bu kadar açık konuşmayalım" karşılığını
vermekle yetinir. Ecevit yıllar sonra MİT'in kapatılması önerisinde
bulunur. Bu o günlerden aklında olan bir şeydir.
CHP iktidarının diğer bakanları da MİT raporlarını ve içeriklerini hiç mi
hiç beğenmediklerini, o zamanlar açık açık söylemektedirler.
KENAN EVREN RECEP PAŞAYI KÖTÜLÜYOR
Bütün bunlar ülkenin içindeki terör açmazını helledememiştir. Kenan Evren
Genel Kurmay Başkanıdır. Bir gün Ecevit Evren'e " MİT ile ilgili
değişiklik hazır mı "diye sorar. Evren " Hazır" der.
MİT'in başına Recep Ergun'un yerine Bülent Türker'i getirmek
istiyorlardır.
Neden sorusuna Evren:
" Ergun Paşa sağ görüşlü ve beceriksiz" yanıtını verecektir.
Oysa aynı Kenan Evren 1980 askeri darbesinin ardından Recep Ergun'u en
faal olarak kullanan kişidir.
İşte bu değişiklikler ülkenin gittiği noktada bir darbenin habercisidir.
Ancak roller iyi oynandığı için renkler belli olmamaktadır.
Bu arada Malatya, Kahramanmaraş, Çorum olayları yaşanmış ve Türkiye terör
karanlığına gönüldükçe, gömülmüştür.
Bunlara ilaveten kanlı 1 Mayıs 1977 mitinginde kendini ortaya koyan asker
ve sivil bazı unsurların gerçekleştirmeye çalıştıkları darbe girişimleri
de atlatılmıştır. Çünkü 12 Eylül Aysberginin su altındaki kısmı artık
yeterli büyüklüğe ulaşmıştır.
Ancak 12 Eylül'e doğru koşaradım gidilirken, MİT ne yapmaktadır?
Bu sorunun yanıtı elbette bilgi toplamaktadır şeklinde verilebilir. Ancak
bu bilgiler kim ve ne için toplanmaktadır?
MİT bu bilgileri hiç bir zaman doğrudan resmi rapor niteliğinde
Başbakana yansıtmamıştır. Ama toplamıştır.
Ecevit gitmiş yerine Başbakan olarak Süleyman Demirel gelmiştir.
DEMİREL'E 12 EYLÜL'Ü HİRAM ABAS BİLDİRİYOR
Demirel darbelerin gelişini, gidişini bilen deneyimli bir politikacıdır.
MİT ile ilişkiler konusunda da uzmandır. Teşkilat kadrolarında kendisini
seven ve sayan pek çok kişi bulunmaktadır.
Bunlardan biri de Hiram Abas'tır. Abas, Demirel Başbakanlık koltuğuna
oturduktan kısa bir süre sonra kendisini ziyarete gider. Bu ziyarette
Abas, Demirel'e kendisine karşı bir askeri darbe hazırlığının bulunduğunu
bildirir.
Ancak Demirel darbenin ardından MİT'ten kendisine böyle bir bilginen
gelmediğini söyleyecektir. Belki onun kastettiği resmi bir rapor olabilir.
Ancak zaten MİT darbeleri hiç bir zaman resmi raporlarla bildirmemiştir.
Çünkü yasalar askerlerle ilgili istihbarat çalışmalarını yasaklamış
durumdadır. MİT'in darbeci askerleri saptaması ve bunu resmi rapor haline
getirmesi suçtur. Bunu suç olmaktan çıkartacak yasal değişikliği
yapabilecek bir siyasi iktidar da halen Türkiye'de işbaşına gelebilmiş
değildir.
Ayrıca Demirel bir zamanlar kendisine 12 Mart darbesini iletmemekle
suçladığı Fuat Doğu tarafından cuntasal faaliyetlerin arttığı, darbe
olasılığının bulunduğu konusunda taa 1975 yılında uyarılmıştır. Evet
yanlış duymadınız 1975. Dönemin Lizbon Büyükelçisi olarak görev yapan Fuat
Doğu sevgili dostu ve arkadaşı Demirel'i CHP ile bir koalisyona gitmesi ve
sorunların çözülmesi konsunda ikaz etmekte ve darbenin ayak seslerini
Lizbondan duyduğunu 11 Aralık 1975 tarihli mektubuyla iletmektedir. Belki
de Doğu bu uyarısıyla bir zamanlar " beni uyarmadı" diyen Demirel'e işte
size uyarı demek istemiştir.
Dönemin MİT Müsteşarı Orgeneral Adnan Ersöz, Demirel Başbakan olduğunda
onu ziyarete gelmemiş ve ilgili raporları da teamül olduğu üzere kendisi
Başbakan Demirel'e getirmemiştir. CHP'li diye tanımlanan Ersöz'ün bu
tutumu Demirel'in ekibi arasında tartışmalara yolaçmış ama Demirel günün
dengeleri içinde bunu umursamaz gözükmeyi yeğlemiştir. Ersöz'ün ardından
MİT Müsteşarı olan Korgeneral Bülent Türker raporları kendisi getirerek
sunmuştur. 12 Eylül derbesi sırasında da o MİT Müsteşardır. Ama
getirdiği raporlar hiç mi hiç beğenilmemektedir.
BÜLENT TÜRKER VE MİT'İN 12 EYLÜL DARBESİ RAPORU
Bugünlere ilişkin olarak Demirel'in yakın çalışma arkadaşlarından DYP
kurucusu Mehmet Dülger bakın neler anlatıyor:
" Bülent paşanın getirdiği bir kısım raporları Sayın Demirel bize veriyor
ve bir kaç gün incelememizi istiyordu. Birgün Türker paşa iki sayfadan
oluşan ve bir Amerikalı'nın Türkiye'de darbe hazırlıkları olduğuna ilişkin
bir yazısının Türkçeye çevrilmiş olan özetini getirdi. Bu yazının
yayınlanış ve Sayın Demirel'e sunuş tarihi Temmuz 1980. Ben yazıyı
okuyunca bir gariplik sezdim. Sanki bu raporu bir yerlerde okumuştum.
Sunulan raporda yazıyı kaleme alan kişinin CIA'dan olduğu belirtiliyordu.
Doğruca Amerikan kütüphanesine gittim ve araştırmalarımdan sonra daha önce
okuduğum bu yazıyı orada buldum. Açık bir yazıydı. 1980 Eylül -Ekim
aylarındaTürkiye'de bir darbe beklentisi dile getiriliyor ve toplam 6
sayfada Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer kurumların güçlerinin analizi
yapılıyordu. Yazıyı aldım Süleyman Bey'e geldim ve ' Beyefendi geçen gün
okuduğumuz darbeye ilişkin raporu bir alabilir miyim' dedim. Çıkardı ,
ben de Amerikalı'nın yazısının orijinalini çıkardım. MİT'in raporu 6
sayfalık orijinal metnin 2 sayfaya indirgenmiş kötü bir Türkçe
çevirisiydi."
Türkiye'de demokrasiye ara verildiği gün olan 12 Eylül 1980 öncesindeki
MİT ile sonrasındaki MİT arasında çok farklar vardır. Bunlara değinmeden
önce MİT'in 1980 öncesi bazı uygulamalarına bakmak gekiyor. Özellikle
siyasetçilerin MİT'i kullanış şekillerine bakmakta yarar vardır.
Siyasetçiler MİT'i ya seviyor ya da sevmiyorlardır. Sevenleri içine girip,
kendi çıkarına ne yaptırabilirse kar diye bakmıştır. Bu arada teşkilatın
bünyesinin geliştirilmesi, değiştirilmesi gibi özlemleri olanlara az
rastlanılır. Bunları söyleyenlerden de hiç kimse hiç bir şey yapmamıştır.
Ancak birbirlerine karşı MİT'i kullanmaktan çekinmemişlerdir.
MİT, CHP'nin telefonlarını 1960 darbesinden öncede dinlemiştir. O zaman bu
dinleme işini DP iktidarı yaptırmıştır.1960 sonrasında da CHP
dinlenmiştir. Peki ama MİT ne ve kimin için dinliyordur CHP Genel
Merkezini.
Siyasetçiler mi kullanıyordur, yoksa genel bir istihbarat çalışması mıdır
yapılan? Ancak hangisi olursa olsun MİT yetkilerini aşmıştır. Yasasının
dışında çalışmalar yapmaktadır. Bu yüzden içerdeki "uzmanlığını" bir türlü
dış istihbarata yoğunlaştıramamıştır.
2 Şubat- 5 Haziran 1977'de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit o dönem
Türkiyesi hakkında bakın neler söyler oysa:
" Türkiye'de demokrasinin olmamasını ya da sınırlı olmasını isteyenler
var. İş çevreleri ve MHP. Demirel'in adı liberale çıkmış ama liberal
diyemiyorum. O da kendisini iktidara getirmeyecek bir demokratik rejim
istemiyor. Ayrıca MİT'in dışında olan çevrelerin etkisi olduğu kuşkusunu
duyuyorum. Yabancı sermaye çok uluslu şirketler CIA, (CIA başına buyruk
yürüyebiliyor. Amerikan hükümetinin denetiminin dışında kalabiliyor.
Türkiye herkesin at oynattığı bir ortamda. Kim kimdir belli değil. Kim
milliyetçi kim feodal. CIA ajanları ile KGB ajanları birbirine karışıyor.
Joseph Conrad'ın Rus ihtilalinden önceki durum anlatan romanı çok
ilginçtir. ( The Secret Agent) "
MİT İYİ ÇALIŞSAYDI 1 MAYIS 1977 VEYA KAHRAMANMARAŞ OLUR MUYDU?
Evet ülkenin Başbakanı bunları söylüyor. Peki o dönemde Türkiye'nin
içişlerine karışan yabancı ajanlar ayıklansa, kanlı 1 Mayıs 1977'in perde
arkasındaki asker ve sivil darbeci güçleri, Kahramanmaraş'ın gerçek
failleri, Çorum olaylarının kışkırtıcıları yakalansa ve bunların dış veya
iç bağlantıları çözülse, bunları besleyen silah kaçakçıları ve ajanlar
yakalansa Türkiye bir darbe yaşar mıydı sizce? Peki bunları ortaya "
sadece " MİT mi çıkartacaktı diye soracak olursanız, bunun yanıtı
elbetteki 'Hayır' dır. Ancak Nasrettin Hoca'nın hikayesindeki gibi 'evi
soyan hırsızın hiç mi kabahati yoktur?' Eğer MİT o zamandan
yapılandırılmış bir kurum olabilseydi, Türkiye üzerine oynanan oyunların
büyük bir kısmını engellemek mümkün kılınabilirdi. Tabi bunda en önce
askerlerin sorumluluklarının ve ülke rejimine etkilerinin, kurumları
kullanış biçimlerinin iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.
Bir başka siyasetçi ve eski İçişleri Bakanı Korkut Özal'ın o döneme
ilişkin görüşleri ise şöyle:
" Türkiye'nin entelijans( casusluk ) sistemleri benim kanaatim, benim
bildiğim kadar yetersizdir. Hiç bir zaman da yeterli olamadı. Dahasını
söyleyeyim, daha üstün entelijans servislerinin biz daima altında ezildik.
Yani entelijans olarak, yabancı CIA idi, MI-6 idi,MOSSAD ve KGB'siydi.
Bize tahakküm etti. Çünkü onlar çok daha güçlü organize olmuşlar.
Dolayısıyla Türkiye'miz entelijans meselelerin hem gerisinde kaldı, hem
desinformation dediğimiz şeylere maruz kalındı. Yanlış yönlendirme,
bilgilendirmenin acısını Türkiye çok çekti, çekebiliyor. "
Gerçi o tarihlerde MİT özellikle kaçakçılık faaliyetleri konusunda
dönemin hükümetlerine zaman zaman çok önemli bilgiler de sunmuştur. Ancak
dönemin mafyasının rüşvet ile bakan atattırabilecek düzeyde siyasette
etkin olabildiğini anımsamak gerekmektedir.İçinde bulunulan siyasi
istikrarsızlık ve güçsüzlük bilgi toplanmasını, toplanan bilgilerin
değerlendirilebilmesini imkansız kılmıştır. Bu dönem MİT'in ekonomik
açıdan içinde bulunduğu yetirsizlikleri de gözardı etmemek gerektir.
Unutulmaması gereken en önemli gerçek istihbarat çalışmasının dünyanın en
pahalı işlerinden birisi olduğudur. Ne kadar çok para harcar ve buna uygun
yapılanma ve kaliteli eleman ile çalışırsanız o kadar başarılı olunur. Bu
istihbarat işinin değeşmez gerçeğidir. Türkiye ise son yıllara kadar
istihbarat ekonomisi açısından hep büyük sıkıntılar yaşamıştır.
Hatta 1960'lı yıllarda kendisinden istihbarat için ek ödenek isteyen Fuat
Doğu'ya dönemin Başbakanı İsmet İnönü kendi örtülü ödeneğinde bile para
olmadığını belirterek bunun olanaksızlığını ifadeetmiştir.
İstihbaratta başarısızlığın nedenlerinden biri, belki de en önemlisi
Türkiye'nin 1950 sonrası hiç bir zaman yenemediği siyasi istikrarsızlık
sorunudur. Türkiye gücünü, kurumlarının yerleşebilmesi için harcayacağı
enerjiyi savurmuş hatta kabetmiştir; başka ve boş işlerde harcamıştır. Oy
toplama arzusu ve iktidar hırsının boyutu o derece büyümüştür ki
kıskançlık, aklı, güç arzusu ulusal çıkar amaçlarını yenmiştir. Demokrasi
arayışları hep bir kaos ortamında söndürülmüştür. Herşey bir sonraki yıla
ertelenmiş, gün kurtarılmış gelecek unutulmuştur. Vizyon yoksunluğu ,
gelecek körlüğü süslü lafların altında saklanmış durmuştur. Bu gelişmeler
istihbarat faaliyetlerine de aynıyla yansımıştır. MİT içindeki sivilleşme
ve yeniden yapılandırılma ile dışa dönük istihbarat vaadleri aynı dönemin
gizli servisini tarif eder hale gelmiştir.
MİT YAPILANDIRILIRKEN HEP BOZULMUŞTUR
Ama bu dönemde MİT "yapılandırılmıştır, organize edilmiştir" diyenler de
haklıdır. MİT her akla gelindiğinde 6 ayda bir yeniden yapılandırılmıştır.
Daha doğrusu yapılanlar bozulmuştur. Yapılanlar herkesin kendi MİT'ini
aramasından başka bir şey değildir. Bütün bu olumsuzluklar içinde, ülkenin
siyasi yöneticileri bir şeyin hiç durmadan devamını istemişlerdir: "
Rakiplerim telefonda ne konuşuyorlar acaba?" Bu nedenle telefonlardaki
dinleme faaliyetleri hiç durmamıştır. Makaralı teypler döner, yüzlerce
eleman, milyonlarca lira, dedikoduların dinlenmesine heba edilir. Çünkü
dinlemeler bir istihbarat elde etmekten çok birilerini memnun etmek için
yapılır.
MİT'in telefon dinlemesi olayları 1980 darbesinin ardından da askerlerin
isteği ile artarak devam eder. Bu dönemde Türk istihbarat birimleri
arasında telefon dinleme teknolojisinin bulunduğu ve kullanıldığı örgüt
MİT'tir. Bugün de en yüksek düzeyde telefon dinleme teknolojisine sahip
kurumların başında MİT gelmektedir. MİT'in öyle resmi açıklamalrda
bildirildiği gibi yüzlerle değil, binlerce telefonu bir anda dinlemesine
olanak sağlayacak teknolojsi bulunmaktadır.
Ancak 1995'lere gelindiğinde ülkenin içinde yaşanan kaos telefon
dinlenmesinde pek çok yeni kurumu gündeme getirmiştir. Polis, askeri
istihbarat, yabancı gizli servisler, terör örgütleri, aklınıza kim
geliyorsa biraz uğraşla telefon dinleme olayını gerçekleştirebilmektedir.
MİT bu sorun karşısında daha disipline edilmiş bir örgüt olarak
gözükmektedir. Telefon dinlenmesi konusunda 1995'de en etkin kullanım
askeri istihbarat ile polis istihbarat birimlerinin çalışmalarını
kapsamaktadır. Ancak bütün telefonlarının bir ortak merkezden dinlendiği
Ankara'da yaptığı bir konuşması , İstanbul'daki telesekreterine kaydolduğu
için saptanan ANAP İstanbul milletvetkili Bülent Akarcalı, açıklamasında
kendisinin telefonlarının MİT ce değil, ama başka bir güç tarafından
dinlendiğinin belirlendiğini açıklamıştır.
Dünya'da skandal olarak kabul edilen uygulamalar Türkiye'de sıradan
olaylar olmaktadır. Telefon dinlenmesi Anayasal siçtir. İstihbarat
örgütlerinin açığa çıkarması gereken bu tür skandallar da istihbarat
örgütleri savunmada kalmakta, suçu işleyenlerin kimliği bilinmekte ama
onlara dokunulamamaktadır. Çünkü skandalları ortaya koyan güç siyasi
otoritedir. Ve Türkiye'de ondan demokrasi içinde hesap soracak bir adalet
ortamı yoktur. Bu iddialar hakkında savcılıklar suç duyurusunda bile
bulunmamaktadır. Anamuhalefet Partisi lideri telefonlarının dinlendiğini
açıkalar ama bu konuda soruşturma yapılmaz. Burası Türkiye'dir.
TELEFONLARI KİM DİNLİYOR
Telefon dinlenmesi olayları askeri dönemlerde de artan bir hızla
sürmüştür. 12 Eylül döneminde Gazetecilerin, eski politikacıların herkesin
telefonları dinlenir. Bu sıradan olaylar arasında yeralır. Hatta Gazeteci
Cüneyt Arcayürek ile Uğur Mumcu Kenan Evren üzerine yaptıkları bir telefon
görüşmesinde kullandıkları sözlerden dolayı 12 Eylül hükümetindeki bazı
yetkililer tarafından uyarılırlar.Bir örnek:
Abdi İpekçi öldürülmüştür. CHP iktidarı MİT'ten yardım ister. MİT
İstanbul Başkanı Nuri Gündeş elindeki dosyalarla gelir. Bu dosyalarda Abdi
İpekçi'nin telefon konuşmaları yeralmaktadır. MİT İpekçiyi dinlemiştir.
Daha sora bu konuşmalardan yola çıkılarak İpekçi'nin özel yaşamına ilişkin
pek çok şey irdelenir. Ancak katil Mehmet Ali Ağca ve arkadaşlarına
ilişkin hiç bir şey yoktur. MİT 'in yardımı bu olur. Mehmet Ali Ağca bir
ihbar sonucu yakalanır.Sonra da askeri cezaevinden kaçırılır.
Dostları ilə paylaş: |
|
|