|
|
səhifə | 31/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
12 Eylül 1980 Türkiye'de yaşanan son askeri darbenin tarihidir.
Ancak MİT bu darbeyle ilgili "Resmi " bilgiyi hükümete aktarmamıştır. Yani
o dönemin iktidarına veya Başbakan Süleyman Demirel'e bir rapor yazıp şu
gün darbe olacak dememiştir. Ama gayrı resmi olarak o dönemin MİT içindeki
etkili adları Güniz sokakta oturan Başbakan'a giderek, darbeyi
bildirmişlerdir. Bu MİT yetkililerinin başında da Demirel'i seven Hiram
Abas gelir. Bir de 12 Eylül'ün siyasetçiler tarafından algılanılamamış
olması , bizim siyasetçilerimizin bilgi ve analiz değerlendirme
yeteneklerindeki eksiklikleri de günyüzüne çakartmıştır. Sokaktaki
vatandaş darbenin geleceği gün ve saat üzerine yorumlar yaparken
politikacılarımız bunu algılayamışlardır. Onlar darbe kokularını eşlerini
gönderdikleri asker eşlerin çay partilerinde ve Genelkurmayın gece yanıp
, sönen ışıklarında aradıklarından darbe sabahı ayabilmişlerdir.
Öncesinden darbenin saatini ve gününü bilselerdi ne yapabilirlerdi? Buna
karşı çıkacak bir siyasi güç ve örgütlülük içindeler miydi? Bu soruların
yanıtı elbetteki darbeyi önleyebilecek güçten ve demokratik anlayıştan
uzak oldukları yolundadır.
Darbe sonrası yaşananlar yakın tarihin henüz hafızalardan silmediği
görüntüleri oluşturur..
MİT 12 EYLÜLDEN SONRA YİNE POLİS NİYETİNE KULLANILIR
MİT bu darbenin ardından uzmanlaştığı iç gündem konusunda peşpeşe
operasyonlara başlayacaktır. Hemen hemen bütün sol ve sağ ideolojik
örgütün içinde MİT in elemanları vardır ve bu örgütler büyük baskınlarla
bir bir çökertilir. Bu arada yurtdışına kaçan pek çok insan arasında da bu
elemanlar yeralırlar ve yurtdışındaki faaliyetlerin izlenmesinde daha
sonra çokça etkili olurlar. MİT iktidar tarafından yine bir gizli servis
değil, bir polis örgütü gibi çalıştırılmaktadır. Oysa MİT dış bağlantıları
ve iç dengeleriyle global ve stratejik bir istihbarat kaynağı olması
gerekirken, polis gibi eylemsel bir güç olarak kullanılmıştır.
Örgütlerin içinde bu denli aktif olabilen gizli servis, nedense bu gücünü
darbe öncesinde kullanamamıştır. Bu da darbecilerin MİT içindeki gücünün
göstergesidir. O dönem izlenen, bilinen örgütlere ve kişilere müdahale
edilememesi sonucu, Türkiye'nin en büyük sorunları arasında yer alan
ayrılıkçı terör ve kaçakçılık konularında, rejimi yitirmenin yanısıra
güvenlik açısından bugünkü sıkışılmış konuma gelinmiştir. Özellikle PKK
ve örgütün lideri Abdullah Öcalan'ın polis ve gizli servis tarafından
izlendiği, zaman zaman yönlendirildiği bilinmektedir. Ancak o dönemin
yanılgılarından en iyi şekilde yararlanan Öcalan, bugünkü konumuna
gelmiştir. bunda güvenlik ve istihbarat birimleri arasındaki
kopuklukların, çekişmelirin, koordinasyonsuzlukların en az siyasi
istikrarsızlık kadar etkisi bulunmaktadır.
Terör konularında pasifize olmak konusunda MİT içinden de tepkiler vardır.
Bunun bir sonucu olarak Hiram Abas 12 Eylülün hemen öncesinde istifa etme
kararı almıştır. İlginçtir bu kararı veren Abas, aynı dönemde Başbakan
Demirel'e de darbenin haberini aktarmıştır. Bu kararını Abas gerekçeli
istifasında şöyle dile getirir:
" 1980 yılında 12 Eylülden önce Daire Başkanıyken istifa ettim. İstifa
sebebim teşkilatımın teröre karşı daha aktif bir görev almasının
engellenmesiydi. Bunun yanı sıra ideolojik silah kaçakçılığına karşı
aktif bir şekilde yönelinmesini istedim. Gerekçeli bir yazı gönderdim.
Ancak gerekçeli istifayı kabul etmediler. Dediler ki ' iki satır istifa
mektubu yazman lazım. İstifa ediyorum, emekliliğimi istiyorum' de ki
emekli sandığına sunabilelim. Fakat 12 Eylül sabahı karar alındı. ' Devam
edilecektir, kimse görevden ayrılamayacaktır' diye.Ağustos sonunda istifa
etmiştim. Üç ay daha çalıştım. Sonra emekliliğimi istedim, ayrıldım. Çünkü
ben servisimin Türkiye'ye yönelik her türlü tehlikeye karşı birinci
derecede mutap olmasını ve bunu önlemeye çalışmasını istiyordum. Bütün
hayatım boyunca da istedim. Alınan bilgiler sadece yetkili makamlara
vermek için değildir. Alınan bilgiler servisler tarafından kullanılır.
Teröre karşı alınan bilgi, teröre karşı gerçekleştirilecek aktif
operasyonlarda kullanılır. Bunda da MİT'e büyük görevler düşer. Aynı
şekilde ideolojik silah kaçakçılığı; Türkiye'yi içten yıkmak,bölmek için
yapılan silah kaçakçılığına karşı bir dairenin kurulmasını çok istedim.Bu
konuda çok mücadele verdim. Bu konuda 1980 öncesinde görüş ayrılıkları
olmuştur"
Abas, 1980 tarihinde MİT 'in içinde bulunduğu durumu ise sözünü ettiği
gerekçeli istifasında şöyle dile getirir:
" Ülkemizdeki sıkıyönetim ve rejimin, yıpratan anarşi ve terör ile
Türkiye'ye karşı , bilhassa Varşova paktı üyesi ülkelerin yürüttüğü
espiyonaj ve yıkıcı faaliyetlere karşı mücadelenin ana görev olarak MİT
Müsteşarlığına ait olduğuna inanmaktayım.
Türkiye dışında ülkemiz misyon mensuplarına devamlı yapılan saldırıların
önlenebilmesi için uygulanacak karşı çalışmaların da MİT Müsteşarlığı
vazifeleri arasında bulunduğu kanısındayım.
Türkiye'yi parçalamaya yönelik anarşi ve terör ile bölücülük eylem ve
çalışmalarının durdurulamamış olmas, MİT Müsteşarlığının görevinde başarı
sağlayamadığını göstermektedir. Bu ise müsteşarlığın çalışma usul ve
metodlarında, personel politikasında acele revizyona gidilmesi gereğini
ortaya koymaktadır.
Böyle olduğu halde, MİT Müsteşarlığına bir yıldan buyana yeni personel
alınmamakta, kadrolar ortalama yüzde 3O sevyesinde tutulmakta, ve MİT
Müsteşarlığı iç ve faaliyet politikasından memnun olmamaları neticesi, son
sekiz ayda 150 kişi cıvarında, yetişmiş ve aktif görevde çalışan memur ve
idareci MİT Müsteşarlığından ayrılmış bulunmaktadır. Ayrıca Müsteşarlıktan
kopmaların devam edeceği, personelin büyükçe bir bölümünün dışarda iş
aramasından anlaşılmaktadır.
Bu sene yapılan terfilerden sonra, kadrosu yükselmiş olduğundan daha üst
görevlere tayinlerinin yapılması gereken MİT Müsteşarlığı mensuplarının
atamalarının yapılmamış ve bütün tayinlerin de durdurulmuş olduğunu
öğrenmiş bulunmaktayım.
Mezkur husus MİT Müsteşarlığının mevcut ve yararsız faaliyet ve personel
politikasını, önümüzdeki günlerde de sürdüreceğini göstermektedir.
Maruz durum muvacehesinde bugünkü MİT Müsbteşarlığı yönetiminde yararlı
hizmet yapamayacağıma inandığımdan, emeklilik muamelelerimin yapılmasını
emir ve tensiplerinize sunarım.
23 Ağustos 1980"
EVREN SUÇLADIĞI PAŞAYI MİT'TE GÖREVLENDİRİR
MİT darbe sonrasında iyiden iyiye askere bağlı bir hale getirilmiştir.
Yetenekleri konusunda hep tartışmalar bulunan ve Müsteşar Yardımcılığı
görevini yürüten General Recep Ergun'un kendi deyişiyle MİT'teki görevi,
dış istihbarat sorumluluğudur. Oysa o sıkıyönetim mahkemelerine
suçlananlar hakkında " O bizim elemanımızdır" şeklinde yazılar
göndermesiyle, siyasi polisi yönetmesiyle meşhurdur. Dıştan çok, içeriyle
ilgilidir. Bu dönem de istihbarat servisi açısından kayıp yıllar arasında
yer alır.
1983 yılında MİT yasasına da yeni bir şekil verilerek ordunun egemenliği
iyice arttırılır. 1983 yasal düzenlemesinin ana ögesi Milli Güvenlik
Kurulu'nun MİT üzerindeki yaptırımlarını iyiden iyiye arttırmaktır. Bir
başka yeni düzenleme de MİT mensuplarının yargılanmalarına ilişkindir.
Yeni maddeyle yargılanmalarda Başbakan'ın olurunun alınması şartı
getirilir. Yani Başbakan yargılanabilir derse MİT mensubu yargılanacaktır.
İşte bu gelişmeler sırasında 12 Eylül sonrasında MİT yankılar uyandıran
ünlü yeraltı operasyonuna başlar. Genelkurmay Başkanlığının oluru ile
başlatılan"Babalar operasyonu" büyük etkiler yaratır. Bu operasyonda
silah ve uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı olarak Türkiye'nin önde
gelen mafya üyeleri gözaltına alınıp sorgulanır.
Bunlar MİT tarafından sorgulanır. Kaçakçılık olaylarında önemli bir
azalma gözlenir. Operasyonlar başarılı bir şekilde sürmüştür. Ama nedense
mahkeme safhalarında MİT yeterli delil ile yargıçların karşısına
çıkamamıştır. Bu olay MİT in mahkemelere intikal eden pek çok dosyasında
gözlenen bir gerçektir. Burada MİT teki bir eğitim ve uygun eleman
eksikliği etkili olmuştur. Ancak Babalar operasyonu sonunda hazırlanan
raporların iyi değerlendirildiklerini söylemek de mümkün değildir. Bu
operasyonları gerçekleştirenlerden biri olan Mehmet Eymür yakalanan
kişilerin ideolojik niteliklerinin yeterince anlaşılamamasından ve bunun
sonradan ortaya çıkardığı sorunlardan yakınır. Bu sırada yeraltı
dünyasıyla ilgili haberleri ve özellikle de Dündar Kılıç ve ilişkileriyle
ilgili bilgileri getiren MİT muhbiri Tarık Ümit adı bu operasyonla
sivrilir. Kılıç , Ümit'i öldürtmek ister ama o kurtulur. Ünlü MİT raporu
yazılırken de Tarık Ümit adı Mehmet Eymür ve Hiram Abas'a yardım eden
kişi olarak ortaya çıkar. Tarık Ümit bu ilişkileri sırasında Hiram
Abas'ın çok yakını olma konumuna da gelmiştir. Ancak Tarık Ümit yıllar
sonra bu ilişkilerinin bedelini canıyla öder. Ümit, 6 Mart 1995 günü
ortadan kaybolur. Bir daha da kendisinden haber alınamaz. Öldürüldüğü
kesindir. Ölümünün ardından girdiği ilişkiler de peş peşe ortaya çıkar.
MİT'in bu muhbiri de İstanbul'daki rant ve iktidar kavgasının kurbanları
arasına katılır.
HİRAM ABAS: ÖZAL'IN JAMES BOND'U GÖREV BAŞINDA
Hiram Abas bu koşullar altında 12 Ocak 1986'da işin uzmanı olarak yeniden
göreve çağrılır. Müsteşar Yardımcılığı önerilir. Kendisini çağıran
Başbakan Turgut Özal'dır. Özal MİT'e yeniden çeki düzen vermek ve
özellikle de askeri yapısından arındırarak sivil bir yapı oluşturmak
istemektedir. Bunun içinde öldüğü güne kadar sürekli rapor aldığı, başı
sıkıştığında yardım istediği Hiram Abas'ı düşünmektedir. Ancak bunların
bir güçler ve dengeler sorunu olduğunun da bilincindedir. Herşeyi zamana
bırakmaktan yanadır. İstekleri aslında kendi gücünü destekleyecek bir
yapılanmanın da işaretlerini taşır.
Ancak Özal'ın bu teklifi MİT içindeki Nuri Gündeş, Hiram Abas çekişmesini
yeniden su üstüne çıkarır. Bu çekişmenin galibi o zaman için Abas
olmuştur.
ASALA ATEŞİNE ÜLKÜCÜ MAŞA
1980 sonrasında özellikle ASALA terörü konusunda MİT tarafından
gerçekleştirilen ve bu terör örgütünü ortadan kaldıran operasyonlar, bugün
de çok sıcak bir şekilde etkilerini tartışma sahnesinde tutmaktadır.
MİT, Ermeni terör örgütü ASALA ile mücadelede onun kullandığı silahı
kendisine çevirmek için özel bir tim görevlendirir. Bu timin başına asker
kökenli bir MİT elemanı getirilir. Bu birimin Cumhurbaşkanı Kenan
Evren'in ASALA'nın yokedilmesine ilişkin görüşleri doğrultusunda
kurulduğu, bunda asıl etkenin o dönem Çankaya Köşkü ile MİT arasındaki
bağı sağlayan ve aynı zamanda Kenan Evren'in damadı olan Erkan Gürvit
olduğu ifade edilmektedir. Yeni ekip aslında hem MİT içindedir hem de
dışında. Yani çok gizli ve sınırlı insanın bilgisiyle yapılır
operasyonlar. MİT'in dışında faaliyet gösterilir. Emekli istihbaratçı ve
asker olan MİT mensubu Metin G. (Soyad güvenlik gerekçesiyle buraya
konulmamıştır) olayla ilgili yurtdışı organizasyonu gerçekleştirir.
Olayın planlandığı yer o zamanki adıyla Devlet Başkanlığı köşküdür.
Önceleri Metin G. ve arkadaşları olayı kendileri gerçekleştirmek üzere
yurtdışına çakırlar. Ancak bu girişimlerinden bir sonuç elde edemezler.
Bunun üzerine olayda taşeron olarak kullanılmak üzere 12 Eylül öncesinde
yurt dışına kaçan ve o dönem Fransa'da bulunan, Ankara Bahçelievler'de 7
TİP'li öğrencinin öldürülmesi olayı başta olmak üzere pek çok suçlamayla
aranmakta olan ülkücülere ulaşılır.
Abdullah Çatlı ve Oral Çelik'in etrafında toplanan bu grupla teması yine
Metin G kurar. Bu temaslarda karşı taraftan ASALA eylemleri için ne
istediği sorulur. Şartlardan ilki MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'in o
dönem devam eden tutukluluğunun ortadan kaldırılmasıdır. İkinci olarak
aralarında Balgat katliamı sanıklarının da bulunduğu bir grup ülkücü
teröristin salıverilmesi istenir. Üçüncü istek de eylemi gerçekleştiren
kişilerin Türkiye'de işledikleri suçlara bakmaksızın yurda dönebilme ve
serbest dolaşma haklarının tanınması olur.
ASALA NASIL ÇÖKERTİLDİ
Ülkücülerce öne sürülen üç şarta karşı Metin G. Türkiye'de pek çok eyleme
katılan ve özellikle Abdi İpekçi cinayeti nedeniyle aranan Oral Çelik'in
ASALA eylemlerine katılmamasını istediklerini aktarır. Bu tartışma üzerine
ilk görüşmeden sonuç çıkmamıştır. Daha sonra ülkücü grup Metin G. ile
temas kurarak eylemlere hazır olduklarını bildirir. Ancak yapılan
eylemlere aktif olarak Oral Çelik'de katılmıştır. Hatta eylemlerin
gerçekleşmesinde onun büyük yardımı olmuştur. Özellikle Marsilya eylemi bu
açıdan önemlidir. Ülkücüler kendilerine teslim edilen bombaları Ermeni
Taşnak Partisinin binalarına ve açılışı yapılan Ermeni heykeline
yerleştirirler. Patlamalar olur. Aynı anda İsviçre üzerinden yine aynı
gruplar aracılığıyla gerçekleştirilmek istenen eylemler ise başarısızlıkla
sonuçlanır. Burada gerçekleştirilmek istenen eylemlere yönelik hazırlıklar
ve palanlar İsviçre adalet makamları tarafından açığa çıkartılır.
Ancak bu gelişmelerin sonucu MİT açısından hiç de içaçıcı olmamıştır.
Herkes MİT'in bu operasyonda kullandığı insanları seçmedeki yanlışını dile
getirir. Tabii bu operasyona gelene kadar MİT içindeki bazı kimselerin
yeraltı dünyasının Babalarıyla girdiği ilişkiler, onlarla birlikte para
kazanma heveslerinin açtığı yaralar da orta yerde durmaktadır. Her dönemde
MİT bu yaraları nedeniyle kan kaybına uğratılmıştır.
ASALA operasyonunun başlangıcında MİT kullanacağı kişilerin seçiminde
büyük bir hata yapmıştır. Bu olay otobandaki zincirleme kazalar gibi
gelişmiştir. MİT açısından bakıldığında sonradan yapılanlar en az seçilen
kişiler kadar büyük hatalar zincirini peş peşe getirmiştir. İçerde
kontrol kimin elindedir pek belli değildir. Aslında sıkı bir memur
disiplini ile ünlü MİT, bir karmaşa yaşamaktadır. 12 Eylül darbesinin
sancıları orada da duyulur. Fransa'daki ülkücüler Ermeni anıtını, Taşnak
partisinin binalarını bombalarlar. Hatta ellerinde kalan ve Türkiye'den
kendilerine ulaştırılan fazla miktardaki patlayıcıyı da Fransız polisi ve
gizli servisinin baskılı takibi nedeniyle kullanamaz, kaçarken saklarlar
Bunları daha sonra Fransızlar ele geçirir.
Fransa'nın ardından Yunanistan'da düzenlenen bir diğer operasyonla da
ASALA'nın lider kadrosundan en önemli ad Agop Agopyan 1986'da öldürülür.
Bu ölüm olayı ASALA'nın bir iç çekişmesi olarak basına yansır. Olay'da
resmi yetkililer de görev alırlar bu kez. Ama sonuçta ASALA terörünün
vurucu yanı bu eylemlerin sonrasında ortadan kalkmıştır. Bunda
kullandıkları silahın kendilerine döndüğünü gören ve ASALA'ya muhalif
gruplar ile Ermeni teröründen zarar gören Fransa'nın ve diğer Batılı
ülkelerin desteklerini çekmelerinin ve ülke topraklarına terörü taşımama
gayretlerinin büyük yararı olmuştur. Bu ülkeler serbest piyasa
ekonomisini benimseyen Türkiye'de pazar ararken, zaman zaman kendi
yurttaşlarının da ölümüne yolaçan ASALA derdini düşünmek
istememişlerdir. ASALA konusundaki tutumlarının ardından da aradıkları
ihale ayrıcalıkları fazlasıyla Türkiye tarafından tatmin edilmiştir.
Operasyonda MİT'in "Maşası" olarak kullanılan Abdullah Çatlı ve ülkücü
arkadaşları yapılan pazarlığın gereğiymiş gibi Türkiye'de aranmalarına
karşın, serbestçe dolaşmaya başlamışlardır. Aslında MİT bu gruba karşı
önceden verilen sözleri yerine getirememiştir. MİT ortaya çıkan sorunlar
ile daha sonra gelişen uyuşturucu bağlantıları nedeniyle gruptan
uzaklaşmayı yeğlemiştir. Bugün fiilen yürürlükte bulunan "Yakalama, duyma,
görme" şeklinde özetlenebilecek uygulama, bu grubun girdiği başka kişisel
ilişkilerin sonucunda fiili durum yaratılmasından başka bir şey değildir
ve MİT bunların dışında kalmaya özen göstermektedir. Ancak bu grup başka
güvenlik birimlerinin üst düzey yöneticileriyle girdiği yakın dayanışlar
sonucu haklarındaki mahkeme kararlarına, arama tezkerelerine rağmen, zaman
zaman ANAP gibi partilerin kongrelerinde izleyici, bakanlıklarda
bakanların misafiri, Emniyet Genel Müdürlerinin arkadaşı, Başbakanların-
ki bunlar arasında Tansu Çiller'in bulunduğu da iddia edilmektedir-
görüşmek gereğini duyduğu kişiler arasına girmiştir. Hatta Turgut Özal bu
operasyonu gerçekleştirenlerle görüşme arzusunu sık sık yinelemesine
rağmen, belirtildiğine göre Çatlı ve arkadaşları bunu kabul
etmemişlerdir.
MİT ASALA OLAYINDA NEDEN HATA YAPTI, SONUÇTA NE OLDU
Peki ama bu olayda MİT nerededir? Fiili olarak eylem organizasyonu
MİT'indir. MİT'in o dönemdeki Cumhurbaşkanlığı temsilcisi Süley Bey ve
Erkan Gürvit olayın fikir babalarındandır. MİT bu kararın alınmasında ne
kadar söz sahibi olmuştur, işe ne kadar isteyerek sokulmuştur bu halen
tartışılmaktadır. Bazı görevlilere göre bu olay dönemin askeri cuntasının
dayatmasıdır. Öyle olmasa daha ustaca yapılabilecek eylemler, sıradan
hale gelmiştir. Bir kısmına göreyse ASALA'ya yanıt açısından geç bile
kalınan bu uygulama ile gerekli yanıt verilmiş ve Ermeni teröristlere
silahın nasıl ters dönebileceği anlatılmıştır. MİT öyle ya da böyle bu
eylemde rol oynamıştır. Aslında bu işte aslan payı Cumhurbaşkanlığındaki
koordinasyondan sonra bulunan MİT yetkilisine aittir. Ancak kişilerin
ötesinde MİT bu eyleminde göstermiştir ki bu tür olaylar için hazırlıklı
değildir. Bir ilkeler dizini yoktur. Seçilen şahıslar ve onlarla
sonrasında girişilen ilişkiler konusunda hatalar vardır. Bunda dönemin
koşullarına da suç yüklemek mümkündür.
MİT darbe olunca askere, onlar gidince sivile hizmet vermekte, olaylarla
ilgili kendi hakimiyetini tam anlamıyla kullanamamaktadır. Yani herkesin
Türkiye'de her taşın altında ve her olayın arkasında bildiği, gücünü değil
tartışmak ağzına alamadığı MİT ,aslıda çokça istemleri dışında
kullanılmakta ve buna sesini çıkaramamaktadır. Özellikle askerler
açısından MİT, hep kullanılan bir teşkilattır. Çünkü 1995'de dahi MİT ne
yazıktır ki kendi elemanınını yetiştirememekte, kaynak olarak askeri
oluşumları kullanmaktadır. Örneğin MİT'in çok etkili diye nitelendirilen
operasyon ekiplerinin büyük kısmı Özel Harp Dairesi'nden seçilerek
Dostları ilə paylaş: |
|
|