|
|
səhifə | 39/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
altından kalkacağı bir olaydır? Bugün demokratik dünyada CIA'nın
yıpranmışlığı tüm gizli servislere örnek olmalıdır. CIA en başta kendi
ülkesinde olmak üzere karanlık operasyonları nedeniyle şimşekleri üzerine
çeken ve üzerinde hep tartışmaların bulunduğu bir servis olmaktadır.
Demokrasilerde bu tür olayların artık hoş karşılanamayacağının örnekleri
Amerika'da gözler önüne serilmektedir.
CIA tarihinde ilk kez görevi kötüye kullandıkları gerekçesiyle 10 çalışan
cezalandırılmış, bunlardan iki üst düzey yöneticinin işine son
verilmiştir. CIA tarihinde ilk kez uygulanan bu yönteme neden olan şey
Guatamala'lı bir General ile bir Amerikan vatandaşının öldürülmesinin
arkasında CIA'nın bulunduğunun ortaya çıkmasıdır. Bugüne kadar yüzlerce
benzeri olay yaşanmıştır ama ilk kez bir ceza uygulanmaktadır. Görev
sırasında yetkilerini aşan kişileri kollama gibi bir iç direnç geliştiren
gizli örgütlere CIA'daki uygulama çok önemli bir ders olacaktır.
İşlenen cinayetlere Guatamala'da CIA hesabına çalışan bir Albay'ın
karıştığını bilen ve bunu merkez yönetiminden saklayan eski Guatamala ve
Latin Amerika istasyon şefleri görevden uzaklaştırıldılar. Bu görevden
uzaklaştırılmalarda Senato'da bulunan İstihbarat Komitesi'nin baskıları
çok etkili oldu. bu yeni anlayış için baskının parlamentodan gelmesi çok
önemli bulunmaktadır. Olayla ilgili görülen kişilere de disiplin cezası
verilmiştir. CIA içinde 1991 yılında ortaya çıkan skandal 1995 başlarında
kamuoyuna yansımış ve bu sonuç ortaya çıkmıştır.
CIA içinde pek çok yapay oluşumlar meydana getirilerek ekonomik ve
operasyonel denetim örgüt yönetiminin ve denetiminin dışına
çıkarılmaktadır. Bunun kontrolü çok önemlidir. Çünkü gizli servis
çalışanları demokratik dünyada hangi ülkede olurlarsa olsunlar, kim için
çalışarlarsa çalışsınlar yaptıklarının hesabını vermek zorunda
olduklarını bilmelidirler. Amerikan gizli servisininin (CIA)içinde
oluşturulan ve casus uyduları yerleştirmekle görevli bir birimde (NRO), 1
milyar doların zimmete geçirilmesi olayı ortaya çıkartılmıştır. 30 milyar
dolarlık CIA bütçesi içinde kimbilir kaç kişi ve yapay örgüt, bu paraları
denetimsiz kullanmaktadır. Bunların dünya siyasetine etkilerinin ölçülmesi
bile nedredeyse olanaksız kalmaktadır. Bunun önüne geçilebilmesi ise
kesinkez denetim ve hesap vermekten geçmektedir. Bu sözkonusu örgüt CIA'da
olsa aynıdır, MİT'de olsa aynıdır. Dünya bu kurumların denetimini
yapabilecek örgütlülüklere kavuşmak zorundadır. Gizli servisler silahların
değil bilgilerin çarpıştığı yapılar halihe gelmelidir.
CIA, KGB, MİT, MHP VE KAFKASLARDA ÇEÇENLERİN ÖYKÜSÜ
Bu tür skandallarla çalkalanan haberalma birimlerinin değerlendirmeleri ve
istihbarat faaliyetleri de, büyük hatalarla dolu olmaktadır. CIA
operasyonel anlamda istihbaratta sınıfta kalmıştır. Burnun dibindeki
Haiti'ye askeri çıkarma için öngördüğü senaryoları tutturamamıştır.
Havaalanına inen Amerikan çıkarma birlikleri savaş beklerken, şaşkın
şaşkın kendilerini zileyen Haitililer ile karşılaşmışlar ve adeta bir
tatbikat yapmışlardır.
CIA son dönemdeTürkiye ile ilişkilerinde özellikle Kafkaslar ve Kuzey
Irak konularında hassaslaşmış gözükmektedir. Örneğin Çeçen sorunun MİT
tarafından Rus'yanın başına bela edildiği gibi bir kanıya kapılan Rus'ya,
Türkiye'den giden yardımların kesilmesini istemektedir. Bu amaçla Rusya
Federal Karşı İstihbarat Servisi Şefi Sergei Stepaşin ile Dış İstihbarat
Servisi Başkanı Yevgeni Primakov Şubat ve Mart 1995'de MİT'in davetlisi
olarak Ankara'da yaptıkları ziyaretlerde gönüllülerden duydukları
rahatsızlıkları PKK-Türkiye arasındaki mücadeleyi de anımsatarak,
Cumhurbaşkanı Demirel'e kadar anlatma olanağı bulmuşlardır. Aynı yönde
istek Temmuz 1995'de Türkiye'ye gelen CIA Başkanı John Deutch tarafından
da dile getirilmiştir. MİT yetkilileriyle görüşmesine, Amerikan basınına
MİT'in insana dayalı istihbaratta dünyanın en iyi teşkilatı olduğu
şeklinde "Balon" haberler sızdırarak ve bunların Türk basınında
yankılanacağını bilerek, olumlu kamuoyu görüntüleriyle başlayan Deutch,
MİT ile Çeçen gönüllüler arasındaki ayrımı tam yapamamıştır. Aslında
Türkiye, Çeçenistan'a MİT elemanı sevketmemiştir. Ancak Türkiye'deki
Çeçenlerin oluşturduğu gönüllüler aracılığıyla buraya savaşmak için
gönüllüler ve silah gönderilmiştir. Başbakan Çiller kendisiyle görüşen
Çeçen gönüllülere, silah almak için para vermiştir. Çeçen gönüllerin
Ankara'da oluşturdukları grupların ötesinde bu konuda Tansu Çiller'i
ikna için devreye MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş girmiştir. Türkeş
devreye girer girmez Çiller 20 milyon dolarlık para yardımını gönüllülere
aktarmıştır. Bu para silaha çevirilmiş ve gönüllülere silah olarak
uluştırılmıştır.
Ukrayna'nın Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla silahlar konsunda ön
görüşmeler yapılmış, daha sonra Ukrayna'dan gelen özel temsilciye bu para
verilmiştir. Özel temsilci gider gitmez de silahlar Ukrayna üzerinden
Çeçen savaşçılara aktarılmıştır. Türkiye'den, Azarbeycan ve Dağıstan
üzerinden Çeçenlere gıda ve giyecek yardımları ile sivil, asker ve polis
gönüllülerin gidişi sağlanmıştır. Ancak bu olaylar sırasında Ruslar ve
diğer Batılı istihbarat servisleri MİT elemanlarını aktif olayların içinde
gibi tahlil etmişlerdir.
Bu arada gönüllüler aracılığıyla toplanan paralar da yine aynı yollarla
silaha çevrilmiştir. Yani Türkiye'deki gönüllülerin faaliyetleri ve
oluşturdukları örgütleri, MİT'in ötesinde ve üstünde faaliyetlerde
bulunmayı başarmıştır. MİT yetkililerinin gönüllülerle yaptığı
görüşmelerde, başkaca bir yardımda bulunulmasının mümkün olmadığını açıkça
ifade ettiği belirtilmektedir. Burada MİT engelleyici rol oynamamıştır.
Bu çok önemlidir. MİT daha önceki örneklerinde de görüldüğü gibi
istemediği takdirde bu tür olayların organizesine ve yardım sevkine asla
izin vermemektedir. Bunun en güzel örneği Abhazya ile Gürcistan arasında
yaşanan savaş sırasında MİT gelişmeleri denetlemek ve sınır ötesi yardım
çabalarını engellemekte çok başarılı olmuştur. Ancak bunlar hep hükümetin
isteği doğrultusunda gerçekleşmiştir. O dönemde hükümet içindeki Gürcü
Bakanlar ile Türkiye'deki Gürcü etkinliği Refaattin Şahin ile Hasan
Ekinci'nin başını çektiği bir grup tarafından çok üst düzeyde temsil
edilmiştir. Bu kulisler de olaylara tepkiler konusunda etkili olmuştur.
AZERİ DARBESİ MİT'DEN KELLE ALDI
Türkiye'nin özellikle Kafkaslar ve Orta Asya üzerindeki etkinliği zaman
zaman bölge ülkeleri üzerindeki senaryolar nedeniyle aleyhimize
dönmektedir. Rus gizli servisi hala bölgenin en etkin kurumu olarak
operasyonlarında başarılı olmaktadır. Örneğin Azarbeycan'da darbeye
karıştığı iddia edilen MİT elemanları ile bölgedeki askeri ve sivil
Türkiye'li danışman kadrosundan önemli bir bölümü saf dışı bırakılmıştır.
Bölgeye giden ve MİT 'in eski Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunan
Ertuğrul Güven daha sonra başarısızlığı bahane edilerek merkeze alınmış,
uzunca süren bir tartışma ortamının ardından da emekliye ayrılmıştır.
Güven MİT içinde bir personele yapılabilecek en ağır hakaretlerden birisi
olan kadrosunun Başbakanlığa iade edilmesi durumuyla karşılaşmış ve
emekliliğini istemiştir. Bu sırada darbeye karıştığı iddia edilen bazı
MİT görevlileri de yine MİT tarafından Ankara'ya getirilmiştir.
KUZEY IRAK'DA MİT NE YAPAR?
CIA'nin Kuzey Irak üzerindeki kontrolünün ve yönlendirmesinin ise çok
başarılı olduğunu belirtmek gerekmektedir. Türkiye malesef bu bölgedeki
istihbarat oyunlarına bir türlü dur diyememektedir.
CIA'nın 23 yıl üst düzey görevlerinde bulunduktan sonra emekli olan ve
halen de CIA için raporlar hazırlayan Donald Jameson CNN 'nin haftalık
programı Global View'da yapımcı Ralph Beiglaiter 'in sorularını
yanıtlarken: " Artık Kremlin olmadığına göre sizce bugünlerde, haber alma
örgütleri için Dünya'nın en önemli bölgeleri neresi" sorusuna şu yanıtı
veriyor:
" Bosna gibi çok bariz noktaları bir yana bırakırsak bence en önemli
yerlerden biri Türkiye. İnsanlar Türkiye'ye yeterince dikkat etmiyor. Ama
şu anda CIA'yı ben yönetseydim dikkat ederdim. "
CIA'nın bugün en çok dikkat ettiği ülkelerin başında MİT'in geldiği
kaçınılmaz bir gerçek. Peki ama Türkiye bununla mücadele edebiliyor mu? Bu
sorunun yanıtı ne yazık ki olumsuz olmaktadır. Gerçi MGK bu açıklama'nın
ardından hükümete ve dolayısıyla MİT'e bu casus trafiğine karşı dikkatli
olmasını önermiştir. Ama bu açıklama bile Türkiye'nin bu alandaki
yetersizliğinin bir göstergesi , ya da içerde istihbarat birimi ile
devlet yönetimi arasında bir anlaşamamazlık bulunduğunun göstergesi değil
midir?
Kontrespiyonaj faaliyeti gizli servislerin en çok tecrübe, eğitim,
teknik ve ekonomik olanak isteyen sabırla, titizlikle sürdürülen
işlerinin başında geliyor. Örneğin ajanların cirit attığı söylenen Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz'e gelen yabancıların sayısına yıllar
itibariyle şöyle bir bakalım isterseniz:
1993 Yılında Bölgeye Gelen Yabancılar
Ağrı 62.519, Diyarbakır 324, Gaziantep 1096, Hakkari 8573, Kars 4195,
Mardin 8311, Şanlıurfa 3463, Van 159, Şırnak 16. 634, Iğdır 72.279.
1994 Yılında Giriş kapılarına Göre Bölgeye Gelen Yabancılar
Ağrı (Gürbulak )3200, Diyarbakır ( Merkez )342, Gaziantep ( Islahiye,
Öncüpınar) 138. 236, Hakkari( Esendere) 138.270, Mardin ( Nusaybin) 104.
068, Şanlıurfa (Akçakale) 3388, Şırnak (Habur) 14. 299, Iğdır (Dilucu)
69.396.
Bu rakamlara her yıl Türkiye'ye turist olarak giriş yapanları, konferans
için gelenleri, bilimsel inceleme adı altında gelenleri de eklerseniz bu
rakmalarla başetmenin zorluğu ortaya çıkacaktır. Ancak bunların iyi
ayıklanarak incelenmesi ve doğru kişilerin peşine düşmek istihbarat
örgütünün kalitesini ve başırısını gösteriyor. Türkiye'de devleti
yönetenler bu başarı konusunda şüpheler dile getiriyorlar.
MİT yetkilileri ise, gelenlerin hepsinin peşine bir adam takmanın
olanaksızlığını ve mantıksızlığını dile getiriyorlar. Gelenleri geliş
kaynaklarına göre, ilgi alanlarına göre, temasta bulundukları kişilere
göre sınıflandırarak takip ettiklerini dile getiren yetkililer "Türkiye'de
casusların cirit attığı" şeklindeki yaklaşımların hatalı olduğunu ifade
ediyorlar. Onlara göre izlenmesi gerekenler eldeki eleman, teknik durum ve
bütçe yeterliliği içinde izlenip, gözleniyor. Ayrıca " Bu tür abartılı
senaryoları paranoyaya vardırmanın da bir gereği yok" diyorlar.
İSTİHBARAT AKAR TÜRK BAKAR
Dünya'da istihbaratın şekil değiştirdiği bu günlerde aslında evindeki
bilgisayarı ile İnternet'e bağlanan hemen herkes Türkiye veya bölge
ülkeleriyle ilgili o denli bilgilere ulaşabiliyor ki klasik casusluk
yöntemleriyle uğraşmanın da pek anlamı kalmıyor. Üst düzey konferanslar,
bilimsel geziler, ayrıca ülkelerin birbirlerine haber vererek
gerçekleştirdikleri diplomatik veya haberalmaya yönelik istihbarat
gezileri sorunu başka bir boyuttan da gündeme getiriyor. Özellikle Kuzey
Irak üzerinde yürütülen ve 50'den fazla yardım örgütü tarafından kanalize
edilen yardım çalışmalarından ne kadarının istihbarat amaçlı olduğu bile
saptanamamaktadır.
Aslında burada Türkiye'nin karşısına çıkan sorun istihbarat faaliyetinden
çok kışkırtıcı çalışmalar olmaktadır. Bunlarla mücadelede ise bölgede
etkinliği tam oluşturamayan Türk gizli servisinin yeterli olamadığı
açıktır. Burada bölgedeki çok uluslu güçlerin çalışmalarına sınırsız
kolaylıklar getiren ve olayların izlenmesini fiilen olanaksız kılan,
planlamadan uzak siyasetçilerimizi eleştirmek gerekiyor. Kuzey Irak'a
herşey Türkiye üzerinden geçiyor. İnsanın aklına Almanların su
kaynkalarını gördükten sonra Türkler için söylediği " Su akar Türk bakar"
sözü geliyor. Biz pek çok olayda olduğu gibi bütün kurumlarımız ve insan
potansiyelimizle önümüzden , avucumuzdan akıp giden olaylara müdahale ve
yönlendirme yerine ya savunmada kalıyor veya suya baktığımız gibi bakmakla
yetiniyoruz.
CIA'NIN UMUDU TÜRKİYE
CIA'nın Ortadoğu operasyonlarının belkemiğini oluşturan ülke Türkiye'dir.
Türkiye ile Amerikan gizli servizsleri arasındaki eğitim, teknik yardım ve
operasyonel anlamdaki birlikte hareket etme anlayışı son 2 yıl içinde
çokça artmış gözükmektedir. Bunun Türkiye aleyhine doğuracağı sonuçlar
konusunda MİT in son derece dikkatli davranması gerekmektedir. " Bu
ilişkilerde çok dikkatliyiz. Biz akıllıyız. Bu aynı zamanda bir akıl
oyunudur ve ülkemiz aleyhine en küçük bir gelişme söz konusu değildir"
savunmalarının kendine güven açısından umut verici ama Amekrikan gizli
servisleriyle girişilen ilişkilerdeki dengeleri korumada yeterli
olmadığı açıktır. Türkiye bu ilişkilerinde 1950 -1960 arasındaki
yıpratıcı, yıkıcı örnekleri iyi incelemeli ve titiz davranmalıdır.
Bağımsızlık ve ulusal politikalarla dünyaya açılma konusunda MİT
rakiplerini dost, düşman demeden aşarak ve kendisini istem dışı
kullanmalara karşı savaşarak diğer kurumalar arasında öncü ve lider
olabilme şansını çok iyi kullanmalıdır.
Amerikan açık istihbarat kaynakları Türkiye üzerine çokça senaryolar
üretmekte, savaş oyunlarında Suriye ile Türkiye arasıdaki su sorununu,
İran ile Türkiye arasındaki rejim sorununu ön plana çıkartmaktadırlar.
Hatta bir ara Amerikan savaş sinaryoları İran'ı cezalandırmada Türkiye'yi
kullanmak üzerine oturtulmuştur. Ancak bu tez MGK da dikkatle incelenmiş
ve Amerikanın bu yaklaşımına dikkat çekilerek İran ile savaştan
kaçınılması gereği üzerinde durulmuştur. Amerikan düşünce üretme
organizasyonları olan Thınk-Thenk'ler özellikle Arap milleyetçiliğinden
İsrail'i kurtarmak amacıyla Kürt ve Türk'leri tampon olarak ileri
sürebilecekleri senaryoları üretmektedirler. CIA bütün bu olayların
içinde yeralmaktadır.
İran üzerinde 1994 yılında yapılan istihbarat operasyonlarının, sadece
hükümet aleyhine olan pisikolojik boyutuna yatırılan para 4 milyon
dolardır. 1995 yılında da en az bu kadar paranın harcanacağı
belirtilmektedir. Bu paraların büyük kısmı basın ve propaganda
faaliyetlerine ayrılmış durumdadır. İran bu propaganda da bazı Türk
gazeteciler ile basın organlarının da Amerikalılar tarafından finanse
edildiklerini öne sürmektedir. Bu konuda İran'ın Kayhan gazesinde bazı
adlar da ileri sürülmektedir.
Irak'da saddam Hüseyin'e karşı 1994 yılında yürütülen operasyon için
harcanan para ise 15 milyon dolardır. Bu paranın daha fazlasının 1995
yılında harcanağı kesindir. Ayrıca CIA'ya bu ülkelere karşı girişilecek
operasyonlar için yeni yetkilerin verildiği de bilinmektedir.
Bunlardan Türkiye'nin etkilenmemesi ise mümkün değildir. Bu konuda
hazırlanan ve MGK da ele alınan raporlarda bu oyunun iyiden iyiye
araştırılıp, gözden geçirildiği anlaşılmaktadır. burada açmaz İran'ın bu
oyunları haklı çıkarırcasına Türkiye karşısında takındığı olumsuz tutum ve
tavırlar olmaktadır.
CIA 'nın Guatemala'daki yasadışı operasyonlarını ortaya çıkartan
Amerikalı Senatör Robert Torricelli Cılınton'a gönderdiği mektupta ,
CIA'nın iç dünyasını şöyle tanımlıyor:
" CIA yetkililerinin Amerikan yönetimine ve ülkenin geneline karşı hiç
bir sorumluluk hissetmediklerini biliyorum."
Türkiye'nin CIA ile ilişkilerinde oldukça dikkatli davranması
gerekmektedir. Daha önceki ilişkilerinin Türkiye'ye ve MİT'e
kaybettirdikleri ortadadır. Türkiye'nin toplam dış borcu 80 milyar
dolardır. MİT'in 1996 bütçe ödeneği 5 trilyon dolayındadır. Bunun dolar
karşığılı 100 milyon dolar etmektedir. Buna örütülü ödenekten aktarılan 5
milyon dolarlık bir gelir daha eklenebilmektedir.
CIA İLE ÇUVALA GİRİLİR Mİ?
Bu nerdeyse CIA'nın İran ve Irak operasyonları için harcadığı bütçe kadar
bir ödenektir. CIA'nin tahmin edilen bütçesi ise 30 milyar dolar cıvarında
bulunmaktadır. CIA'nın da bağlı olduğu Amerikan Ulusal Güvenlik
Ajansı'nın Ortadoğu bütçesini kontrol eden ve Türkiye'den de sorumlu olan
6. Dairesi'nin bütçesi 500 milyon dolar civarında bulunmaktadır. İstediği
anda kaynak yaratabilen, adam satın almada ve operasyonel tavırlarında bol
para harcaya bilen ve yönetiminden habersiz eylemlerde bulunmak gibi
gelenekleri olan bir gizli servisle mücadele etmenin, veya "dost" olmanın
bedellerinin iyi düşünülmesi gerekmektedir. CIA yeniden yapılanmakta ve
değişmektedir. Uzun zamandan buyana siyasilerden alamadığı desteği ,
Clınton yönetimi döneminde ortaya çıkan dışpolitika sorunları nedeniyle
yeniden sağlamaya çalışmaktadır. Amerikan politikacıları dış politikadaki
sarsılan dengelerini kurmak için CIA'ya güven ve yeni operasyon yetkileri
vermektedirler. Türkiye'nin de içinde bulunduğu kuşakta Amerika'nın
örtülü istihbarat operasyonlarını arttıracağı bütçesindeki kaynak
artışından net bir şekilde anlaşılmıktadır.
CIA'nın Fransa'da ve diğer bütün Avrupa ülkelerinde yürüttüğü casusluk
faaliyetleri ve bunların nitelikleri dikkate alındığında,ekonomik
istihbaratta özellikle de silah sanayi konusunda ne kadar hırçın
olabileceği örnekleriyle önümüzde durmaktadır. Fransız istihbarat servisi
DST beş CIA ajanını 1.9 milyar dolarlık bir füze pazarlamasından
kaynaklanan şirketler arası rekabette istihbarat toplama olayında sınır
dışı etmiştir. Aynı tutumlar diğer Batılı ülkelerin gizli servisleri için
de geçerlidir.Türkiye bir pazar ülke olarak , dünyanın en önemli silah
tüketicisi olarak bu tür istihbarat savaşlarına karşı dikkatli olmak
zorundadır.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki soğuk savaş dönemlerinin
alışkanlıkları ve tek kutuplu dünya düzenine alışan Amerika, Avrupada
ciddi sıkıntıların içinde bulunmaktadır. Bunların en önemlisi ekonomik
rekabet koşulları ve Amerika'nın bu alanda Avrupalı şirketlerle gireceği
kavgadır. Amerikan istihbarat örgütleri ekonomilerini yakından
ilgilendiren bu ihale yarışlarında kendi firmalarının ön palanda olmasını
sağlamak amacıyla vargüçleriyle çalışmaktalar. Ancak Avrupalı eski
dostların bu çalışmalara artık hoşgörüşle bakmadıkları da bir gerçek.
Özellikle birleşmeden sonra ortaya çıkan ve süper güç olma yolunda dev
adımlarla ilerleyen Almanya ile Avrupa'nın eski hatırı sayılır ülkesi
Dostları ilə paylaş: |
|
|