|
|
səhifə | 40/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
Fransa ekonomik rekabette gizli servislerin kavgasında CIA'ya geçit
vermemekte kararlı gözüküyorlar. Olayların akışının tamamen ekonomik
boyutlara kayması istihbarat çalışmalarında ticari kaygıları birinci
öncelik haline getiriyor. Bu konuda beş Amerikalı casusun Fransa'da ele
geçirilmesi, Amerika'da ticaret yapmaya başlayan Fransız gizli servisinin
şirketlerinin ortaya çıkması yeni istihbarat anlayışına örnek olmaktadır.
Almanların 1995 yazında ülkelerine bir ziyaret yapan CIA Başkanı
Deutch'a ekonomik istihbarat konusunda sert uyarılarda bulundukları
biliniyor.
Bunların bir araya toplanmasından çıkan sonuç Amerika'nın Avrupada yeni
ortaya çıkan ekonomik güçlerle başının iyiden iyiye dertte olduğudur.
Bunun yanı sıra İngiltere'nin Rusya ile girdiği iyi ilişkiler de yeni
kutuplaşmaların habercisi olmaktadır. Ekonomik kavgada pazar ülkelerinin
hükümetlerinin ayarlanması ayrıca rüşvet dağıtımı gibi konularda bundan
böyle gizli servislerin aktif bir şekilde rol alacakları kesindir.
MİT'İN EKONOMİK İSTİHBARAT VE SUÇLARLA İLGİLİ BİRİMİ YOK
Fransa Amerikalı casusların ihale işindeki uygulamaları konusunda AB
ülkelerine bir rapor sunarak dikkatlerini çekerken, Amerika da ticari
kaygılarını Ticaret Bakanları Ron Brown aracılığıyla açıklamakatadır.
Brown 12 Ekim 1995 günü Kongreye sunduğu raporunda 10 yıl içinde 1trilyon
dolarlık yabancı sermaye projelerinin gündeme geleceğini ancak bu
pastadan Amerika'nın payına düşen oranın hiç te içacıcı olmadığını
aktarmaktadır. Brown, raporunda geçmişte 200 ihaleye katılan Amerikan
şirketlerinden yarısının ihalelerde diğer firmalar karşısında
kaybettiklerini belirtmektedir. Amerikan gizli servisleri bu 100 Amerikan
firmasının ihaleleri kaybetmesi için diğer firmaların toplam 36 milyar
dolarlık rüşvet verdiklerini iddia etmektedirler. Amerikan istihbarat
yapısı artık gücünü ticaret ve ekonomik alanda yoğunlaştırmakadır. Bu
amaçla bürokratlar ve işadamları fişlenip izlenmektedir. CIA Japon Tivaret
Bakanı Ryutaro ile otomotiv sektöründeki işadamlarının görüşmelerini
dinlemiş ve bilgileri Amerikan işadamlarına aktarmıştır.
Türkiye Avrupa'da en büyük pazar ülke konumunda bulunmaktadır. Teknolojik
transfer, altyapı yatırımları, silah alımları ile bu ağız sulandıran ülke
bundan böyle ihalelerinde kıyasıya bir istihbarat savaşına sahne
olacaktır. MİT'in buna karşı da hazırlıklı bulunması gerekmektedir. MİT
halen oluşturamadığı ekonomik istihbarat ve organize suçlarla mücadele
birimini bir an önce kurmak zorundadır. Bu konuda kaybedilen zamanlar
Türkiye için bir daha geri getirilemeyecek zararlara yolaçacaktır.
Avrupa'da sıkışan, Rusya karşısında hep tetikte olan; İran, İrak, Suriye
nedeniyle İsrail'e yönelecek tehditler konusunda Türkiye'ye ihtiyacı
bulunan Amerika için ülkemiz bulunmaz bir nimettir. Kafkaslardaki yeni
ekonomik olanaklar bütün bunların yeni ve dayanılmaz sosunu
oluşturmaktadır. Türkiye böylesi bir tehlike karşısında Amerika'ya karşı
bir an önce istihbarat açıklarını kapatma yoluna gitmelidir. İstihbarat
faaliyetlerini Amerika'ya yaslamak tutumundan vazgeçmelidir.
MİT'E BAŞKAN KENDİ İÇİNDEN ÇIKMALI
Uzun zamandır güçlü bir istihbarat teşkilatına duyulan ihtiyaç, MİT'in
sivilleşmesi isteklerine giderek yaygınlık kazandırmıştır.
Bunun bir sonucu olarak daha sonra Jandarma Genel Komutanlığı'na
getirilenTeoman Koman 'ın Müsteşarlığı döneminde MİT basına açılır. Gizli
servisin kapılarından içeriye İlk kez 20 Haziran 1990'da basın toplantısı
nedeniyle gazeteciler alınır. Bilgisayarlarda gösteriler yapılır.
Bu MİT gezisi sırasında, MİT Müsteşarlığından kışla hizmetine geri dönme
arzunu basına açıklayan Koman, bir soruya şu yanıtı verir:
"Bir müesseye en faydalı olacak kişi kendi içinden yetişen kişidir, şu
şartla; o makama gelene kadar her basamağı kabiliyeti ölçüsünde tırmanmış
olsun. Ben bu konuda bir adım attım yalnız bir endişem var. Bana sorulan
aynı sorudur: 'Efendim devamlılık göstermiyor askerler' . Ben de diyorum
ki, belki bu dönemde devamlılığı askerler gösteriyorlar. Şimdi
düşünebiliyor musunuz, yeterli politik terbiyeniz yoksa, kendi içinden
yetişen bir MİT müsteşarını bozar yetkili kademeler:' Gelsin 15 sene
kalsın diyoruz.' Bu garantiyi görmüyorum. Ben bugünkü ortamda, bugünkü
politik terbiye ile kısmi devamlılık görüyorum askerler için. Benim mazim
yok, bürokraside ve politikada. Tabii askerlikte var. Ama devlet
kademeleri politik kademeler batı anlamında politik terbiyeye ulaşırlarsa
(terbiye yoktur da demiyorum yanlış anlaşılmasın da) istikrarlı iktidarlar
teşekkül ederse Türkiye'de o zaman iyi hizmet verecek kişi içinden
yetişir. O konuda da bir adım attık. Bir asker müsteşar var.
Yardımcılıklarda bir asker var. O tamamen idari işlerden sorumludur, bir
sivil var, o da tamamen istihbari işlerden sorumludur. Bunu yaparken de
Başbakandan şunu istirham ettim: Ben devlet hizmetinin kimsenin şahsi
mülkü olmadığına inanıyorum, asker sivil ayırımı da yapmıyorum. Pekala,
asker, sivil ne olursa olsun kişi uyum içinde çalışabilir. Bunu ispat
etmek istiyorum. İkincisi bu teşkilata adımını atan genç ve kabiliyetli
insana bir hedefi göstermek istiyorum. Başbakan'a umut ediyorum ki iki, üç
görev nesli sonra, içinden yönetici gelir dedim. Bunun şuanda olması biraz
zor. Sebebi de şu: Bugüne kadar ki sistem idari konularda sivil
yetiştirmemiştir. Nedense askerler ilgilenmiştir. "
UĞUR MUMCU MİT'İ ANLATIYOR: NASIL DİNLENDİK?
Bu MİT gezisini o zaman rahmetli yazar Uğur Mumcu bakın nasıl
değerlendiriyor:
"MİT hepimiz için bir kapalı kutudur. Dün MİT müsteşarı Korgeneral Teoman
Koman, ( Top. 1956-5) gazetelerin Ankara temsilcileri ile yazarlara bu
kutunun kapağını birazcık olsun açtı.
Koman, MİT'in çalışmaları ve çalışma yöntemleri konusunda bilgiler verdi.
Bizler de Koman'a aklımızı kurcalayan bütün soruları sorduk. Koman, eski
MİT müsteşarlarının fotoğraflarını gösterip bilgi verirken, ' MİT'in
askeri darbeleri hükümetlere haber vermediği' konusundaki eleştirileri
anımsatarak 1960 yılının müsteşarı Celalettin Tevfik Karasapan'ın sivil
olduğunu ve o gece de gözaltına alındığını söyledi. Sayın Müsteşar' MİT'in
haberi olsa hiç böyle olur muydu?' demek istiyordu. Yemekte söz alarak
Korgeneral Koman'a 27 Mayıs'ın ordu içinde kurulan bir gizli örgüt eliyle
yapıldığını; bu örgütlenmelerden MİT'in haberi olsa, bu gizli örgütün
yakalanacağını; 12 Mart ve 12 Eylülde ise ordunun hiyerarşik bütünlük
içinde yönetime el koyduğunu, Başbakan'a bağlı olan MİT müsteşarlarının 12
Mart ve 12 Eylül darbelerini hükümete haber vermediklerini söyledim.
Koman, 12 mart ve 12 Eylül'ün herkes tarafından bilindiğini söyledi. bunun
üzerine sorumu yineledim. Sorumun , Başbakana bağlı olan MİT'in bu iki
darbeyi hükümete haber verip vermediği olduğunu vurguladım.
MİT Müsteşarı, darbelerin gizli hazırlandığını, bundan MİT'in haberdar
olmayacağını, MİT'in hiç bir devlet kuruluşunda 'istihbarat ' çalışması
yapmadığını anlatarak şöyle konuştu:
- Benim tuhafıma giden şu: İtham çok basit geliyor bana, biraz da komik
geliyor. Git darbeleri haber ver. Komik geliyor bana...
Bu açıklama üzerine aramızda şu konuşma geçiyor:
- Haberi olması doğal değil mi sayın paşam?
- Ama her istihbarat kuruluşunun her bilgiyi yüzde yüz alacağına dair bir
garanti yok.
- O zaman başarısızdır.
12 Mart olduğunda MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu idi. 12 Eylül
olduğunda Korgeneral Bülent Türker.
MİT Müsteşarı Koman, uygar bir asker. Hemen hemen her sorumuzu yanıtladı.
Yanıtlayamayacağı soruları da niçin yanıtlayamayacağını anlattı. Bazı MİT
görevlilerinin adlarının olağanüstü dönemlerde işkenceli sorgulara
karıştığını, 12 Mart dönemindeki ünlü ' Ziverbey Köşkü' örneğini de
vererek, bu uygulamaların MİT yasasına da aykırı olduğunu söyledim.
1960 öncesinde CIA'nın bir süre MİT'in İstanbul'daki dinleme servisi,
sorgu timleri ve Milli Emniyet Okulu görevlilerinin aylıklarını ödediğine,
başında ' Milli' sözcüğü bulunan bir kuruluşta bu tür ilişkilerin
yaratacağı sakıncalara da değindim.
Müsteşar bu konudaki eleştirileri şöyle yanıtladı:
- Bazı anormal dönemler anormal uygulamalar getiriyor. Önemli olan ne öyle
duruma , ne de öyle uygulamaya düşmek. Bugün hiç bir elemanımızın herhangi
bir ücretini yabancı servis vermiyor.
Bu konulardan söz geldi' gizli dinlemeye'... Telefonlar dinleniyor mu?
Müsteşar herkesin dinlenemeyeceğini, bu konuda olanakların sınırlı
olduğunu anlattı; örnekler de verdi. Bazı yabancı servislerin de
telefonları dinleyebileceklerini sözlerine ekledi.
Sıkıyönetim komutanlarının, milletvekillerinin, bakanların bile '
telefonum dinleniyor' diye yakındıklarını çok duydum. Herkesin telefonu
her zaman dinlenmez. Dinleniyor diyen gereksiz bir 'paranoya' içine girmiş
demektir. İyi hoş da gerçekten telefonlar dinleniyor mu?
Benim bu konuda bir tanığım var:
Prof. İhsan Doğramacı!
Korgeneral Koman'a 12 Eylül günlerinde bir Danıştay üyesi ile yaptığım
telefon görüşmesinin bir kaç gün sonra YÖK Başkanı Doğarmacı tarafından
bana kelime kelime anlatıldığını söyledim. Konu Prof. Dr. Mümtaz Soysay
ile ilgiliydi.
Prof. Doğramacı Danıştay Başkanı ile Soysal hakkında bir konuşma yapmış;
bu konuşma bana bir danıştay üyesi tarafından telefonda anlatılmıştı.
Bunlar müsteşarın dediği gibi' anormal dönemlere özgü 'normal uygulamalar'
ise pek yakınmayız. Fakat ülkemizde o kadar çok ve sık ' anormal dönem'
yaşanıyor ki, bir türlü normali bulamıyoruz. Başka ülkelerde telefonlar
dinleniyor diye hükümetler düşüyor. Bizde ise telefonları dinleyenlere
neredeyse rütbeler ve ödüller verilecek.
İstihbaratsız devlet olmaz. Milli İstihbarat Örgütünün siyasal amaçlar ve
işkenceli sorgularda kullanılması istihbaratı'da bu istihbaratın
milliliğini'de yaralar. Ve yaralamıştır!
Bu düşüncelerle Sayın Koman'a teşekkür edip, MİT'in 2000 dönümlük arazi
üzerindeki tesisinden ayrıldık.
Komandan sonra sıra eski MİT müsteşarlarında. 12 Mart döneminin MİT
müsteşarı Fuat Doğu, 12 Mart sonrasının müsteşarı Nurettin Ersin, 12
Eylül'ün MİT müsteşarı Bülent Türker ve yardımcısı Recep Ergun
gazetecilerle konuşmazlar mı? Belki anlatacakları vardır? Bizlerin de
onlara soracaklarımız."
Ancak tabiki bu basın toplantısı da MİT'i tartışmanın odağından çekmede
yeterli olmamıştır. Çünkü ülkenin istihbarat faaliyetine duyduğu ihtiyaç,
MİT'in yanlış kullanımından kaynaklanan yanılgıları daha da gözler önüne
sermektedir.
KOMAN'IN MİT BAŞKAN'I ADAYLARI NE YAPTI?
Koman ayrılarken yerine aday olarak iki sivil yardımcısını sunar.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Süleyman Demirel'e bu iki kişinin
adını verir ve ikisinden birinin Müsteşar yapılması konusundaki
düşüncesini iletir. Ama bu iki kişi bir süre sonra Müsteşarlık için
öylesine bir, birbirlerini karalama ve özel yaşamlarına dair kulis ve
kavga başlatırlar ki, kendi elleriyle kendi şanslarını ortadan
kaldırırlar. Sonuçta adlarını duyanlar, " aman onlardan uzak duralım "
demek zorunluluğu hissedecek düzeye gelirler. Bunlar Emre Taner ve
Ertuğrul Güven'dir. MİT 'de içinden yetişmiş bir Müsteşar ile çalışma
gibi yıllar yılı içinde sakladığı arzusunu gerçekleştirmeyi başaramaz.
Ortadaki görüntü alışılmış iç kavgadır. Uzlaşma olamadığı için, kişiler
arası yarış adeta bir yoketme savaşına dönüşmüştür. Tam bu sırada bir MGK
toplantısında bu Müsteşar Yardımcılarının yönettiği MİT den gelen ve
Güneydoğu' da çözümün savaş olmadığını belirten görüşler, bu iki ada
ilişkin askerlerin muhalefetini de ortaya çıkartır.
Bu kavgalar bir süredir rafta tutulan MİT'i ikiye ayırmak gibi düşünceleri
yeniden iktidarın gündemine getirir.
Hatta DYP-SHP koalisyonunda MİT'in ikiye bölünmesi konularındaki
tartışmalar bir Kamu Güvenliği Müsteşarlığı oluşturulması için yasal
prosedürün hazırlanmasına kadar getirilmiştir.
MİT'İ İKİYE AYIRIP MI SAKLASAK, YOKSA....
Bu planlara göre MİT iç istihbarat ile ilgili bir ayrı birim , dış
istihbarat ile ilgili bir ayrı birim olmak üzere ikiye ayrılacaktır. Bu
konudaki çalışmalar halen sürüyor. Ancak nedense istihbarat kurumlarını
birbirlerinden ayrı, koordinasyondan uzak bir şekilde fazlalaştırarak
çalışmaları içinden çıkılmaz bir hale getirdiğimiz konusunda bir eleştiri
yapılmamaktadır.
MİT'i iki ayrı birim olarak yapılandırma konusundaki ilk çalışmalar ve
istekler 1960 darbesi sonrasında dile getirilmiştir. Hatta darbeciler MAH
içindeki 30 çalışanı Emniyet Genel Müdürlüğün'de görevlendirmişlerdir.
Aynı istekler Fuat Doğu zamanında dile getirilmiştir. Doğu da bu konuda
karşılıklı görüşmeyi kabul etmiştir. Yani MİT sadece dış istinbarat ve
kontrespiyonaj ile ilgilenecektir. Geri kalan iç çalışmaları İçişleri
Bakanlığına bağlı birimler gerçekleştirecektir. 1960'lardaki bu çalışmalar
MİT ile İçişleri Bakanlığı yetkililerini aynı masa etrafında bir araya
getirir. Ama masadan bir sonuç çıkmaz. İçişleri Bakanlığı kendi elinde
MİT'in boşaltacağı alanı dolduracak bir istihbarat kardosunun ve
olanağının bulunmadığını ifade eder. MİT içinden kendisine aktarılacak
birimlerle bu çalışmaları yapabileceğini dile getirir.Bu istek de
görüşmelere noktayı koyar. Çünkü MİT İçişleri Bakanlığı'na devredecek bir
tek elemanı ve teknik ekipmanı bulunmadığını bildirir. Bu ikiye ayrılma
tartışmaları o zamandan bu zamana döne döne aynıyla tekrarlanıp
durmaktadır.
İSTİHBARAT DA ÖRGÜT BOLLUĞU VAR, AMA KOORDİNASYON YOK
Türkiye'de bugün MİT, Genelkurmay,İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, MGK ve
Cumhurbaşkanlığı'nın kendi özel istihbarat birimleri bulunmaktadır.
Bunlardan Cumhurbaşkanlığının istihbarat biriminin Turgut Özal'ın
ölümünden bir süre önce lağvedildiği belirtilmekle birlikte bu konuda
kesin bir bilgi yoktur. Bu çok başlı, birbirinden kopuk ve koordinasyondan
uzak yapı, görev - yetki - sorumluluk alanlarının belirsizliğinden
kaynaklanan dağılım, istihbarat açığını arttırmaktadır. Hatta yanlış
istihbarat değerlendirmelerine yolaçmaktadır.
Örneğin Diyarbakır da bir eylem yapılacağı istihbaratını aynı kaynak kişi
polis istihbarata, MİT'e, Jandarma istihbarata verebilmekte, bir çok
yerden teyidi alınan istihbarat böylece hatalı bir şekilde güvenilir
olmaktadır. Oysa kaynak aynı kişidir. Çoğu zaman birimlerin dostuluk ve
dayanışma çerçevesinde birbirlerine ilettikleri istihbaratlar, merkezde
bir olayı A teyidli istihbarat haline getirmekte, oysa sonuçta tek kişiye
dayanan istihbaratların büyük kısmı zaman, yer ve kişiler açısından yanlış
çıkmaktadır. Alınan istihbaratın anında ve kararlıkla değerlendirilmesi de
sorun olmakatadır. Merkez değerlendirmeleri ve raporların izlediği
bürokratik gelişim, korkunç hataların ortaya çıkmasına yetmektedir.Çünkü
bir koordinasyon ve değerlendirme merkezi bulunmamamaktadır.
Tartışmalar üzerine 23 Ekim 1992 de MİT Müsteşarlığındaki askeri
yetkililer Müsteşar Teoman Koman ile birlikte görevden çekilirler. MİT'in
başına 20. Müsteşar olarak Büyükelçi Sönmez Köksal getirilir. Köksal bu
görevi Avrupa Konseyi neznindeki daimi baş delege görevini yürütürken
kabul eder. Hükümet ve MGK Köksal'dan önce Ertuğrul Kumcuoğlu'nu bu görev
için düşünmüş ancak Kumcuoğlu bu görevi kabul etmemiştir. Daha sonra
teklif götürülen Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Kuruluşlar Genel Müdürü
Erhan Tuncel de görevi kabul etmeyince görev Sönmez Köksal'a MGK'da
oybirliği ile verilmiştir. Bu önemli bir atamadır. Çünkü MİT'in
sivilleşmesi konusunda yıllardır süren tartışmalarda gelinmek istenen
yolun başlangıcı bu atama olmuştur.
Ancak bu atama öyle kolayca da olmamıştır. Devletin bu konudaki
kararlılığının pekişmesindeki en önemli etken, askerlerin yeterince güçlü
olduklarına inandıkları bir askeri istihbarat ağının doğmasının yanı sıra,
MİT içindeki etkinlikleri konusundaki kesin kanaatleridir. Ne de olsa
yasalar MİT'i yine asker ağırlıklı bir kurum olan Milli Güvenlik Kuruluna
bağlı kılmaktadır. Gerçi Milli Güvenlik Kurulu bile kendi istihbarat
ağını, MİT içinden kopardığı birimler yoluyla gerçekleştirme konusunda çok
önemli adımlar atmış bulunmaktadır. MGK'nın yeni binası bu amaçla
organize edilmişti
MİT KULİS YAPIYOR: İŞTE BİR MEKTUP ÖRNEĞİ
Sivilleşme aşamasında MİT, elemanları yine bir kıyasıya kulis çalışması
yapmışlardır. Bu konuda gazetecilerden, politikacılara uzanan bir büyük
baskı zinciri devreye sokulmuştur. Yani MİT halktan kopuk ama üst düzey
yönetim ve baskı gruplarıyla içiçe bir yapı sergilemektedir. Bakın o dönem
de bir MİT üst düzey elemanı, teşkilatının iç yapısı konusundaki
eleştirilerini ve sivilleşme konusundaki görüşlerini bir bakana yazılı
olarak verdiği metinde nasıl anlatıyor:
" Teşkilatın bugünkü yönetimi 1988 yılından bu yana görev yapmaktadır.
Müsteşarlık makamına atanan kişinin sivilleşmesi ile MİT'in devlet için,
hükümet için olan problemi halledilmeyecektir. MİT bugün yürürlükte
bulunan 2937 sayılı ' Devlet İstihbaratı ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanunu' çerçevesinde istihbaratı çok iyi yapabilirdi. Ancak Müsteşarın
bilgi, tecrübe ve kararlılıkla hareket edip, müsteşar yardımcıları ve
başkanlar ile birlikte bir ekip çalışması yapması gerekirken, bu
çalışma yapılamamıştır. Müsteşar geldiği ilk günlerde başkanlara' Ben
istihbaratçı değilim, sizler bilirsiniz. Ben MİT'in itibarını sağlamak ve
ihtiyaçlarını temin etmek için dış temaslarımı çeşitli kademeler ile
yapar, sizlere maddi ve manevi yardımlar sağlarım' diyerek daha işin
başında teslim olmuştur.
Bu durum karşısında ilgili başkanlar da büyük bir atılım göstermeyerek
ancak günlük işlerin arkasından gitmek sureti ile teşkilatın günden güne
zayıflamasına sebep olmuşlardır. İstihbarat açısından önemli olacak
gelişmeler sağlanamamıştır. Bilinen kişiler de pasifize edilmişlerdir.
Üst ünvanlara yükselmelerini önlemek için , önlerine çeşitli engeller
çıkarılmıştır.
Bir çok alanda işler bilgisiz, ilgisiz ve yeteneksiz kişilerin eline
Dostları ilə paylaş: |
|
|