Moderatör: Ahmet Altınel Katılanlar: Hasan Uçarsu, Turgut Pöğün, Özkan Manav, Mehmet Nemutlu



Yüklə 0,55 Mb.
səhifə2/5
tarix29.05.2018
ölçüsü0,55 Mb.
#52053
1   2   3   4   5
AHMET ALTINEL: Evet, yeni müzik derken aslında klasik müzik dünyasından, çok muhafazakar bir dünyadan bahsediyoruz. Sürekli Mozart, Beethoven veya Tchaikovsky dinlemeye hazır olarak konser salonuna gelen seyirciden bahsediyoruz. Bu seyircinin yeni müzik diye talep ettii müzikler aslında, Avrupa klasik müziinin Wagner’den, Mahler’den sonra, Schoenberg, Alban Berg, Webern ve serialistlerle devam eden çizgisi. Bunun dıında bir müzikle karı karıya kaldıında gerçekten bu festivaldeki gibi o müziklere çok zor alııyor seyirci. imdi unu sormak istiyorum ben: “Yeni müzikle seyircinin karılaması açısından sizce yeni müzik nedir, aynı soruyu size soruyorum ve seyirci yeni müzii nasıl karılıyor?”

TURGUT PÖÜN: Benim kavramla ilk karılamam 5 yıl kadar önce oldu. Beni ilk sempatik bir kavram olarak çarptı, avangard deil, ekspresyonist deil, spektral deil, empresyonist deil, serial deil ; herkesin anlayacaı ve herkese sempatik gelebilecek bir kavram. Bu düünceden yola çıkarak, 70’lerden sonra minimal müzikle seyirciyi daha dikkate alan bestecilerin kendi kapanık ortamlarından dıarı çıkıp seyirciyle daha etkili bir ba kurmaya çalıtıkları eserleri ifade eden bir müzik olarak yorumladım ama üstünde daha fazla düündükçe; yeni müzik, yeni müzik... Devamlı yenilenen bir sanat, evet; ama bunun haricinde 20. yüzyılda geldiyse bu kavram herhalde onu kastetmiyorlar, daha çok kastedilen belki 20. yüzyıldaki bir bölüm olabilir. Ama bu 70’den sonrasına mı yoksa daha öncesine mi iaret ediyor, mesela avangardizm olabilir, bahsedilmiti ondan da. Ama benim daha çok 20. yüzyılda deiik olarak dikkatimi çekebilecek dönem olarak entegral serializm’den bahsedebiliriz. Kültürlere, uluslara dayandırılan deil tamamen bilimsel temellere ve matematie dayandırılan bilimsel bir müzik olarak karımıza çıkıyor. Bu gerçekten müzik dünyasında bir yenilik olarak bahsedilebilecek ve yeni müziin balangıcı kabul edilebilecek bir ey. Ahmet Yürür, 20. yüzyıl müziinin tamamına yeni müzik deme eilimindeydi yanlı hatırlamıyorsam ama yine de bende bıraktıı etki, ilk edindiim izlenim ve bence 20. yüzyılda gelien en önemli olay bence bestecilerin tekrar seyirciyle iletiime geçme isteinin balaması. Dier yandan minimal müzik, evet, tamamen yeni bir dinleme gerektiriyor fakat; postmodernizmden bahsettiimiz zaman yeniyi de içinde barındıran fakat eskiye de referans veren, doasından böyle olduundan biraz havada kalıyor. Yine de kiisel olarak yeni müzik kavramını kullanmayı seviyorum. Yani daha çekici geliyor bana bir ekilde, seyirciye de daha çekici geldiini düünüyorum; biraz belki onları daha fazla düünüyor gibi duran bir eilimi var. Seyirciyle yeni müziin buluması dediniz, o konuda yeni müziin ne olduunu çok net belirlersek, seyirci yeni müzik bulutuunda ne düünüyor, hissediyor onu daha açık bir ekilde konuabiliriz. Ama 70’lerden, 80’lerden sonra yazılmı müziklerden bahsedeceksek,

yazılmı müzik derken bazı bestecilerin yazdıı müzikten bahsedecek olursak, seyirciler sanıyorum daha pozitif bir izlenimle ayrılıyorlar, ama onun haricinde tabii ki eski ekollerde de yazmaya devam eden, kendilerini yenileyen besteciler de mevcut, onlara da yeni müzik deniyor bir yandan. Sanıyorum kavramı temizletirmek, ne olduunu ortaya çıkartmak lazım, çünkü yeni müzik de postmodernizm gibi devamlı içi doldurulan bir kavram. Sanıyorum söyleyeceim bu kadar.

AHMET ALTINEL: Seyirci konusunda sizin kadar iyimser olamayacaım. Yeni müzik konserleri de demeyeyim ama bu bahsettiimiz paradigmada seyircinin böyle bir beklentisi olduunu hiç düünmüyorum çünkü konsere giden standart seyirci için de belki imdi yeni müzik dediimiz müziin standart eserleri, Stravinsky veya Schoenberg’in eserleri olabilir bu repertuarda. Bir iki tane Mozart eseri olabilir. Sanki bir arınmaya gider gibi gidiyorlar konsere diye düünüyorum. Ve yeni müzik bestecisinin de seyirciyle daha mesafeli olması gerektiini düünüyorum. Çünkü belli bir muhafazakarlıkla gelince bir konser salonuna, seyircinin ve müziin bazı bariyerleri geçmesi çok zor gibi geliyor. Bilmiyorum siz ne düünüyorsunuz?

MEHMET NEMUTLU: Daha önyargısız gelen dinleyici kesimiyle uramaktan daha zor olduu söylenebilir tabii, belli koullanmılıklarla salonda bulunan ve her tarafa açık olmayı düünmeyip de aslında umduu malzemeyi orda bulmaya çalıan ya da bekledii bir ses dünyasıyla karılamayı uman izleyiciye ulamak daha zor olabilir; katılıyorum. Ben arkadalarımın söylediklerine yeni müzik tanımı konusunda genelde katılıyorum. Yalnız, Turgut’un söylediine alternatif bir tablo çizmek isterim biraz. imdi öyle balayayım: Yeni müzik tanımına bakınca bir takım eyler bulmak mümkün. Paul Griffiths’in çok güzel, eletirel bir 20. yüzyıl müzii sözlüü vardı orada çok eletirel bir ekilde bir klieye dokunmu. Diyor ki yeni müzik, yeni nitelikler barındıran müziktir. Tabii ki o da tırnak içine alınması gereken bir ifade "ne zaman, kime göre, hangi kültürün içinden" gibi. Hemen iki örnek vermi, ama çarpıcı tarafı bu, katılmadıı 2 örnek tabii. Söz gelimi Bouléz’in “Le Marteau Sans Maitre”i yenidir, ostakoviç’in 10. Senfoni’si eskidir ya da deildir diyor. Genel kabul bu ekilde. Bu tutarlı bir tanımlama ama hemen ardından ekliyor: "ki bu tanımlama bugün için geçerli deildir ya da tümden gereksizdir". O zaman yeni sıfatının altına yazacaımız bir takım kategoriler var, bu bakımdan bakıldıında yüzyıl ortası müziini, 50’lerin müziini, yenilikte ulaılmı son nokta olarak almak mümkün. Bu biraz ansiklopedik bir tanıma girer. Ama bugün bunu konuacaksak herhalde biraz daha belki Hasan’ın dedii gibi son 10-20 yılın ya da 30 yılın gelimelerini dikkate alacak bir bakı açısında fayda var. Bugün biz yeni sıfatından hala olumlu bir enerjiyle bahsediyoruz ve hem kendi müziklerimizde bulunduunu varsaydıımız bir nitelik oluyor bu, hem iyi bulduumuz, güzel bulduumuz müziklere yakıtırdıımız bir sıfat oluyor. Yani genelde yeninin tarafında yer almak besteci olarak da dinleyici olarak da çok yadırganacak bir ey

deil. Ama unu düünün, gerçekten yeni bu kadar güncel olacak bir kavramsa ve bu güncellik sayesinde bize bugün olacak bir eyleri açıklayabilecekse, onu biraz gözden geçirmekte fayda var. 20. yüzyılın genel, ortalama dinleyiciye, 20. yüzyılın ilk 50-70 yılının, çarpıcı, yeni gelmesini hazırlayan koullar genelde o dinleyicinin, Ahmet’in dedii gibi o alana odaklanmı bir dinleyici profili olmasından kaynaklanıyordu. Bu bakımdan 10’lardan balayarak o dönemin müziinin yeni olduu gayet rahat söylenebilir. Zaman zaman younlaarak veya kesintiye urayarak 50’ler sonu veya 60’lar baında kadar getiriyor. Bütün bu süreci, aslında dinleyicinin suratına bazen tokat gibi çarpan bu süreci, batıdaki merkezde yer alan, zaman zaman biraz daha douya kaçsa da Avrupa merkezine odaklanmı olan lineer müzik tarihine balamak mümkün. O bakımdan her ey, bir sonra atılacak adımı hazırlayacak gibiydi, sistem tıkır tıkır iliyordu. Büyük bir klasik miras, ardından 19. yüzyıl romantikleme deformasyonları, orada ileri adımlar, kromatizmde son noktaya varılması, genelde Almanlar tarafından temsil edilen ve güzel savunulan bir fikir olarak ve bunun bir takım öngörülmemi bazı adımlarının atılması: Schoenberg'in Pierrot Lunaire’i gibi, o dönemde yer alan kuartetleri gibi ne yapacaını bilemedii fakat eski sistemden de tamamen kopamadıı, yeni bir sesi aradıı, yine de ad koyamadıı bir dönem, bir bulanıklık dönemi, sonra 20’ler baında yine bir aydınlanma. İşte Schoenberg’in çok ümitli bir manifestosu, 12 ton müzii. 12 ton müziinin kinci Dünya Savaı’na doru biraz geri planda kalması, bir türlü açılamaması, kinci Dünya Savaı sonrası birden pıtrak gibi sarması ortalıı, her yerde 12 ton müziinin yazılması... Ama bunları bir çizgi üzerinde görebiliyoruz gibi geliyor bana. Yani bunlar modernizmin aslında kökleri çok eskilere uzanan, eskiden temelleri atılmı bir eylerin üzerine ufak ufak binaların çıkılması gibiydi diye düünmek bana daha mantıklı geliyor. Yani ses ortamı aslında, tampare sistem, Bach’tan beri yerleik olan sistem. Orada çok büyük radikal bir deiiklik göremiyoruz Avrupa merkezinde bakacak olursanız mesela Alois Haba’nın çabaları bile genelde o sistematik içinde çabalar. Amerika’yı vs. hiç hesaba katmıyorum tabi burada. Bütün bu geliim “zaten olacaktı” havası veriyor. Buna alternatifler çizilebilir Hindemith’in yolu çizilebilir, Shostakovich’in yolu çizilebilir, Britten'in yolu çizilebilir ama genelde bakı bir eser bütünlüü altında toplanıyor. Bütünlük fikri ön plandaydı. Bu bütünlük fikrine ulamanın yolları farklıydı, malzemeyi istediiniz gibi deitirebiliyordunuz, eski kategorileri reddediyordunuz yeni kategoriler koyabiliyordunuz ama ses ortamınız yani sesleri içinden seçtiiz sistem aynı kalıyordu. Bu bir çizgi oluturuyor gözümde, gerçekten o zaman yeni olan eyi, bugün bize yardımcı olacak yeni sıfatını nerde aramamız gerektiini soracak olursam belki de 60’lar baında veya 50’ler sonunda yava yava kıpırdanmaya ve kendi yaptıı iten rahatsızlık duymaya balayan bir modernizm geliyor aklıma biraz Beriot’un sapmaları geliyor aklıma, Ligeti’nin sapmaları geliyor aklıma ya da dorudan doruya merkezin biraz parçalanmaya balaması, biraz Amerika’ya kaçması, biraz öteki periferi ülkelerine yayılması geliyor. Bu eilimleri öyle özetleyebilirim hakikaten sistemin dıından bakmaya çalımak, yani sistemi o eski tutarlılıından, bir hedefe

doru yönelmiliinden çıkartacak, rotasını bozacak bir takım deiimler çok öyle devrim falan pozisyonunda olmuyor belki ama içerden yollanmı bir takım eletirel sinyaller bunlar. Bu eletirel sinyaller 60’larda dozunu gittikçe arttırıyor. 70’lerde artık yeni bir “felaketin” yaklamakta olduunu görüyoruz, o da belki bu batı müziinin evriminin, bize 50’ler sonunda bıraktıı noktanın eletirisi. Yani onun çerçevesinin dıından bakabilir, onun tu kaka ettii eye biz evet diyebilir, müziimize buyur edebilir miyiz? Belki bugünkü yeni sıfatını açıklayacak olan geliim 60’lar sonundan balıyor diye düünmek istiyorum ben. Çünkü öyle bir ey var: Sistemin ürettii müzik ve onun gönderme biçimleri onun bize ulama biçimlerini kabul ediyorsak, o sistemin bir anlamda parçası olmakla ilgili bir ey. “Bütün sitemlerin dıına çıkıyorum.” deyip de yeni öneri gönderiyorum deyince o zaman Özkan’ın söyledii ey çıkıyor ortaya. Artık hangi malzemeyi nasıl kullandıınızdan ziyade onunla ne yaptıınızın; o kurguda ne yaptıınızın önemi var. Burada özgürlük sorununu da ayrıca tartıabiliriz. “Ne kadarı yeni sizin yaptıınız?” sorusunu besteciye yöneltmek mümkün olabilir. Onun o iddiada olup olmadıı ayrıca tartıılabilir. “Bakın size bilinen malzemelerle baka bir kurgu öneriyorum ve bu kurgu bir bütünlük fikri taımıyor ya da taıyor ama ancak öyle algılanırsa olabilir.”. Sanıyorum 70’lerden sonra hızlanan geliim, gerek tarihe göndermeler, gerek ezgiye geri dönü, yeni bir tonalite fikrinin doması vs... bunlar batı müziinin içine göndermeler deildir, yanlı anlaılmasın. Yani tonaliteye dönü gibi bir klie kullandıımız zaman bu herhangi bir tonalite herhangi bir 19. yüzyıl, 18. yüzyıl tonalitesine geri dönü anlamında deildir belki de vurgulanmak istenen tonaliteye eskiden -eskiden dediim de 50’lerin sonuna kadar- biçilen role hayır demenin baka biçimi. Biraz daıttım konuyu ama sanıyorum bugün yeni dediimizde orada yeninin bir pırıltısı varsa ki Özkan’ın söyledikleri çok doru, bugün yeni diye ortaya sürülen pek çok müzikte hakikaten yeni olmayan eyler görüyoruz. Çok eletirdiimiz ve houmuza gitmeyen eyler var. Demek istediim u, bugün yeni sıfatı bize bir pozisyon kazandırıyor. Bu pozisyonu bize 70’lerden beri bize yazılmı olan müzikler hediye ediyor gibi geliyor bana ve u anda eskiden olduundan daha yukarda bir pozisyonda olaylara biraz daha hakim durumdayız. Hasan’ın analizine geri dönecek olursam; öncü kuvvetlerin gidip de bir takım corafyaları kefetmesi deil artık mesele. Çünkü onların corafyaları deifre etme biçimi artık bizi tatmin etmiyor, yani o bana benim birliklerimi nereye yerletireceimin falan planını çıkartıyor. Hayır, artık o corafyaları yeniden tanımlamalara, baka türlü algılamalara tabi tutmalıyız sanırım. Buradaki her samimi çabayla -tabi ki bugünün karanlıı ile konuuyorum ki besteci burada gerçekten çaresiz bir varlıktır- el yordamı ile zaman zaman ilerliyoruz. Ancak iletiim konusunda dinleyici de belirli bir zayıflıı batan kabul ederse ve bir yapıtın bir yerleri kefetmesini bir yerleri zorlamasını adım adım izleme serüvenine katılırsa samimi bir iletiim doabilir gibi geliyor bana. Dolayısı ile “post modern süreçte”, kelimenin olumsuz çaımlarını da bir kenara atarak, dinleyici de besteci de icracı da biraz daha anslı durumda görülüyorlar. Çünkü kendi içine kapalı ve sadece kendini üreten bir sistematik

içinden, sadece belli bir noktadan derinlemesine ileyen bir sistemden bakılmadıı için. u anda dallanma ve budaklanma eilimi bir kurtulu noktası olarak görünüyor benim gözüme.


Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin