Başka türlü olabileceğini düşünmek, her şeyin pürüzsüz, hatasız, lekesiz, sat ve mükemmel olmasını istemek ve beklemek, küçük-burjuva darkafalıların, ütopyacıların ya da büyük tarihsel olaylara bilgiççe yaklaşanların işi olabilir ancak. Tarihte her gerçek ilerleme "bazı kayıplar" pahasına olmuştur. Tarihin diyalektiğidir bu. Kaldı ki sosyalist kuruluş öncekilerle kıyaslanamayacak nitelik, önem ve boyutlara sahip bir tarihsel ilerlemeydi. O, yepyeni bir uygarlığın, Sosyalist Ekim Devrimiyle yolu açılmış bir uygarlığın kuruluşu, ete kemiğe büründürülmesi çabasıydı. Kendinden öncekilerle temelden farklı, ilkede farklı bir uygarlığın kuruluşuydu. İnsanlığın binlerce yıllık evrimi bir sömürü biçiminin yerine bir diğerini, bir sömürücü sınıfın yerine bir başka sömürücü sınıfı geçirmişti. Oysa sosyalist kuruluş, sömürünün ve sınıfların kendisini, her türlü maddi temelini yok etmek, tarihten silmek çabasıydı.