Modern revizyonistler, tıpkı II. Enternasyonal teorisyenleri gibi, Marksizm-Leninizmi bütünlüğü içinde, fakat eşyanın tabiatına uygun biçimde, asıl saldırıyı proletarya diktatörlüğü üzerinde yoğunlaştırarak, terketmişlerdir. Proletarya diktatörlüğünün büyük pratisyeni Stalin'e karşı dinmeyen düşmanlık bu temelde kavranabilir.
Elbette sorun salt, Stalin döneminde sınıf düşmanına, proletarya iktidarı ve sosyalizm muhaliflerine uygulanan baskı ve şiddetin biçimi, dozu, boyutu vb. değildir. Marksizm-Leninizm, sınıf düşmanına uygulanacak baskı ve şiddeti proletarya diktatörlüğünün temel işlevlerinden biri olarak görmekle birlikte, asla sorunu bundan ibaret görmemektedir. "Sosyalizmin ve işçi hareketinin yüzyıllar süren gelişiminin özeti" bir kavramı buna indirgemek, Marksizmi kabalaştırmak ve çarpıtmaktır. Bu kavramın daha Komünist Manifesto'da beliren asıl özü, şudur: Proletarya'nın tarih(124)sel misyonu, kapitalizmi yıkarak sosyalizmi inşa etmek, sömürüyü, sınıfları, her türlü sınıf farklılığını yok etmek, sınıfsız komünist topluma ulaşmaktır. Proletarya bunu ancak egemen sınıf olarak örgütlendiği takdirde ve bu egemenliği, sınıfsız topluma, komünizme ulaşıncaya dek başka hiçbir sınıfla paylaşmadığı sürece yerine getirebilir. Proletarya diktatörlüğü tüm emekçilerin çıkarlarının ifadesidir, fakat o yalnızca proletaryanın egemenlik aracıdır. İşte bundan dolayıdır ki, "tüm halkın devleti" yalnızca bir safsatadır.