Doğu Avrupa'daki taşlaşmış, yığınlardan kopmuş, yabancılaşmış, yönetici bir avuç zümrenin çıkarlarına dayanan bürokratik burjuva rejimler kitle hareketinin devrimci baskısıyla kağıttan birer şato gibi yıkıldılar. Bu yıkılışı gerçekleştiren kitlelerin talepleri demokratik muhtevayı aşmıyor, ya da henüz pek az aşıyor. Buna dayanarak burjuva propaganda "işte bizim değerlerimiz savunuluyor" diye feryat ediyor sevinçten.
Ama kendiliğinden başlayan ve çığ gibi gelişen kitle hareketinin taleplerinin hep aynı geri noktada kalacağı garanti edilebilir mi? Kendiliğinden eylemlerle çok katı olduğu bilinen rejimleri bir kaç gün içinde bir kişinin burnu dahi kanamadan alaşağı eden kitle hareketi bünyesinde potansiyel bir dinamik taşımaz mı? Örgütlü bir güç hiç mi ortaya çıkmaz böyle bir kitle hareketinin bağrından? Burjuvazi hep kendi çıkarlarına uyarlamaya, öyle yorumlamaya çalışıyor gerçekleri. Doğu Almanya'da, Çekoslovakya'da, Bulgaristan'da bir takım demokratik talepler dile getiren kitlesel gücün geleceği için iki ihtimal tespit ediliyor; ya şu anda savunduğu taleplerin etrafında kenetlenir durur ve her zaman aynı seviyede kalır, ya da, rejimler yıkılıp kitle hareketinin varlık sebebi ortadan kalktığı için bu hareket artık gerilemek ve yok olmak zorunda. Hiçbir burjuva aydını, yazarı veya gazetecisi kitle hareketine gelişme ihtimali vermiyor. Bu suskunluk bir unutkanlık veya bir tesadüfe benzemiyor.