"Sözkonu ülke komünist partileri içinden çürümüştür. Buna göz yummak mümkün görünmüyor. Bu çürümeyi görmek gerekiyor."
Kendine yüksek sesli telkinler niteliği taşıyan bu sözleri de T. Kurtuluş yazıyor. Ne zaman mı? Macar ve Polonya partilerinin kendilerini feshettikleri ve açıkça sosyal-demokrasiyi seçtikleri, ötekilerin ise kendilerini sosyal-demokrat ilan ettikleri bir dönemin ardından. Yani, Doğu Avrupa'da perde kapandıktan sonra! "Buna göz yummak mümkün görünmüyor. Bu çürümeyi görmek gerekiyor"! Eh, lütfen artık! Fakat bu kadarı hiç bir şey ifade etmiyor, bu kadarını bir ilerleme saymak mümkün görünmüyor. Asıl önemli olan, bu çürümeyi hazırlayan toplumsal-siyasal süreçleri(285)görmektir. Asıl önemli olan bu çürümeyi hazırlayan ideolojik temelleri ve süreçleri tanımlayabilmektir. O çok küçümsediğiniz "modern revizyonizm" kavramı bu sonuncusunu açıklamakta hayli işinize yarayabilir, bir kez daha reddetmekte bu kadar acele etmeyin. Unutmayın, tarihte bu ilk çürüme değil. Yüzyılın başında da benzer bir çürüme yaşanmıştı. Lenin, bu çürümenin ideolojisini revizyonizm olarak nitelemişti. Kruşçev'in dirilttiği, bu klasik ideolojinin modern koşullara ve iktidar konumuna uyarlanmış biçimiydi. Özü aynıydı. Dahası var, 1920'lerde artık bu partiler "revizyonist" bile değildi. Düpedüz kaba burjuva işçi partilerine dönüşmüşlerdi. Komintern Programı bunu şöyle tespit etmişti: “Teori alanında, sosyal-demokrasi Marksizm'i tamamen bir kenara bırakmıştır. Revizyonizm aşamasını geride bırakmış, burjuva liberal sosyal reformculuğa ve sosyal-emperyalizme varmıştır." “Bu teori şimdiki" yeni düşünce"nin tüm temel öğelerini içeriyordu. Ama dahası, SBKP’nin ideolojik temeli olan "yeni düşünce", 1920’lerdeki sosyal-demokrat teoriyi denebilir ki çok çok gerilerde bırakmıştır.