Eylül ayı başında Macaristan ve Polonya "parti + devlet yöneticilerinin kelimenin bütün anlamlarında revizyonist olduklarını yazmakta hiçbir sakınca" görmeyen Siyaset dergisi, Ocak ayı başında ise şunları yazmakta bir sakınca görmedi: "Sosyalist blokta son aylarda yaşanan gelişmeler sosyalizmin bir sistem olarak varolmadığının tescili oldu... Bir çok sosyalist ülkede önce KP'lerin öncü rolü tartı(288)şılır hale geldi, şimdi bu partilerin herhangi bir rolü olup olmadığı tartışılıyor" (sayı: 10, arka kapak)
Bu, bir örnek. T. Kurtuluş'un durumunu daha da kötü bir örnekti. Tüm bunlar, zamanında ilgi ve dikkatle izlediğimiz, ama üzerine fazla söz söylemek gereği duymadığımız manzaralardı. Bizim için önemli olan, olayların yarattığı ağır sarsıntıya rağmen bir çok devrimci çevrenin devrimci kimliğini ve devrimci ısrarını koruması, koruyabilmesiydi. İkinci olarak bizim için önemli olan, yıkmayan her sarsıntı daha da güçlendirir ve ileriye iter inancına bağlı olarak, en açık şekliyle ortaya çıkmış gerçeklerden çeşitli devrimci grupların çıkaracağı yeni ve önemli sonuçlardı. Kapitalist restorasyon ve revizyonizm gibi daha düne kadar "Maocu ve Arnavutlukçu gelenek"ten gelenlere özgü sayılan kavramların, bir anda Doğu Avrupa'nın yarattığı sarsıntıya rağmen ayakta durmakta ısrarlı bir çok devrimci grup ve çevrenin ortak kullanımına dönüşmesi, kendimize en ufak bir pay çıkarmaksızın, bizim için yalnızca sevindirici bir gelişmeydi. Zira bu, kaçınılmaz olarak gelişmelerin tarihsel temellerini yeni bir değerlendirmeye tabi tutmaya da yöneltecekti.