Siyasi açıdan ise, Polonya'da kapitalizmin zaferinin pekişmesi elbette komünistler için hiç de iç açıcı olmayacaktır. Fakat sosyalizmi iğdiş edenlerin, onu her türlü rezil uygulamalarına gelişigüzel maske edenlerin, yüzkarası,(187)utanç kaynağı olmuş asalak bürokrat revizyonistlerin ıskartaya çıkması objektif olarak olumludur. En azından komünistler bir kamburdan kurtulur, adice ve art niyetle, olur olmaz onların başına kakılan bir yükten sıyrılmış olurlar.
20 Yıl önce, Sovyetler Birliği ve bazı Varşova Paktı ülkelerinin askerleri tarafından Çekoslovakya işgal edilmişti. 20 yıldır bu sorun, çeşitli politik akımlar tarafından çeşitili düzlemlerde tartışıldı ve değişik tepkilere konu oldu.
İşgali gerçekleştirenler ve işgalle işbaşına gelen Husak yönetimi eylemi, "sağcı, oportünist, revizyonist ve anti-sosyalist güçler"in, "sosyalist" Çekoslovakya'yı "sosyalist kamp"tan koparma ve Batı kapitalizmi ile bütünleştirme çabalarının engellenmesi yönünde bir "enternasyonalist yardım" şeklinde değerlendirerek savundular.
Batı kapitalizminin savunucuları ise, demokrasinin ve ülkelerin bağımsızlığının en amansız düşmanı olduklarını unuttular, yaman bir "demokrasi" ve "bağımsızlık" savunucusu kesilerek işgale karşı çıktılar. Onu "sosyalizmin iflası" olarak değerlendirdiler, anti-komünist saldırılarını yoğunlaştırdılar, bolca demagoji yaptılar.(189)
Gerek dünyada, gerekse Türkiye'de sol adına hareket edenler, işgale karşı çıkarken temelden ayrı iki tutum benimsediler. "Demokratik sosyalizmin savunucusu burjuva liberal çevreler (örneğin, Türkiye'de M. Ali Aybar) işgali kınarlarken, "güleryüzlü, demokratik sosyalizmin" savunucusu, kapitalist yolcu A. Dubçek'in platformundan hareket ettiler. Farklı terimler kullansa da bu kesim işgale özünde kapitalist dünyanın platformundan karşı çıkıyordu.
Marksist-Leninistler ve devrimciler ise, işgali bağımsız bir ülkenin devlet bağımsızlığına ve egemenliğine karşı girişilmiş emperyalist, hegemonyacı bir saldırı olarak değerlendirirlerken, öte yandan, A. Dubçek taraftarlarının da sosyalizmin değil, kapitalist dünyanın çıkarlarını savunan bir revizyonist klik olduğunu ortaya koydular.
"Prag Baharı" denilen reformların savunucuları ne yapmak istiyorlardı? Gerçekten bunların programı diğer "reel sosyalist" ülkelerde izlenen programdan farklı mıydı? Sovyetler Birliği neden işgale gereksinim duymuştu? vb. sorular aydınlatılmadan sorunların temeline inmek olanaklı değil. 20 yıl sonra bu olayın değerlendirilmesi bazı kimseler için anlamsız gelebilir. Fakat dün olduğu gibi bugün de bu olayın değerlendirilmesi, diğer şeyler bir yana, revizyonizmin trajik tarihini ortaya koymak, bugün "yeni düşünce tarzı", Perestroyka, Glasnost adı ile gündeme getirilen Gorbaçov çizgisini anlamak bakımından önem taşıyor. Bu işgal dün olduğu gibi, bugün de S. Birliği'nin resmi politikası olarak savunuluyor, ama öte yandan, "Prag Baharı" programı neredeyse kelimesi kelimesine alınarak, başta S. Birliği olmak üzere bütün revizyonist ülkelerde uygulamaya konuluyor, konulmaya çalışılıyor. Son olarak, Varşova Paktı toplantısına katılmak üzere Prag'a giden S. Birliği Başbakanı N. Rijkov işgali savundu. Aynı şekilde Gorbaçov'un Polonya gezisi sırasında, "sosyalizmin insancıllaştırılması"ndan sözetmesi, Rijkov'un açıklamasına göre son parti konferansında "güleryüzlü sosyalizmi" savunduğunu söylemesi, revizyonizmin trajik çıkmazını bütün boyutları ile ortaya koyuyor.(190)
"Prag Baharı”nın ideolojisini, politik içeriğini, işgale yolaçan nedenleri doğru anlayabilmek için olayların gelişimini incelemek gerekir. "Prag Baharı" ve onun yaratıcıları gökten zembille inmedi.
Kruşçev'le gündeme gelen revizyonist gelişme, sadece S. Birliği'nde değil, Arnavutluk dışındaki diğer D. Avrupa halk demokrasisi devletlerinde de bir dönüm noktasıydı.
Çekoslovakya devriminin ve parti önderi Klement Gottwald'ın 1953 yılında beklenmedik (aniden "gripe yakalanarak"!) ölümüyle işbaşına geçen A. Nowatny, Kruşçev revizyonizmine karşı oportünist ve teslimiyetçi bir tutum takındı. Kısa süren yalpalamalardan sonra, Kruşçev çizgisinin aktif bir savunucusu oldu. Kruşçev'in 20. Kongre'de okuduğu gizli rapora benzer bir rapor hazırlanmasını ve "Stalinci Gottwald dönemi"nin kurbanlarının itibarlarının iade edilmesi için bir komisyon kurulmasını sağladı. Parti içinde ve yönetiminde tasfiyelerle geçmiş dönemin sözde günahlarından kurtulurken, diğer yandan geçmişte rejim muhalifi olarak tutuklanan bir çok insanı serbest bıraktı, itibarlarını iade etti.
Hapishaneden çıkarılarak parti yönetimine yükseltilen "Prag Baharı"nın yaratıcılarından G. Husak, itibarı iade edilenlerin başında geliyordu. G. Husak işgal öncesinde, Dubçek'in aktif destekçilerinden biri olarak biliniyor.
Kruşçev'ın izinde yürüyen Nowatny'nin önderliğinde 1957'de uygulanan ekonomik reformlar ters sonuçlar vermiş ve ekonomi derin bir bunalıma girmişti. Bunalım öylesine şiddetliydi ki, 1961-64 arasında milli hasılada hiçbir artış gerçekleşmedi. Ekonomik bunalım toplumsal huzursuzlukları artırırken, revizyonizmin yığınlar üzerindeki moral kırıcı, yozlaştırıcı etkisi de hızla artıyordu. Bu durum yığınlarda bir arayışa neden oluyor ve bu daha sonra A. Dubçek'in kitlesel destek kazanmasında önemli bir rol oynuyordu.
İşte bu koşullarda yıldızı parlayanlardan biri de Çekoslovakya'nın Liberman'ı olarak bilinen revizyonist iktisatçı Ot(191)to Şik'di. O. Şik'in reform programı 1965 yılında Merkez Komitesi’nde onaylanır. Sözkonusu reformlar bugün S. Birliği'nde uygulanan reformların öz olarak aynısıydı. Buna göre, merkezi planlamanın rolü büyük ölçüde zayıflatılıyor, işletmelere özerklik tanınıyor, fiyatlar arz ve talep yasasına göre belirleniyor, karlılık en önemli başarı kıstası olarak alınıyordu. Bu reformlar bazı yanları ile daha ileri olsalar da, öz olarak, 1965 Kosigin reformlarının benzeriydiler. O. Şik, sadece ülkesinde etkin bir kişi olarak kalmıyor, bazı D. Avrupa ülkelerinde kitapları ders kitapları olarak okutuluyordu.