Müddessir sûresi 53-56. Âyetler


وَكُلُّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ، وَكُلُّ ضَلَالَةٍ فِي النَّار



Yüklə 216,78 Kb.
səhifə3/3
tarix14.05.2018
ölçüsü216,78 Kb.
#50436
1   2   3

وَكُلُّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ، وَكُلُّ ضَلَالَةٍ فِي النَّار

  • Her sünnete uymayan yeni çıkan şey, sünneti zedeleyen, sünnete kasteden şey bid’attır. Her bid’atın yeri de cehenenmdir.”30

İşte bid’at olduğu için dalalet dedim. Her sapıklığın yeri cehennemdir. بَل لاَّ يَخَافُونَ الآخرة Bilakis ben bu sizin laflarınıza aldırış etmem. Bunlar asla gündeme konmaz, işleme konmaz, gale alınmaz. Bunlara önem vermem, gündeme almam. Çünkü bunlar gönülden gelen bir serzeniş, bir arzunun ürünü değildir. tam tersine bir inançsızlık mahsulüdür, bir küfür mahsulüdür. İstihza yoluyla söylenmiştir bunlar, alayvari sözlerdir. Peygamberimizi zora sokmak, köşeye sıkıştırmak için yapılan şeylerdir. Nasıl olsa bunu yapamaz. Bunları yaparsa o zaman sırada başka şeyler var. Hani ayı ikiye ayır o zaman sana inanacağız dediler. Ay Allah’ın izniyle ikiye ayrıldı. Onu gösterdi. O zaman da bir şeyler oldu Muhammed ne kadar sihirbazmış dediler. Bizi yine büyüledi, bak ayı da ayırdı. Bu adamın gücü gökyüzüne de isabet etti. Çok büyük sihirbaz bu dediler. Gördünüz mü Allah’ın Kulları? Buna ne yaparsın ölür müsün, öldürür müsün? Onun için Yüce Allah bana yutturamazsınız diyor. Sizin sorununuz ahrete inanmamaktır diyor. Bakın bu da çok önemlidir. Burada müthiş bir politika var, müthiş bir yönetim var.

KÜFRÜN BAŞI DOĞUDUR

Bazı hortlayan zümreler vardır ki şimdi doğu da çoktur. Tamamen hortlaklar, doğudan gelmektedir. Peygamber-i Zişan doğuyu gösterdi.



رَأْسُ الكُفْرِ نَحْوَ المَشْرِقِ

  • Küfrün başı bu doğudur.”31buyurdular.

İşte ben de öyle gösteriyorum, Peygamberimin gösterdiği gibi doğuyu gösteriyorum. Küfrün başı orasıdır. Bütün dinsizler, imansızlar oradadır. Düşmanlarımız oradadır, peygamber katilleri oradadır, evliya katilleri, vatan hainleri oradadır. İstekleri var değil mi? Adamların demokratik istekleriymiş. Ey Allah’ın Kulları imparatorluğun yıkılmasına neden olan hortlak bir zümre de Selanik’ten doğru gelmişti. Onlar da Avrupa’nın doğusudur. Onlar da aynı türden yaratık türleridir. Orası şer menbaı olan bir yerdir. Hep şer üretmiştir. Onlar da özgürlük istemişlerdi, hürriyet istemişlerdi. Yani bugünküler gibi ne güzel istekleri, arzuları vardı. Ama onların hepsi memlekette vardı. Şimdi bu hainlerin istediği ne yok ki Türkiye’de? Adam reis-i cumhur olmuş. Bakan olmuş, hakim olmuş. Olmadığı bir şey yok. Nenin davasını ediyorsun? Burada da bunların istekleri, arzuları bahanedir. Eğer bahane olduğunu biliyorsanız sakın bu isteklere kulak vermeyiniz, Allah vermiyor. Sizin amacınızı ben biliyorum diyor. Siz aslında ahrete iman etmiyorsunuz. Eğer öyle bir şeyiniz olsaydı ben size melekleri de gösterirdim. Özel olarak kitap da verirdim. Her şeyi yapardım.

وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا

  • Eğer onlar iman etmiş olsalardı.”32

Geliyor âyette eğer onlar hakkıyla iman etselerdi biz yerlerden göklerden hep onların peşlerine rahmetimizi takardık. Yani isteklerini, arzularını karşılardık. Ama ne çare ki iman yok, teslimiyet yok. Bu adamlar böyle, hep gırgır, hep vırvır. Onun için bunlar tamamen bahane olduğundan Yüce Allah bunların her isteklerine karşılık vermeye gerek görmüyor. Bakın, hepsini gündeme almıyor, değer vermiyor. Çünkü samimi değiller. İman samimiyet ister. İman yok, öyleyse gale almaya da gerek yoktur. Ona cevap yetiştirmeye uğraşmayacaksın. Buna cevap vermek gerekmez. Çünkü bunun temeli bozuk. Adam gelmiş bana bir yardımda bulunur musunuz? Ben duvar halısı istiyorum. Evin var mı senin? Hayır yok. O zaman duvar halısını ne yapacaksın? Sana önce ev lazım. Bunun gibi Allah’ın kulu onu gale almayacaksın. Ona daha meydanda fol yok, yumurta yok. Kendi kendine bilmem ne istiyor. Her şey sırayladır. Demek ki önceliği olmayan bir şeyi, öncesi olmayanın arkasından gelen bir şeyi karşılamak abesle iştigaldir. Her şey sırayladır. Şunu yap ondan sonra gel benden şunu iste. Öyle olması lazım. Şimdiye kadar harıl harıl hayır istekleri, alıyorlar, parayı dolduruyorlar. Ver gitsin. Nerede bunun karşılığı? Ne yaptın hani? Benden boyuna para topluyorsun nerede bunun karşılığı? Eğer karşılık göremiyorsanız boşunadır, bir daha oraya para vermemenizi tavsiye ederim. Kapıyı gör, ondan sonra bacanın parasını öde. Nerde bunun kapısı? Kapısı yok, bacasından söz ediyorsun. Baca dediğin şey en son yapılır. Onun için her iş sırayladır. Demek ki bir şeyin bir ön temelini gör, ondan sonra arkasından arzu ve istek gelsin. O zaman itibara al. O zaman insanda ilk bulunması gereken şey, ölüm ötesi hayattır. Allah’ın varlığı birliği bir ikincisi ahrettir. Kur’an’da da hep böyledir. Allah’a iman sonra ahrete inanma gelir.

وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

  • Ahrete de yalnızca onlar gönülden inanırlar.”33

Ahret inancı olmadı mı bunun dışında hiç bir şeye yer vermeyiniz, değmez. Çünkü ahret inancı temeldir. Dünya ahretin üzerine oturmuştur. Ahret yoksa dünyaya itibar edilmez. O artık heva ve heves yurdudur, o bir hayaldir. Uyduruk bir âlemdir. Dünyayı uyduruk olmaktan çıkartabilmeniz için, kurtarabilmeniz için ahrete bağlamanız lazımdır. İşte o zaman dünya size fayda verir. Yoksa sizin için aldatıcı bir yaşam olur.

وَغَرَّتْهُمُ الْحَياةُ الدُّنْيا

  • Dünya yaşamı onları aldattı.”34

diyor. Çünkü onların uhrevi yaşamları yok, adamların bağlantıları yok. Onun için, Mümin için bu anlamda, bu bağlamda dünyada hayırdır, dünya yaşamı da güzeldir, ahret yaşamı da güzeldir. Ve yine onun için

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنا آتِنا فِي الدُّنْيا حَسَنَةً

  • Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver.”35

وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً

  • Ahrette de iyilik ver.” Ama şunları kınıyor.

رَبَّنا آتِنا فِي الدُّنْيا حَسَنَةً

Rabbimiz bize dünyada iyilik ver.”Arkasını söylemiyor. Biz arka diye bir şey bilmiyoruz.



وَما لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ

  • Onlara ahrette hiç bir nasip yoktur.”36

Allah, onları kınıyor. İnsanların bazıları Allah’ım dünyada bize iyilik ver der, kalırlar. İşte onlara ahrette bir nasip yoktur. Ama onlardan da yine bir gurup vardır ki Rabbim bize dünyada da ahrette de iyilik ver. İşte onlara nasip vardır.

أُولئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسابِ

  • İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.”37

Yaptıklarının bedeli onlara tazmin edilecektir. Allah Teâlâ Hazretleri tüm yarattığı varlıkları Allah adına sevmeyi saymayı, bizlere nasip etsin. Gerektiği şekilde onları yerine koymayı bizlere nasip etsin. Bir yer var ki şeytan taşlama diyoruz. Orada bir yer var, oraya bir direk konulmuş. O direği adam özellikle imar ediyor, yapıyor. Rencide olduğu zaman onu düzeltiyor. Şimdiye kadar düzeltmeseydi toz duman olup gitmişti. Çünkü boyuna taşlanıyor. Ya bu şeytanı niye yapıp duruyorsun? Günah yahu, buna para verilir mi derse bir adam ahmak olur.

Meselenin hikmetini, esprisini anlamamış olur. Onu da hakka hizmet ediyor, bize bir ders veriyor diye kollaman gerekir. Bu şeytana aittir, bu batıldır bunu vuralım, kıralım. Yok, onu koruyacaksın. Önemli olan ders alacaksın. Onunla temasın hangi ölçüde olacak bunu bileceksin. Onun için domuz da olacak. Bu domuzları neden yarattı ki Allah demek, gâvurları neden yarattı demektir. Olmasaydı bu gâvurlar. Sana mı danışsaydı? Senin şu fındıkkabuğunu doldurmaz aklın, sözün, senin bunları eleştirme hakkın yok. Sen yerini al, yerini. Bu böyle giderse korkarım sen aletlerinden de olursun. Eğer öyle bir yere gidersen altında sarkan bu aletlerin işi ne burada boyuna beni tuvalete götürüyor dersin. Bunlar da olmasaydı ya, mesele işte oraya gelir. Bunların en iyisini Allah bilmiştir. Allah iyiyi kötü ile iyi yapmıştır. Gündüzün değeri gecededir. Müminin değeri kâfirledir. Doğrunun değeri yanlışladır. Tatlının değeri acıyladır. Acı olmasaydı tatlı olmazdı. Şeytan olmasaydı melek olmazdı. Velhasıl böyle bil ve yerli yerince hepsini değerlendir. Yerincedir ol öyle. Ne güzel yaratmış Rabbim diyeceksin. Allah her şeyi yerli yerine oturtmuştur. Bizim tenkide değil, bizim anlamaya, çözmeye ihtiyacımız vardır. Bunların hepsi bir problemdir. Sen de öğrencisin, bunları çözeceksin. Çözebildiğin ölçüde değer alırsın, not alırsın. Çözemediğin ölçüde de kalın kafalı olarak kalırsın. Tembel olursun, havanı alır gidersin. Allah korusun. İyi yaşa, çözüm için yaşa, çözmek için yaşa ve çözmenin yolarını bilenden öğren. Muallimsiz değildir bu yaşam, mutlaka öğretmeni vardır. Bu âlemi Allah öğretmensiz bırakmaz. Bırakmamıştır, bırakmayacaktır, her zaman vardır. Bilmiyorsan bileni bulacaksın. Çünkü Allah bilmiyorsanız bilenlere sorun diyor. Biliyor musunuz zamanında adam Asya’dan kalkıyordu Afrika’ya gidiyordu. İmam-ı Buhari’yi düşünün. Adam nereleri gezdi dolaştı. Adam ilim için ne seyahatler yaptı. Şimdi sen şuradan şuraya kalkıp gitmiyorsun. Oturduğun yerden armut piş ağzıma düş. Her şeyi Allah sana oturduğun yerden verecek. Kastamonu’yu bir kere kolaçan et, burada ne var ne yok. Altında üstünde neler var, neler yok. Onu bilmiyorsun sen âlemi nereden bileceksin. Rahmetli büyüğüm vefat edip o kalabalık kitleyi görünce mahalleden birisi şaşırıp kalmış. Yahu böyle bir büyük insan burada hiç duymadık. Hem de burnunun dibinde, adamın komşusu. Onu görünce anlamış. Bize yazık demişler, böyle bir insanı kaybettikten sonra anlıyoruz. İşte genelde böyledir Allah’ın Kulları. İnsanoğlu böyle bir zaafa sahiptir. Önündekinin, elindekinin kıymetini, değerini bilmez. Kaybedince anlar. O zamanda iş işten geçmiştir. Geçti Boru’nun pazarı sür eşeği Niğde’ye. Böyle olmamak için hayattayken araştıracaksın. Gerekirse mahalle mahalle dolaşacaksın, soruşturacaksın. Bu işin yolu yol sormaktır, bilmiyorsan yöntem soracaksın. Şuraya nereden gidilir? Ben şöyle birini arıyorum var mı? Bunları okursanız kitaplarda eski uluların böyle arayış içinde olduklarını görürsünüz. Akşemseddin Hazretleri’ni düşünün. Adam kalktı İstanbul’dan Arap ülkelerine gitti. Anadolu’yu geçti tam oralara gitti. Bu adam en büyük medreselerin hepsini bitirdi. Devletin resmi okullarının en yükseğinden mezun oldu. Şimdiye kadar aklım için uğraştım. Bundan sonra sıra gönlüme geldi, bir gönül piri bulmam lazım, mürşidi bulmam lazım dedi ve arayışa girdi. Eski usûl böyleydi Allah’ın Kulları. Şimdi ümmiler arıyor. Ne mektep görmüş ne medrese. Bu arasa ne bulsa ne? Bulduğunun ne olduğunu nereden bilsin? Bakır mıdır, altın mıdır? Cahil bunu nereden bilecek? Okusana bir kere. Önce normal ilimleri öğren de sıra ona gelsin. Sırayla bu işler. Ümmiyane olur mu bu iş? Onun içinde abuk subuk doldular işte, serseri dolmuş. Eline doksan dokuzluğu alan erdim zannediyor. Öyle tesbih sallamayla iş yürümez. Kafa ve gönül olmak üzere müslümanda iki merkez vardır. Birisi dünyaya açılır birisi ahrete açılır. Melekût âlemine açılır. Kalbin bu dünya ile alâkası yoktur. Kalp Allah’a yöneliktir. Ruhlar âlemine yöneliktir. Görünmeyene yöneliktir. Bu göz, kulak, beş duyu dünyaya yöneliktir. Bu gözle meleği göremezsin. Asla, meleği bu göz görmez. Eğer birisi Muhammed a.s meleği gördü. O gönül, ruh gözüyle görür. Çünkü melek ruhtur. Ruhu ruh görür. Göz ruh değildir, o et parçasıdır. Maddeyi görür.

KUR’AN ÖĞÜTTÜR

Bu adamların bahaneleri ahrete inanmamalarıydı. Gerçek soruna gerçek teşhis işte budur. Merkezi teşhis, kökünden teşhis işte budur. Yüzünden alma tedbirlerle iş yürümez. Bunlara ne yapılabilir? Yapılabilecek bir şey varsa yapılır. Yapılmayacaksa defedilir. Mutlaka bir usûlü vardır. فلذلك İşte bu nedenle, ahretten korkmadıklarından dolayı, endişeleri olmadığı için ahretten أعرضوا عن التذكرة Kur’an’dan, Allah’ın âyetlerinden yüz çevirdiler, önemsemediler, arkalarını dönüp gittiler. لا لامتناع إيتاء الصحف Sayfaların kendilerine verilmesi konusunda, men edilmekten dolayı değil. Yani onlar bize bu sayfalar verilmedi biz de bu işte yokuz. Biz sayfa, kitap istemiştik, bu verilmedi öyleyse biz gidiyoruz. Mesele esas bu değil. Bu arzuları karşılanmadığı için i’raz etmiyorlar. Onların ahret endişesi yoktur. Öyle bir kaygıları yok. Onun için hepsini saçma buluyorlar. O temel olmayınca gerisi bıdı bıdı. Onların zehabınca, zannınca böyle, batıl inancınca böyledir. كَلاَّ Yüce Allah yine tekrar ediyor. Olmaz öyle şey, olur şey değil, olacak şey mi şu? Heyhat... إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ O Kur’an bir öğüttür, bir hatırlatmadır, bir vaazdır, bir nasihattir, bir uyarıdır. ردعهم onları men etti. عن إعراضهم yüz çevirmelerinden عن التذكرة Kur’an öğüdünden ki Kur’an’ın bir adı da “Tezkira”dır. Ayette tezkiradır. Âyetten, Kur’an’dan yüz çevirmelerinden dolayı Yüce Allah onları men etmiştir. Sizi men ediyorum, dönün. Dönün, gidin o Peygambere inanın ve onu tasdik edin. Dönün ve elinde size verdiği âyetleri alın ve onlara uyun. Yoksa sizi yakarım. Dönün. Uyarıyor. Bu bir öğüttür. إن القرآن تذكرة وقال Şunu demek istiyor. Kur’an bir öğüttür, uyarıdır. بليغة belağatlı, açık, net كافية yeterli, شافية şifa verici, هَادِيَةٌ hidayet edici... böyle gider.



وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ

  • Kuran’ı müminler için rahmet olarak ve içinde şifa verici âyetler olduğu hâlde indirmişizdir.”38

Kur’an şifa olarak, rahmet olarak, hidayet edici olarak size yeter. Sizin öğüdünüzdür, müminin başkasından öğüt almaya ihtiyacı yoktur. Müminin öğüt kitabı Kuran’dır. Aldım okuyorum. Ne aldın sen? Öğüt kitabı aldım onu okuyorum. Boşuna öğütüyorsun. Onlar darı öğüdü gibidir. Şurada güzelim buğday unu varken darıyı ne yapacaksın? Kur’an’ın öğütleri durup dururken, yetmedi mi sana? Ne yapacaksın onun bunun öğüdünü? Allah’ın öğüdünden öğüt almayan adamdan hayır çıkar mı? Başkasının öğüdünü tutsan ne tutmasan ne? Sen Rabbini dinle ki ecir alasın, sevap alasın. Falanın filanın öğüdünü tutmakla sevap alacaksın diye bir şey yok. O halde aslınızdan beslenin. Onun bunun terekesinden, kırıntısından değil. Güzel, sade ekmek var taze, niye kırıntıları yiyorsun ki. Onun bunun yiyemediği, içemediği kırıntıları, kokuşturduğu şeyleri niye yiyorsun. Tazesi var. Bayat değil taptaze. Allah’ın öğütleri her dem taptazedir. Doğrudan Allah’tan duymak istemiyor musun? Doğrudan duy, doğrudan. Rabbimin kelamı de. Rabbimin şu isteğini uyguluyorum de. Falan ağanın, filan ağanın, o öyle istedi de böyle yapıyorum. Yere batsın o. Eğer o adam olsaydı o da bunu okurdu. Çünkü Peygamberimiz ben sizi Kuran’la uyarıyorum diyor.

قُلْ إِنَّما أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ

  • De ki: ‘Ben sizi vahiy (Kur’an) ile uyarıyorum.”39

Bunlar hep Kur’anda geçen ayetlerdir. Bu meyanda âyetler vardır. Bunları niye söylüyorum. Günümüzde çok uzaklaşma var, suyunun suyunun suyuna pek meraklı olanlar var, onun için iyi gelmiyor. Adamın benzi sapsarı. Ne oldu sana? İşte çok öğüt içiyorum ben, öğüt suyu. Nereden geliyor bu su? Hep yuntu içmiş. Onun bunun kiri, ağzı bulaşmış, nefsi bulaşmış. Öğütler tutuyormuş. Allah’ın doğrudan kelamından neden almıyorsun? Yetmez mi bu sana? Bak ne diyor: Kâfidir, vâfidir, şâfidir diyor. Daha ne söyleyelim? Kulağın gönlün yok mu senin? Bunun için senin bir istişareye girmene gerek yoktur. Ben bu Kur’an’ın öğüdünü alayım mı, almayayım mı avukat bey, sen daha akıllısın falan filan. Bana Kur’an’da şöyle bir şey yazıyor. Bunu tutayım mı tutmayım mı? Önüyün körü. Seni kim yarattı? Sana aklı, fikri kim verdi? Neden bu aklını onun bunun eline teslim ediyorsun. Allah sana bunu kendin kullanasın diye verdi. Falan filan kullansın diye değil. Onun kendi aklı var. Eğer faydası varsa kendi başına çalsın. Benim aklım bana yetiyor diyeceksin. Allah sana bu aklı verdi onun için seni muhatap kıldı. Tek tek hepiniz muhatapsınız. Sen falanın kuyruğu değilsin. Baba sen dinle, bunları bana haber ver. Ben şöyle geriden doğru durayım. Öyle yok efendi Allah seni doğrudan istiyor. Bu benim yerime namaz kılıver demeye benziyor. Kendisi şurada oturuyor, al şu parayı benim yerime namaz kıl. Böyle kulluk olur mu? Diğer bir insanın yerine bir başkası kulluk yapamaz. Yapsa da ona faydası olmaz. Meğerki belli konularda aciz kalır da gidecek gücü kalmaz da yerine birisini hacca gönderir. Vekil diyoruz. Tabi zamanında neden gitmediğinin cevabını vereceksin. Tabi geçmişte, o zamana kadar neden yapmadığını sorarlar. Ben elden ayaktan düştüm. Düşmeden önce ne yapmıştın, niye gitmedin tabi bunun sorusu var. İşte ona vekil olarak izin vermişler. Ama hiç bir vekil asilin yerini tam anlamıyla tutmaz. Bu su bulamayınca toprakla teyemmüm etmeye benzer. Hiç bir zaman toprakla su bir olur mu? Evet, caiz olmasına caizdir. Ama su başkadır, suyun bedene verdiği etkiyle toprağın verdiği etki çok farklıdır. Onun için Allah’ın Kulları aklınızı başınıza alın. Bu sağlığın kıymetini bilin. Şimdi gücün kuvvetin yerindeyken bir an evvel haccını yap. Sonra, yarın ne olacağını bilemezsin. Bunun hesabını da Allah’a veremezsin diye tezkira babında bir uyarı yapmış olduk. Çünkü Kur’an bir uyarıdır. Hiç kuşku yok ki bu sure, bu ayet, bu Kuran bir öğüttür. فَمَن شَاء ذَكَرَهُ dileyen O’nun öğüdünden alır, dileyen o öğüdü tutar. Dileyen düşünür, taşınır ve gereğini yerine getirir. أي فمن شاء أن يذكره ولا ينساه Kim ondan öğüt almak diler, onu hatırlayıp unutmak istemezse فعل yapar, yapsın demektir. Bir an evvel yapsın, yani dileyen yapar, dileyen de yapmaz. فإن نفع ذلك Çünkü bu işin faydası عائد إليه kendisine aittir. Yaparsa kendine, yapmazsa yine kendinedir. Yaparsa iyi olur, faydasını görür. Yapmazsa kötü olur, zararını görür. Kendisi bilir. وَمَا يَذْكُرُونَ Onlar hatırlayamazlar, öğüt alamazlar. وبالتاء öğüt alamazsınız. نافع ويعقوب Nafi ve Yakup muhatap sigasıyla okumuşlar. Diğerleri gaip sigasıyla okumuşlar. Muhatap sigasıyla sizler öğüt alamazsınız, düşünüp taşınamazsınız, gereğini yapamazsınız. , gaip sigasıyla onlardır. إِلاَّ أَن يَشَاءَ الله Allah dilemedikçe hiç bir şey değilsiniz. Sizin namınız, şanınız yoktur. Siz nesiniz ki?

Allah dilemedikçe bir hiçsiniz. Allah dilerse diyeceksin ve o işe يا رحيم يا رحمن deyip girişeceksin. Allah dilerse olur. Yoksa ben bu işi yaparım, kıvırırım mutlaka, ben girersem yaparım. Sen bu işi beceremedin ama ben bak göreceksin nasıl beceririm. Atla git. Ondan sonra tak kafa gitti, göz gitti. Ne oldu? İşte maşallah, inşallah demedin. Sen kimsin? Yoksa bir taş senin başını ezer, yok eder. Senin bir taş kadar kıymetin olmaz. Ama Allah der, Yüce Allah’ın adıyla girişirsen her şey senin önüne serilir, açılır. Buyur, halifetullah buyur der sana. Çünkü sen o zaman Allah’ın yerine halef oldun. Allah’ın esması ile yol alıyorsun, gidiyorsun. Onu senden görüyor, o ışınları tanıyor. Ona yabancı değil, onlar Allah’ın isimlerini biliyor. Senin Allah adamı olduğunu biliyor. Allah adamı geliyor açılın diyor. O zaman açılır. Ama yok inşalah maşallah demeden gidersen yola her şey tıkanır. Bir gafil geliyor derler. Kendinden habersiz, bu nedir, hangi tür bir yaratıktır. Kalbinde iman nuru parlamadığı sürece karanlık bir yaratık olursun. Işık yok, karanlıktır. Nesin sen hayvan mısın, taş mısın? Yabani misin nesin? Seni tanımazlar.



İMAN KİMLİĞİ

İman onun için Allah adına, bizim için bir kimliktir. Yeryüzünün her tarafında geçerli olan bir kimliktir. Kalp kimliğidir. Onu gösterdin mi, onunla gittin mi her şey sana kapıyı açar, buyur der. O da yoksa hiç bir yere girip çıkamazsın. Hep kaçak muamelesi görürsün. Hep sürgün yersin. Sıvışa sıvışa, saklana saklana yaşarsın. Rahat yaşayamazsın. Gayri meşru olursun. Kayıtsız olursun. Daha önceden de söyledik. İman kayıttır. Allah’ın levhi mahfuzunda yer alan saidler zümresine kayıt olmaktır. İman etmek o deftere kayıt olmaktır. İmansızlık ise eşkiya defterinde yer almaktır. إلا وقت مشيئة الله Allah’ın dilediği vakit, zaman ancak sizin dilemeniz bir işe yarar. Sizin dilemenizin gale alınması, devreye sokulması, gündeme getirilmesi ancak benim dilemem iledir. Benim dilemem varsa sizin ki benim dileğime halef olur. Ona rabt olur, bağlanır ve 40وَرَابِطُوا işte rabıta budur. Bu şekilde benim iradem sizin iradenizi arkasından sürükler ve çeker. Yerine oturtur. O zaman senin isteğinde olur. İstedim de oldu dersin. Hâlbuki sen değil, o istedi de oldu. Demek ki O’nun isteği yoksa senin isteğin kuru kurudur, bir işe yaramaz. Onun için bilemezsiniz. Birçok şeyleri istersiniz ama oldu mu? Şunu istersin, bunu istersin, onu istersin. Sen yine doğru şeyleri iste. Ama bil ki O dilerse olur. Bunun parolası, bunun kaşesi, bunun şablon,u kanunu, denklemi, كان ما شاء اللهdır. Allah dilerse olur. Bunu sakın unutmayın. Atalarımızın evinde eskiden, her evde bu uyarıcı levhaları vardı. Tabi şimdi uyarıya ihtiyacı olmayan, işte bu tezkirayı yani uyarıyı attı gitti adam, çekti gitti. Şimdi milletin bu uyarılara ihtiyacı yoktur. Şimdi türlü türlü işte görüyorsunuz, ayı mıdır nedir, direklerde buna benzer şeyler evlerde. Türlü türlü, mumların put şeklinde olanı var. Değişik kimisi kabak, kimisi kafak cinsinden türlü türlü şeyler. Ne hale geldik Allahın Kulları. Onlar eskiden uyarıydı. Medreselerin kapılarında, duvarlarında; okulların şimdi ise okullarda dün gittik baktık bir okula her taraf put dolu. Dedim işte bu okul bunu hazırlıyor. Bu çocukları böyle yetiştiriyor. Artık bunlardan ne gelir. Devletin okulu bu. Bunlar bunu öğretiyor. Yani helali, haramı, Allah’ın kitabındaki uyarılarına göre bir eğitim mi var ki, ne bekliyorsun o gençlikten. Ne verdin de ne istiyorsun? Ondan sonra da hadi bakalım polis gücüymüş, jandarmaymış. Sen bu adamı doğru dürüst yetiştirmedin ki yapacağı budur. Ondan sonra da tepesine biniyorsun. Ne verdin ne istiyorsun. Ne ektin ki ne biçeceksin. Deminden ne söyledik ne ekersen onu biçersin. وإلا بمشيئة الله Allahın dilemesi ile ancak siz dileyebilirsiniz. Allah’ın dilediği vakit ancak dileyebilirsiniz. Allah’ın dilemesi ile ancak dileyebilirsiniz.
KULUN ALLAH İLE ALIŞVERİŞİ
هُوَ O Allah أَهْلُ التقوى o takvaya en layık olandır. Allah takva gösterilmesine, sakınılmaya en layık olandır. وَأَهْلُ المغفرة ve bağışlamaya, affetmeye en ehil, en layıktır Yüce Allah. Onun için en layık olanı unutmayın. Laik olana değil layık olana bakın. Yüce Allah’ın rahmetini arıyorsanız, takvasını arıyorsanız laik değil, layık olana bakın. O da Allah’tır. Çünkü Allah takvaya en layık olandır. Takva sakınma, kula ait olan bir sıfattır. Mümin takva ehlidir. Takva, Allah için bir tavırdır, bir açılımdır. Allahın yasaklarından uzak durma, emrettiklerine uyma. Yasaklarına tepki gösterme ve emirlerine adapte olma tavrının ismidir. Bu tavrın adına takva denilir ve bu insan mübarektir. İçinizde en üstününüz muttaki olanınızdır. Şu bu değil, varlığı, iki evi, beş evi, altını, gümüşü olan değil. Şu makamda, bu makamda olan değil. Muttaki olandır.

إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقاكُمْ

  • Allah katında en değerliniz takvaca en üstün olanınızdır.”41

Bunu bilelim. Bunu bilelim. Takvaya en layık olan Allah’tır. Takvanızı Allah için yapacaksınız. Allah için göstereceksiniz. Bu kul sıfatıdır. Kulun Allah’a göstermesi gereken bir sıfat ve hedefi Allah’tır. Hedefi hudur. Mağfirette Allah’tan kuluna yönelik bir tavırdır. Takva ise kuldan Allaha yönelik bir tavırdır. Bu bir alışveriştir. Eğer sen

إِنْ تَتَّقُوا اللَّهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ

  • Eğer Allah’tan layık olduğu şekilde sakınırsanız O, sizin için doğruyu yanlıştan ayırabileceğiniz bir yol gösterir ve sizin kusurlarınızı örter ve size mağfiret eder.”42

Arkasından mağfiret. Takva var mı? Sen Allah’a takva bedeli, Allah senden ne altın ister, ne gümüş ister. Senden takva ister. Bedeli Allah’ın istediği takvadır.

لَنْ يَنالَ اللَّهَ لُحُومُها وَلا دِماؤُها وَلكِنْ يَنالُهُ التَّقْوى مِنْكُمْ

  • Şüphesiz ki kestiğiniz kurbanların Allah’a etleri ve kanları ulaşmaz fakat tam tersine gösterdiğiniz takva Allah’a erişir.”43

Allah sizden takva ister. Sen ona takva verirsen o da sana mağfiret verir. Bu kadar basittir. Şartname, alışveriş budur. Sen Allah’a takva verirsen, takva ile yaklaşırsan, bu bedeli ödersen o da sana

وَأَهْلُ المغفرة seni bağışlayacaktır. Seni ateşinden azat edecektir. Senin birini bine çıkaracaktır. Senin kirini giderecek, seni aklayacaktır. Böylece seni cennet-i a’laya koyup, seni allı pullu bir damat kılacaktır. Biliyorsunuz her mümin bir damattır. Cennete giren müminler hurilerle izdivaç edecekler ve bu damat olarak girecek. Kabirde yatışında melek, mümine “damat gibi uyu” diyecek. Kabri geniş bir yatak gibi olacaktır. Hayatında hiç o kadar rahat etmemiştir. Müthiş bir yatıştır. Gerçekten cennet yatağı odur. Buradakiler sahtedir. Çünkü dünya sahte âlemdir. Dünyanın içindekiler de sahtedir. Adı cennet yatağı olsa bile sahtedir. Hanımlarda öyledir. Onlar da allanıp, pullanıp, gerçek düğünler cennet-i a’la’dadır. Zevkler sefalar oradadır. Mağfiret olundun mu cennet-i a’la ehli mağfiretin yeridir. Mağfiret olunmuşların yeridir. Allah’ın mağfiretine nail olmuşların yeridir. في الحديث Hadiste şöyle varid olmuştur. هو أهل أن يتقي Bu ayet hadisle böyle tefsir edilmiştir. O sakınılmaya en layık olandır. وأهل أن يغفر Bağışlayanın en layık olanıdır. لمن اتقاه Allah kendisinden korkanı, sakınanı bağışlamaya en layık olanıdır. والله أعلم Allah daha iyisini bilir dedi müfessirimiz ve Sure-i Celile’nin tefsirini böylece kapattı, tamamladı. Ey ulular ulusu Yüce Allah’ım, biliyoruz, sen istemeden hiç bir şey olmaz. Bizim hayrımızı dile. Bizim mağfiretimizi dile. Bizi müttaki kullarından eyle diyerek, âyetleri vesile yaparak biz de bu dersimizi bu dua ile kapatıyoruz.

1 Bakara2/197

2 İbrahim14/7

3 Araf7/71

4 Araf7/71

5 Bakara2/7

6 Fussılet41/44

7 Fatır35/14

8 Fussılet41/26

9 Enfal8/12-13

10 Münafıkun63/4

11 Bakara2/19

12 Nuh71/7

13 Nebe78/14

14 Yusuf12/105

15 Bakara2/7

16 Bakara2/7

17 Bakara2/7

18 Bakara2/7

19 Enam6/160

20 Rahman55/60

21 Tekvir81/26

22 Buhârî, Bedyü’l-Vahy,1

23 Buhârî Alamatü’n-Nübüvve, hadis no:3616

24 İsra17/36

25 Vakıa56/6

26 Tin95/4

27 Al-i İmran3/54

28 Zümer39/71

29 Bakara2/255

30 Nesai, Hıtbe, 1578

31 Buharî, Bedü’l-Halk,3301

32 Bakara2/103

33 Bakara2/4

34 Enam/70

35 Bakara2/201

36 Şura42/20

37 Bakara2/202

38 İsra17/82

39 Enbiya21/45

40 Al-i İmran3/200

41 Hucurat49/13

42 Enfal7/29

43 Hac22/37


Yüklə 216,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin