Allah'ın Sıfatları ve îstivâ Meselesi
Allah'ın kendi zâtı hakkında verdiği bilgiler, sözgelimi istiva meselesi, Arş'ı; işitmesi, görmesi, konuşması vb sıfatları da bunun gibidir, Rebî'a b. Ebî Abdirrahman ile Mâlik b. Enes'İn dediği gibi "Bunların ne'liklerini, niteliklerini, anlamlarını Allah'tan başka hiç kimse bilemez". Diğer alimler bu ikisinin "Rahman, Arş'a istiva etmiştir." (Tâhâ, 20/5) ayeti ile ilgili sözlerini kabul etmek durumunda kalmışlardır. Nitekim onlar, bu "Rahman Arş'a nasıl istiva etti? sorulduğunda, "İstiva olgusu bilinmekte, keyfiyeti ise bilinmemektedir. Ona bu hali ile iman etmek farz olup hakkında daha fazla soru sormak bidattir" cevabını vermişlerdir. Bu sözler İmam Mâlik'e aittir. Nitekim yine o "istiva kavramının malum ne'liğininse meçhul olduğunu ve Cenab-ı Hakk'ın onun keyfiyeti ile ilgili bilgiyi kendisine sakladığını" söylemiştir.
Bunun gibi diğer selef uleması da -mesela İbn Mâcişûn, Ah-med b. Hanbel ve başkaları-kulların, Allah'ın kendi zatı İle ilgili olarak verdiği bilgileri bilemeyeceğini açıkça ortaya koymuşlardır. Bunların keyfiydi, "Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği" tevil amindendir.
Allah'ın kendisi ile ilgili verdiği bilgileri açıklaması halinde insanların bu bilgileri beyinsel ve ilmî kapasiteleri ölçüsünde algılayıp anlayabilmeleri mümkündür. Sözgelimi insanlar işitme, görme kavramlarını anlayabilirler. Ancak bunlar dahi birbirinin aynı olmayıp insanlar ikisi arasındaki farkı ayırabilirler. Bunun gibi Allah'ın afim ve kadir (sürekli bilen, sürekli güç vetiren) olması ile insanların bilgi ve kudret sahibi olmaları arasındaki ayrılığın da bilincindedirler. Onun işitmesi, görmesi vb. niteliklerinin keyfiyetini bilmeseler de kavram olarak bu tür sıfatların ne anlama geldiklerini bilirler. Belki insanlarda bulunan ruh, bu tür kavramları özet (cümle) -keyfiyet olarak değil- olarak bilebilir.
Bunun gibi insanlar Allah'ın "Arş'a İstiva etmesi" mes'elesini de mana itibarı ile anlarlar. Allah'ın Arş'a istiva etmesi kavramı, rubûbİyet sıfatının Arş'ını kuşatmasını ve onun üzerine yükselmesini içerir. Önceki alimler bu kavramı, bu şekilde açıklamışlardır. Kelimeden çıkarılan anlam budur ve iugatta bundan başka bir anlam içerme ihtimali de yoktur. Bu meseleye dair başka yerlerde daha geniş bilgi verilmiştir. Bu nedenledir ki İmâm Mâlik: "İstiva malumdur" demiştir.
"İstiva kelimesinin birkaç anlamı vardır" d İye güzel söylemiştir; çünkü selef uleması yalnızca istiva kelimesini tek başına ele alarak yorumlamışlar, hiçbir harf ile İlişkilendirmemişlerdir. Kelime yalın halde ele alındığında anlamı, biraz önce söylediğimiz gibidir. Ama kimileri birtakım bağlaçlarla birlikte kullanarak aynı anlamda "istiva alâ keza" demişlerdir. Kimileri yine bu anlamda "İstiva ilâ keza" kimileri de "istiva ma'a kezâ" demiştir. Görüldüğü gibi kelimenin anlamı harfler aracılığı ile başka kelimelerle kurduğu ilinti ölçüsünde çeşitlenmektedir. Ne var ki "istiva âlâ keza" ifadesi Kur'ân'da ve bilinen Arab lugatlarında, tek anlamın dışında başka bir anlama gelmemektedir. Kur'ân'da bu kelimenin geçtiği başka ayetler de vardır. İşte birkaçı:
O bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üzerine istiva etli (yükseldi). {Fetih, 48/29) Gemi Cûdi'ye istiva etti (yükseldi, oturdu). (Hûd, 11/44) Ki unların sırtına istiva ederseniz (yükselesiniz, binesiniz), son-"( ra onların üzerine yükseldiğiniz (bindiğiniz) zaman Rabb'inizin nimetini anasınız... (Zi.ihn.if, 43/13)
Sen ve yanında bulunanlar, gemiye istiva ettiğiniz (yerleştiğiniz) zaman.... (Mü'minûn, 23/28)
Hz. Peygamber'e bir keresinde binmesi için bir binek getirilir. Ayaklarını üzengiye koyduklarında "Allah'ın adıyla!", hayvanın üzerine çıktıklarında (istiva) da "Elhamdülillah! derler.10
Öte yandan İbn Ömer'in naklettiği bir haberde sözkonusu kelime "Rasûlüllah (s.a) devesinin üzerine istiva ettiğinde (çıktığında) hacc için sesini yükselterek telbiye getirmeye başladı..."" şeklinde kullanılmıştır.
Verilen örneklerde geçen istiva kelimesi iki şey içermektedir. Rasülüllah'ın üzerine istiva ettiği şey üzerine yükselip onunla aynı düzeye gelmesi ve birşeye eğilim gösterene "O şey üzerine istiva etti" demlememesi. Sözgelişi Halil b. Ahnıed rivayet ettiği hadiste "istevev (İstİvâ ettiler)" dediği zaman, kelimenin bu anlamını kasdetmiştir.
Şairin şu beytinde geçen istiva kelimesi de aynı anlamı ihtiva etmektedir:
Bişr bilahere kılıç kullanmadan ve kimsenin kanını dökmeden Irak yöresine istiva etti (egemen oldu).
Bu ifadelerde yeralan istiva kelimeleri aynı anlamı içermektedir. Sözgelimi şiirde Bişr b. Mervan'ın sadece işgal değil Irak yöresine egemen olup iktidar koltuğuna oturduğu ve bölgenin tümüne egemen olduğu anlatılmak istenmiştir. Çünkü böyle olsaydı halife Abdülmelik'in Irak'a ve diğer İslam ülkelerine, Ömer b. Hattab'm Irak, Horasan, Şam ve Mısır ile fethettiği diğer bölgelere ve Allah Rasûlü'nün fethettikleri Yemen vb. diyarlara istîvâ etmeleri bu bölgelerin tümü üzerinde egemenlik kurmaları gerekirdi. Oysaki hiçbirisinin sözlerinde istiva kavramına bu anlamda rastlamak mümkün değildir. Hiçbiri bu kelimeyi, bu bağlamda kullanmamış, "Ben falanca yöreye istiva ettim" dememiştir. Yalnızca kendi başına bir yöreye egemen olan kimse için "Sözko-nusu yörenin iktidar koltuğuna istiva etti" ifadesi kullanılmıştır. Tıpkı "Falanca taht'a oturdu; koltuğa ya da divana oturdu" ifadelerinin yerine "istiva etti" kelimesinin kullanıldığı gibi. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu kelimenin geçtiği ayetlerde şöyle buyurul-maktadır:
Yûsuf ana-babasını arş'ın (tahtın) üzerine çıkardı ve hepsi onun İçin secdeye kapandılar... (Yûsuf, 12/100)
Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine iktidar erki ile ilgili herşey verilmiş ve büyük bir arşı (tahtı) vardı. (Nemi, 27/23)
Zemahşert ile diğer ünlü tefsir alimlerinin "Sahip oldu" anlamında kullandıkları "İstiva ala keza" (yani, "O o şey üzerine istiva etti, o şeye sahip oldu" cümlesi, hiçbir sağlam dayanağı olmayan, soyut bir cümledir. Arab dilinde, bu tür bir ifadenin doğruluğunu destekler mahiyette tek bir delil bulunmamaktadır. Böyle bir ifadenin doğru olduğu varsayılsa bile, bu anlamı, Allah'ın Arş'a istiva etmesi bağlamında kullanmak tamamen tutarsız ve asılsızdır; çünkü bizatihi Allah gökleri ve yeri altı günde yaratıp ardından Arş'a istiva ettiğini, böylelikle sünnetin de işaret ettiği gibi -Arş'ın göklerin ve yerin yaratılışından önce de varolduğunu bildirmiştir. Bu durumda O'nun Arş'a, yarattığı zaman, sahip olduğu ve üzerine egemenlik kurduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle iken Allah'ın Arş'a istiva etme eylemini göklerin ve yerin yaratılışından bıraktığı nasıl söylenebilir?
Sonra Allah'ın istiva etmesi, egemenliği ve mülkiyeti altına alması, yalnızca Arş'a has da değildir. O, mevcut herşeyin yegâne sahibi olup herşey üzerinde mutlak egemenlik kurmuştur. Bunun gibi "O yüce Arş'm rabbidir." (Tevbe, 19/129) ayetinde buyu-rulduğu üzere O rubûbiyet sıfatı da yalnızca Arş'ı değil itim varlıklan kapsamaktadır. Evet bu ayette azamet sıfatı Arş'a özgü kılınmışın', ama bunun diğer yaratıklara teşmil edilmesinde de hiçbir sakınca yoktur.
Kaldı ki, Allah İçin "Arş'ın rabbi" denilebileceği gibi, "herşeyin rabbi" de denilebilir. Bunda da bir sakınca yoktur. Ancak istiva olgusu yalnızca Arş'a özgüdür. Sözgelişi, "Allah Arş'a ve herseye istiva etti" denilemez. Hiçbir müslümanbu kavramı, "herşe-ve istiva etmek" şeklinde kullanamaz. Kitab ve sünnette bu tür bir kullanım biçimi bulunmamaktadır. Rubûbiyet sıfatı ise Arş için olduğu gibi, herşeyi kapsar biçimde genel olarak da kullanılmıştır. Aynı şekilde yaratma kavramı da hem özel hem genel manada kullanılmıştır. Sözgelişi bu kavram şu ayetlerde iki anlams da içermektedir:
Yaratan rabbinin adıyla oku!
Ki o insanı embriyodan yarattı.. (96/1-2)
istiva kavramı Kur'ân terminolojisinde Arş kavramına has kılınmıştır. Bu kavramın dışında başka bir kelimeye özel ya da genel anlamdaki bir kavrama nisbet edilemez. Bu meseleden başka bir yerde genişçe söz edilmiştir.
Bunları ayrıntılı biçimde anlatmaktan maksadımız selef ulemasının İbn Arabi, el-Mu'âfırî gibi, kavramın on küsur farklı anlam içerdiğini iddia edenlerin görüşlerine aykırı olarak söyledikleri, "İstİvâ malumdur" sözünün doğruluğunu pekiştirmektir.37
Dostları ilə paylaş: |