Müellitin Hayatı ve Eserleri



Yüklə 1,27 Mb.
səhifə2/27
tarix11.09.2018
ölçüsü1,27 Mb.
#80500
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27

Önsöz

Okuyucularımıza sunduğumuz "İhlâs Suresi Tefsin" üs-tad îbn Teyraiye'nİn en önemli eserlerinden ve ilminin enginliğini gösteren en iyi delillerden biridir. Eser aynı zamanda malumatının genişliğinin akiî ve naklî İlimlerdeki de­rinliğin de en güzel tanıkların dan dır. Kitab ve sünnetten çokça deli! getirilmesi üstâdm felsefecilerle kelâmcıların iddialarını biz­zat kendi yöntemleriyle çürütme hususunda gösterdiği başarı sa­yesinde eser alanında tek olma niteliği taşımaktadır.

Aslında biz bu kitabı Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Asımî en-Necdî el-Hanbeli'nin "Mecmû'u Fetâvâ-yi Şeyh'ül-Islâm Ahmcd îbn Teymiye" hazırladığı derlemeden aldık. Ancak esere, "Kul Hüvallâhu Ehâd Suresinin Fazileti Hakkında Sorulan Soruya Üstadın Verdiği Cevap" bölümünü de ekledik. Zira üsta­dın bu konuda "Kul Hüvallâhü Ehad Suresinin Kur'an'm Üçte Şirine Denk Olması Hususunda İlim ve İman Ehlinin Verdiği Cevap" adını verdiği ve fetvalarının toplandığı derlemede de yer alan bağımsız bir risalesi vardır. Bu risale Hicrî 1322 yılında Mı­sır'da Takaddüm Matbaa sı'nd a, Şeyh Muhammed Şükrü ei-Alûsi nüshasından "Kul Hüvallâhu Ehad'm Kur'an'm Üçte Birine Denk Olduğuna Dair RahmâıVın Elçisinin Verdiği Haberin Ha­kikati Hakkında İman Ehlinin Verdiği Cevapla İlgili Kitab" adıy­la bağımsız olarak da basılmıştır.3

Eserin Telif Tekniği

Müellif, eserine "samed" kelimesinin içerdiği manalardan söze-derek başlamış. Tabcrî ve Râzî gibi ünlü tefsircilerin eserlerinde, bu kavramla ilgili olarak kaydedilen görüşleri aktarmış ve ünlü dilbilimcilerle sözlük bilimcilerinin görüşlerini de tanık olarak zikretmiştir. Ardından "ehadiyet" (teklik) ve "samediyet" kav­ramlarının açıklanmasına ve yaratılmış hiçbir varlığın, hiçbir açıdan Allah'a denk olamayacağının isbatı konusuna girmiştir.

Eser, "Kuİhüvallâhu ehad" suresinin tefsiri olarak kaleme alınmış olmakla birlikte tevhid konusunda, Allah'ın sıfatlarından isbatı vacip olan ve O'nun hakkında tenzih edilmesi gereken sı­fatların neler olduğuna dair başhbaşma bir kitaptır.4

Konuların Tasnif ve Tanzim Yöntemi

Müellif eserde selefin yöntemini izlemiştir. Selefin uygulaması şöyle idi: Öncelikle sânı yüce yaratıcının kendi hakkında bizzat tanımladığı veya seçtiği elçisinin-salât ve selâm üzerine olsun-sözlerinden tesbit edilen isim ve sıfatlan kullanmaktır. Kelâm ve felsefecilerin "cevher", "araz", "cisim", "mürekkeb", "mütehayyiz" vb. kavramlar hakkında birtakım görüşler vardır; ki bunlar ne ki­tap ve sünnete ne de sahabe ile onların yoluna ihsan üzere uyan tabiînin sözlerine dayanır. Bu durumda bu kavramlar Allah'ın zâtı hakkında isbatlamak veya O'ndan reddetmek (tenzih) bize düşmez ve böyle bir mecburiyetimiz de yoktur.

Tartışmalar sırasında görüleceği üzere, "Ihlâs Suresi" tevhidin anlamını, başka ibarelerle anlatılamayacak kadar önemli ifadelerlc içermekledir. Surede Allah'ın "ehad" (tek), "samed" (önce-siz ve sonrasız), "doğmayan ve bir başkasını doğurmayan" oldu­ğu ayrı ayrı belirtilmiş ve surenin, ümmetler arasında bilinen tüm şirk türlerine karşı bir reddiye olduğu açıklanmıştır.

Müellif, tezlerini tartıştığı sırada, sağlam metoddan saparak ı-erçeği (hakkı) Kur'an ve hadisin dışındaki kaynaklardan tesbite yönelen İslâm alimlerinin hatalarına değinmeden geçmemiş; şeyhlerden ve evliyalardan yardım dileyip bunları Allah'a ulaş­mada aracı kılarak şirk işleyen bid'atçılara saldırmayı ihmal et­memiş, şeytanın kendilerini, farkına varmadan şirk bataklığına düşürünceye dek akıllanyla nasıl oynadığını, onları nasıl ayarttı­ğını açıklamış, bu bağlamda mescidlerle ziyaret yeri olarak kabul edilen mekanlar ve türbeler arasındaki farkı izah etmiştir. Bun­lardan birincisi yani mescidler, Allah'ın ve Rasûîünün saygı duy­mayı, her türlü şirk eyleminden temiz tutmayı emrettiği mekan­lardır. Bu nedenledir ki mezarlıkların (türbelerin) mescid edinil­memesi, kabirler üzerine mescid yapılmaması gerekir; zira Hz. Peygamber ümmetini bu eylemden özellikle sakindirmiştır.

Türbelere, bilhassa yatırlara, şehidlerin ve ünlü şeyhlerin medfun bulunduğu kabirlere gelince, Kur'an ve sünnette bunlar­dan bahsedilmediği gibi sahabe de ve onların izinden giden tabi­înde de böyle bir uygulamaya rastlanmamıştır. Onların bu tür yerler la'zim ettikleri veya buraları kutsadıkları görülmemiştir; zira İslâm, "üç mescid dışındaki mescidlcre ziyaret amacıyla yol­culuk yapmayı" dahi haram kabul etmiştir ki bunlar Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ile Hz. Peygamber'in Medine'deki mesci­didir. Müellif şöyle demektedir: "Kendilerinden birtakım ilıtiyaç-Innıı giderilmesini istemek, yahut onlara dua etmek ya da aracılık­ları ile Allah'a and içmek veyahut yattıkları mezarların yanında yapılan duaların ve kılınan namazların, diğer ınescidlerdeyada ev­lerde kılınanlardan daha makbul ve faziletli olduğunu kabul et­mek... bütün bu eylemler müslümanların ittifakı ile sapıklık, şirk ve bid'attır".

Üslad kitabın bîr bölümünde oldukça önemİi bir konu olan "Kur'an'da tefsirini Allah'tan başka kimsenin ne Resul, ne melek­ler, ne sahabe ne de alimler bilmediği ayetler olup olmadığı" me­selesini ele almaktadır.

Müellif bu konuya, Ccnâb-ı Hakk'ın şu ayetinde geçen "te'vil"5 kavramını irdelemekle başlıyor.

Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorum yapmak için onun mütcşnbilı ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun yorumunu (te'vilini) Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde derinleşenler "Ona inandık, hepsi Rabb'İmiz katındadır." derler, öz akıl sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz. (Âl-i İmrân, 3/7)

Şeyh öncelikle ulemanın ayette geçen "İllallah" [Allah'tan başka (kimse bilmez)] kaydı üzerindeki tartışmalarını zikredip ardından "te'vil" kelimesinin incelenmesine geçmektedir.

Müellif "te'vil" kavramının seîef ulemasmca başlıca iki an­lamda kullanıldığını söylemektedir:



1- Sözün bizatihi İzlediği, dışarıda var olan hakikat. Bu ger­çekleşen bizzat kendisi ile haber verilendir. Bu anlamda "te'vil" şu ayette olduğu gibi Kur'an'da birkaç yerde geçmektedir:

İlle de onun te'vilini mi gözetiyorlar?! O'nun te'vilinin geleceği (ha­ber verdiği şeylerin gerçekleşeceği) gün, önceden onu unutmuş olanlar diyecekler ki: "Doğrusu Rabb'İmizin elçileri hakkı getirmiş. (Araf, 7/53)

Kıyamet günü gerçekleşecek bu haberler (bilgiler) Kur'an'm va'd, va'îd, cennet, cehennem ve bunlarla ilişkili olgular hakkın­da verdiği bilgilerin te'vilidir.

Kur'an'm verdiği bilgilerin (haberlerin) teViline de geçmiş milletlerin durumlarını anlatan ayetlerle, gelecekte, kıyamet gü­nü meydana gelecek durumlara ve dirilme olgusuna dair bilgile­ri ihtiva eden ayetler gösterilebilir.



2- Tefsir ve açıklama.

Burada te'vil kelimesinin -bunların dışında- daha sonra gelen fıkıh, tefsir ve metodoloji alimlerinin kullandığı üçüncü bir an­lamı daha vardır; ki bunun anlamı "sözcüğü, içerdiği anlamı ge­rekli kılan bir karine bulunduğu için, tercih edenden, tercih edi­len manaya çevirmektedir" şeklinde saptanmıştır.

Üstad bu son manayı, selefçe bilinmediği ve kullanılmadığı gerekçesiyle reddetmekte ve dayanak olarak ilk iki manayı alarak bu konudaki hükmünü, -yukarıda zikredilen- ayetteki te'vil keli­mesinin şu anlama geldiği yönünde vermektedir: "Te'vil, işlerin neticeleri; sözcüğün medlulünün dışında kalan mevcud hakikat olup bunu da Allah'ın dışında hiç kimse bilmez. Bu nedenle lafza-, İ celal (illallah) üzerinde durmak gerekir".

Bazı selef ulemasının lafza-i celâl (Allah kelimesi) üzerinde değil de "ilimde derinleşenler" ifadesi üzerinde durdukları riva­yetine gelince; bu görüşü benimseyenlere göre "te'vil" kelimesi­nin anlamı "tefsir ve açıkla.na"dır; çünkü, "Kur'an'da ne Cib­ril'in, ne RasûPün, ne sahabenin ve ne de ihsan ile onların izin­den giden tabiînin anlamını bilmediği birtakım ayetler vardır" demek açıkça büyüklük taslamak; hakikati, laf kalabalığı arasın­da kaynatmaktır. Zira RasûTün (s.a) esas görevi, kendisine gelen İlahî bilgileri insanlara ulaştırmak ve açıklamaktır. Hal böyle iken anlamını bilmediği ayetlerin içerdiği bilgileri insanlara nasıl ulaştırıp açıklayabilir? Bu hususta, Kur'an'da selef ulemasının an­lamını açıklama girişiminde bulunmadığına işaret eden güçlü deliller ve sıhhati kanıtlanmış görüşler vardır.

Buraya kadar zikrettiklerimiz, elinizdeki eserde yeraian konu­lardan sadece birkaçıdır. Okuyucu diğer örnekleri kitabı oku­yunca en sahih kaynağında bulacaktır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi biz bu eseri "Mecmû'u Fetâvâ-yı Şeyhülislâm Ahmed İbn Teymiye" adlı derlemenin 17. cildinin 214-503. sayfalarından çıkardık. Ancak baş tarafına, "İhlâs sure­sinin" fazileti ile alakalı sorulan soru ve bu soruya verilen cevapla ilgili yedi sayfalık bir bölümü -aynı eserin, aynı cildinin 206-213. sayfalarından alarak- eklemeyi uygun bulduk.

"İhîâs Suresi Tefsiri" daha Önce de birkaç kez bağımsız olarak

basılmıştır. Hicri 1323 yılında Matbaa-yı Hüseyniye'de (Mısır)

yapılan ilk baskısına şöyle bir not düşülmüştür:

Bu nüsha, İraklı nuislümanlann yegane başvuru kaynağı faziletli iistâd AH'ısİ-zade Secici Mahmûd Şükrü Efendi -Allah yaşamıyla o mı faydalandırsın- hu/urunda okunmuş; es-Seyid Mııhammcd Bedreddîn Hhu "Firâs en-Nâ'sanî cl-Halebi tarafından düzeltilmiştir.

H. 1352 yılında Müniriye Matbaa idaresi sahibi Şeyh Mu-hammed Münir tarafından yapılan ikinci baskının kapağına şu kayıt düşülmüştür.

1352 yılında, esas alınan baskısı tashih edilmek suretiyle ilk kez ba­sılmıştır.

Oysa kitabın bu baskısında ne aslına başvurulmuş ne de tas­hih edilmiştir. Sözkonusu birinci baskı hataları, kelime ve cümle düşükleri İle ve aynı harflerle yeniden basılmıştır.

Eser birkaç baskı daha yapmışsa da bunları görme imkanı bu­lamadık.

Üstad Muhammed Ebû Zehra "İbn Teymiye" adlı kitabında

yalnızca sözünü ettiğimiz iki baskıyı zikretmiştir.

"Ihlâs Suresi Tefsiri" adlı bu eseri yayımlamamızın nedeni herşeyden önce bu surenin İslâm'ın temeli olan tevhid olgusu­nun temel ilkelerini içermesi bu özelliğinden dolayı da Kur'an'ın üçte birine denk olmasıdır. Müellifi Şeyhülislâm İbn Teymi-ye'nin selefi düşüncenin lideri konumunda bulunması, düşünsel donukluk ve körü körüne laklid çağında İslâm'ın iki temel kay­nağı olan Kur'an ve sünnete yeniden dönüş çağrısının bayraktar­lığını yapmış olması da bunda etkili olmuştur. Bu hareketimizle "Dâru's-Selcfiye" olarak temci ilkemizin "kişisel görüş ve istekle­re bağımlı olmaksızın hayalın her alanında kitap ve sünneti sağ­lam bir zemine yerleştirmek" olduğunu okuyucularımıza duyur­maktayız.

Eserİ yayıma hazırlarken, imkanlar ölçüsünde elde edebildi­ğimiz nüshaları asılları ile karşılaştırıp tashih ettik. Farklılıkları ve yanlışlıkları dipnotlarda belirttik. Ayrıca kullanılan hadisleri, sahabe ve tabiîn sözlerini sahihlik ve zayıflık dereceleri ile birlik­te dipnotlara çıkardık. Kavilerin hayat hîkayelerini öğrenmeyi ar­zulayanlar için, ulaşabildiğimiz kadarıyla biyografilerini kısaca zikrettik. Hadislerin tahririnde altı temel kaynak hadis kitabı (kütüb-İ sîtte) ile İmam Ahmed'in Müsned'ini kullandık,

Okuyucu, üstadın -az da olsa- bu kitabında hadis ve sahabe sözlerinin sıhhat derecelerine işaret ettiğini, zaman zaman zayıf, hatta bazı âlimlerin mevzu saydığı hadisleri kullandığını gözlem­leyecektir. Bunun gibi İbn Teymiye bazan da hadislerin metinle­rini ulemanın önemsediği Buhârî ve Müslim'den değil İmam Ahmed'in Müsned'inden almıştır. Bu ayrıntılara da dipnotta işa­ret etmişizdir.

Çalışmamızı kabul etmesi, tüm müslümanlara faydalı ve ke­rîm zâtının rızasına vesile kılması umuduyla şâm yüce Allah'a dua ederiz.

Dualarımızın sonu "Alemlerin Rabb'i Allah'a hamdol-sunF'dm. (Fatiha, 1/1)

Allah'ın salât ve selâmı yüce nebisi üzerine olsun!6

Abdülâlî Abdülhamîd

Dâr'üs-Selefîye İlmî Araştırma

ve İnceleme Bölümü Başkam

Bombay-Hindistan




Yüklə 1,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin