AKŞAM NAMAZI :
Bu namazı ilk defa Îsâ (A.S.) kılmıştır. Hıristiyanlar Allah, Meryem, Îsâ üçlemesi yapıyorlardı. Halbuki, bu üçleme varlık şirki idi. Bu şirkten kurtulduğu için, Îsâ (A.S.) üç rek’at namaz kıldı. Hasan Fehmi Hazretleri şöyle buyuruyorlar:
Akşam namazını imamla kılan
Onlardır Allah’ı hem zâhir gören
Hakk söyler Ene’l- Hakk kulun dilinden
Akşam namazını imamla kılabilmemiz için ef’âlin, sıfatın ve vücûdun görüntüsünün, rûhumuzun bir zuhûru olduğunu, bütün sıfat ve a’zalarımız imam olan rûha tâbi olduklarını bilmektir. Artık her sıfattan kendisini ilân edeni gördükleri için Hakk’ı da zâhir görmüş olurlar. Her varlık bizlere ‘Hakk’ım’ deyip durmaktadırlar. Onun için “Doğu, batı Allah’ındır. Yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın yüzü oradadır” Âyeti bize bunu ikâz etmektedir. Dolayısıyla bir sâlik de Fenâfillâh olması nedeniyle Hakk zâhir olduğunda konuşanın, duyanın ve görenin Hakk olduğunu bilir. Bilmek ise görmenin aynısıdır. Böylece kendi mazharından Cenâb-ı Hakk’ın ef’âl zuhûru, sıfat zuhûru, Zât zuhûru için üç rek’at namaz kılar. Namaz Hakk’la beraber olmaktır. Yani kul olan mazhardan Cenâb-ı Hakk’ın zuhûra gelmesi demektir. Ayrıca Resûlullah efendimiz iki rek’at şükrânî olarak sünnet kılmışlardır. Çünkü bu saydığımız tecellîler iki yerde; ya Vahdette veya kesrette zuhûr eder. Onun için sonunda teşekkür etmek için iki rek’at de sünnet kılınmaktadır.
YATSI NAMAZI :
Yatsı namazını ilk defa Musa (A.S.) dört rek’at şükrânî olarak kılmıştır. Resûlullah Efendimiz de evvelinde gayri müekkede olarak dört rek’at sünnet ve sonunda da iki rek’at müekkede olarak namaz kılmıştır. Musa (A.S.) ne için dört rek’at namaz kılmıştır. Bunu Fehmi Hazretlerinin şu dizelerinde bulmak mümkündür:
Yatsı namazında eyle sen huzur
Muhammed yüzünden Hakk zâhir olur
Hakk bâtın ile halk zâhir olur.
Bir kişi Fenâfillâh olduğunda varlığının yokluğunu idrâk eder, Cem’de Hakk’ın varlığı ile var olmanın zevkine erer. Hazret mertebesinde de Hakk’ın varlığı ile var olan kişinin dört anâsır-ı unsuriyenin de Hakk’ın olduğunun zevki, Musa (A.S.)’nın dört rek’at şükrânî olarak namaz kılmasına sebep olmuştur. Bir Hadis-i Kudsî’de “Kulum bana nevâfille yaklaştığında o kulumu severim. Sevdiğim kulumun duymasına kulak, görmesine göz, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak, tüm a’za ve cevâhiri Ben olurum.” buyrulmuştur. Artık Muhammed olan bütün Hakk’ın sıfatlarından Hakk teâlâ zâhir olarak zuhûr etmektedir. Kişi bu idrâkle, Hakk’ı bâtında, halkı da zâhirde olarak müşâhede eder. Görünen bütün sıfatlar Cenâb-ı Hakk’ın dâima her an ayrı tecellîsinin her sıfatta birer görüntüsüdür.
Musa (A.S.) teşbih peygamberi olması nedeniyle bu mertebenin zevkini remzetmektedir. Farzın önünden kıldığımız dört rek’at sünnet de aynı ikindi namazında târif ettiğimiz gibi hakîkat güneşinin kesret olan sıfatlarda gurûb yapmasının bir delilidir. Hakîkat güneşi kesrette batarken de kızarıklık meydana gelir. Bazı kişilerde ise bu durum yine kızarıklık olmadan hemen tecellî eder. Onun için Resûlullah Efendimiz çok zaman bu sünneti kılmamış, zaman zaman da kılmıştır. Bizler de aynen öyle yapmaktayız. Son iki rek’at sünnet de, öğle ve akşam son sünnetleri gibi müekkede olarak şükranî ifâ ederiz. Çünkü Hakk’ın Vahdet ve kesret tecellîsinden başka üçüncü bir tecellî yönü yoktur.
SALÂT-İ VİTR NAMAZI :
Altıncı vakit olup onu da Resûlullah efendimiz kılmıştır. Bu namaz da üç rek’attır.
Salât-ı vitri kılan muhakkak
Evvel âhîr zâhir bâtın olur Hakk
Kalmaz şirkin abîd mâbud olur Hakk
Yalvar kul Allah’a seher vaktinde
Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde.
‘Vitr’ tek anlamındadır. Yâni ibâdet eden Hakk, ibâdet Hakk ve ibâdet edilen Hakk demektir. Onun için tenzih, teşbih ve Tevhîd üçlemesini zevk edenler, ihlâsa erdikleri için şirkten kurtulmuş ve salât-ı vitr namazını da kılmış olurlar. Vitr namazının bir rek’atı Allah emrettiği için farz, bir rek’atı Resûlullah Efendimiz kıldığı için sünnet, bir rek’atı da kul mazharından zuhûr ettiği için vâcib olmuş oluyor. Görüldüğü gibi tecellî eden Zât, tecellî sıfat ve tecellî olunan ise fiiller olduğu için hem ihlâs, hem şirklerden kurtulmak, hem de Hakk’ı ve hakîkati evvel, ahir, zâhir, bâtın olarak zevk etmiş olunuyor.
Bu namazlardan sonra bir de teheccüd namazı var ki, bu yalnız Resûlullah efendimize ait olduğu için bazıları bunu nâfile olarak kılarlar. Halbuki Fehmi Hazretleri:
Teheccüd namazı farz değil sana
Yetim malıdır yakar baştan başa
Teberrüken kılar Fehmi yok hâşâ
Buyuruyor. Yani Makâm-ı Mahmûd mertebesi yalnız Resûlullah Efendimize mahsustur. Oraya hiçbir evliya ve peygamber Resûlullah Efendimizden müsaadesiz giremez. Müsaadeli olanlar da kendi esmâlarını dışarıda soyunurlar, Muhammed esmâsı ile oraya girerek, tebrik edip teheccüd kılar ve çıkarlar. Bu da yalnız Hz. Muhammed (A.S.)’in bu namazı kıldığını gösterir. Kur’ân-ı Kerîm’in İsra Sûresi 79. âyetinde “Sen gecenin bir nıfsında kalk, sana mahsus olarak Rabbine teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd'a ulaştırır” buyrulmuştur. İnsanların teheccüd namazı kılmaları bu Makâmı istemeleri demektir. Halbuki bir âyet-i kerimede “Siz yetim malına yaklaşmayınız.” buyruluyor. Yetim, Resûlullah Efendimizdir. Yetim kime denir. Babasız, anasız kalmışlara yetim denir. Peygamberimiz de rûhâniyet yönü ile anne ve babadan gelmedi. O’un rûhâniyeti “Ol” emri ile oldu. Onun için yetim Resûlullah Efendimizdir. Dolayısıyla teheccüd namazı da yalnız O’na aittir. Cenâb-ı Allah cümle kardeşlerime Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen
1- Vakitlerle ilgili namaz (salât-i vukuta)
2- Orta namaz (salât-i vusta )
3- Dâimî namaz ( salât-i dâimun )
hâllerini zevk ettirmek nasîb ve müyesser etsin. Âmin.
Dostları ilə paylaş: |