PARK OTEL VE YAHYA KEMAL BEYATLI
Mekânların kimliğini veren biraz da içinde yaşayan insanlardır. Sosyal hayat, mekâna çeşitli anlamlar yükler. Bu anlamlar orada yaşananlar, konuşulanlar, paylaşılanlarla ilgilidir. Sanatçıların bulunduğu mekânlar da onların adlarıyla anılırlar; edebiyat tarihlerinde önemli mahfiller olarak kayda geçerler.
Yahya Kemal’in Park Otel’de kaldığı 1940’lı 1950’li yıllarda, İstanbul’un ünlülerinin, genç yazarlarının devam ettiği kahveler, kıraathaneler, pastaneler Beyoğlu’nda Nisuvaz, Petrograd; Taksim’de Park Otel Pastanesi, Kristal Gazinosu altındaki kıraathane; Osmanbey’de Haylayf; Tünel’de Lebon ve Markiz’dir.[1]
Yeni edebiyat uzmanlarının, Park Otel söz konusu olduğunda ilk akıllarına gelen ise, Yahya Kemal’in orada uzun yıllar yaşamış olması ve çevresinde toplanmış dostlarıyla kültürel, sanatsal, politik konularda sohbet etmiş olmasıdır. Yahya Kemal’in hayatını yazan Kâzım Yetiş, onun önce 1941-1946 yılları arasında 75 numaralı, sonra da 1950’li yıllarda, 1958’de ölümüne kadar, 165 numaralı odada kaldığını belirtmiştir.[2] Taha Toros, burada Yahya Kemal’in 1930’lu yıllardan itibaren değişik aralıklarla, 19 yıl oturduğunu yazmıştır.[3]
Yahya Kemal’in Park Otel’deki gündelik hayatı şöyle anlatılmıştır: “Her sabah 6.30’da uyanırdı. İlk işi zili çalmak, kahvaltı istemekti. Sabahları sütlü kahve içer, kızarmış ekmek yerdi. Sonra gazeteleri okurdu. Edebiyat dergilerini de dikkatle izlerdi. Kendisinden söz eden gazeteleri dergileri saklardı. Şiir yollayan genç şairlerin mektuplarını da atmazdı. Saat 9’da yatağından kalkar, aynanın karşısına geçer, tıraş olurdu. Bir süre eski kahverengi robdöşambrı ile odanın içinde dolaşır, saat 11’e doğru yatağının üzerine oturarak şiir yazardı. Öğle yemeği için ya otelin lokantasına iner, ya da Abdullah Efendi’ye giderdi. Yemekte bir bütün tavuk, üç porsiyon pilav yerdi. 13.30’da yine odasına döner, öğle uykusuna yatardı.
Akşam yemeğini çoğu zaman odasına getirtirdi. Doktorların itirazlarına rağmen her akşam 395 kuruşluk (küçük şişe) Yeni Rakı içerdi. Turşu, midye dolması, fırında pastırma, leblebi baş mezeleriydi. İçerken radyoyu açar, alaturka şarkılar dinlerdi. Münir Nurettin ile Safiye’nin seslerini çok beğenirdi. Günde iki paket Birinci sigarası içerdi. Paltosu iki defa ters yüz edilmişti. Malı çok kıymetliydi. Bir çöpünü atarken bile düşünürdü. Kırık çakmakları, bozuk saatleri bavulda; kırık kalemleri, düğmeleri ilaç kutularında saklardı. Buna rağmen çöp kutusu her gün dolardı. Ancak çöpler atılırken engel olur, ‘Belki gerekli bir şey atarız’ diyerek, oturur çöp sepetindeki kâğıtları yeniden gözden geçirirdi. Böylece bir sepet dolusu kâğıt yarıya inerdi. Aylık geliri 1500-2000 lira arasındaydı. Otele ayda 700-800 lira öderdi.
Arkadaşları odasına sık sık gelirlerdi. Yine de yalnızlıktan şikâyetçiydi. Bir gün servis şefi Dursun’u karşısına almış, ‘Evlen’ demişti. ‘Ben evlenmedim, yalnızlığın acısını âlâ çekiyorum.”[4]
Bu röportajda otele ödenen para açıkça belirtildiği halde bir başka kaynakta oteli işleten Aram Hıdır Bey’in şairin hayranı olduğu için ondan ücret almadığı yazılmıştır.[5]
Yahya Kemal’in otel odası, Sermet Sami Uysal’ın gözünde bir göçebe hayatının izlerini taşır: “Otel odası dağınık, dersiz topsuzdur. Gömme dolabın hemen yanında üst üste konulmuş bavullar göze çarpar. Bavulların tepesinde kitaplar, gazeteler ve boş pasta kutuları. Şairin karyolası odasının ortasındadır. Yahya Kemal hep karyolada oturur. Ufak bir sehpada gelişigüzel duran Birinci sigarası paketleri, kibrit kutuları, paslı çakı, kalemler, cep saati. Tam bir savruluş içinde. Telefonun az berisinde dolu ve boş maden suyu şişeleri, reçeteler, ilaçlar… Tuvalet masasında bir dolu küçük makas, kolonya şişeleri, fırçalar… Şurda bir radyo… Şurda Yahya Kemal’in eski bir fotoğrafı… Yaman bir yalnızlık!”[6] Park Otel’de ne kadar yalnızlık çekerse çeksin, o sürekli misafirlerini ağırlamış; hatta 1954 şubat ayının başında “İstanbul’u şiirde en güzel terennüm eden şair” olması dolayısıyla kendisine verilen plaketi yine Park Otel salonlarında yapılan törenle kabul etmiştir.[7]
Yahya Kemal’in Park Otel’de yaşarken yanına kimler geldi, neler konuştular diye sorulduğunda çevresinde bulunmuş insanların yazdığı hatıra kitaplarına, yazılarına bakmak gerekiyor. Yalnız bu konuda Yahya Kemal’in, sohbet ortamına gelenlerden not almamalarını istediği de birkaç yerde belirtiliyor. Bunun sebebi, not almanın belki sohbet ortamının lezzetini bozacak, dikkati dağıtacak bir hareket olarak düşünülmesi belki de o ortamda konuşulup başkalarını rahatsız edebilecek veya siyasilerin kulağına gidecek zülfüyare dokunulacak şeylerin kaydedilmesinden çekinilmesi de olabilir.
Yahya Kemal’in görüştüğü şahıslar ise çok değişik çevrelerden insanlardır: Dr. Nihat Reşat Belger, Dr. Şefik Esat, Satvet Lütfi Tozan, Adnan Adıvar, Mustafa İnan, İhsan Kongar, Halis Erginer, Tevfik Celiz, Hicabî Fıratlı, Salim Rıza, Cahit Tanyol, Hilmi Ziya Ülken, Mustafa Şekip Tunç, Münir Nurettin Selçuk, Behçet Kemal Çağlar, Dr. Tarık Temel, Orhan Şaik Gökyay, Abdülhak Şinasi Hisar, Hüseyin Nakip, Münir Ertegün, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fazıl Ahmet Aykaç, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Prof. Albert Gabriel, Muzaffer Esat, Kâzım İsmail, İhsan Şükrü, İsmail Habip, Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melul Meriç, Nihat Sami Banarlı, Vehbi Eralp, Fuat Bayramoğlu, Asım Sönmez.[8] Bu şahısları bir araya getiren Yahya Kemal sevgisidir.
Yahya Kemal, dostları karşısında daima hükümdar rolündedir; bazan kızdığı da görülür. Yahya Kemal’in şiirde yaptığını romanda gerçekleştiren Abdülhak Şinasi Hisar’la uzun yıllar süren dostlukları, Park Otel’in kahvesinde Yahya Kemal’in sert sözleriyle son bulur. Buna rağmen Abdülhak Şinasi, dostluğunun bir göstergesi olarak Yahya Kemâl’e Vedâ kitabını yazar.[9]
1944’ten ölümüne kadar, Yahya Kemal’i haftada bir ziyaret eden Cahit Tanyol, onunla görüşmelerini bir usta çırak ilişkisi olarak niteler. Onun Selçuklu, Osmanlı tarihiyle ve Fransız devrimiyle ilgili okuma önerileri, önemli edebi eserlerin okunmasına kadar gider. Onun kendisiyle görüşmeye gelen bir sürü insana rağmen ne kadar yalnız bir insan olduğunu gözlemleyen Cahit Tanyol, Yahya Kemal’in otel odalarında yaşamasına sebep olan kardeşi Reşat Beyatlı’yı hiç affetmediğini de belirtir.[10]
Yahya Kemal’i örnek alarak hem şiir hem nesir alanında yazdıklarıyla Türk edebiyatında haklı bir yere sahip olan Ahmet Hamdi Tanpınar, hocasının şiir ve edebiyat anlayışını açıklayan Yahya Kemal kitabını yazar. Huzur romanındaki İhsan karakteri de büyük ölçüde Yahya Kemal’i andırır. Yahya Kemal, şiirde hiç kimseyi rakip olarak görmez, onun yanında başka bir şairin adı anılmaz, şiiri okunmaz. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer’e yazdığı mektuplardan birinde, yakın dostluklarına rağmen, Yahya Kemal’in ona ve yanındaki Muhip adlı arkadaşına şöyle dediğini yazar: “Sonra ‘şiirden vazgeçin’ dedi. “Onu yapmayın, o benimle bitti. Müsaadenizle bendeniz o işi yaptım. Artık yapamazsınız” diye bir baba nasihatı verdi.”[11]
Şiirin onunla başlayıp onunla da bitmeyeceğinin farkındadır Tanpınar, fakat Yahya Kemal’i kıskananları da düşünmeden edemez: “Bütün sol cenah ve sağ parazitleri kimi şöhretini kıskanıyorlar, kimi ise ma’lûl bir adamın Park Otel’deki tek odasını. Düşünmüyorlardı ki Yahya Kemal kitapsız, kâğıtsız, bavullarıyla ve yalnızlığıyla hiçbir kımıldanacak yeri olmayan, bir masadan dahi mahrum tek bir odada yaşıyor. Bu paryanın isyanından başka bir şey değildi.
Gözlerinin önünde milyonlar çalınıyor, Türkiye’nin mukadderatı kökünden değişiyor, onlar zavallı bir şairi iki garsonun yardımından, nispeten iyi işleyen bir otel mekanizmasının asgarî konforundan istifade ettiği için mahkûm sanmıyorlardı.”[12] Kendisiyle Yahya Kemal arasında kurduğu bağ da edebiyat dünyasının inkarcı, haksız tutumu sebebiyledir. Tanpınar kendisine karşı “sükût suikastı” yapıldığını düşünür.
Tanpınar, Yahya Kemal’i Park Otel’de bir muhacir kuş olarak görür; onun yaşlılık hali, etkili bir imge olarak Tanpınar’ın zihninde kalır. “Zavallı Yahya Kemal. Bir insanın bir insanda bu birbiri ardınca değişen çehreleri ne garip ve hazin oluyor ve nasıl en son çehre hepsini siliyor, bitiriyor. Park Otel’in barında gördüğüm küçük, dar, takatsiz adımlarla ancak yürüyebilen bîçare ve acınacak ihtiyar. Otelin odasındaki hasta ve büyük kuş. Muhacir kuş. Ve nihayet şimdi çıktığım odada son defa konuştuğum, tebessümüne, bakışının mânalılığına ve hiddet ve o kadar psikolojik hususiyetine rağmen iskelet olarak gülmeye hazır kemik külçesi baş nasıl hepsini sildiler.”[13]
Bir İstanbul âşığı olan Yahya Kemal, Demokrat Parti döneminde yapılan şehir düzenlemelerine ses çıkartamamış, İstanbul’da tarihi dokunun tahrip edilmesini üzüntüyle izlemiştir. Daha sonra aynı tahribat kendisinin yaşadığı Park Otel’le devam eder. Daha iyisinin yapılacağı iddiasıyla otel yıkılır, fakat uzun bir hukuk mücadelesinin sonucunda otel inşaatı tamamlanamaz. Günümüzde ise inşaat halinde kalan bir otopark olarak şehrin siluetini bozmayı sürdürür.
[1] Cahit Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya Kemal, Özgür Yay., İstanbul, 2008, s. 198.
[2] Kâzım Yetiş, Yahya Kemal I Hayatı, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul, 1998, s. 194, 198.
[3] Taha Toros, Türk Edebiyatından Altı Renkli Portre, İsis Yay., İstanbul, 1998, s. 124.
[4] Konur Ertop, Mektepten Memlekete, Fotoğraflarla Yahya Kemal’in Yaşam Öyküsü, Sel Yay., İstanbul, 1998, s. 162-165.
[5] Remzi Gökdağ, Park Otel “Olayı”, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1992, s. 11.
[6] Selim İleri, İstanbul Hatıralar Kolonyası, Doğan Kitap, 3. baskı, İstanbul, 2008, s. 124-125.
[7] Yahya Kemal Beyatlı, Ölümünün 50. Yılı, editör: Kâzım Yetiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., İstanbul, 2008, s. 57.
[8] Tanyol, a.g.e., s. 90-92; Toros, a.g.e., s. 124.
[9] Toros, a.g.e., s. 125.
[10] Tanyol, a.g.e., s. 198-207.
[11] Tanpınar’ın Mektupları, haz. Zeynep Kerman, Dergâh Yay., 2. baskı, İstanbul, 1992, s. 36-37.
[12] İnci Enginün, Zeynep Kerman, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, Dergâh Yay., 2. baskı, İstanbul, 2008, s. 302.
[13] Enginün, Kerman, a.g.e., s. 158-159.
Dostları ilə paylaş: |