1- İsar (Fedakarlık)



Yüklə 1,89 Mb.
səhifə57/76
tarix17.01.2019
ölçüsü1,89 Mb.
#98598
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   76

Hızırın (a.s) Kıssası


Kur’an-ı Kerim’de Hızır’dan Musa’nın iki denizin birleştiği yere yolculuk kıssası dışında başka bir yerde söz edilmemiştir. Onun bütün sıfatlarından sadece şu sıfatı beyan edilmiştir: Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.”1 Peygamber’den (a.s) veya Ehl-i Beyt imamlarından Hızır hakkında nakledilen rivayetlerden de bir takım bilgiler elde edilmektedir. Örneğin Muhammed b. Ammare’nin İmam Sadık’tan (a.s) nakletitği bir rivayete göre Hızır Allah-u Tealanın kendisini kavmine gönderdii mürel peygamberlerden biridir. O halkını tevhide Allah’ın elçilerini, peygamberlerini ve kitaplarını ikrar etmeye davet etti. Onun mucizesi de oturduğu her kuru ağacın veya otsuz yerin yeşermesi idi. Bu yüzden Hızır olarak adlandırılmıştır. Asıl ismi Talya b. Malik b. Amr b. Erfehşed b. Sam b. Nuh idi... Hızır’ın bu adla adlandırılmasının sebebi hususundaki bu hadisi teyit eden bir başka bir rivayet Durr’ul Mensur’da bazı hadis kitabı yazarlarının İbn-i Abbas’tan ve Ebu Hureyre vasıtasıyla Peygamberden (a.s) nakledilen şu sözüdür: “Hızır beyaz bir deri üzerinde namaz kıldığında o deri yeşerdiği için Hızır olark adlandırılmıştır.

Ayyaşi’nin Bureyd’den ve onun da iki Sadık’tan (a.s) birinden naklettiği bazı rivayetlerde ise Hızır ve Zülkarneyn’in iki bilgin kimse olduğu ve Peygamber sayılmadığıdır... Ama Hızır’ın Musa (a.s) ile ilgili kıssası hakkında nazil olan ayetler zahiren onun peygamber olduğunu göstermektedir. Onun peygmaber olmadığını söylemek nasıl mümkündür? Oysa hakkında nazil olan ayetlerde kendisine hüküm indirildiği belirtilmektedir.

Ehl-i Beyt İmamlarından farklı yerlerde nakledilen rivayerlerden de anlaşıldğı üzere Hızır (a.s) henüz diridir ve dünyadan göçmemiştir. Elbette Allah için kullarından birinin ömrünü uzatması, uzun bir müddet onu diri tutması işten bile değildir. Bu işin imkansız olduğunu gösteren akli bir delil de yoktur.

Ehl-i Sünnet kanalıyla nakledilen bazı rivayetlerde ise Hızır’ın uzun ömre sahip olmasının sebebi hakkında, Hızır’ın Adem’in oğlu olduğu ve Deccal’ı yalanlayıncaya kadar ecelinin ertelendiği belirtilmiştir. Bazı rivayetlerde de yer aldığına göre Adem (a.s) onun kıyamete kadar diri kalması için dua etmiştir. Şia ve Ehl-i Sünnet kanalıyla nakledilen bir takım rivayetlerde ise Hızır karanlıkların bağrında kaynayan hayat suyundan içmiştir. Zira Hızır hayat suyunu talep eden Zülkarneyn’in ordusunun en önünde hareket ediyordu. Dolayısıyla bu hayat suyu Hızır’a nasip oldu Zülkarneyn’e nasip olmadı. Bu ve benzeri rivayetler ahad hadisler olup kesinlik ifade etmemektedir. Doğruluğu hakkında Kur’an yakin edilen sünnet veya akıl açısından bir delil mevcut değildir.

Hızır hakkında bir çok kıssalar, hikayeler ve rivayetler mevcuttur. Bunlara hiç akıl sahibi itimat edemez. Örneğin Hasif’in rivayetinde şöyle denilmiştir: “Peygamberlerden dördü hayattadır: onlardan İsa ve İdris göklerde diğer ikisi yani Hızır ve İlyas ise yeryüzündedir. Hızır denizde yaşamakta ve İlyas ise karada.”

Hakeza Akili’nin Ka’ab’dan naklediği rivayette de şöyle yer almıştır: “Hızır yukarı ve aşağı denizin arasında bir minberin üzerindedir. Denizdeki hayvanlara onun sözünü dinlemeleri ve kendisine itaat etmeleri emredilmiştir. Her gün sabah akşam ruhlar ona sunulur.”

Hakeza Ka’ab’ul Ahbar’ın rivayetinde de yer aldığına göre Hızır b. Amil bazı arkadaşlarıyla birlikte Hind denizine yani Çin denizine varmak için gemiye bindi ve dostlarına şöyle buyurdu: “Ey dostlar! Beni denize doğru baş aşağı tutunuz.” Onlar da bir kaç gece ve gündüz onu denize doğru başaşağı tuttular. Daha sonra yukarı gelince şöyle dediler: “Ey Hızır! Orada ne gördün? Allah sana çok ilginç ikramda bulundu ve bu müddet boyunca denizin derinliklerinde diri kaldın.” Hızır (a.s) şöyle buyurdu: “Meleklerden biri yanıma gledi ve şöyle buyurdu: “Ey hata eden Adem’in oğlu! Nereden geldin ve nereye gidiyorsun?” Ben şöyle arzettim: “Denizin dibini görmek istiyorum.” Bana şöyle buyurdu: “Nasıl denizin altına ulaşabilirsin ki? Davud’un(a.s) zamanında bir şahıs denize atıldı ama henüz denizin derinliğinin üçte birine ulaşamamıştır. Oysa o zamandan bu zamana üç yüz yıl geçmiştir.” Bu tür diğer bazı rivayetler de böylesi nadir hikayeleri ve kıssaları içermektedir.






502. Konu
En-Nubuvvet (2)

Nübüvvet

14-İsmail (a.s)


  • Bihar, 13/38, 15. Bölüm; Kısas-u İsmail Ellezi Semmahu Sadik’ul-Ve’d










3795. Bölüm

İsmail (a.s)



Kur’an:

Kitapta İsmail’e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde doğru bir kimse idi, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine namaz kılmalarını, zekât vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.”1



  1. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah’ın kitabında, “Kitapta İsmail’i an” diye buyurduğu İsmail İbrahim’in oğlu İsmail değildir. O aziz ve celil olan Allah’ın kavmine gönderdiği Peygamberlerden bir Peygamber idi. Kavmi onu tuttu, başının ve yüzünün derisini soydular. Bir melek yanına gelerek ona şöyle dedi: “Allah beni senin yanına gönderdi. Bana istediğini buyur.” O şöyle dedi: “Ben Hüseyin’e (a.s) yapılan şeye uyuyorum.”2

  2. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İsmail Allah’ın gönderdiği bir peygamber idi.. Kavmi ona musallat oldu, başının ve yüzünün derisini yüzdüler. Daha sonra alemlerin rabbi tarafından bir melek geldi ve şöyle buyurdu: “Rabbin sana selam göndermekte ve sana şöyle buyurmaktadır: “Sana yaptıklarını gördüm” Allah bana sana itaat etmemi emretmiştir. O halde istediğin şeyi bana emret.” O şöyle buyurdu: “Hüseyin b. Ali (a.s) benim örnek aldığım kimsedir.”3

  3. İmam Rıza (a.s), Süleyman Caferi’ye şöyle buyurmuştur: “İsmail’in neden Sadık’ul-Vaad (sözünde duran) kimse olarak adlandırıldığını biliyor musun?” Ben şöyle arzettim: “Hayır” İmam şöyle buyurdu: “O birine söz verdiği için tam bir yıl oturarak onu bekledi.”4

  4. Tefsir-i Kumi’de Allah-u Teala’nın Kitapta İsmail’e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde doğru bir kimse idi ayeti hakkında İmam’ın şöyle buyurduğu yer almıştır: “İsmail biriyle sözleşti ve bir yıl boyunca onu bekledi. O İsmail b. Hazkil’dir.”1

Şöyle diyorum: “Allame Tabatabai (r.a) bu hadisi naklettikten sonra şöyle buyurmaktadır: “İsmail’in (a.s) Vaad ettiği yerde kendisini bekleyeceğine dair verdiği söz mutlak idi. Yani bir saat veya bir gün veya falan müddet kendisi için sabredeceğini belirtmemişti. Bu yüzden de sahip olduğu sıdk (doğruluk) makamı onun mutlak olarak verdiği vaadine vefa göstermesini ve dostuna vaad ettiği yerde geri dönünceye kadar beklemesini gerektirdi. Vefa ve sözünde durma sıfatı, muhabbet, irade, azim, iman, güvenirlik ve teslim gibi diğer nefsani sıfatların ilim ve yakın mertebelerinin farklılığı hasebiyle farklılıkları vardır. Örneğin imandan bir mertebe hata ve günahla uyuşmaktadır ve bu da imanın en düşük mertebesidir. Bu mertebe sürekli gelişmekte, halis olmakta, daha da halisleşmekte ve sonunda her türlü gizli şirkin de temizlendiği ve neticede kalbin hatta Allah’tan başka hiçbir şeye iltifat göstermediği bir makama ulaşmaktadır ve bu da imanın en üst mertebesidir. Sözüne vefa göstermek de aynı şekilde farklı mertebelere sahiptir. Bunun en düşük mertebesi, bir veya iki saat bir yerde beklemeye dair söz vermesi ve işi çıktığı durumda da oradan gitmesidir. Ahde vefa göstermek örfte bunu da içermektedir. Bu mertebeden daha yükseği ise, akşam gelip çatıncaya kadar veya örneğin artık muhatabın gelişinden ümidinin kesileceği zamana kadar beklemektir. Bu durumda da mutlak vaade ümidini kesmek şartına bağlıdır. Bundan daha yüksek mertebe ise, uzun süre beklese de dostu gelinceye kadar beklemektir. O halde güçlü nefisler, söz ve davranışlarına çok dikkat ederler, asla amel edemeyecekleri bir sözü vermezler, söz verdikleri zaman da hiçbir engel onları harekete geçirmekten alıkoyamaz.

Rivayetlerde de yer aldığına göre Peygamber (s.a.a) Mekke’de, ashaplarından birine geri dönünceye kadar Allah’ın evinin yanında onu bekleyeceğine dair söz vermişti. O şahıs işinin peşice gitti ve Peygamber’e verdiği sözü unuttu. Peygamber onu üç gün orada bekledi. Sonunda halk durumu anladı ve o şahsa haber verdiler. O şahıs geldi ve Peygamber’den özür diledi. Evet, sıddıkların makamı verdikleri her söz ile amel etmelerini gerektirmektedir.1



502. Konu
En-Nubuvvet(2)

Nübüvvet(2)

15-İlyas (a.s)


  • Bihar, 13/392, 16. Bölüm; Kısset-u İlyas ve İlya ve’l-Yese’ (a.s)











Yüklə 1,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin