1-FÂTİha sûresi



Yüklə 5,15 Mb.
səhifə42/103
tarix20.11.2017
ölçüsü5,15 Mb.
#32303
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   103

30. RÛM SÛRESİ


Mekke döneminin ortalarında, Habeşistan’a hicret yıllarında indirilmiştir. Adını, İranlılarla yapılan savaşta yenilgiye uğrayan Rûm’un yani Bizanslıların kısa zamanda tekrar gâlip geleceğini haber veren ilk ayetlerinden almıştır. 60 ayettir.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!

Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:



1. Elif, Lâm, Mîm. Dinle, ey insanoğlu; senin çok iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın Elif, Lâm, Mîm gibi harflerden oluşan, bununla birlikte, en mükemmel hayat sistemini içinde barındıran, hikmetli öğütleriyle insanı en yüce olgunluk seviyesine ulaştıran, üstünlüğüyle bütün insanları acze düşüren ve şimdi, gelecekte yaşanacak bir olayı haber vererek ilâhî kaynaklı olduğunu bir kez daha ispat eden bu mesaja kulak ver:

2. Allah’a, Peygamberlere ve kutsal kitaplara inandığını söyleyen Doğu Roma imparatorluğu, yani Bizanslılar, 615 yılında putperest İranlı Sâsâni İmparatorluğu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu olay, İranlılar gibi putperest olan Mekkeli müşrikleri sevindirirken, müminleri üzüntüye sevk etti.

3. O dönemin en güçlü iki İmparatorluğu arasında yapılan bu savaş, Arapların yaşadığı bölgeye yakın bir yerde, Lût Gölü yakınlarında meydana geldi.

Fakat bir daha asla belini doğrultamayacağını zannettiğiniz Bizanslılar, bu yenilginin ardından yeniden toparlanıp İranlıları yenecekler. Ne zaman mı?



4. Üçten dokuza kadar Bir kaç yıl içinde. Bu nasıl olur demeyin, unutmayın ki, her işin başında da, sonunda da karar verme yetkisi Allah’a aittir. Üstelik, Bizans ordusunun İranlıları bozguna uğratacağı o günlerde, Müslümanlar da Bedir Savaşı’nda kendilerinin üç katı olan müşriklere karşı büyük bir zafer kazanarak sevinecekler.

5. Ve bu zafer, bizzat Allah’ın yardımıyla gerçekleşecek. Çünkü O, kullarından dilediğine yardım ederek zafere ulaştırır! Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

Bu ayetler indirildiği sırada, Bizans İmparatorluğunun parçalanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Kur’an’ın bu haberi vermesinden sekiz yıl sonra bile hiç kimse, Bizans İmparatorluğu’nun yeniden toparlanacağını, hele İranlıları yenilgiye uğratacağını hayal bile edemezdi. Fakat Bizans ordusu, İmparator Heraklius komutasında yeniden toparlanarak İranlılara karşı beklenmedik bir karşı saldırı başlattı ve 624 yılında, yani tam dokuz yıl sonra, onları müthiş bir bozguna uğratarak kaybettiği bütün toprakları geri aldı. Aynı yıl, Müslümanlar da Bedir’de müşriklere karşı büyük bir zafer kazandılar. Böylece, Kur’an’da haber verilen olaylar aynen gerçekleşerek Allah’ın vaadi yerine gelmiş oldu. Nasıl olmasın ki;



6. Bu yardım sözü, bizzat Allah’ın müminlere verdiği bir sözdür ve Allah asla sözünden dönmez; ne var ki, insanların çoğu bunun bilincinde değil.

7. Çünkü onlar, Allah’ı hiç hesaba katmadan kendilerince plânlar, projeler kurar, tüm olup bitenleri yalnızca sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirirler. Çünkü tek bildikleri, bu dünya hayatının dış görünüşüdür. Varlığın sadece maddî yönüyle ilgilenirler. Evrenin değişmez ilkelerini ve temel yasalarını kavrayamaz, eşya ve olayların ardında yatan hikmet ve hakîkatleri düşünemezler. Onun içindir ki, her şeyin dünyada başlayıp dünyada bittiğini sanırlar; asıl yaşanacak hayat olan âhiretten ise, tamamen habersiz ve ona karşı ilgisizdirler.

8. Peki onlar, Allah’ın kendilerine lûtfedip verdiği aklı bu yolda kullanarak kendi içlerinde bir muhasebe yapıp düşünmüyorlar mı ki; Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak ve adâlet esaslarına göre, belli bir hikmet doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak olarak yaratmıştır ve yine akıllarını kullanıp anlamıyorlar mı ki, Allah bu hayatı ebediyen sürecek şekilde değil, ancak belirli bir süre için yaratmıştır? Aslında herkes, bunları bilir. Fakat gel gör ki, insanların çoğu, hesap vermek üzere bir gün Rablerine kavuşacaklarını inatla reddeder.

9. Peki bu inkârcılar, hiç yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zâlimlerin sonlarının ne olduğunu görmüyorlar mı? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, her bakımdan kendilerinden daha güçlüydüler. Nitekim, ziraat, madencilik, inşaat ve benzeri amaçlarla toprağı büyük bir ustalıkla sürüp işlemişler ve yeryüzünü, bu günkü insanlardan çok daha ileri düzeyde geliştirip imar etmişlerdi. Ve şimdi size olduğu gibi, onlara da peygamberleri apaçık delillerle gelmişti fakat onlara başkaldırmış ve bu yüzden helâk olup gitmişlerdi. Allah, cezalarını vermekle onlara haksızlık etmiş değildi; ne var ki, bile bile kötülüğü tercih ederek onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

10. Ama neticede, kötülük yapanların sonu da kötü oldu! Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini bile bile yalan sayıyor ve onları alaya alıyorlardı.

11. Yaratmayı başlatan, varlıkları ilk yaratan O’dur. Şimdi de var olanları var eden yine bizzat Allah’tır. Bu böyle kıyamete kadar devam edecek, tekrarlanıp duracaktır. Sonunda, mahşerde insanları yeniden yaratacak ve onlara hayat verecek olan da O’dur. Ve sonunda bütün insanlar, hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O’nun huzuruna çıkarılırsınız.

Öyle ki:


12. Yeniden diriliş ve yargılanma Saati gelip çattığı Gün, suçlular müthiş bir pişmanlık ve hayal kırıklığına uğrayarak tüm ümitlerini yitirecekler!

13. Çünkü, vaktiyle Allah’a ortak koştukları o sözde ilâhlar, onların affedilip kurtulması için kendileriyle Allah arasında aracılık edemeyecektir; zaten o zaman bizzat kendileri, Allah’a ortak koştukları bu ilâhlarını reddedeceklerdir.

14. Evet, Hesap Saati geldiği gün, işte o zaman, ilâhî adâlet tam olarak tecellî edecek ve iyilerle kötüler birbirlerinden ayrılarak gruplar hâlinde toplanacaklar:

15. Allah’a ve âhiret gününe yürekten inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan kimseler, sonsuz nîmetlerle donatılmış cennetlerde, sevinç ve neşe içinde keyif sürecekler.

16. Hakikati inkâr ederek ayetlerimizi ve dolayısıyla, âhiret buluşmasını yalanlayan kimselere gelince; onlar da korkunç bir azâbın içine atılacaklar!

17. Öyleyse ey kullarım; gece vaktine girerken yatsı namazında ve sabaha erişirken sabah namazında Kur’an okuyarak, namaz kılarak ve okuduğumuz ayetler üzerinde tefekkür ederek Allah’ı sübhan bilin! Tesbih edin. Tüm eksik ve yanlış tanımadan uzak tam ve mükemmel bilin ve yüceliğini anın!

18. Unutmayın ki, göklerde ve yerde her türlü hamd, övgü ve yücelik, sadece O’nun hakkıdır ve yalnızca O’na yaraşır; o hâlde, ey kullarım, akşamüstü ikindi ve akşam namazlarında ve öğle vaktine girerken öğle namazında O’nu övgüyle anıp yüceltin! O Allah ki:

19. Ölü gibi cansız toprak, tohum gibi şeylerden diriyi, diriden ölüyü çıkarır ve yeryüzünü süsleyen bitki örtüsünün ölümünden sonra, toprağa her bahar yeniden hayat verir. İşte siz de aynen böyle mezarlarınızdan çıkarılacaksınız.

20. O’nun tek bir rab ve ilâh oluşunun yani sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerindendir ki, sizi cansız bir topraktan yarattı ve işte şimdi, yeryüzüne dağılan insanlar oluvermişsiniz!

21. O’nun tek bir rab ve ilâh oluşunun delillerinden biri de, size kendi cinsinizden, yani sizin gibi birer insan olan karşı cinsten, yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir. Hiç kuşkusuz bunda, düşünen insanlar için nice ibretler vardır.

22. Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve şivelerinizin ayrı ayrı olması ve kiminiz beyaz, kiminiz siyah, kiminiz sarı ırktan olarak renklerinizin farklı farklı olması da O’nun sonsuz lütuf ve rahmetinin delillerindendir. Elbette bunda, evreni ve insanı dikkatli bir gözle inceleyen bilgili insanlar için nice ibretler vardır.

23. Gece ve gündüz vakti uykuya dalmanız ve Allah’ın lütuf ve nîmetlerini araştırıp bulabileceğiniz imkân ve yeteneklere sahip olmanız da O’nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerindendir. Hiç kuşkusuz bunda, hakîkatin sesine kulak veren insanlar için nice ibretler vardır.

24. İnsanlara hem korku veren, hem de yağmuru müjdeleyip ümit aşılayan şimşeği size göstermesi ve gökten sağanak sağanak yağmur yağdırıp onunla ölü toprağa yeniden hayat vermesi de O’nun ilim, kudret ve azametinin delillerindendir. Şüphe yok ki bunda, aklını kullanan insanlar için nice ibret verici deliller vardır.

25. Göklerin ve yerin O’nun emir ve irâdesiyle sapasağlam ayakta durması da O’nun tek bir rab ve ilâh olduğunu ortaya koyan muhteşem delillerindendir.

Fakat evrendeki bu hârika düzen, bir gün yıkılıp yerle bir olacaktır! Sonra Allah sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırır çağırmaz, derhal kabirlerinizden fırlayıp çıkacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O’nun huzurunda toplanacaksınız. Öyle ya:



26. Göklerde ve yerde var olan her şey ve herkes, O’nun âciz birer kuludur ve hepsi ister istemez O’na boyun eğmektedir.

27. Varlıkları ilk yaratan, hep yaratan O’dur. Bu yaratma kıyamete kadar tekrarlanacaktır. Allah’ın hayat verdiği bütün varlıkların ölümünden sonra kıyamette Allah onları tekrar yaratacak, onlara can verecek ve hesaba çekecektir. Bu O’nun için çok kolaydır. Çünkü göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve en mükemmel özellikler O’na aittir! Gerçek anlamda kudret ve hikmet sahibi olan da, sadece O’dur.

28. Böyle iken hâlâ Allah’a yetki sınırlaması getiren ey müşrikler! Allah, şirkin mantıksızlığını ortaya koymak üzere, size kendi hayatınızdan bir misal veriyor: Emriniz altında bulunan kimseler arasında, size verdiğimiz nîmetleri kullanma ve harcama konusunda sizinle eşit derecede yönetim hakkına sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekinip sözünü dinlediğiniz ortaklarınız var mı ki, tutup Benim mülkümde, Benim kullarımı, yaratıklarımı Bana eş ve ortak kabul ediyorsunuz?

İşte, aklını kullanan bir toplum için, ayetlerimizi böyle canlı örneklerle açıklıyoruz.

29. Fakat zâlimler, ayetlerimizi düşünüp ibret alacakları yerde, hiçbir doğru ve geçerli bilgiye dayanmaksızın, arzu ve heveslerinin peşine takılıp gittiler. Bu yüzden, doğru yola iletilmeyi hak edemediler. Evet, Allah’ın böyle yoldan çıkardığı kimseleri kim doğru yola iletebilir ve Allah onları yardımsız bırakmışsa, onlara kim yardım edebilir?

30. O hâlde, ey insan; sen bir hanîf olarak, yani her türlü bâtıl inanç ve düşünceden uzaklaşıp bir tek Allah inancına sımsıkı bağlanarak, yüzünü dosdoğru bu dine, Kur’an’ın ortaya koyduğu bu mükemmel inanç sistemine çevir! Yani, Allah’ın insan bünyesine nakşetmiş olduğu o saf, temiz ve doğal yaratılış hâline! Unutma ki, toplumlar ve çağlar ne kadar değişirse değişsin, Allah’ın yarattığı ve varlık üzerinde egemen kıldığı yasalarda ve gönderdiği inanç kurallarında hiçbir bozulma, pörsüme ve değişiklik göremezsin; işte dosdoğru din budur; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez.

31. İşte bunun için siz, Allah’ın yasalarıyla çelişen her şeyden ve herkesten yüz çevirerek, tüm ruhunuzla ve tüm benliğinizle O’na yönelin ve O’na yürekten saygıyla bağlanın. Namazı dosdoğru kılın ve O’ndan başkalarını kanun koyucu ve yol gösterici kabul ederek tanrılaştıran şu müşriklerden biri olmayın!

32. Yani, Allah’ın tüm insanlık için ortaya koyduğu bu evrensel inanç sisteminden yalnızca bir bölümünü alıp geri kalanı inkâr ederek dinlerini paramparça eden ve bunun sonucunda, her grubun kendi sahip olduğu bilgi kırıntıları ile övündüğü düşman gruplara ayrılan kimselerden olmayın!

33. İnsanlar bir sıkıntıyla karşılaştıklarında, tüm içtenlikleriyle Rab’lerine yönelerek O’na el açıp yalvarır. Fakat Allah onlara kendi katından bir rahmet tattırınca, içlerinden bazıları Allah’a şükredip O’na kulluk edecekleri yerde, “Kurtuluşumuz şunun sayesinde, bunun sayesinde gerçekleşti!” diyerek, Allah’ın lütfunu başkalarına isnat edip Rab’lerine ortak koşarlar.

34. Böylece, kendilerine verdiğimiz bunca nîmetlere karşı büyük bir nankörlük etmiş olurlar. Onlara de ki: Madem inkârı tercih ettiniz, o hâlde bu dünyanın aldatıcı zevkleri içinde bir süre daha oyalanın bakalım fakat yakında, ne büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu anlayacaksınız!

35. Yoksa Biz onlara, Allah’a eş ve ortak koşmalarının doğru bir davranış olduğunu ifâde eden bir delil mi gönderdik?

36. Bu tür nankör insanlara, ne zaman katımızdan azıcık bir nîmet, bir rahmet tattıracak olsak, bununla övünüp şımarırlar. Fakat kendi elleriyle yaptıkları çirkin işler yüzünden başlarına bir belâ gelince de, Allah’ın rahmetinden büsbütün ümitlerini keserler. Nîmetlere kavuşunca kibre kapılıp azgınlaşır, musibetle yüz yüze gelince isyankârlık ederler.

37. Allah’ın, imtihan hikmeti uyarınca, kullarından dilediğinin rızkını bollaştırdığını, dilediğine ölçülü ve idâreli ama kulluk yapabileceği kadar, yeterince verdiğini görmüyorlar mı? Hiç kuşkusuz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır.

38. O hâlde, ey inanan kişi; sen yakın akraba ve komşulara, yoksullara ve yolda kalmış olanlara hakları olan zekât ve sadakalarını ver! Allah’ın sevgisini kazanmak isteyenler için en doğru davranış budur, ebedî kurtuluşa erecek olanlar da, yalnızca bunlardır. Bunun için, fakiri iyice fakirleştiren, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı felce uğratan fâizden, tefecilikten uzak durun! Unutmayın ki:

39. İnsanların ticâret malları içinde artacağını düşünerek verdiğiniz fâizli borç para,işin başında rakamsal olarak artmış gibi görünse de sonuç olarak— Allah katındaki ilâhî ölçülere göre hiçbir şekilde artmaz; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ekonomik ve sosyal bir kulluk görevi olarak verdiğiniz zekât malları ise, hem toplumsal güven, huzur ve dayanışmayı temin ederek, hem de size Allah’ın hoşnutluğunu ve cennet nîmetlerini kazandırarak tam bir hayır ve bereket kaynağı olur. Evet, fâizden kaçınan ve zekâtlarını güzelce verenler var ya, işte, gerek dünya kazancını, gerekse âhirette alacakları ödüllerini kat kat arttıranlar, bunlardır.

40. Sizi yoktan var eden, sonra rızkınızı kazanmanız için gereken yetenek ve imkânları size bahşeden, sonra zamanı gelince sizi öldüren ve sonunda hepinizi Hesap Gününde yeniden diriltecek olan O’dur. Peki, O’na eş ve ortak olduğunu iddia ettiğiniz varlıklar arasında, bunlardan herhangi birini yapabilen var mı? Elbette hayır! O hâlde şunu iyi bilin: Allah, onların uydurmuş oldukları şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir; birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah’a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir! İşte bu hakîkat anlaşılamadığı içindir ki;

41. Allah’ın istediği ve Rasulullah’ın bizzat örnek alarak yaşadığı İslâm dininden yüz çeviren insanlığın kendi eliyle yaptığı kötülükler yüzünden, hem toplumsal, hem de doğal denge bozularak, karada ve denizde haksızlık, adâletsizlik, kan, gözyaşı, dünya savaşları, nükleer felâketler, aşırı silahlanma, çevre kirlenmesi, uyuşturucu, alkol, cinsel sapıklıklar, terör ve anarşi gibi her türden fesat ve bozgunculuk ortaya çıktı. İşte Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara daha bu dünyada böylece tattırıyor ki, bu gidişin yanlış olduğunu anlayıp yeniden İslâm’a dönsünler.

42. Bunu daha iyi anlamaları için, onlara de ki: “Geçmişte helâk edilen kavimlerin yeryüzünde bıraktıkları harabeleri ve yerle bir olmuş şehir kalıntılarını gezip dolaşın da, pek çoğu Allah’ın egemenliğini reddederek müşrik olan önceki zâlimlerin sonlarının ne olduğunu görün!”

43. O hâlde, ey insan, Allah tarafından ezelden tayin edilen ve geri çevrilmesi asla mümkün olmayan o büyük Gün gelmeden önce, her türlü bâtıl inanç ve düşünceden uzaklaşarak, yüzünü bu değişmez ve doğru dine, mükemmel inanç sistemine çevir!

O gün, insanlar hesaba çekilecek ve iki temel gruba ayrılacaklar:

44. Âyetlerimizi inkâr edenler, nankörlüklerinin cezasını çekecekler; iman edip güzel ve yararlı işler yapanlar ise, kendileri için mutlu bir gelecek hazırlamış olacaklar.

45. Ki böylece Allah, iman edip güzel davranışlar gösteren o fedâkâr müminleri sonsuz kerem ve lütfuyla ödüllendirsin.

Çünkü O, kâfirleri asla sevmez!



46. O’nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerinden biri de, bolluk ve bereket kaynağı olan yağmurları müjdeleyen rüzgarları göndermesidir ki; size rahmetinden bir nebze tattırsın, o devasa gemiler O’nun emir ve irâdesiyle engin denizlerde akıp gitsin, böylece siz de O’nun size lütfettiği nîmetleri arayıp bulasınız ve bahşetmiş olduğu bunca nîmetlere karşılık O’na şükredesiniz.

47. Ey Peygamber! Gerçekten Biz, senden önce de, nice Peygamberleri kendi toplumlarına mesajımızı ileten peygamberler olarak görevlendirmiştik ve bu peygamberler, onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat zalimler, hakikati reddetmekle kalmadılar, müminlere baskı ve işkenceler yaptılar. Biz de, müminleri kurtardık ve o suçlulardan, zulmettikleri masum insanların intikamını aldık. Zira yolumuzda mücadele eden müminlere yardım etmek, üzerimizde bir hak ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir söz idi.

İşte, Rabbinizin sonsuz ilim, kudret ve merhametini yani tek bir rab ve ilâh olduğunu gösteren bir başka delil:



48. Allah, bulutları kaldırıp önünde sürükleyen rüzgârları gönderir. Böylece, bulutları küçük parçalara ayırır ve onları gökyüzünde dilediği gibi yayar. Derken, bulutların arasından yağmurun boşaldığını görürsün. Allah bu yağmuru kullarından dilediğinin bağ ve bahçeleri üzerine yağdırınca da, büyük bir sevinç duyarlar.

49. Oysa, o yağmur yağdırılmadan hemen önce, ümitsiz ve çaresiz bir hâldeydiler.

50. O hâlde, ey insanoğlu, Allah’ın sonsuz kudret ve rahmetinin açık birer delili olan şu tabîat olaylarına ibret nazarıyla bir bak da gör; Rabb’in, yeryüzünü süsleyen bitki örtüsünün ölümünden sonra, her bahar mevsimi toprağa nasıl da yeniden hayat veriyor! İşte buna gücü yeten Allah, elbette ölüleri diriltecek kudrete de sahiptir. Unutmayın ki, O’nun her şeye gücü yeter.

O, insanları nîmetlerle imtihan ettiği gibi, musibetlerle de imtihan eder:



51. Şâyet onların bağlarını, bahçelerini tarumar eden bir fırtına göndersek ve ürünlerin kuruyup sararmış olduğunu görseler, hemen nankörlüğe başlarlar. Sahip oldukları her şeyin onlara Allah tarafından bağışlandığını, bu dünyanın bir imtihân dünyası olduğunu ve hepsinin bir gün mutlaka geri alınacağını, düşünmezler.

52. Ey Müslüman! Gerçek şu ki, sen, kalpleri kibir, bencillik, günah, isyan, inkâr, küfür ve şirk kirleriyle kararıp ölmüş olanlara sesini duyuramazsın ve ne kadar çırpınsan da, gerçeklerden sırt çevirip uzaklaşmakta olan sağırlara bu çağrıyı işittiremezsin.

53. Ve vicdanları kirlenmiş, gönül gözleri körelmiş olan zâlimleri saptıkları yanlış yoldan çevirip doğru yola iletemezsin! Sen bu çağrıyı, ancak ayetlerimize inanmaya gönlü olan iyi niyetli, temiz yürekli insanlara işittirebilirsin ve zaten onlar, hakîkatin sesini işitir işitmez derhal Rabb’lerine boyun eğerler.

54. O Allah ki, sizi son derece âciz ve güçsüz bir bebek olarak yarattı; bu güçsüzlüğün ardından, size kuvvet bahşetti ve bu kuvvetin ardından da, size tekrar zayıflık ve ihtiyarlık verdi. Allah, dilediğini dilediği gibi yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir. Dolayısıyla, sizi yeniden diriltmeye de elbette gücü yeter:

55. Diriliş Saati gelip çattığı gün, yattıkları mezarlarından kalkan günahkârlar, yeryüzünde sadece çok kısa bir zaman kaldıklarına yemin edecekler. İşte onlar, vaktiyle hayattayken de böyle aldanıyorlardı. Dünyada kendilerine, hatalarını anlayıp düzeltecek kadar süre tanınmadığını yani ömürlerinin çok kısa olduğunu zannediyorlardı. Oysa orada da olayların hakikatine, özüne nüfuz edemiyor, böylece her şeyin dünya hayatından ibaret olduğunu, Hesap Günü için yeniden dirilişin asla gerçekleşmeyeceğini iddia ediyorlardı.



56. Buna karşılık, kendilerine Allah tarafından doğru bilgi ve makbul iman bahşedilmiş olanlar, “Hayır, Allah’ın kitabında haber verildiği üzere, —ki bu ilâhî bir yazgıdır— siz tâ Diriliş Gününe kadar mezarlarınızda kaldınız!” diyecekler, “İşte, Rabbimiz tarafından vaadedilen Diriliş Günü budur. Fakat siz bunu bir türlü anlamaya yanaşmıyordunuz!”

57. İşte O Gün, zulüm ve haksızlık etmiş olanların mâzeretleri kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak ve Rablerinin hoşnutluğuna da eremeyecekler. Zira vaktiyle kendilerine yeterli bir süre verilmiş, güzelce uyarılmışlardı:

58. Doğrusu Biz bu Kur’an’da, insanlara hakîkati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve anlaşılır örnekler verdik. Bununla birlikte, sen onlara Kur’an mûcizelerinden bir delil göstersen, hakîkati inkâra şartlanmış olan kâfirler, “Siz boş ve saçma işlerle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz!” derler.

59. İşte Allah, apaçık hakîkati görmek istemeyen câhillerin kalplerini böyle mühürler.

60. O hâlde, ey Müslüman! Allah yolunda gösterdiğin mücâdelede başına gelebilecek sıkıntılara sabırla göğüs ger! Zâlimler karşısında o denli sağlam durmalısın ki, ne tehditleri seni korkutabilmeli, ne de seni satın almaya, kandırmaya veya seninle din konusunda pazarlığa girişmeye cesaret edebilmelidirler! Hiç kuşkun olmasın ki, Allah’ın vaadi gerçektir! Öyleyse, bu vaade gereğince inanmayanların tavır ve davranışları, sakın seni ümitsizliğe düşürüp yılgınlığa sürüklemesin!

Yüklə 5,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   103




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin