61. SAFF SÛRESİ
Medîne’de, Uhud Savaşı’ndan sonra, muhtemelen hicretin dördüncü yılında indirilmiştir. Adını, dördüncü ayetinde geçen ve birbirlerine kenetlenmiş müminlerin, Allah yolunda “saflar hâlinde” mücâdelesini anlatan “saffen” kelimesinden almıştır. 14 ayettir.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!
Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne göderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:
1. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, dâimâ Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Allahû Teâlâ’nın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, adâlet ve benzeri sıfatlarını gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini duyacak, göreceksiniz. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcı Allahu Teâlâ’dır.
2. O hâlde, ey iman edenler; neden içinizden bazılarının sözleri ve davranışları birbirine uymuyor? Allah yolunda fedâkârlık konusunda iddialı sözler sarf ettikten sonra, neden kararlılığınızı yitirip zaafa düşüyorsunuz? Niçin yerine getiremeyeceğiniz taahhütlerin altına giriyor, yapmadığınız ve yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?
3. Oysa yapmadığınız şeyi söylemeniz, Allah nazarında gerçekten pek ağır bir suç, çok çirkin bir davranıştır!
Şimdi, gerçekten de Allah’ın rızasına erişmek istiyor musunuz? O hâlde iyi dinleyin:
4. Hiç kuşkusuz Allah, Kendi dâvâsı uğrunda tuğlaları birbirine kenetlenmiş sağlam bir bina gibi düzenli birlikler hâlinde savaşanları sever.
Ey müminler! Bir söylem olarak dile getirdiğiniz şeyleri —ki getirmeniz gerekir— hayatınızda uygulamadığınız takdirde başınıza ne büyük belâların geleceğini öğrenmek isterseniz, sizden öncekilerin yaşadıklarından ders almalısınız:
5. Hani Mûsâ, sözleriyle davranışları birbirini tutmayan kavmine, “Ey kavmim!” diye seslenmişti, “Size Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber olduğumu bildiğiniz hâlde, neden isyankârlık ederek bana eziyet ediyorsunuz?”
Ne var ki, onlara öğüt ve uyarılar fayda vermedi; onlar eğrilince, Allah da onların kalplerini eğriltti. Ey müminler, siz de aynı günahı işlerseniz, sizin sonunuz da onlarınki gibi olacaktır! Çünkü Allah, bile bile günaha gömülüp giden bir toplumu doğru yola iletmez. İşte bu yüzden onlar, Hz. Mûsâ’dan sonra gelen Peygamberleri de inkâr etmişlerdi:
6. Hani Meryem oğlu İsa, kavmine seslenerek, “Ey İsrail Oğulları!” demişti, “Hiç kuşkusuz ben, benden önceki Tevrat’ın tahrif edilmemiş olan bölümlerini onaylamak ve benden sonra gelecek ve kıyâmete kadar övülüp yüceltilecek olan Ahmed adındaki bir Peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberim!” (7. Araf: 157)
Fakat İsa’nın müjdelediği Son Peygamber onlara apaçık delillerle gelince, İsa’ya ve Mûsâ’ya inandıklarını iddia edenler, “Bu Kur’an, düpedüz bir aldatmaca, apaçık bir büyüdür!” dediler. Öyleyse:
7. Kendisine, İslâm’a girip Allah’ın hükümlerine kayıtsız şartsız boyun eğmesi için apaçık bilgi ve delillerle çağrı yapıldığı hâlde, hakîkati reddetmek için Allah’ın dini hakkında bilerek yalanlar uydurandan daha zâlim kim olabilir? Hiç kuşkusuz Allah, böyle zâlim bir topluluğu Cennete götüren doğru yola iletmez!
8. Onlar ilâhî ışığa kucak açacakları yerde, Allah’ın nurunu ağızlarından çıkan iftiralar ile söndürmek istiyorlar; oysa Allah, —inkârcılar istemese de— nurunu mutlaka tamamlayacak Hz. Âdem (a)’den bu yana Peygamberlerin insanlığa getirdikleri İslâm inancını tüm güzelliği ve ihtişamı ile cihana yayacaktır!
9. Allah, Peygamberini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan, insanlığa ulaştırdıkları ve cennet yolunun tarifi olan hidâyet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden saptırılmış olan bütün inanç sistemlerine egemen kılsın; bu durum Allah’tan başka varlıkların hükmüne boyun eğen müşriklerin hoşuna gitmese bile! Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her alanında hükmetsin diye göndermiştir.
10. O hâlde, ey iman edenler; hepinizi dünya ve âhirette can yakıcı azaptan kurtaracak hayırlı bir ticâret yolunu göstereyim mi size?
11. Şöyle ki: Allah’a ve Rasulüne gönülden inanacak ve zâlimlere karşı Allah yolunda malınızla, canınızla cihâd edeceksiniz. Allah da size bunun karşılığında cenneti verecek. Eğer bilirseniz, Bu sizin için dünyanın vâdettiği bütün zevk ve eğlencelerden daha kazançlı, daha hayırlıdır.
12. Eğer Allah yolunda cihâd ederseniz, O da sizin kusurlarınızı bağışlayacak ve sizi, altlarından ırmakların çağıldadığı cennetlere ve ebedî mutluluk ve esenlik diyarı olan Adn cennetlerindeki muhteşem mekanlara köşklere, saraylara yerleştirecektir. İşte budur en büyük kurtuluş, en büyük başarı!
13. Fakat âhiret nîmetlerinden önce elde edebileceğiniz başka, hoşunuza gidecek peşin bir müjde daha var: Zâlimlere karşı giriştiğiniz mücâdelede Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleşecek bir zafer! Öyleyse, ey Peygamber, bunu bütün inananlara müjdele! İşte, size vâdedilen bu nîmetlere ulaşmak istiyorsanız:
14. Ey iman edenler! Allah’ın dinini egemen kılmak için bu dâvâyı omuzlayan Peygamber’in ve onun yolundan giden İslâm âlimlerinin, önderlerinin yardımcıları olun; tıpkı Meryem oğlu İsa havarilere, “Allah’a giden bu yolda kim benim yardımcılarım olacak?” diye sorduğunda havarilerin kahramanca öne atılarak, “Biz, Allah’ın hizmetçileri olmayı seve seve kabul ediyoruz!” dedikleri gibi.
Böylece İsa (a) hak dini tebliğ etmeye başladı. Fakat İsrail Oğulları’ndan bir kısmı ona inandı, bir kısmı da inkâr etti. Bunun üzerine, iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik ve sonunda hak yolda savaşanlar, inkârcılara üstün geldiler!
Dostları ilə paylaş: |