1. T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliğI


TERÖR ÖRGÜTLERİ BAĞLANTISI



Yüklə 14,92 Mb.
səhifə10/230
tarix30.04.2018
ölçüsü14,92 Mb.
#49575
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   230
TERÖR ÖRGÜTLERİ BAĞLANTISI

Ergenekon yapılanmasının temel belgesi olan, Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli dokümanın “Terör” başlığı altında; “… 21. yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, Türkiye için terörün yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılması ve bölgesel istikrarsızlaştırma amacı taşımadığı, bunların yanı sıra Türkiye’nin ticaret ortaklarına yönelik terör ile Türkiye’nin dış ticaretine büyük darbe vurarak önünün kesilmesinin sağlanmaya çalışıldığı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde naylon terör grupları oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği…” belirtilerek terör gruplarının kontrol altında tutulması, gereğinde naylon terör grupları oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi anlayışı benimsenmiştir.

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden Ergenekon’ un Pkk/Kongra-Gel, DHKP/C ve Hizbullah isimli terör örgütleri ile bağlantılı olduğu, bu terör örgütlerini amaçları doğrultusunda kontrol altında tuttuğu, yönlendirdiği veya kullandığı şüphesi doğuracak deliller elde edilmek ile, zaten örgütün temel belgesinde belirlenen hedefin uygulamaya konduğu anlaşılmış, bu şüpheyi doğuran delil, olay ve değerlendirmeler aşağıda anlatılmıştır.


PKK/KONGRA-GEL

Panzehir, Etnik/Bölücü Operasyonların Tasfiyesi, Kürt Hareketi ve Türk-Kürt Kardeşliği / İstanbul– 27 Mart 2000 isimli örgüt dokümanının,

Abdullah ÖCALAN faktörü” başlığı altında; “… Şu halde İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve yargı süreci devam eden Abdullah Öcalan, hakkında bağımsız Türk Mahkemeleri’nin vereceği karar ve buna bağlı gelişmeler etnik ayrılıkçı terör ve buna bağlı Kürt hareketinin siyasallaştırılması çabaları üzerinde önemli etkisi olacağı çok açıktır. Yargı süreci devam ederken Abdullah Öcalan’ın PKK ve HADEP’e yönelik talimatlarının medya aracılığı ile kamuoyuna sıkça yansıtılıyor oluşu, kamu vicdanında yaralar açmasının yanısıra, dış dünya kamuoyunda da hâlâ önemli bir gücün lideri konumunun korunmasına da olanak sağlamaktadır. Şu halde Öcalan’ın medya aracılığı ile mesaj iletmesine imkân verilmesi yerine, bu anlamdaki çalışmalarda Öcalan’ın yazılı mesajlarının güvenilir kuryeler aracılığı ile iletilmesinin sağlanması çok daha akılcı bir yöntem olacaktır…”

“…Abdullah Öcalan’ın tutukluluk sürecinden yararlanılması ve PKK Başkanlık Konseyi kadroları süratle tasfiye edilerek yerleri elde edilmelidir. Bunun gerçekleştirilme olanağı vardır. Ve bunu Abdullah Öcalan gerçekleştirebilir…,…Abdullah Öcalan, beyanlarında HADEP’in çalışmalarını yeterli bulmadığını ifade etmiştir. Buradan yola çıkarak, PKK Başkanlık Konseyi’ni tasfiye ederek yerlerine önereceği yeni isimlerin görev almasını sağlayabilir. Bu HADEP kadroları için de geçerlidir. Çünkü, kendisini halen PKK’nın vazgeçilmez tek lideri olarak görmekte bu psikolojik duygu ve düşünceden kendisini kurtaramamaktadır. Aynı duygu ve düşünceler PKK ve HADEP tabanı için de geçerlidir. Özetle Abdullah Öcalan, henüz emekli olmamıştır. Ve emekliliğe de kendisini hazır hissetmemektedir...”

Operasyon” başlığı altında; “…Abdullah Öcalan’ın yargı süreci içinde gerçekleşebilecek olan bu operasyonun temel hareket noktası: PKK yönetim kadrolarının başarısızlık nedeniyle tasfiye edilerek, yerlerine Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından seçilecek olan genç, donanımlı ve uygun subayların atanmasından ibarettir. Böylece Pentagon merkezli AB destekli PKK Terör Örgütü tümüyle dış güç odaklarının kontrol ve yönetiminden arındırılmış olacaktır…,…Kontrol altına alınmış PKK terör örgütünün yanısıra aynı uygulama HADEP kadroları için de gerçekleştirilmelidir…,……TBMM’ne Pentagon emrinde ve AB güç odaklarının desteğinde girecek olan PKK uzantısı HADEP’in Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle girmesinde milli egemenlik ve ulusal çıkarlar adına yarar vardır…”

Yayın organlarının denetimi” başlığı altında “…Operasyon sonucu yayın organlarının denetim ve kontrolü de ele geçirilmiş olacağından etnik ayrılıkçı Kürt hareketi, dünya kamuoyunda sesini duyurmaya çalışırken Pentagon talimatlarına uygun yayın politikası yürütemeyecektir…” şeklinde ibarelerin bulunduğu görülmüştür.

Fabrikatör, Gözlem&Analiz / İstanbul-Şubat 2000 isimli örgüt dokümanının bir bölümünde “…PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ile Dr. Doğu Perinçek, Bekaa vadisindeki PKK kampında görüşmüşlerdir. Ayrıca, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı Cezaevi’ne kapatılması ile başlayan süreç içinde Öcalan’ın avukatları ile Dr. Doğu Perinçek arasında başlayan teori ve düşünce alış verişi dikkat çekicidir…” denilmektedir.

Ulusal medya 2001, İstanbul-Aralık 2000 isimli örgüt dokümanının bir bölümünde “…Bilinen bir gerçektir ki; Perinçek grubu tarafından kurulan Ulusal TV’nin gerçekte gizli tutulan kuruluş amacı, PKK’nın yayın organı Medya TV (MEDTV)’ye alternatif bir televizyon yayıncılığının Avrupa, Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasına hâkim olabilmesidir. Bu yöntemle Türkiye’deki Kürt kökenliler İşçi Partisi ekseninde toplanacak, Kuzey Irak ve Kafkas bölgelerinde dağınık halde bulunan Kürt kökenliler ise; Batı karşıtı terör grupları olarak Kuzey Irak topraklarında (Türkiye’ye sınır bölgelerde) konuşlandırılacaktır. Böylece Asya’ya açılan kapı eşiğinde ABD’nin önünde Ortadoğu eksenli bir terör seti oluşturulacaktır. Arzulanan hedefe varılabilmesi için ise; en güçlü ve yasal propaganda silahı olan televizyon yayıncılığıdır...” denilmektedir.

Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; PKK ile DHKP/C’ nin ittifak yaptığı dönemde Giresun’da görev yapan Veli KÜÇÜK’ ün cezaevinde yatan Meral KIDIR’a “Meral, Dursun’ a söyle, benim bölgemde PKK ile yapmış olduğu ittifakı bozsunlar” haberi gönderdiğini, sonrasında Veli KÜÇÜK’ ün kendisine Meral’in Dursun KARATAŞ’ a gönderdiği mektupta “Dursun, Veli Paşa’nın olduğu bölgede ben eylem yapmam. Siz bu hatayı Bedri YAĞAN ile beraber yapmıştınız, ben örgütümün helak olmasını istemiyorum” yazdığını anlattığını,

Kendisinin bir dönem gittiği Suriye’den dönerken Kilis Öncüpınar kapısında polislerin çantasını arayarak Doğu PERİNÇEK ile Abdullah ÖCALAN’ ın birlikte çekilmiş fotoğraflarını bulup aldıklarını, bunları Hanefi AVCI’ nın gazetelere verdiğini, Veli KÜÇÜK’ ün hiçbir zaman Hanefi AVCI’ yı sevmediğini,

Bir dönem Kuzey Irak’a gitmek üzere Ayşe ÖNAL, Bengüç, Aydınlık Dergisi Paris Muhabiri Doğan DUYAR ile Habur’ a gittiklerini, altlarında BMV 5.20 İ marka bir araba olduğunu, Habur’ da Gümrük Baş Muhafaza Müdürü Cemal’in adamlarının kendilerini karşıladığını, burada daha öne Jitem’ de çalışan Veli KÜÇÜK’ ün adamı Ali Balkan METE’ nin bulunduğunu, Veli KÜÇÜK’ ün Cemal’ i de tanıdığını, arkalarında içinde silah olan konteynırlı iki arabanın daha olduğunu Habur Hac Konaklama tesislerinde Yaşar isimli şahıstan öğrendiğini, Jitem’ den gelen elemanların da yanlarında olduğunu, araçlara Arap plakası takıldığını, sınırı gece vakti geçtiklerini ancak Cemal’in öncesinden pasaport işlemlerini hallettiğini, Kuzey Irak’ a geçtikten sonra Zaho’ ya, daha sonro Duhok’ a giderek bir hafta kadar kaldıklarını ve Erbil’ e geçtiklerini, orada altlarında bulunan BMW’ nin alınarak başka bir araç verildiğini, Kürdistan Başkanı Kosret RESUL ile görüştüklerini, orada kaldığı dönemde Jitem Subayları ile silahlardan 12.000 adedinin Barzani’ ye, 12.000 adedinin de Talabani’ye verildiğini, ancak Kosret RESUL’un kendilerine 6.000 adet silah verildiğini söyleyerek “Tamer hep bize böyle şeyler yapıyor” dediğini, geriye kalan 6.000 silahı ise Talabani’ nin adamları, Binbaşı Tamer ve diğer subayların Kale Dizar denilen Komünist Parti binasında PKK’lı Cemil BAYIK’a teslim ettiklerini, Cemil BAYIK’ ın bu silahların Doğu PERİNÇEK’ in organizesinde yani üst kadro içindeki cunta hareketinden geldiğini bildiğini, Kuzey Irak’ ta a muhatap olduğu şahısların kendisini Doğu PERİNÇEK’ in referansıyla Ankara’ dan Aydınlık Dergisinden geliyor şeklinde tanıdıklarını, zaten yanında da Aydınlık Dergisi Paris Muhabiri Doğan DUYAR’ ın da bulunduğunu,

Doğu PERİNÇEK’ in kendisine, Abdullah ÖCALAN Suriye’den çıktıktan sonra Avukatı Doğan ERBAŞ’ın gelerek Abdullah ÖCALAN’ ın teslim olacağını ve Türk Askerleriyle işbirliği yapmak istediğini söylediğini, kendisinin de bunu Veli KÜÇÜK’ e ilettiğini, Veli KÜÇÜK’ ün talimatı Doğu PERİNÇEK’in odasında Doğan ERBAŞ’ la görüşme yaptıklarını, bu görüşmede Mehmet Adnan AKFIRAT’ ın da bulunduğunu, Abdullah ÖCALAN’ ın hangi şartlarda teslim olacağının konuşulduğunu, avukatla üç kez görüşme yaptıklarını, hatta teslim olduktan sonra sorgusuna kimin gireceğinin, sorguda Doğu PERİNÇEK ve diğer birçok ilişkisi konusunda temkinli davranılması gerektiğinin konuşulduğunu ve arkasına basılmış vaziyette Veli KÜÇÜK’ e bir mektup olduğu söylenen Abdullah ÖCALAN’ a ait “Bir muhatap arıyorum” isimli kitabın verildiğini, Abdullah ÖCALAN’ ın teslim olma şartları arasında; Avrupa’dan gelecek barış heyetlerinin kabul edilmesi, Kuzey Irak’ tan bir kısmı itirafçı olarak gelecek gerillanın köylerine dönmesine göz yumulması, Murat KARAYILAN, Cemil BAYIK gibi üst düzey örgüt yöneticilerin yurt dışına gitmeleri, yurt dışında teröre, silahlı propagandaya karışmamış kişilerin Türkiye’ ye barış gönüllüleri adı altında teslim olması, örgüt kamplarının kısıtlanması, İran’ da bir kampın kalması, Suriye’ deki kampı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne verilmesi, PKK’ nın Kuzey Irak’ ta kalarak Türkiye’nin üçüncü kol gücü olarak faaliyetine devam etmesi, Talabani ve Barzani’ ye kurulan seyyar karakollara silahlı gerillaların yerleşmesi, silahlı gerilla sayısının 3000’ e düşürülmesi olduğunu, kendisinin bu görüşmeleri Veli KÜÇÜK’ e ilettiğini, onun da yukarı ile konuyu görüşeceğini söylediğini, ilerleyen dönemde Veli KÜÇÜK’ ün bu işi Doğu PERİNÇEK’ in takip etmesini istediğini, Doğan ERBAŞ’ ın MİT ve Özel Kuvvetler tarafından takip edildiğini anlattığını,

Veli KÜÇÜK’ ün Mit’in adamı diyerek Abdullah ÖCALAN’ ın avukatı Ahmet Zeki OKÇU’ yu istemediğini, Doğu PERİNÇEK’in kendisinin de bulunduğu ortamda Doğan ERBAŞ’ a “…Ahmet Zeki OKÇU’yu istemiyor, çıkartalım…” dediğini, sonrasında da Ahmet Zeki OKÇU’ nun Abdullah ÖCALAN’ ın avukatlığından çıkartıldığını, söylemiştir.

Veli KÜÇÜK, Tuncay GÜNEY’ in bahsettiği Gümrük Muhafaza müdürü Cemal KARAHAN’ ı 1983 yılında Edirne Gümrük Muhafaza Müdürü iken tanıdığını, yine Ali Balkan METE’ yi de tanıdığını, bir dönem Habur sınır kapısında gümrük görevlisi olarak çalıştığını bildiğini, Tuncay GÜNEY’ in Kuzey Irak’a gittiğini bildiğini, hatta Kuzey Irak’ tan kendisini telefonla arayarak Mesut BARZANİ ile görüştürmek istediğini, kendisinin görüşmek istemeyerek 15-20 dakika sonra aramasını söylediğini, bu arada Milli İstihbarat Teşkilatında görevli Mehmet EYMÜR’ ü arayarak konuyu istihbari bilgi açısından kaydedip takip etmelerini söylediğini, bir süre sonra Tuncay GÜNEY’ in tekrar aradığını ve kendisini bir şahısla görüştürdüğünü, ancak görüştüğü kişinin Barzani olduğunu tahmin etmediğini, Tuncay GÜNEY’ in o bölgede kendisini havalı göstermek için böyle davrandığını tahmin ettiğini, Tuncay GÜNEY’ in konu Kuzey Irak’a silah götürülmesi ile ilgili diğer sözlerinin yalan olduğunu beyan etmiştir.

Doğu PERİNÇEK, Tuncay GÜNEY’in bahsettiği gibi kendisinin odasında Doğan ERBAŞ ile görüşme yapmadığını, bu görüşmeyi Mehmet Adnan AKFIRAT’ ın bilebileceğini, Abdullah ÖCALAN’ ın İmralı’da Atatürk devrimini savunan açıklamalar yaptığını, hatta PKK yayınlarında da Abdullah ÖCALAN’ ın Türkiye’nin birliği içinde Atatürkçü bir çözüm savunduğu hususunun yer aldığını, Mehmet Adnan AKFIRAT’ ın Aydınlık Dergisi Haber Müdürü olarak yanlış haber yapmamak için Abdullah ÖCALAN’ ın avukatı Doğan ERBAŞ’tan bu konuyu sorduğunu, ismi geçen Mehmet Adnan AKFIRAT da, Doğan ERBAŞ ve Doğu PERİNÇEK ile Abdullah ÖCALAN”ın yakalanmasından önce teslim olacağına ilişkin bir görüşme yapmadığını, daha sonra Doğan ERBAŞ ile görüştüğünü, ancak bu konuyla ilgili olmadığını, söylemişlerdir.

Konu ile ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; Abdullah ÖCALAN’ ın Avukatı İrfan DÜNDAR 26.10.1999 tarihli dilekçesinde Abdullah ÖCALAN’ ın çağrısı üzerine Avrupa’dan 8 kişilik bir grubun 29.10.1999 tarihinde teslim olacağını belirtmesinden sonra 29.10.1999 tarihinde kendilerini barış heyeti olarak kabul eden Haydar ERGÜL, Dilek KURT, Aysel DOĞUN, Yusuf KIYAK, Ali Şükran AKTAŞ, Aygül BİDAV, Hacı ÇELİK ve İmam CANPOLAT’ ın İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne teslim oldukları, ifadelerinde özetle PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensubu olduklarını ve bundan dolayı pişman olmadıklarını, Abdullah ÖCALAN’ ın çağrısı gereği barış heyeti olarak teslim olduklarını söyledikleri, PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün 1 Eylül 1999 tarihinde tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiği, örgütün kırsal alanından ve yurtdışından iki grubun iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’ye geldiği, Abdullah ÖCALAN’ ın sözde barış için gereken koşulları kamuoyuna açıkladığı, örgütün üst düzey yöneticileri olan Murat KARAYILAN ve Cemil BAYIK’ ın yurt dışına çıktıklarının tespit edildiği, Abdullah ÖCALAN yakalandıktan sonra gerçekleştirilen ilk kongre olan örgütünün 7. Kongresinde kapsamlı bir barış projesinin hazırlanması, Abdullah ÖCALAN’ a siyasal çalışma özgürlüğü ve sözde Kürdistan’a barış şiarıyla genel bir kampanya başlatılması kararlarının alındığı, 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak Türkiye getirilen Abdullah ÖCALAN’ ın İmralı Cezaevine konmasına rağmen bugüne kadar avukatları aracılığıyla örgütü yönetmeye devam ettiğinin anlaşıldığı,

Veli KÜÇÜK’ ün Tuncay GÜNEY’in kendisini Barzani diye takdim ettiği bir kişi ile görüştürdüğü beyanı, Tuncay GÜNEY’in ikametinde yapılan aramalarda Barzani ile yan yana çekilmiş fotoğraflarının ele geçmesi, Veli KÜÇÜK’ ün Tuncay GÜNEY’ in bahsettiği gümrük görevlilerini tanıdığı beyanı, içeriği yalanlansa da Abdullah ÖCALAN’ ın Avukatı Doğan ERBAŞ ile yapıldığı iddia edilen toplantının Mehmet Adnan AKFIRAT tarafından doğrulanması, bu toplantılarda gündeme geldiği iddia edilen şartların bir kısmının gerçekleşmiş olması hususlarının Tuncay GÜNEY’ in anlatımlarının en azından bir kısmının gelişen olaylar ile uyumlu bulunduğunu gösterdiği belirtilmiştir.



Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen mektup ekinde; tanınmış birçok gazeteci ve diğer kişiler ile Yalçın KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK ve Ferit İLSEVER’in PKK kamplarında Abdullah ÖCALAN ile çekilen fotoğrafları bulunduğu görülmüş, özellikle Doğu PERİNÇEK’ in PKK terör örgütü kampını ziyaretinde çekilmiş, askeri bir düzene göre sıralanmış PKK teröristlerince karşılandığı, PKK’lı teröristlerin tek tek ellerini sıktığı, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah ÖCALAN’ ın kendisine çiçek verdiği ve birlikte PKK’ lı teröristlere hitap ettikleri fotoğraflar olduğu görülmüş, bu fotoğraflarda Doğu PERİNÇEK’ in bir gazetecilik faaliyetinden ziyade PKK terör örgütünü denetliyor edası içerisinde bulunduğu anlaşılmıştır.

İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada disket içersinde 26 Mayıs 2000 günlü Doğu PERİNÇEK tarafından Abdullah ÖCALAN’ a yazılan bir mektup ele geçirilmiştir. “Sayın Abdullah ÖCALAN, Avukatlarınız selamlarınızı getirdi ve önümüzdeki süreçle ilgili görüşlerimi sordular. Onlara anlattıklarımı Türkiye’nin bağımsızlık ve birliği için duyduğum sorumluluk gereği ayrıca size yazmayı yararlı gördüm.” sözleri ile başlayan mektupta Doğu PERİNÇEK’ in, Avrupa Birliğine girme süreciyle ilgili görüşlerini, Kürt sorununa çözüm önerilerini, PKK ve HADEP hakkında yapılması gerekenleri anlattığı, mektubun sonundaki notta ise “…Bu mektubun bir örneği Genelkurmay Başkanlığının bilgisine sunulmuştur...” yazdığı görülmüştür.

Hikmet ÇİÇEK’ ten elde edilen flash diskte ve İşçi Partisi binasındaki basın bürosunda bulunan bilgisayarda “Provakasyon Mektubu” başlıklı, Avukat ve Oğuz olarak belirtilen iki kişinin konuşma çözümü olduğu anlaşılan bir yazı bulunmuştur. Metin içeriğinden “Avukat” olarak konuştuğu belirtilen kişinin Abdullah ÖCALAN’ ın avukatı olduğu, “Oğuz” ismi verilen kişinin Özel Kuvvetler görevlisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu çözümün “…Oğuz: Böyle bir girişimin neden bir yıl sonra başlatıldığını sorabilirsiniz. Daha önce görüşmeler oldu. Protokollar da imzalandı. 1995-96’da Şam’da, Öcalan’ın bilgisinde bir protokol imzalandı. Ben bu girişimde kendim bulundum. Daha sonra 1997’de Brüksel’de görüşme oldu... , …Avukat: Bu girişimi çok olumlu buluyoruz. Baştan belirteyim. Ben PKK’yi değil Öcalan’ı temsil ediyorum. Öcalan avukatlarına kendi adına her türlü girişimde bulunma yetkisi verdi. Hatta bizi yeni açılımlar yapmadığımız için eleştiriyor. Öcalan PKK’ dir. Önce Öcalan benimser, PKK ona uyar. Açılımları, Öcalan yapar. Kürt halkı da onu kabul eder. Bugün söylediğinin yarın 180 derece tersini söylese, yine PKK onun arkasından gider. Öcalan’ın kabul etmesi sorunu çözer. Biz, Öcalan’ın adına ilişkiye geçiyoruz, Oğuz: … Öcalan’ın avukatlarının çoğunun çift hatta üç taraflı çalıştığını biliyoruz. MİT bağlantılılarının Ahmet Zeki Okçuoğlu’ ndan ibaret olmadığını biliyoruz. Siz de bilin….” şeklinde devam ettiği görülmüştür.

Hikmet ÇİÇEK’ ten elde edilen flash diskte ve İşçi Partisi binasındaki basın bürosunda bulunan bilgisayarda “Protokol Önerisi – 06 Haziran 2000” başlıklı, Abdullah ÖCALAN’ ın avukatı ile Özel Kuvvetlerde görevli olduğu ileri sürülen Oğuz’un yukarıdaki paragrafta anlatılan görüşmeleri doğrultusunda hazırlandığı anlaşılan 5 sayfadan oluşan bir protokol olduğu görülmüştür.

Gizli Tanık Deniz ifadelerinde özetle; Doğu PERİNÇEK’ in 1986–1987 yıllarında Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampına geldiğinde Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat ve askeri törenle karşılandığını, 10 gün kadar kaldığı kampta kendisine bir oda tahsis edildiğini, Abdullah ÖCALAN’ ın hiçbir misafiri ile bir defadan fazla yemek yemediği halde bütün yemeklerde Doğu PERİNÇEK ile birlikte olduğunu, Abdullah ÖCALAN’ ın kendisi ile görüşenlerin arkasından ajan, işbirlikçi, benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediği halde Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK’ in Abdullah ÖCALAN’ la görüşmesini yayınlamasının o dönemde varlığı yokluğu hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündeme gelmesini ve örgütün taban bulmasını sağladığını, örgütün 15 Ağustos 1984 olayları ile adını duyurmuş ise de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, o dönemde siyasi olarak da sıkışmış durumda olan örgüt için yayınlanan bu röportajın adeta bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK’ in adeta örgütün ikinci lideri konumuna geldiğini,

1990’lı yılların başlarından itibaren PKK - Hizbullah çatışması olduğunu, hatta bundan dolayı PKK’nın şehirlerde barınamaz hale geldiğini, Hizbullah’ın yapmış olduğu eylemlerin çok sayıda ve profesyonelce olduğunu, o dönemde kendisinin örgüt içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, yurtdışında bulunan birçok örgüt kampını gezdiğini ve yerlerini bildiğini, Türkiye’de faaliyet yürüten örgütlerin de yurtdışında eğitim aldıkları kamplar bulunduğunu, Hizbullah örgütü mensuplarını bu kamplarda hiç görmediğini, eğitimsiz örgüt mensuplarının yukarıda bahsettiği tarzda eylem yapmalarının mümkün olmadığını,



1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu, bu operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında geri çekiliyoruz, paşa vuruldu sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulup vurulmadığı konusunda o bölgede bulunan PKK militanları ile görüşmeler yaptığını, Lice’de PKK’nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice’ye gelmesinin sağlanıp helikopterden iner inmez bir asker tarafından vurulduğunu, vuran askerin de başka bir asker tarafından vurularak ikisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır’a getirildiğini öğrendiğini, bu olayı PKK’nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendiğini, Aydın BAHTİYAR isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadise olmasının karanlık bir nokta olarak kaldığını, söylemiştir.

Gizli tanık Galip ifadesinde özetle; Örgütün 1980 ihtilali öncesi bülten yayınlayarak adeta ihtilali haber vererek örgüt üyelerine silahları sığınak diye tabir edilen yerlere saklamaları talimatını da gönderdiğini, bugün dahi örgütün ihtilali nasıl öğrenmiş olduğunu bilmediğini, İhtilal öncesi Abdullah ÖCALAN ve örgüt üyelerinin gruplar halinde yurt dışına çıktıklarını, Abdullah ÖCALAN’ ın kendisine Pilot Necati’ nin kendisini kontrol etmek üzere görevlendirilen devletin bir adamı olduğunu, bu kişinin kendisine üstü kapalı olarak “Sen bir kuşsun istediğimiz zaman seni pişirip yeriz” dediğini, Ankara’da iken kendisine para yardımı yaptığını, fakat kendisini kontrol edemediğini, tam tersine kendisinin bir takım bilgileri alarak onu kullandığını, bundan dolayı devletin üzerine gelemediğini, Uğur MUMCU suikastından sonra Uğur MUMCU’ nun kendisinin Pilot Necati ve Kesire YILDIRIM ile olan ilişkisini ortaya çıkartacağı için öldürüldüğünü söylediğini, 1993 yılında Abdullah ÖCALAN’ın Suriye Şam şehri Kızılay hastanesi yakınlarında (Hilalahmer) denilen bölgedeki binanın Hasan BİNDAL tarafından kiralanmış onuncu katında kaldığını, asansörde karşılaştıkları ve dokuzuncu katta inen kişinin o katta oturan Türkiye Askeri Ataşesi olduğunu yanındakilere söylediğini bildiğini, 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL’ ın Güneydoğu Anadolu’daki problemler konusundaki projelerinin örgütte olumlu karşılandığını, Abdullah ÖCALAN’ ın Lübnan’ da bulunan Bekaa kampında basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan ettiğini, Turgut ÖZAL’ ın ölümü ve Bingöl’ de 33 askerin Doktor Süleyman (Kod) Sait ÇÜRÜKKAYA’ kontrolündeki PKK örgütü mensuplarınca vurularak öldürülmesi ile yeşeren umutların tamamen kaybolduğunu, PKK’nın tek taraflı ateşkes sürecinde olduğu, devletin de çözüm arayışlarına girdiği bu dönemde PKK içerisindeki bir grubun bu eylemi gerçekleştirmesine, bu askerlerin de korumasız, silahsız olarak tehlikeli bir bölge üzerinden gönderilmesine hiçbir zaman anlam veremediğini, bu eylemi gerçekleştiren Doktor Süleyman (Kod) Sait ÇÜRÜKKAYA’ nın halen Almanya’da olduğunu,

Örgüt içerisinde, Abdullah ÖCALAN’ ın avukatları olan Mahmut ŞAKAR ve İrfan DÜNDAR’ ın her söylediklerinin Abdullah ÖCALAN’ ın talimatı olduğunun bilindiğini, bu kişilerin sürekli olarak örgütün kamplarına gelerek Abdullah ÖCALAN’ dan almış oldukları talimatları aktardıklarını, kendisinin örgüt tarafından Süleymaniye’ de infaz edilen örgütün üst düzey yöneticisi Kani YILMAZ ile messenger üzerinden bir görüşme yaptığını, bu görüşmede Kani YILMAZ’ ın kendisine, Mayıs 2004 tarihinde Şehit Harun Kampındaki Kongra-Gel’in ikinci kongresine Mahmut ŞAKAR ve İrfan DÜNDAR’ ın da katıldığını, Mahmut ŞAKAR’ ın bütün kameraları kapattırarak “…Başkan adına konuşuyorum, bu kongreden savaş kararı çıkacak…” sözleri üzerine kongrede savaş kararının alındığını” söylediğini, Meral KIDIR’ ın PKK örgütünün eski mensuplarından olduğunu, bu kişinin Muharrem KARABULUT ve yanında bulunan bazı örgüt üyeleri ile PKK içinde Türkiye Devrim Partisini kurduklarını, genellikle Türk kökenli olup, PKK’ya bağlı ve sosyalist ideolojileri bulunan bu kişilerin diğer sol örgütlerin ülkede devrim yapabilecek bir güce sahip olamayacaklarını savunarak PKK ile birlikte bu devrimin gerçekleşmesini mümkün gördüklerini, amaçlarının gerilla savaşını batı illerinde taşımak olduğunu, Ankara ve İstanbul’ da örgütlendiklerini, beyan etmiştir.



Pkk/Kongra-Gel isimli bölücü terör örgütü, nihai hedefi olan Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurabilme amacıyla kurulduğu günden itibaren bölge halkına ayrı bir etnik kökenden geldikleri aşılaması yapıp ülke genelinde Türk-Kürt çatışması meydana getirerek sonuca ulaşmaya çalışmıştır. Soruşturma kapsamında toplanan delillerden bazı yönetici ve üyelerinin Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütü ile ilişkide oldukları tespit edilen Ergenekon yapılanmasının da kendi örgüt amaçları doğrultusunda kullanılacak kaos ve çatışma ortamı oluşturmak, yönetimi baskı altında tutabilmek amacı ile aynı şekilde ülkede Türk –Kürt kavgası çıkartmak istediği, bu amaç ile Pkk/Kongra-Gel Terör Örgütünü kontrol altında tutarak gerektiğinde de amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandıkları anlaşılmaktadır.

Yüklə 14,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   230




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin