1. T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliğI



Yüklə 14,92 Mb.
səhifə11/230
tarix30.04.2018
ölçüsü14,92 Mb.
#49575
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   230
DHKP/C

Veli KÜÇÜK’ün evinde yapılan aramada elde edilen ajandanın 25 Haziran/Cumartesi tarihli sayfasında; “…Behiç AŞÇI- Avukat, F Tiplerinin kalkması için ölüm orucunda, 45 kg düştü, Devreye girilirse vazgeçecek…” notu olduğu görülmüştür. Veli KÜÇÜK konu ile ilgili olarak özetle “…Avukat Behiç AŞÇI’nın DHKP/C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yolunda bilgileri Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Turan YAZGAN’ dan öğrendiğini, bu kişinin kendisine eğer Behiç AŞÇI ölürse örgütsel bazı faaliyetlerin olabileceğini değerlendirdiğini, devreye birisi girer ise ölüm orucunu bırakabileceğini, ancak böyle birisinin bulunması gerektiğini bulmamız gerektiğini söyledi. Kendisinin de aynı endişeleri bulunduğunu ve Adalet Bakanlığındaki bazı tanıdıklarına konuyu ilettiğini, onların haklı olarak konuyla ilgilenmediklerini, kendisi konuyu önemli gördüğü için tanıdığı Avukatları aracı kılarak Behiç AŞÇI’yı ikna etmeye çalıştığını, müessif bir olay olmadığını…” söylemiştir. Burada ismi geçen Avukat Behiç AŞÇI hakkında DHKP/C Terör Örgütü üyeliği iddiası ile hakkında soruşturma başlatılan, tutuklanarak cezaevine konulan ve halen DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturması devam kişidir.

Bu olayla ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; “…DHKP/C Terör Örgütünün F Tipi Cezaevlerine karşı ölüm orucu eylemine girmesinin altında; örgüt içi disiplin ve hiyerarşinin kaybedilmesinden korkulması, toplu eylemlerle cezaevi idaresinden taviz koparılamayacak olması, cezaevlerinin okul ve karargâh gibi kullanılamayacak olması gibi sebepler yatmakta olduğu, örgütün daha önceki eylemlerin (1984 ve 1996) aksine son sürecin zorlu geçeceğini düşünmekle birlikte sonuç itibariyle devletin geri adım atacağını ve F tipi uygulamasından vazgeçeceğini hesap ederek ölüm orucuna başladığı, geçen sürede birçok örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, bunun yanında sakat kalanlarla birlikte çok sayıda kişinin ölüm oruçlarını bıraktığı için örgüt tarafından hain ilan edildiği, bu nedenle örgütün ölüm orucu eyleminden bir şekilde kurtulmanın planlarını yapmaya başladığı, F tipi cezaevi uygulaması gerekçesiyle DHKP/C terör örgütü tarafından canlı bombalı eylemleri dahil birçok silahlı ve bombalı eylem gerçekleştirildiği, bu eylemler içerisinde en dikkat çekenlerinin Adalet Bakanlığına yönelik olarak gerçekleştirilmek istenen canlı bombalı saldırılar olduğu, DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eyleminden gerekçesiz vazgeçmesi durumunda, diğer örgütler ve kendi mensupları tarafından “Bu kadar bedel boşuna mı verildi” eleştirisi ve sorgulamasıyla karşılaşacağından makul olmasa da bir bahane ile düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından kurtulmak istediği, tam da bu noktada Veli KÜÇÜK’ ün de kabul ettiği gibi, devreye girmesiyle eylemini sonlandırdığını, bu durumun terör örgütünde büyük bir zafer olarak karşılandığı, DHKP/C adlı silahlı terör örgütünnü hatalı bir karar alarak düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından Veli KÜÇÜK’ün devreye girmesiyle kurtulmuş olduğu….” belirtilmiştir.

Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; “…Dev-Sol Örgütün atılım yılları olan 1990–92 yılları arasında eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşalar İsmail SELEN, Memduh ÜNLÜTÜRK ve Kemal KAYACAN, Adana Jandarma Bölge Komutanı Temel CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldığını, bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşları ile yaptığı görüşmelerde örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığının konuşulduğunu bildiğini, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlarının örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştırılmasında derin bağlantıların olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini düşünüğünü...” söylemiştir.

Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ suikastı faili Adnan TEMİZ 16.06.1991 tarihli ifadesinde özetle; “…Temel CİNGÖZ suikastının ( Kalmış olduğu Jandarma Lojmanlarının giriş-çıkış yolları krokisi ve her sabah evden çıkışının saat saat belirtildiği ) istihbaratının THKP-C Dev-Sol örgütünün Merkez Komite Üyesi ve aynı zamanda Askeri Komite sorumlusu Haluk (Kod) Niyazi AYDIN tarafından kendisine kapalı zarf içerisinde hazır olarak gönderildiğini, yine Adana’da gerçekleştirilecek başka eylem istihbaratlarının da örgütün merkezi tarafından kendisine hazır olarak geldiğini…” beyan etmiştir.

Gizli Tanık İsmet ifadelerinde özetle; “…Temel CİNGÖZ’ ün görevli olduğu dönemde Adana’da Adnan TEMİZ isimli Dev-Sol militanının ekip komutanlığını yaptığı SDB ekibince taranarak öldürüldüğünü, kendisine bu suikastın karanlık geldiğini, Adnan TEMİZ’ in Jandarma A Tipi Özel Kuvvetlerdeki bir görevlinin akrabası olduğunu, yine Adnan TEMİZ’ in Adana’da Amerikalı Mozelle isimli çavuşun öldürülmesi eylemine karıştığını, daha sonra yakalanarak tutuklandığını, Malatya cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada örgüte ihanet ettiği gerekçesiyle yine örgüt mensupları tarafından öldürüldüğünü, ihanet gerekçesinin ise yakalandığında poliste ifade vermiş olması olarak gösterildiğini, oysa poliste yakalanıp da ifade vermeyen örgütçü sayısının yok denecek kadar az olduğunu, hatta Adnan TEMİZ’in ifadesinde önemli olarak anlattığı örgüte zarar verecek bir şey olmadığını, yani ifade vermiş olması bahane edilerek Adnan TEMİZ’ in öldürülerek susturulmuş olduğunu…” , “…1988–1989 yıllarında Jandarma A Tipi Özel Kuvvet Birlikleri kurulduğunu, bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla silah, patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alış verişi yaptıkları görüşmeleri olduğunu…,…1989 yılında Dursun KARATAŞ’ın cezaevinden firarı ile birlikte örgütte atılım yılları yani örgütün silahlı ve bombalı saldırı eylemlerinin, suikastlarının yapıldığı sürece geçildiğini, örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcı ile ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacı bulunduğunu, o dönemde Jandarma A tipi Özel Kuvvetlerinde görevli bir yüzbaşı vasıtası ile örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı, silah ve eylem istihbaratlarını tedarik ettiğini…” , “…1979 yılında Paşa GÜVEN’in yurtdışı sorumlusu olduğunu, Türkiye’de Dursun KARATAŞ ve yönetici kadrosunun yakalanmasıyla Paşa GÜVEN’in çağrılmasına rağmen Türkiye’ ye gelmediğini, yurtdışında gayri meşru işlerle uğraşıp, mafya, eroin kaçakçıları ve devlet görevlileri ile içli dışlı olduğunu, 1982–1990 yılları arası Avrupa’dan eroin ve kirli işlere bulaşmış mafya tipli insanları Türkiye’ye sorumlu olarak gönderip banka soygunları ile beraber kara para trafiğini idare ettiğini…” söylemiştir.



Bu suikastler ile ilgili kolluk değerlendirme raporunda özetle; Örgütün Adana’da Adnan TEMİZ’in sorumlulusu olduğu tek bir ekibi bulunduğu, Adnan TEMİZ’ in eylem istihbaratının merkezden hazır olarak geldiğini beyan etmesinin cezaevinde öldürülme sebebi olduğu, çünkü terör örgütünde eylem için yapılan istihbaratın ya silahlı faaliyet yürüten ekipler marifetiyle ya da ilişkilerden gelen bilgi ve duyumlar ile sağlandığı, her halükarda alanda yapılan bir istihbarat çalışması bulunduğu ve bunun raporlar halinde örgütün merkezine iletildiği, tabandan gelen istihbarat raporlarının eylem için ekiplere intikal ettirildiği, yukarıda sıralanan suikast eylemlerinde istihbaratların örgütün merkezi tarafından ekiplere bildirildiğinin görüldüğü, Terör örgütü içerisinde her kademede sorumlu düzeyde faaliyet yürütmüş ve örgütün her şeyine hâkim olan kişilerin kendilerinin yapmış olduğu herhangi bir istihbarat çalışması olmadığını söylemiş olmalarına rağmen örgütün merkezinden nokta istihbaratların gelmiş olmasının eylemlerde terör örgütünün tetikçi olarak kullanıldığını gösterdiği, belirtilmiştir.

Serhan BOLLUK’ un genel yayın yönetmeni olduğu Aydınlık Dergisinde yapılan aramada elde edilen 1995 yılı ajandasının 01.01.1996 tarihli “Ocak. January 1.1.Pazartesi Monday Yılbaşı” ibareli sayfasında el yazısı ile “Fahriye Erdal, İsmail Akkol _xxx Mustafa…” isimlerinin not alındığı görülmüştür. Burada adı geçenlerin isimlerinin not alındığı tarihten 8 gün sonra 09.01.1996 tarihinde Sabancı Center İş Merkezinde, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Özdemir SABANCI, Toyota-Sa Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve sekreter Nilgün HASEFE’ nin öldürülmesi olayına karıştıkları bilinmektedir. Sabancı Suikastı eyleminden sekiz gün önceki bir tarihe eyleme katıldıkları tespit edilenlerin isimlerinin yazılmış olması örgütsel bağlantı yönünde şüphe oluşturmaktadır. Diğer taraftan Sabancı suikastı faili olarak aranan Mustafa DUYAR kendiliğinden teslim olmuş, tutuklu bulunduğu Afyon cezaevinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür. Mustafa DUYAR’ın öldürülmesini azmettirdikleri iddia edilen Nuri ve Vedat ERGİN’ in bu suçtan dolayı yargılanarak cezaya cezalara çarptırıldıkları bilinmektedir.



Yine Serhan BOLLUK’ un ajandasında kriminal raporu ile kendi el yazısı olduğu anlaşılan Hakan SARAYLIOĞLU’ nun DHKP/C örgütünce öldürülmeden önceki sorgulanma notlarının olduğu, eylemin DHKP/C tarafından internette üstlenildiği, söz konusu ajanda notlarında ise öldürülen kişinin cep telefonu numarasına kadar eylemin üstlenildiği metinde bulunmayan bilgilerinin de bulunduğu anlaşılmıştır. Buna göre Serhan BOLLUK’ un sorgulamaya katılıp not aldığı, ya da bağlantılı olduğu örgüt militanlarından bu bilgileri elde ettiği şüphesi doğmuş, bu deliler Hakan SARAYLIOĞLU’ nun öldürülmesi olayına ilişkin soruşturma evrakına gönderilmiştir.

Gizli Tanık Yüksel ifadesinde özetle; “…Mustafa DUYAR’ ın bir hastane sevki sonrası cezaevindeki odasına getirildiğinde yatağının üzerinde “Sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa” diye notu bulduğunu, yalnız kaldığı ve odasına kimsenin girmesinin mümkün olmadığı bir ortamda yatağına böyle bir not konulunca öldürüleceği fikrine vardığını ve bu not konulduktan çok kısa süre sonra öldürüldüğünü, Kırklareli Cezaevinde bulunduğu sırada Adil YANIK’ın Mustafa DUYAR’ın öldürüleceğini bu eylem için üçyüzbin dolar gibi bir paranın döndüğünü, eylemi de Nuri ERGİN’in adamları olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişilerin yapacağını idareye bildirdiğini, Mustafa DUYAR’ın sol müşahedede kalırken Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ in sağ müşahedede kaldıklarını, Mustafa DUYAR’ın bu olaydan haberi olunca Muğla cezaevine sevkini istediğini, Cezaevi birinci müdürü Mustafa BEKDEMİR’in “Bakanlık teminatı var, Afyon cezaevinde bir tane bile örgütçü yok, oraya git” diyerek dilekçesini değiştirtiğini, oysaki Afyon Cezaevinde bulunanların çoğunun örgütçü olduğunu, Afyon Cezaevine gittiğinde ise haberlere de yansıyan itirafçı istemiyoruz bahanesi ile isyan başladığını, Mustafa DUYAR’ın öldürüleceğini Adil YANIK ihbar ettiği için cezaevinde Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER tarafından gözünün kör edildiğini, Mustafa DUYAR’ın Afyon cezaevine sevk edildikten üç-beş ay sonra kendisini öldüreceği önceden ihbar edilmiş olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ in Afyon Cezaevine sevk edildiklerini, bu iki kişinin Mustafa DUYAR’ ın kaldığı koğuşun tam karşısındaki yere yerleştirilildiklerini, eylemi de bu ikilinin silah kullanılarak gerçekleştirildiğini, eylemde kullanılan mermilerin Nuri ERGİN’in avukatı Tuncay KÜTÜKOĞLU’nun sigara paketi içinde getirdiğini, Mustafa DUYAR’ı öldüren Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER’ın Nuri ERGİN’in adamlarıdır. Mustafa DUYAR’ı öldüren Ahmet YARGÜDER’in eylemden kısa süre sonra mahkemeye gittiği zaman sevk esnasında firar ettiğini, bir yıl sonra ise yakalandığını, DHKP/C Terör Örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa, Mustafa DUYAR’ın teslim olup pişmanlığını dillendirmesinin örgütte bomba etkisi yaptığını ve prestij kaybettirdiğini, Nuriş çetesinin Mustafa DUYAR nereye gidiyorsa peşinden gittiği cezaevine sevk edildiklerini, cinayet işleyecekleri ortaya çıkan kişilerin öldürecekleri kişinin peşinden dolaşıyor olmalarının normal mantıkla açıklanamayacağını, DHKP/C Terör Örgütünün hedefindeki Mustafa DUYAR’ın Karagümrük Çetesi olarak bilinen örgüt mensuplerince öldürüldüğünü…” söylemiştir.

Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen CD de; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN’in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak “Bu devlet bana Mustafa DUYAR’ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum”, Vedat ERGİN’in de “Biz bu devlet için mermi sıktık, Hem de sizin için, Hem de asker için” dedikleri, devamında Vedat ERGİN’ in “Bak bak” sözleri ile birine seslendikten sonra “Veli Abi’yi ara, Veli Küçük’ü ara. Bizi sor, Başka bir şey söylemiyorum. Allah’a emanet olun...” dediği görülmüştür.

Tanık Semih GENÇ ifadesinde özetle; “Ben Romanyada bulunduğu dönemde Sedat PEKER’in Romanya’ya gelip gittiğini bildiğini, kendisinin DHKP/C örgütünün hedefleri arasında olduğunu, Sedat PEKER’in Türkiye’de arandığı dönemde Romanya’ya kaçtığını ve Golden Falcon isimli restaurantın sahibi Cemil isimli şahıs tarafından saklandığını, bu kişinin ayarladığı villada uzun süre kaldığını öğrendiğini, Cemil’ in Romanya Bükreş’te hem Golden Falcon isimli restorantın hem de Golden Falcon isimli kuyumcu dükkânının sahibi olduğunu, bu kişiden PKK ve DHKP/C örgütlerinin haraç aldıklarını, bu kişinin Bükreş’te herkes tarafından bilinen lüks bir restorantı olduğunu, yine büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığı yapan Fırat lakaplı Tunceli’li gerçek ismini bilmediği bir şahın da Romanya’ya geldiğinde mutlaka bu şahsın yanına geldiğini, Cemil’in Fırat lakaplı bu kişiyi misafir ettiğini, çok iyi dostlukları bulunduğunu, Fırat’ ın o dönemde Bakırköy’de bulunan Sivas’lı uyuşturucu kaçakçısı Hasan ERKUŞ ile ortak olduklarını, Star Gazinosunda bir dönem Müdürlük yapan Ateş isimli kişi Romanya’ya geldiğinde Cemil’in işyerinde görüştüklerini, bu kişinin anlatımları nedeni ile Abdullah ÇATLI’nın Star Gazinosuna hissedar olduğunu öğrendiğini, Türkiye’de Abdullah ÇATLI ile eroin işini yapan Fırat’ ın yurt dışında da DHKP/C ve PKK örgütü mensupları ile uyuşturucu kaçakçılığını devam ettirdiğini, Fırat’ın Romanya’da bulundukları yerin ileri gelen işadamları ile oturduğu sırada kendisi ve bir dönem yurtdışında DHKP/C örgütü adına Hollanda ve Bulgaristan’ da sorumlu düzeyde faaliyette bulunan daha sonra Türkiye’ye gönderilmek üzere Bulgaristan’daki Alaydan silahları çıkarttığı sırada yakalanarak tutuklanan Şemsi Şafak BAHŞİ’nin bulundukları yere gittiklerini, Fırat’ın ayağa kalkarak Şemşi Şafak BAHŞİ’ye hürmet gösterisinde bulunduğunu, kendisinin “Bu şahıs kelli felli insan, uyuşturucu kaçakçısı sana bu şekilde saygılı davranmasının sebebi nedir” diye sorduğunu, Şemşi Şafak BAHŞİ’ nin ise “Bu kim ki, Hollanda’da bizim denetimimiz ve emrimizde olan birisidir. Bunun gibi daha niceleri bizim kontrolümüzdedir” dediğini, sonrasında Şemsi Şafak BAHŞİ ile Fırat’ın birlikte dışarı çıkarak lokanta sahibi Cemil’ in beyaz Choreke Jeepi ile yaklaşık iki saat dolaşıp geri geldiklerini, Abdullah ÇATLI ile Fırat’ın DHKP/C örgütü denetiminde, yani maddi olanak karşılığında yol vermesi ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor olmasının, yine Sedat PEKER’e barınacak yer ayarlayan kişinin DHKP/C örgütüne yardımda bulunuyor olmasının kendisine göre normal mantıkla izah edilemeyecğini, pazarlanan uyuşturucudan Abdullah ÇATLI ile DHKP/C örgütünün ortak rant elde etmekte olduklarını, DHKP/C örgütünün kendisine kitle temin etme maksadıyla Türkiye’de fuhuşa ve uyuşturucuya hayır kampanyası düzenleyip uyuşturucu kullananlara yönelik eylemler yaparken yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden büyük rantlar elde etmekte olduğunu, yurtdışında Mafya, PKK ve DHKP/C örgütlerinin denetimi dışında uyuşturucu işinin dönmesinin olanaksız olduğunu…” söylemiştir.

Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; 1975 yılından itibaren Dev Genç, Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, terör örgütü içerisindeki faaliyetleri sırasında zaman içerisinde yakalanmaları ve tutuklanmaları olduğunu, uzun süre cezaevi hayatı yaşadığını, 1992 yılında Dev –Sol örgütünce kendisine Gebze-Dilovası’nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunması talimatı verildiğini, bu firmanın Dilovası Diliskelesi limanlarından gemiden karaya-karadan gemiye yük taşımacılığı yaptığını, örgütün burada bulunan kişiler hakkında kendisine bilgi vermediğini, 1992–1995 yıllarında burada bulunduğunu, burada eski Dev-Yol örgütü mensupları, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol’la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmaları mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalarının dikkatini çektiğini, Veli KÜÇÜK’ ün yanında istihbarat subaylarıyla birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi’ne gelip gittiğini, o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olan Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların firmadan belli bir pay aldıklarını, burada yapılan kaçakçılık işlemlerinden de Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri olduğunu, kooperatifte o dönemde Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU, Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ, Dev-Yolcu Ali ATEŞ, Dev-Yolcu Engin, şirket ortağı Cemil ATA, Cem ERSEVER’in itiraflarında JİTEM’in kurucuları arasında geçen ve şirket ortağı Cemil ATA’nın abisi Jandarma istihbarat binbaşısı Nurettin ATA, Gebze’de Başkomiser Hasan TORLAK ve Dev-Sol örgütünü temsilen kendisinin bulunduğunu, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA’ nın civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaparak nakliye imkânlarını ellerinde aldıkları, şirket sahip ve çalışanlarını darp ettikleri halde jandarma tarafından korunduklarından gözaltı yaşamadıklarını, silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişilerin bile bulunduğunu, Dev-Sol örgütünün Veli KÜÇÜK’le bağlantılı olan bu kooperatifle ilişkisini ilk kuran kişinin DHKP/C örgütünün Karadeniz Kırsal Sorumlusu Hüseyin ÖZARSLAN’ın abisi Zeynel ÖZARSLAN olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU ve Emin ALKILIÇ’ ın Zeynel ÖZARSLAN’ı tanıdıklarından Dev-Sol örgütünün de kooperatife katılmasını istediklerini, örgüt onayladıktan sonra kooperatifte faaliyetlerinin başladığını, ancak Zeynel ÖZARSLAN’ın resmi olarak hiçbir yerde kaydının olmadığını, Mehmet TERZİOĞLU’ nun eski Dev-Yolcu Gürbüz ÇAPAN’ın Esenyurt Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyenin büyük inşaat işlerini aldığnı, Gürbüz ÇAPAN’ın da daha sonra zengin olduğunu, Cumhuriyet gazetesinin ortağı olduğunun bilindiğni, Ali AYDEMİR’in isimli 1993 veya 1994 yılında Dev-Sol örgütünce çalışmak üzere limana gönderilen kişilerden birisi olduğunu, halen Ulusal Kkanalda çalıştığı noktasında bilgisi olduğunu, buraya ise nasıl girdiğini bilmediğini, Ahmet Tekin BAYKAL’ı Dev-Yolcu olarak bildiğini, 1990’lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru âlemde tanındığını, o dönemde bu şahsın arkasında Polis ve Jandarma’nın olduğuna dair söylentiler çıktığını, bu şahsın Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri olduğundan aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmalar olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve Mehmet EYMÜR’ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman ve daha sonra öğrendiği kadarıyla Veli KÜÇÜK’ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkilerinin normale döndüğünü,

Veli KÜÇÜK’ün gerek resmi gerekse sivil olarak yanında rütbeli askerler olduğu halde kooperatife gelip giderek uzunca bir zaman geçirdiklerini, DHKP/C örgütünün eylemsel faaliyetlerinin hız kazandığı, atılım yılları olarak tabir edilen bu dönemde Veli KÜÇÜK ve yanında bulunan askerleri kaçırıp sorgulayabilecekleri veya onlara yönelik eylem yapabilecekleri istihbaratını örgüte gönderererk talimat beklemeye başladığını, aradan bir ay gibi bir zaman geçtikten sonra şu anda böyle bir eyleme gerek yok, ancak bu bilgiyi elimizde canlı tutalım talimatı geldiğini, örgütün yeni yapılanması döneminde hazır önüne gelmiş olan ve yapıldığında da örgütün reklamı açısından büyük sansasyon uyandıracak, örgüte sempatizan kazandıracak böyle bir eylemin yaptırılmaması ve sonrasında böyle bir eylemden bilgi sahibi olanların da 1994 yılında polisin yaptığı bir operasyonla yakalanarak devre dışı bırakılmasını yukarıda anlattığı ilişkiler açısından dikkat çekici bulduğunu ve örgütün bu bilgileri hedef olan şahıslara ulaştırması sonucu operasyon yiyerek yakalandıklarını değerlendirdiğini,

Dev-Sol örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan Faruk EREREN’in takip edildiğinin anlaşıldığını, Faruk EREREN’i takipten Veli KÜÇÜK’le ailece görüşüşen Emin ALKILIÇ’ ın kurtardığını, Emin ALKILIÇ’ın tekneyle Dilovasından alıp Yalova’da bulunan örgüt mensuplarına teslim edilmesini organize Faruk EREREN’ i polis takibinden kaçırarak kurtardığını, Veli KÜÇÜK’le içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU’nun Dursun KARATAŞ’la görüşen kişiler olduğunu,

Dev-Sol örgütü olarak Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinde bulunma sebebinin kendilerini oraya davet eden kişilerin örgütün gücünden faydalanma istekleri olduğunu, örgütün de buradan büyük maddi çıkar elde ederek temel ihtiyaçlar olan silah ve mühimmat gibi malzemeleri karşılamak istediğini, buranın asıl öneminin yurt dışından silah getirmek için güvenilir bir yer olması olduğunu, sonuçta bugüne kadar karşısında durduğu bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladığını, söylemiştir.



Yukarıdaki Gizli Tanık ifadesinde ismi geçen Emin ALKILIÇ’ın 19.10.2000 tarihinde Organize Suçlar ve Sil. Kaç. Şb. Müdürlüğündeki ifadesinde özetle; 1992 yılında DİLKOP’u kendisinin kurduğunu, başkanlığını Mehmet TERZİOĞLU’nun yaptığını, o tarihlerde Gebze Jandarma Komutanı olan Yüzbaşı Hasan AVŞAR’ın emekli olduktan sonra DİLKOP’da personel müdürü olarak çalışmaya başladığını, yine emekli Jandarma binbaşı Adnan isimli kişinin de bir dönem personel müdürü olarak çalıştığını, bu şekilde emekli Jandarma subaylarının çevrelerinden ve sıfatlarından faydalandıklarını, Dilovası bölgesinde bulunan limanlarda gelen giden yüklerin taşınmasında büyük rant olduğu için terör örgütleri ve mafya gruplarının barınarak bu yerlerden menfaat sağladıklarını beyan ettiği anlaşılmıştır.

Hikmet ÇİÇEK’den ele geçirilen dijital malzemelerde; “…Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi, Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönemde Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlıdır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa’da…” , “…ÖHD’nin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi, 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA’nın denetiminde ÖHD’ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev Sol’un elindekilerin seri numaraları birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular karışmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılacaklar diye büyük panik olmuş…” , “…Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu, B..’ın uyuşturucuları Karataş’ın aracılığıyla Fransa’ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle Karataş’la uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı’nın kimliği hakkında Karataş’ı bilgilendirdi. Çatlı’nın CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü…” yazılarına rastlanılmıştır.

Yüklə 14,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   230




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin