1001 Hadis Işığında İmam Ali


İki Kadının Bir Çocuk Üzerindeki İhtilafı



Yüklə 1,94 Mb.
səhifə7/38
tarix07.08.2018
ölçüsü1,94 Mb.
#67829
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   38

İki Kadının Bir Çocuk Üzerindeki İhtilafı


124- Rivâyet edildiğine göre Halife Ömer zamanında iki kadın bir çocuk üzerinde ihtilaf etti; her birisi çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ediyordu ve hiçbirisinin şahidi yoktu. Meselenin hükmünü bilmeyen Halife Ömer, hüküm vermesi için Emirü'l-Müminin'e (a.s) sığındı. Ali (a.s), iki kadını yanına çağırdı. Onlara vaaz edip korkuttu. Kavga ve ihtilafta devam edince, 'Bana bir testere getirin!' buyurdu. Bunu gören kadınlar 'Testereyi ne yapacaksın?' diye sordular. Şöyle buyurdu: 'Çocuğu ikiye ayırıp her bir parçasını sizden birisine vereceğim.' Bunu duyan kadınlardan birisi susup bir şey söylemedi. Ama diğeri şöyle dedi: 'Ey Ebe'l-Hasan, seni Allah'a yemin veriyorum ki eğer illa da bunu yapacak isen, ben hakkımdan vazgeçip çocuğu ona bırakıyorum.' Ali (a.s) bunu duyunca 'Allah-u Ekber dedi, bu senin çocuğundur, onun değil; eğer onun olsaydı çocuğa acır ve ona şefkatli davranırdı.' Durum buraya varınca, diğer kadın da hakkın diğer kadından yana olduğunu ve kendisinin çocuğun sahibi olmadığını itiraf etti. Ömer buna sevindi ve hüküm vermedeki sıkıntısını giderdiği için Emirü'l-Müminin'e (a.s) dua etti."[1]

 

[1]- El- İrşâd, s.110, Keşfü'l-Yakîn, s.68, Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.367 (az farkla)


Bir Emanet Olayında Verdiği Hüküm


125- Senetli bir şekilde Haneş b. Mu'temer'den şöyle rivâyet edilmiştir: "İki kişi Kureyş'ten bir kadının yanına gelerek yüz dinar onun yanında emanet olarak bırakıp şöyle dediler: 'Bu emaneti bizden herhangi birimiz tek başına gelip isterse, ona vermeyeceksin; ancak ikimiz bir arada gelirsek, emaneti teslim edeceksin.' Aradan bir yıl geçtikten sonra iki kişiden birisi kadının yanına gelerek şöyle dedi: 'Arkadaşım vefat etti; dolayısıyla dinarları bana teslim et.' Kadın bundan sakındı; ancak adam kadının akrabalarını devreye sokarak onun üzerinde baskı kurmaya çalıştı ve bilahare kadın vermeye mecbur kaldı. Sonra aradan bir yıl daha geçti. Bu sefer diğer adam kadına gelerek dinarları ondan istedi. Kadın onun cevabında şöyle dedi: 'Arkadaşın senin öldüğünü zannettiği için bana gelip dinarları istedi; ben de ona verdim.' Adam bunu kabul etmeyince aralarındaki ihtilaftan dolayı Halife Ömer'in yanında dava açtılar ve adam Halife'nin kadının aleyhine hüküm vermesini istedi. Ömer adamı haklı bularak kadına 'Sen sorumlusun (adamın parasını kendisine vermelisin)' dedi. Kadın şöyle dedi: 'Seni Allah'a yemin veriyorum, bizim hakkımızda hüküm verme ve bizi Ali b. Ebî Tâlib'in yanına gönder.' Ömer de öyle yaptı. Hz. Ali (a.s) o iki kişinin kadına hile yaptıklarını anlayınca, ona şöyle dedi: 'Siz ikiniz kadına 'emaneti bizden yalnız gelene verme' dememiş miydiniz?' Adam 'Evet' dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Malın bizim yanımızdadır; git arkadaşınla birlikte gel, malınızı size iade edelim.' Hz. Ali'nin bu hükmü Ömer'e ulaşınca şu cümleyi kullandı: 'Allah beni Ali b. Ebî Tâlib'den sonra yaşatmasın."[1]

 

[1]- El-Fusûlü'l-Mie, c.5, s.334, El-Gadîr, c.6, s.126, El-Fakîh, c.3, s.19 (az farkla).



İmâm Ali'nin (a.s) İbâdeti


126- Emirü'l-Müminin Ali (a.s): "Ben, bu ümmetten kimse ibâdet etmeden, beş veya yedi yıl Allah'a ibâdet etmişimdir."[1]

127- Emirü'l-Müminin Ali (a.s): "Bu ümmetten kimse ibâdet etmeden önce ben, Resulullah (s.a.a) ile birlikte yedi yıl Allah'a ibâdet ettim."[2]

128- Senetli bir şekilde Abdullah b. Ebî Hüzeyl'in Hz. Ali'den (a.s) şöyle naklettiği rivâyet edilmiştir; buyurdu:

"Ben Peygamber'in dışında benden (önce) bu ümmetten Allah'a ibâdet edeni tanımıyorum; ben bu ümmetten kimse Allah'a ibâdet etmeden, dokuz yıl O'na ibâdet etmişimdir."[3]

129- Câbir, Abdullah b. Yahyâ'dan, o da Hz. Ali'den (a.s) nakletmiştir; buyurdu:

"Ben kimse Peygamber'le namaz kılmadan önce, onunla birlikte üç yıl namaz kıldım."[4]

130- İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "…Emirü'l-Müminin (a.s) secde hâlinde şöyle dua ederdi: '(Allah'ım,) önündeki zilletime ve sana olan yakarışıma ve insanlardan kapıldığım korkuya merhamet eyle ve benim yalnızlığımı kendinle gider, ey Kerîm!"[5]

131- Bir rivâyette şöyle nakledilmiştir: "Hz. Ali (sala-vâtullahi aleyh), bu ümmette Resulullah'tan (s.a.a) sonra Allah'a ilk şükür secdesi yapan ve secdesinden sonra yüzünü ilk yere koyan kimsedir…"[6]

132- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Hz. Ali (salavâtullahi aleyh) secdeye kapandığında zayıf bir deve gibi eleri ile karnının arasını yere yapıştırmazdı."[7]

133- Hz. Ali (a.s) şöyle dua ederdi: "İlahî, sana kul olmak izzet olarak bana yeter ve senin benim rabbim olman iftihar olarak bana yeter; sen benim istediğim gibisin. O hâlde sen de beni istediğin-sevdiğin gibi kıl."[8]

134- Emirü'l-Müminin Ali (a.s): "Ey insanlar, Allah'a andolsun ki ben sizi (Allah'a) itâat olan bir şeye teşvik ettiğimde, sizden önce muhakkak kendim onu uygularım. Sizi (Allah'a karşı) isyan ve günah olan bir şeyden sakındırdığımda, mutlaka sizden önce kendim ondan sakınırım."[9]

 

[1]- Ravzatü'l-Vâizîn, c.1, s.85, Fezâilü'l-Hamse, c.1, s.192.



[2]- Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.122, Câmiü'l-Ehâdis (Suyûtî), c.16, s.244.

[3]- Hasâis-u Emiri'l-Müminin (Nesâî), s. 47.

4- Hilyetü'l-Ebrâr, c.1, s.239, Bihârü'l-Envâr, c.39, s.252, El-Ga-dîr, c.3, s.233 (az farkla).

Mü'minlerin Emîri İmam Ali'ye (a.s) ait bu rivâyetlerde "üç yıl", "beş yıl", "yedi yıl" ve hatta "dokuz yıl" gibi görünürde birbirini tutmayan rakamlar var. Ya burada râvîlerin hâfızasından veya istinsahtan kaynaklanan hatalar var, yada her birinin diğerleriyle çelişmeyen bir açıklaması var.

Bu farklılıklar râvîlerden veya istinsahtan kaynaklanmıyorsa, araları şöyle bulunabilir:

"Üç yıl"dan maksat, vahyin ilk başladığı günden, davetin açıkça ifa edildiği ana kadar geçen süre olmalı. Bu sürenin toplam 3 yıl olduğu malum.

(İbn Sa'd, c.1, s.199, 216; et-Taberî, c.1, s.54, 543; el-Halebî, c.1, s.319; Dahlân, c.1, s.192).

"Beş yıl"dan maksat ta, ilk vahiyden hemen sonra vahyin kesintiye uğradığı 2 yıllık fetret vaktiyle, yukardaki 3 yıllık gizli davetin toplamı olabilir. (el-Emînî, c.3, s.241 Hatta ulemanın çoğu bu sürenin 3 yıl olduğu kanaatinde. bk. Davudoğlu, Müslim Şerhi: c.2, s.86)

"Yedi yıl" ise, Peygamberimizin (s.a.a) Mekke dönemi şayet 13 yıl sürmüşse, davetin açıktan yapılmaya başlandığı andan, namazın herkese farz kılındığı Mirac olayına kadar geçen 7 yıl olmalı. Çünkü Mirac en kuvvetli görüşe göre hicretten 1 yıl önce vuku bulmuştur.[4] Baştaki 5 yılı çıkarırsanız geriye 7 yıl kalır.

(İbn Sa'd, c.1, s.225; Buhârî:menâqıb, 87; Müslim:fedâil,116-118; et-Taberî, c., s.572-573; Hâkim, c.2, s.243, c.3, s.2)

"Dokuz yıl"a gelince, bunun farklı noktalama ve okuyuştan kaynaklandığını söylemek mümkün. Çünkü Arapça'da "yedi" rakamıyla "dokuz" rakamının noktasız yazımları hemen hemen aynıdır. Dolayısıyla noktalamada hata yapılmış olabilir. (Allah bilir.)

Burada şu uyarıyı yapmakta fayda var: Vahyin başlangıcından Mirac'a kadar geçen süre içinde, Müslümanlar namazla sorumlu değillerdi. Görevleri, bütün sahte tanrıları, tâğûtları reddedip, yalnız Allah'ın otorite ve rububiyyetini kabul etmek idi. Durum böyle olunca, İmam Ali'nin (a.s) Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) yanısıra yıllarca namaz kılmış olması garipsenmemeli. Küçüklüğünden itibaren amcasının oğlunun terbiyesiyle yetişen bir Ali'ye bu çok görülmemeli! Zaten kitaplarımızda, o ikisinin gizlice, beraberce namaz kıldıklarına dair pekçok rivâyet var.

Konuyla ilgili rivâyetlerin arasını bulmak varken, Şamlı ez-Zehebî'nin, bu İmam Ali'den (a.s) gelen bazı hadisler hakkında: "Bu batıl/asılsızdır! Çünkü Peygamber'e (s.a.a) ilk vahiy geldikten sonra, biri diğerinden birkaç saat önce yada sonra, Hatîce, Ebûbekr ve Bilâl de Ali ile birlikte iman ettiler!!!" (Telhîs'ul-Müstedrek, c.3 s.112)

Sanki onlar kuyruk olup İslâm'a girerlerken yanlarındaymış gibi kesin bir dil kullanan ez-Zehebî, -aynı zamanda tarihçi olmasına rağmen- ya tarih bilmiyor; ya da taassup gözlerini öylesine perdelemiş ki, ağzından çıkanı kulağı duymuyor! Sormak lazım kendisine: Ey ez-Zehebî, Hatîce ile Ebûbekr şöyle dursun, o saatte Bilâl'in ne işi var orada!? Bilâl İslâm'ı kabul ettiği günlerde işkencelere maruz kalmadı mı? Pekiyi bunlar davetin açıktan yapıldığı günlerde olmadı mı? Seni okuyan herkesin cahil yada aptal olduğunu mu sanıyorsun!?

ez-Zehebî bütün bu soruları görmezlikten gelebilir; o ne de olsa Şamlıdır! (Peygamber'in Dilinden Hz. Ali / el-Hasais Tercüme ve Şerhi kitabından naklen, Abdulkadir Çuhacıoğlu, Kevser yayınları -Mütercim)

[5]- El-Kâfî, c.3, s.329.

[6]- El-Emâlî (Şeyh Tûsî), c.2, s.80, Hilyetü'l-Ebrâr, c.1, s.276 (az farkla).

[7]- El-Kâfî, c.3, s.324.

[8]- Bihârü'l-Envâr, c.77, s.400, Mefâtîhü'l-Cinân, s.240.

[9]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 175, El-Meheccetü'l-Beyzâ, c.8, s.145.




Yüklə 1,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin