13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ )


Duruşmaya saat 13:30 a kadar ara verildi



Yüklə 472,31 Kb.
səhifə3/9
tarix26.08.2018
ölçüsü472,31 Kb.
#74942
1   2   3   4   5   6   7   8   9
Duruşmaya saat 13:30 a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada, tutuklu sanıklardan Selim Akkurt un rahatsızlığı sebebi ile duruşmada salondan çıkarıldı.

Bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Erkan Ersoy, Av. Özgür Erbaş, Av. Zeynep Küçük, Av. Fatma Handan Gülsevilir, Av. Tayfun Ilıca, Av. Gönül Kerinçsiz, Av. Yılmaz Yatman ve baro gözlemcisi Av. Şevki Şimşek in geldiği görülmekle, yerlerine alındı.

Sanık Doğu Perinçek tekrar huzura alındı,

Çapraz sorgusuna devam edildi.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” işçi partisi genel merkezi, aydınlık dergisi genel merkezi ve ulusal kanal genel merkezi 4. katta yapılan aramada, Ergün Poyraz isimli şahsın İstanbul emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğünde, 30/07/2007 tarihinde alınan şüpheli ifade tutanağı ele geçirilmiş, ayrıca işçi partisinde ele geçirilen cd lerde jandarma istihbaratından para aldığına ilişkin belgeler olduğu görülmüş, yine, 204. klasör, dizi 274 te aydınlık arşivi Ergün Poyraz ile ilgili Ergün film kontak kaset başlıklı bölüm olduğu yer almıştır. Ergün ile herhangi bir irtibatınız olmadığından bahsettiniz. Bu tür belgelerin sizin ilgili olduğunuz yerlerde bulunması ve bunlarla ilgili ne diyorsunuz, ayrıca diğer sanıkların da ifade tutanakları bu kuruluşlarda ele geçirilmiş, bu konu ile ilgili özel bir ilgilenmenizin nedeni nedir? “



Sanık Doğu Perinçek :” efendim önce şunu söyleyelim, Ergün Poyraz ile irtibatı olmak tanışıyor olmak bir suç değil. eğer benim bir irtibatım olsa bunu da göğsümü gere gere söylerim. Ve Ergün Poyraz da bir yazar değerli bir yazar. Çalışıyor. Kimin ilgisi yok Ergenekon bütün Türkiye yi ilgilendiren bir soruşturma. Ve zaten onun belgeleri İstanbul da basına servis ediliyor. O servis edilen belgelerden, aynı zamanda bizim partimiz ile ilgili yayın organları da ele geçirmişler, onları bulunduruyorlar. Yani bu gün hürriyet, sabah, yeni şafak hangi gazeteye gitseniz bu ifadeler oralarda vardır ve bu ifadelere ulaşamayan zaten gazeteci değildir. bu ifadelerin hepsi her tarafta dolaşmaktadır. Sayın Ergün Poyraz’ın jandarmadan para aldığı şeklindeki o belge jandarma genel komutanlığı tarafından gerçek dışıdır, denmiştir. O belge oraya nasıl geldi, şimdi tam iyi hatırlamıyorum. O yoğun bahsettiğimiz 3 yoğun diskin içinde midir, yoksa onun dışında mıdır, onu bilmiyorum. O yedi katlı binanın her tarafından benim sorumlu olmam da, mümkün değildir. Ancak şu olursa, ben kendi irademle getirip o kâğıdı oraya bırakmış isem veya benim masamda çekmecelerimde raflarımda benim genel merkezde iki tane salon ve bir de istirahat yerinden oluşan bölümüm var, yani iki salon, bir diyelim genişçe bir oda oralarda çıkan bir belge de değil. kaldı ki jandarma gelen komutanlığı bu belgenin mesnetsiz olduğunu ve kesinlikle Ergün Poyraz a böyle bir para verilmediğini söylüyor. Ama onu tabi takdir edecek olan sayın mahkemenizdir. Ha bunlar bana yüklenen suç ile ilgili konular değildir. “

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: ”siz savunmanızda geçmişinizden itibaren, istikrarlı bir çizgi izlediğinizi söyleyerek sonradan mahcup olacağınız hiçbir şey söylemeyeceğinizi belirtiniz. Geçmişten itibaren kamuoyunun gözü önünde olan en çok tartışılan kişilerden birisisiniz. Aksini savunsanız da çok önemli konularda önemli söylem farklarınızın bulunduğu ayrıntılı bir araştırmaya bile gerek bırakmadan, açık kaynaklarda da yer almaktadır. Siz yine, kendi adınıza ortada karanlık bir nokta bırakmamak için, usul hukukuna uyup uymadığına dahi bakmadan, her soruya itirazsız cevap vereceğinizi, müdafilerinizi de bu konuda bilgilendirdiğinizi söylediniz. Bu nedenle, öncelikle aslında sormayı düşünmediğim, bu nedenle ayrıntılı bir çalışma da yapmadığım geçmiş döneme ilişkin söylemlerinize dair, aramalarda elde edilen belgelerin yanı sıra kolaylıkla ulaşılabilir açık kaynaklarda da alıntı yapılan, kaynak göstererek yer alan birkaç konuyu da başlıklar altında sorup bu konulara açıklık getirmenizi isteyeceğim. Esasen, bu konuları siz kendinize ait ve partinize ait internet sitelerinde de açıklıyorsunuz ancak yeterli derecede tatmin edici bulmadığımdan burada tekrar sorup açıklık getirmenizi isteyeceğim. Siz bu konuları geçmiş döneminize ilişkin söylemleriniz ve daha sonra gelişen söylem farkınızı lideri olduğunuz siyasi hareketler ve siyaset değişiminden çok Ergenekon terör örgütünün yeniden yapılandırılması tarihi ve öncesi sonrasına denk gelmesi nedeni ile Ergenekon bağlantınız olmadığına açıklık getirmesi açısından da önemlidir. Ayrıca soruların size hakkınızdaki bu tereddütleri giderme fırsatını da vereceği kanaatindeyim. Birinci olarak, PKK terör örgütü ile ilişkiler, siz bundan daha çok Kürt sorunu olarak bahsettiniz, 11 ekim 91 tarihli bir televizyon programında, şimdi bu iç güvenliğin adını koyalım. Kürt meselesidir bu. İç güvenlik meselesi diye koydunuz mu jandarma ile çözersiniz. Kürt meselesi diye koydunuz mu, demokrasi ve özgürlük ile çözersiniz. Şimdi Fırat ı, bu rejim sınır haline getirmiştir. İktisadi sınırdır. İkincisi siyasi sınır yapmışlardır fıratı. Üçüncüsü ideolojik sınır, Türk milliyetçiliği Fırat da boğuldu. Geçemez öbür tarafa. Çünkü bu topraklarda milliyetçilik olmaz. Bu bir Türk sorunudur aynı zamanda Kürt sorunu. Kardeşçe çözüm, sosyalist partidedir. Bu beş parti de milliyetçi oldukları için bölücü duruma gelmişlerdir. Eğer bu aynı metin ise, siz zaten bunu ekranda gösterdiniz. Ancak bu metin şu şekilde devam etmektedir. Buraları gösterilmedi. Kardeşçe çözüm için federasyon öneriyoruz biz. Kürt milletine kendi kaderini tayin hakkı tanınmalıdır. İşte birliğin koşulları o zaman olur. Zorla birlik olmaz. Sizin çözümleriniz iflas etmiştir. Göreceğiz sosyalist partinin çözümü gelecektir. Benzer şekilde, Ankara’daki bir açık hava toplantısında, doğuda özel savaşa son vereceğiz. Özel savaşa, Türk Kürt kardeşliği programı ile iki milleti eşit düzeye getirerek ve sonunda biçim olarak bir federasyonla çözerek bir son vereceğiz. Fırat ın sınır olmasından rahatsız olduklarını söylüyorlar. Fırat ı, kim sınır haline getirdi? Bunlar, Türk ve Kürt milletlerinin bir federasyonda eşit özgür gönüllü birliği Kürt milleti kendi istiyorsa kendi kaderine sahip olarak buna karar veriyorsa, bunu kabul ediyorsa, eşit özgür gönüllü birlik SP çözümü budur. Buna mecbur iki halk iki millet. Şırnak taki bir Açıkhava toplantısında, Kürt ve Türk milleti bir halk Cumhuriyeti kuracaklar. Biri yaşayacak, biri ezilecek diye bir şey yok böyle. ezilen Kürt halkının yanında olan sosyalist partidir. Kürt halkı yıllardır verdiği mücadeleyi ayağa kalkarak göstermeye başladı. Kürt halkı yeni bir devrim yapacak. Ezilen Kürt halkı sosyalist partiye geliyor. Buji serhildan, buji halkımız. Burada kullanılan Kürtçe deyimin karşılığının yaşasın halk ayaklanmamız olduğu artık tarafınızca bilinmektedir. 2000’e doğru dergisinde çıkan 15 Eylül 91 tarihli yazınızda, Kürt sorununa çözüm, demokratik federal, emekçi Cumhuriyetidir. Türk milliyetçisi ve piyasadaki düzen partilerinin Kürt illerinde iflas etti. Kürt milleti, kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterlerse, ayrı bir devlet kurabilir. Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönül birliği gerçekleştirmektir. Kürt illerinde, referandum yapılmalıdır. Referandum da, ayrılığı savunanlar da, özgürce propaganda yapabilmelidir. Aydınlık dergisinden ele geçen, 7 nolu VHS kaseti içersinde, sosyalist parti, Avrupa tarafından düzenlenen emekçi hareketi Kürt dinamiği ve öncü parti konulu toplantıda, sizin yüzyıl dergisi genel yayın yönetmeni olarak konuşma yaptığınız, konuşmada merhaba arkadaşlar, nevruzunuz 1991 nevruzu Kürt halkının ayaklanması ve Türkiye işçi sınıfının mücadelesi kutlu olsun diyerek söze başladığınız, devamında amerikan emperyalizminden ve Amerika nın Ortadoğu daki planlarından bahsederek Amerika nın bir kara listesi olduğunu, bazı ülkelerin bu listede olduğunu, bizi ilgilendiren kısmının Türkiye Kürdistanın da ki gerilla hareketinin ve mücadelenin de o kara listede olduğunu, bizzat beyaz saray sözcülerinin birkaç kez açıkladıklarını, bu bir terörist örgüttür. Terörist örgüt listesine, onu da aldılar. Bunun anlamının, yani burada ezilecek ve silinecek kuvvetler arasında olduğunu Türkiye deki Kürt isyanının Kürt ayağa kalkışının emekçi dinamiğinin Amerika tarafından dünyaya örülmek istenen kadere karşı çekilmiş bir kılıç, bir isyan olduğunu, burada bizim talihli olduğumuz noktanın, dünyanın talihli olduğu noktanın Türkiye Kürdistanın daki halk hareketinin başında, bir öncü işçi partisi nin olduğunu, sosyalizmi hedeflemiş olan bir öncü bir işçi partinin bulunduğunu, burada rakibi olmadığını, kurucuların zaten Türk devleti içinde iş birliği içinde olduğunu, Türkiye’nin 7 yıldan beri dağında gerilla olan bir ülke olduğunu ve bunu temizleyemediğini, sosyalist partinin Cizre gibi yerlerde bir katkı yapamayacağını, zaten bunların ayağa kalktıklarını, ama Suruç gibi yerlerin ayağa kalkmasında sosyalist partinin etkisi olabileceğini, işçi dinamiği ve Kürt dinamiği nin dünya çapında olaylar olduğunu, sosyalist partinin Kürt dinamiği ile beraber kader birliği yaptığını, Kürt dinamiğinin üzerine gelen devlet terörünü teşhir etmeye çalıştığını, bazı özel katkıları olduğunu, intifadalar öncesi, yaygın bir propaganda yapıldığı gibi söylemlerde bulunduğunuz, 34 nolu VHS kaseti içersinde, sizin bir seçim mitinginde, bu sorun ,herhalde Kürt sorun kast ediliyor, karşısında nedir çözümün mermiden başka, mayından başka, karakol dan başka, dikenli telden başka, korucudan başka, işkenceden başka çözümleri yok. Çözümü askere polise yıkmışlar. Ecevit diyor ki, ben su sorunu Mehmetçik ile çözemedim, profesyonel ordu kuracağım, diyor., halktan yuhalama ve katil Ecevit sesleri geliyor, bu sistem, on milyon insanı işsiz bırakmış, bu işsiz it kopuk eşkıyaları, Kürdün üstüne sürecek. Bunların artık hiçbir çareleri kalmamıştır. Son çareleri Kürt halkına karşı yaygın kitlesel terördür. Bunlar dağları kaybetmiştir. Dağlarda operasyon moperasyon yapamıyorlar artık, kaybetti. Köylüyü de kaybetti, en son Diyarbakır gördünüz kaybettiler. İşte onlar batman ı da kaybettiler. Onlar karakol mu yapıyor, karakollarının karşısında halk kulesi kuruyoruz. Onlar Kürdü Kürde kırdırmak için, halkı halka kırdırmak için korucu mu besliyor. Biz o korucuların karşısına da halk kalesi ile karşı çıkıyoruz. İlerleyen bölümlerde, devlet adamı dağa kaldırıyor, orada kurşunluyor dediğiniz ve buna benzer söylemleri daha birçok mitingde de tekrar ettiğiniz, aydınlık dergisinde ele geçen sosyalist parti parti meclisi toplantısındaki konuşmanızda, Türk ve Kürt birleşmeden devrim olmayacağından bahsederek PKK Türkiye çapında PKT, herhalde PKT nin sonundaki Türkiye olsa gerek, olsa aydın bilmem nerde, Türkiye çapında devrim iddiası olan örgüt olsa, bunun esaslı bir gelişmelere yol açacağı, dinleyicilerden birinin böyle bir gelişme olacağı şeklinde söylemde bulunduğu, keşke oralara gelse, meselenin düzelmesi için silah alıp dağa çıkmakla devrimci olunmayacağı, mühendisleri ve öğretmenleri öldürmenin yanlış olduğu, Türklere ait sembolleri bayrak yapmak, Atatürk ün büstlerini yıkmanın doğru olmadığı, sembollerle uğraşılmaması gerektiği, kimseyi kıskanmadıkları, devrimi kim yaparsa onun yanında oldukları gibi söylemleriniz olduğu görüntülerin olduğu belirtilmiştir. Bu söz ve beyanlar size mi aittir. Nasıl açıklıyorsunuz. aradan uzunca bir süre geçmesi nedeni ile bu beyanlarınızda ısrarcı olup olmadığınızı açıklayınız, bu sözlerinizden dolayı hakkınızda bir ceza davası açıldı mı? açıldı ise konusu ne idi, bundan ceza aldınız mı? Bunları açıklar mısınız?”

Sanık Doğu Perinçek :”önce teşekkür ederim sayın savcıya, yani burada her şey aydınlanmalı, her şey getirilmeli, şunu belirteyim, ben hayatımda hiçbir konuşmamda Türkiye Kürdistan ı diye hiçbir zaman kullanmadım. Benim konuşmalarımda, kesinlikle tek bir konuşmamda, bu önemli bir kısmı aktardıkları sayın savcının doğrudur. Ama Türkiye, onları öyle zannediyorum, bir kaynak aktararak ve kendinden bazı şeyler ekleyerek söylemektedir. Bana verilirse, metinleri onu orijinallerini bulurum ve Türkiye Kürdistan ı diye bir şey geçmediğini kesinlikle gösteririm. Türkiye Kürdistan ı, benim hiçbir konuşmamda, hiçbir yazımda yoktur. Bende Türkiye vardır. Türkiye’nin birliği bütünlüğünü ben hayatımın bütün dönemlerinde savundum. Bunları konuştuğum zaman da savundum. Zaten aralarda geçen ifadelerde bunu gösteriyor. Onu öncelikle belirteyim. İkincisi ben bu konuşmaların hepsinden yargılandım. Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinde yargılandım. Bunların hepsi birleştirildi ve hepsinden beraat ettim. Bu ibarelerin hepsi doğru değildir, ama önemli çoğunluğu doğrudur. Onu belirteyim. Şimdi, burada biz liderler açıkoturumdaki konuşmam ki, burada da yansıttık, orda şunu söylüyorum. Fırat ı böldünüz, biz bölmedik, siz böldünüz, iktisadi sınır haline getirdiniz, siyasi sınır haline getirdiniz, iki ayrı ekonomik yarattınız, iki ayrı kültür yarattınız, bu halkı birleştirmediniz, yaptığınız uygulamalarla. Burda, bölünmeye karşı olan bir tavır var. Bölünmeyi destekleyen bir tavır var ve devamında ne diyoruz, biz Fırat ın üzerine gönül köprüsü kuracağız. Ve birleştireceğiz. Nasıl birleştireceğiz, şiddete karşı çıkıyoruz, karakol ile şiddetle, silahla, bu iş çözülmez, Kürt halkının gönlünü kazanmak, gönüllü iradesini kazanmak lazım ve onun gönüllü iradesi ile birleşir. Bunu vurguluyoruz ki, bu doğrudur. Bu devletin yaptırım gücünü, tamamen reddeden dışlayan bir ifade değildir, ama birleşmede, halkın gönüllü iradesinin, rızasının temel olduğu öne sürülmektedir. Biz o zaman sayın savcının getirdiği doğru, bir yıl kadar hatalı olarak Türk ve Kürdü bir federasyonda birleştirip, ondan sonra bir milli devlete doğru gitmek, yani bir aşamada, ya sen koy iradeni ortaya, sana da soruyorum referandumda, birliği kabul ediyor musun? Kendine güvenen bir tutum, ondan sonra daha iler birliklere doğru bir süreç, Atatürk den de esinlenerek, çünkü Atatürk kurtuluş savaşı döneminde, ayrı bir Kürt varlığından, hatta millet olarak da Kürt milleti diye bahsetmiştir. Ama Türk ve Kürtlerin, ırki içtimai coğrafi karşılıklı haklarına riayet ederek birleşmesini kurtuluş savaşı döneminde savunmuştur. Sebebi de şudur. İngilizler, Kürtlere özerklik tanıyor. Atatürk de demiştir ki, ben size özerklik tanıyorum. Atatürk hem 1923 kurtuluş savaşını kazandıktan sonra, İzmit basın toplantısında Kürtlere özerliği savundu. 1922 yılında bakanlar kurulu, hükümet kararı ile Kürtlere özerklik kararlaştırıldı. Bunu hem meclis zabıtlarında buluyoruz. Hem el cezire komutanı, Nihat paşa ya yazdığı mektupta da hükümet olarak karar verdik. Kürtlere özerklik tanıyoruz. Türk ve kürdü ancak böyle birleştirebiliriz şeklinde, Atatürk ün o politikalarından da ilham alarak, biz öyle kısa bir müddet o federasyonu savunduk, fakat bunun yanlış olduğunu gördük ve 1995 yılında yaptığımız kongremizde, bir özel eleştiri yayınladık. O öz eleştiriyi de, avukatlarımdan rica ediyorum. Lütfen getirsinler, o öz eleştiri de, federasyon un yanlış olduğunu, bu günkü dönemde, bunun birliğe değil, başka devletlerin bu işe girmesine hizmet edebileceğini belirttik ki, bunlar şunu söyleyeyim yalnız, bunlar, Türkiye de tartışılacak, konuşulacak konular, biz yanlış savunduk, ayrı mesele. Bunlar siyasi tercihlerdir. Bunlar ceza davasının konusu olacak konular değildir, kaldı ki ceza davalarında konu olmuştur. Diyarbakır ceza sıkıyönetim mahkemesinde, bütün bu davalar, benim yaptığım bütün bu konuşmalar, birleştirilmiştir. Tabi bu konuşmalar, yalnız burada sayın savcının alıntılar yaptığı bölümler değil, bütünü ile bakmak gerekir. Kaldı ki, kendi alıntılarında da onlar görülmektedir. Mahkeme, sıkıyönetim mahkemesi Yargıtay da da oybirliği ile kesinleşmiştir. Şunu söylemiştir, Doğu Perinçek, burada bütününe baktığımız zaman yazıların esas olarak birliği savunmaktadır. Kastı birliktir. Bu savunduğu görüşler de, sonuç itibariyle birlik kastı ile ifade edilen görüşlerdir ve siyasi öneri tercih kapsamı içersindedir. Beraatına, diye hüküm vermiştir. Ve Yargıtay tarafından da onaylanmıştır. Şimdi, şu iki aşamayı çok iyi ayırmak lazım. 1990 a kadar ve 90 sonrası. Biz işçi partisi olarak ki, o zaman partimiz sosyalist parti idi. 1990 a kadar, şunu öne çıkarttık. Kürdümüze şiddet uygulamayalım. Kürdümüzü kazanalım. Kürdümüze hakkını hukukunu tanıyalım. Bizim bu politikamız, bu gün haklı çıktı. Bizim o gün tanıyalım, verelim dediğimiz her şeyi, 1990 öncesinde işçi partisini, sosyalist partiyi dinleselerdi ve verselerdi, bu gün bu mesele büyük ölçüde diyelim, tamamen değil çünkü Amerika var işin içinde, büyük ölçüde çözülmüş ve ordaki halkımız kazanılmış olurdu. Bakın bizim o zaman savunduğumuz şeyler, dedik ki, Kürtçe üzerindeki yasağı kaldırın. Yayındı şuydu buydu, bunlar serbest olsun. İnsanların Kürdüm demesi, sen ille sen şusun diyemezsin, adam Kürdüm diyorsa Kürdümdür. Efendim senin kökün Türk, kökün Türk olabilir, ama adam ben Kürdüm diyor. bulgarın da kökü Türk, Bulgarlar, önemli bir Türk kavmi. Rusların yarısı yarım kan Türk, Çinliler yarım kan Türk, yani siz bunlara sen yarım kan Türksün, sen Bulgarlar Türk kökenlisin, Macar sen Türksün diye dayatamazsın adam ne diyorsa bu gün, çünkü Türklük, Macarlık, Bulgarlık bir kan grubu ile belirlenen bir olay değil, insanların o gün kendilerinin neye ait hissettiği, kimlik ile ilgili bir konudur. Adam diyor ki, ben macarım, macardır, bulgarım diyorsa bulgardır. Yapacak bir şey yok. Kürt de ben kürdüm diyorsa istediğiniz kadar kökü Türk boyu olsun, şu boyu olsun, Bu kürdüm diyorsa Kürttür. Bir kere bunları kabul etmek lazım. Ve biz şunu savunduk, kurtuluş savaşı ile bu iki halk, Türkler ve Kürtler, kurtuluş savaşı belgelerinde de kabul edildiği gibi, birleşmeye kaynaşmaya karar verdiler, bu bir süreçtir. Bu sürecin tamamlanması için, şiddet değil, nedir, tanıyan, gönlünü alan, kazanan politikaların üretilmesi gerekir. Bu iş, karakol ile falan değil, demokratik haklarla, ekonomik durumlarını düzelterek, kaynaştırarak, Türkiye deki eşitsizliklere, haksızlıklara ki, şu anda ben yine söylüyorum, Kürt diye insanlara haksızlık ve eşitsizlik yapılmıştır. Bir Türkiye gerçeğidir. Ama bu dünyada olan en azıdır, başka ülkelerde olandan azdır, ayrı mesele. 90 a kadar bu iş böyle çözülebilirdi. Şiddetle değil, hak ve hukukla çözülebilirdi. Buna uymayana da yaptırım, şiddet, haklı olurdu. Ama siz hak ve hukuk tanımadığınız ve sırf şiddete abandığınız zaman ki, maalesef böyle yapılmıştır. Devlet politikası buydu. Sonuç itibariyle, bu halkamızın önemli bir kısmının itilmesine, başka büyük devletlerin kucağına sürüklenmesine yol açmıştır. İşte bu gün görüyoruz. Bir gerçeği kabul edelim, PKK belediye seçimlerine giriyor, alıyor. Demek ki itmişiz, 90 dan sonra iş değişti, sayın savcı, haklı olarak sizde bir değişiklik oldu, diyor, doğru bu değişiklik, Ergenekon ile olmadı. 90 da oldu. 98 de, 99 da oldu. Nedir o değişiklik? 90 da Amerika geldi, 91 başında ırak ı işgal etti ve parçaladı. Ve sorun o andan itibaren, artık kürdün hakkın,ı hukukunu tanıma sorunu olmaktan çıktı. Amerika’nın bölücülük faaliyetlerini, göğüsleme sorununa dönüştü. Bu ön plana çıktı, daha doğrusu bu ikisi her zaman vardı ama birisi önde idi, birisi arkada idi. Yer değiştirdi. 90 a kadar Kürtlerin hakkını hukukunu tanımak ön planda iken, 90 dan itibaren ey Kürt kardeşim, bak Amerika geldi, burada bizi birbirimize kırdırmak istiyor, bunları etkisi ile Türkiye yi bölmek istiyor, buna hep beraber karşı koymamız lazım. Bu politika öne çıktı. Yoksa, biz her iki politikayı yani Kürdün hakkını savunmak ona yapılan zorbalıklara karış koymak öte yandan Amerika ya karşı Türkiye’nin birliğini savunmak, bütünlüğünü savunmak bu iki politikayı her dönem savunduk. Nitekim alıntının içeriğinde de, bu yönde fikirler vardır, ama bir ine çıkmıştır. Biri daha ikincil kalmıştır. 90 dan itibaren de amerikan emperyalizmine karşı Türkü kürdü birleştirme politikası ön plana çıkmış Kürdün hak ve hukukunu tanıma politikası, ikinci duruma düşmüştür. Zaten Türkiye bunları halletmiştir. Biz 90 lardan itibaren şunu söyledik dedik ki, Türkiye demokratik haklar arasından bu sorunu esas olarak çözmüştür. Nasıl çözmüştür. Bir Kürtçe üzerindeki yasağı kaldırmıştır. 12 Eylül de getirilen Kürt dilinin kullanılması yasağı, bir kanunla kaldırılmıştır.Güzel, İki, Türkiye de PKK gazete çıkartmaktadır, yani o derece bir özgürlük tanınmıştır ki, hatta biz şunu söyledik.biz bu kadar özgürlük tanımaya karşıyız. Tamam gazete çıksın, yayın çıksın Kürtçe, organlar çıksın vesaire tamam, ama PKK ya özgürlük yanlış, bölücülüğe, şiddete özgürlük tanımamak gerekir, ama bunlar verilmiştir. Ve kötü muameleler, önemli ölçüde giderilmiştir. Kötü muameleler yapılmıştır. Ben bunda ısrar ediyorum. 90 lara kadar kötü muameleler, şiddet, ormanların yakılması, halka baskı, Diyarbakır zindanlarında yapılan ağır, insanlara suratlarına insan pisliği sürdürtülmüştür. Diyarbakır cezaevinde, çok sayıda insan öldürülmüştür. Bunların hepsini biliyoruz, yaşayan insanlarımız var, ben de 90 yılında yattım ve orada neler yapıldığını, geçmiş dönemde etrafı ile biliyorum. O bakımdan, bu dediklerimiz doğrudur, federasyon yanlıştır. Onun öz eleştirisini de, yapmış bulunuyoruz. Şimdi, eğer işçi partisi nin bu politikaları benimsese idi bu gün Kürt ya bu hakkı hukuku, bana Avrupa ve Amerika verdi, demeyecekti, biz kendimiz iç dinamiklerle Türkiye olarak, kendi yurttaşlarımıza bu hakları vereceğimize, kalktık Amerika ve Avrupa nın zoru ile bunları kabul etmek durumuna düştük. Ve bu gün gittiğiniz zaman da şunu söylemektedir. Hak ve hukuku bana Türkiye vermedi ki, Avrupa ve Amerika nın zoru ile verdi. Yani bizim şu anda verdiğimiz haklar bile Amerika nın ve Avrupa nın bölücülüğünün hizmetine yarar hale gelmiştir. Onun için daha tepeden bakıldığı zaman, genel bakıldığı zaman, işçi partisi nin politikaları, esas olarak haklı çıkmıştır. Bazı yanlışları da, işçi partisi görmüş ve kendisi düzeltmiştir. Buradaki kritik nokta, 1990 yılı, Amerika nın gelip bölgeye girmesidir. Ve bizim bu politikalarımız, Atatürk ten esinlenen politikalardır. Atatürk de kurutuluş savaşının başında, nereye gitti, Kırşehir, Nevşehir, Kastamonu değil, Erzurum a gitti. Erzurum da müdafaayı hukuk cemiyetini topladı, bütün Kürt beyleri ile ağaları ile buluştu. onların hepsine mektuplar yazdı. Kürt teali cemiyeti İngilizci ve bölücü idi. Onların hepsine Kürt teali cemiyetine, Atatürk mektuplar yazdı ve dedi ki, Kürt teali cemiyetini bırakın, müdafaayı hukuka gelin. Yani siz Kürt teali cemiyetisiniz, Türkiye yi bölmek istiyorsunuz, biz size düşmanız değil, bırakın orayı, orası yanlış, bölünmeyiz ve buraya gelin. Hatta Atatürk koçkiri isyanını yapan ali şam bey vesaireye falan, gelin dedi, milletvekili yapayım sizi. Ve koçkiri isyanından sonra da millet meclisinde bir af çıktı. 1921 yılında, yani isyan eden askere kurşun sıkanları bile Atatürk, kurtuluş savaşında Türk ve kürdü birleştirmek ve doğu meselesini çözmek, arkasını sağlam, güvenli kayaya dayamak için onu da yaptı ve bütün yazışmalarda, ben bunu Kürt sorunu kurtuluş savaşında Kürt politikası diye, 400 sayfalık kitapta bütün o dönemi inceledim. Ve Atatürk ün kurtuluş savaşı sırasında stratejisi, doğuda bir istinatgah yaratarak, şark ta bir istinatgah yaratarak, İzmir i kurtarma stratejisidir. Şark da istinatgah ne, Türk ve Kürtlerin birlikte yaşadığı, hatta Kürtlerin çoğunlukla yoğun olduğu bölgelerdir. Ve Atatürk o halka güvendiğini, o halkın haklarını tanıması gerektiğini, hatta özerklik, bakanlar kurulu ile özerkliği bile o zaman kabul etmiştir. Sonradan oda bunu İngiliz e, İngiliz özerklik vereceğine biz verelim, İngiliz in verdiği özerkliği biz verelim, biz kendimize bağlayalım şeklinde bunların hepsi ispatlıdır. Kitapları da biraz sonra size arz edeceğim. Oralarda, zaten sayın savcımız da aktardılar, oralarda diyoruz ki, şiddet uygulamanız, bölücülük yapmanız Amerika ile işbirliğiniz, Atatürk büstü kırmanız, öğretmenleri katletmeniz şeklinde PKK ya eleştiriler ve karşı tavırlar vardır ki, tabi, iddia makamı olduğu için, yanlış bir anlayış ile o bölümleri etraflı olarak aktarmamaktadır. Biz her zaman, o dönemde de, PKK nın bu tür şiddet eğilimlerine karşı çıktık. Ayrı örgütlenmeye, her zaman karşı çıktık. Bütün bu dönemler boyunca her zaman, ayrı örgütlenmenin bölünmeye götüreceğini, PKK nın dağıtılması gerektiğini, bunun bir yanlış olduğunu da, her gene her dönemde ifade ettik. Türk milliyetçiliği meselesine gelince, Türk milliyetçiliği Fırat ın ötesine geçemiyor. Burda kast edilen Türk milliyetçiliği, bizim anladığımız manada Atatürk milliyetçiliği değildir. Burada kast edilen bağnaz, şoven, yani kürdü kendinden kabul etmeyen, ırkçı olan milliyetçiliktir. Onu da ifade ediyim. Ordaki Türk milliyetçiliği, Atatürk ün Türk milliyetçiliği değildir. biz her zaman altı oku savunduk. Altı oku, Türk devriminin programı olarak savunduk. Milliyetçiliğin, orda bir yurtseverlik olduğunu, Atatürk ün tanımladığı anlamda, ırkçı bir milliyetçilik değil, Türkiye yurtseverliği olduğunu savunduk. Nitekim, benim altı ok kitabımda, 1990 ların başlarında yazılmıştır, onu da mahkemenize arz ediyorum. fakat şunu söyleyelim, ben gene teşekkür ediyorum sayın savcıya, bu konuyu getirdiği için, hiçbir şikayetim yok ve ilk baştaki o girişe de gerek yoktu. Yani, bu soruyu sormak için, yine teşekkür ederim ama şunu ekleyim, bu getirilenlerin bu ceza davası ile bir ilgisi yok. bunlar 1990 öncesi veya 90 ların başındaki olaylardır. ,suçun tarihini belirlemek, sayın başkanım o bakımdan çok önemlidir. Yani ben pire berber iken, deve tellal iken diye olmaz, onun için söyledim. Yani, suç ne zaman başlıyor. Buradaki iddianame, hangi tarihte başlıyor, bu bir. Suç tarihi ile ilgisi olmayan suçlamalar, ikincisi, siyasi hata başka, suç başka, ben hiçbir zaman şunu söylemem. Hiçbir zaman siyasi hatalarımız yok, bunu söylemek ahmaklıktır. Bizim birçok siyasi hatalarımız olmuştur. Gördüğümüz zaman düzeltiriz, ama siyasi hata ile suçu birbirine karıştırmamak lazım burası suçu bir siyasi tartışma salonu değil.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın:”bunu ben de izah ettim, zaten.”


Yüklə 472,31 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin