3 -berzah Aleminde Ruhların Birbirleriyle Münâsebetleri



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə10/23
tarix07.01.2019
ölçüsü0,99 Mb.
#91171
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   23

3- Kabirde Azap Şekilleri:

Şüphesiz kabirde herkesin azabı aynı olmayacak­tır. Ve kimin ne şekilde azap çekeceğini de en iyi bilen Al­lah'tır. Ancak Peygamber Efendimiz (sav) den gelen haber­lerde bildirilen azap şekillerini şöyle sıralamak mümkündür:



a) Kabir sıkması: Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Mu­hakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan kim­se kurtulacak olsaydı Sa'd b. Mu'âz kurtulurdu. 391 Ka­bir sıkması, kabrin iki yanının ölüyü sıkıştırmasıdır ve ge­neldir. Hadislerde istisna edilenlerden başka, mü'min olsun, kâfir olsun, ister itaatkâr, isterse âsi olsun, bun­dan hiç kimse kurtulamaz. 392 Öyleyse herkes mi kabirde azap görecek?

"Kabir sıkmasının aslı, kabrin ölüyü kucaklamasıdır. Çünkü insanlar topraktan yaratıldılar. Ve uzun müddet ondan ayrı kaldılar. Tekrar toprağa döndükleri zaman, evlâdından uzun müddet ayrı kalan ananın ev­ladını kucakladığı gibi toprak da onları sıkar. Ama mü'min ve itaatkâr olanları şefkatle, âsi olanları da kızarak, gazapla tabii." 393 Nitekim Hz. Aişe validemiz, bir gün Rasul-i Ekrem (sav) Efendimiz'e şöyle diyor:

"Ey Al­lah'ın Rasulu, sen bana Münker ve Nekir'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiç bir şeyden tat alamaz oldum." Bunun üzerine Rasulullah (sav):

"Ey Aişe, Münker ve Nekir'in sesleri mü'mine, gözdeki sürme gibi gelir. Kabir sıkması da mü'mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama ya Âişe, şakilere (âsi olanlara) yazıklar olsun ki onlar kabirlerinde düz ve sert taş üzerine yumurtanın çarpıldığı gibi sıkıştırılacaklardır." 394

Yani kabir ken­dilerini öyle sıkacaktır ki, sert bir taşa çarpılmış yumurta gibi parçalanacaklardır.

Buna göre kabir herkesi sıkacaktır ama herkesi azap için sıkmayacaktır. Peygamber Efendimiz (sav), kabir suâli hakkındaki uzun hadislerinin sonunda suâle cevap veremeyen kafir ve münafıklar için toprağa "Çulları onun üzerine." diye emir verileceğini ve toprağın onları, kaburga kemikleri birbirine geçinceye dek sıkıştıracağını ve bu aza­plarının kıyamete dek süreceğini haber vermektedir. 395 Ka­bir sıkmasının devamı, kabir azabıdır. 396 ve bu sıkışla bir­likte kâfirin kabri ateşle doldurulur. 397

Kabir sıkmasından:



a) Peygamberler,

b) Fâtıma bt. Muhammed (sav),

c) Hz. Ali'nin annesi Fâtıma bt. Esed (Hz. Peygamber onu kendi gömleği ile kefenlemiş ve dua etmiştir.} ve

d) Bir defa da olsa ölüm hastalığında İhlas Süresini okuyan kimseler müstesnadır. 398 "Bun­ların haricinde herkesi kabri sıkacaktır. Hatta Rasulullah (sav) in kızı Zeyneb'i 399 ve oğulları Kasım ve İbrahim'i bile. 400

Hz. Enes, Rasulullah (sav) ile birlikte Zeyneb'in cenazesinde bulunduğunu ve Rasulullah (sav) i hüzünlü, hüzünlü kabrin yanında oturur gördüğünü anlatır. Ras­ulullah (sav) göğe bakmağa başlar, sonra yere bakar ve hüznü artar. Başını yerden kaldırdığı zaman, hüznünün gittiğini ve tebüssüm ettiğini gördüklerini söyleyen Enes, bunun sebebini sorduklarında Rasulullah (sav), kabrin Zeyneb'i sıkmasını düşünüp hüzünlendiğini ve bunu hafifletmesi için Allah'a yalvardığını ve duasının kabul edil­diğini beyan ederler. 401

Demek ki, kafirlere kabir sıkması, kabir azabından bir çeşittir ve onunla azaplanmaktadırlar. Mü'minlere ge­lince onlar iki kısımdır: İtaatkâr olanlar ve âsi, yani günahkâr olanlar. İtaatkâr olanlara kabirde azap yoktur, sadece kabir sıkması vardır. Âsi olanlar ise günahları der­ecesinde sıkılacaklar ve böylece azap çekeceklerdir.402 Sa'd b. Mü'âz'ın, salih bir kimse olduğu halde, neden kabirde o derece sıkıştırıldığını soran yakınlarına Peygamber Efendi­miz (sav) "Bazan bevlden (küçük abdestten) temizlen­mede kusur ederdi." 403 demiştir ki, bu da kabir sıkmasının, bazı günahlardan dolayı azap için de vaki olduğunu gösterir.

Me'sur dualarda:

"Ona kabrini genişlet..."404 buyurulması da kabrin insanları sıktığına delâlet eder. Çünkü kabir insanları sıkıyor ki, bu sebeple ondan kurtarması için Allah'a dua ve niyazda bulunulmaktadır. Aksi halde bu şekilde dua edilmezdi.

Hz. Rasulun getirdiği dini en iyi bilenlerden olan ve Peygamber efendimiz (sav)' e halifelik yapmış olan Hz. Ömer'in vasiyyetine kulak verelim. Hz. Ömer demiştir ki:

"Kefenimi iktisatlı yapın. Çünkü eğer Allah katında benim bir mevkiim varsa, O, elbette onu daha hayırlısı ile değiştirecektir... Kabrimi de iktisatlı kazın. Zira eğer ben Allah katında hayırlı isem, o kabrimi genişletecektir. Değilsem de, siz ne kadar geniş kazarsanız kazın, O, onu sıkıştıracaktır. Ta ki kaburga kemiklerim birbirine karışa­caktır." 405 Burada kabir sıkmasının, azap çeşitlerinden biri olduğu belirtilmektedir.

b) Tokmakla vuruş: Peygamber Efendimiz (sav) den Enes b. Mâlik yoluyla rivayet edilen kabir suâli hakkın­daki hadisin sonunda, kâfir ve münafıklar cevap veremey­ince enselerine tokmakla vurulacağı haber veriliyor. Rasulullah (sav):

"...Sonra onun (kâfir veya münafığın) ense köküne öyle bir vurulur ve o, (o vuruşun acısıyla) öyle bir feryad eder ki, onun feryadını, insan ve cinler hariç, kendisine yakın olan her mahluk duyar.” 406 buyurarak bunu anlatmaktadır. Hadisin Ebu Sa'id el-Hudrî'den gelen rivayetlerinde, ayrıca onlar için kabirle­rinden Cehennem'e bir kapı açılacağı zikredilmekte ve tok­makla vurulduğunda feryadını, insan ve cin haricinde bütün mahlukâtın işiteceği kaydedilmektedir. 407 Bu vuruş, şüphesiz azap içindir ve azap çeşitlerinden biridir.



c) Cehennemlik olan kişiye, akşam-sabah Cehennem'deki yerinin gösterilmesi: Abdullah b. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Peygamber Efendi­miz (s):

"Sizden biriniz vefat ettiğinde, sabah ve akşam ona kendi oturacağı makamı gösterilir. O kimse cennetliklerden ise, cennetliklerin makam­larından bir makam (yani kendisinin Cennette vara­cağı makam) gösterilir. Ve ona: Burası senin kıyamet gününde gönderileceğin makamdır (yerindir), denir.” buyurmaktadır. 408

Bu görme esnasında: "İşte senin yerin burasıdır."

Denmesi, cehennemlikler için en büyük azaptır. Çünkü bu gösterme akşam-sabah tekrarlanacağına göre ve kıyametin de ne zaman kopacağını Allah'tan başka kimse bilmediğine göre, kendisine Cehennem'deki varacağı yer gösterilen kişi, kabirde geçirdiği her dakikasını, her anını, kendisine gösterilen Cehennem azabına düştüm düşeceğini korkusuyla geçirecektir. Dünyada böyle korku­lu geçen günlerimizi ve anlarımızı hatırlarsak, bunun in­sana ne derece ızdırap verdiğini daha iyi anlayabiliriz. Çıkış yollarını ateş sarmış olan bir binada mahsur kalmış bir kişiyi düşünelim. Meselâ, ateş binanın üst katlarına doğru yayılmakta, o ise ateş geldikçe daha üst katlara doğru kaçmakta ama ne kadar kaçarsa kaçsın ateşin mutlaka en üst kata da çıkacağını ve bütün binayı yaka­cağını bilmekte. Yahut ormanda bir yırtıcı hayvanın saldırısına uğrayıp ta kaçmaktan başka hiç bir kurtuluş çaresi olmayan kişinin korkusunu düşünelim. Cehennem azabına düşmenin vereceği korku elbette bunlardan kat kat fazla olacaktır.

Abdullah b. Ömer'den rivayet edilen yukarıdaki ha­dis yanında, kafirlere sabah-akşam kıyamet günündeki gidecekleri yer olan Cehennem azabının arzedildiğine, Fir'avn ve ailesi hakkında yukarıda geçen:

"...Onlar sabah-akşam ateşe arzedilirler." 409 âyeti de delildir. 410 Fir'avn ve ailesinin bu ateşe arzedilişlerini, onların ruhlarının, akşam sabah Cehennem (nâr) üzerinde uçan siyah kuşların ağızlarında olduğu şeklinde açıklayan rivayetler de vardır.411 Her ne şekilde olursa olsun, onların akşamleyin ve sabahleyin Cehennem azabıyla azaplandıkları bir gerçektir.

İbn Ömer'den rivayet edilen hadis, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şu şekliyle yer olmaktadır:

"Kabrinde âdemoğluna sabah-akşam Cennet veya Cehen­nemdeki yeri arzedilr." 412 Burada kişiye makamının arzedilişinin hem kabirde olacağı ve hem de mü'min, kâfir bütün insanlara olacağı açıkça zikredilmiştir ki, bu da va­racağı yer Cehennem olanlar için azap çeşitlerinden biri­dir.



d) Yılan-çıyan ve haşerâtın kabirde ölüyü ısırması ve sokması: Peygamberimiz (sav) Tâhâ Sure-si'ndeki: "...Muhakkak onun için dar bir geçim vardır." 413 âyetinin kabir azabı hakkında indiğini haber vererek:

"Allah'a yemin olsun ki, ona (kâfire) doksan do­kuz tinnîn gönderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir, bilir misin­iz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar.” 414 buyurmuştur. Ebu Sa'id el-Hudrî de:

"Buradaki dar geçimden kasıt, doksandokuz Tinnin'in (ejderhanın) onu kabrinde sokmasıdır." demiştir. 415

Ebu Sâ'id el-Hudrî'den rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifinde de Rasulullah (sav):

"Kabrinde kâfire doksan­dokuz tinnîn (ejderha) saldırtılır ve kıyamet gününe kadar onu ısırırlar ve sokarlar ki, eğer onlardan birisi yeryüzüne üfleyecek olsa, orada hiç bir yeşillik kal­mazdı." 416 buyurmaktadır.

Esma hadisinde ise, kabir suâllerine cevap veremey­ecek olan kâfire musallat olacak hayvan hakkında:

"...Ona (kâfire) kabrinde, elinde düğümü ateşten olan, deve boynu gibi bir kırbaçla bir hayvan saldırtılır ki, Allah'ın dilediği kadar onu döğer. Kulakları da sağır olduğu için onun sesisini (feryadını) duymaz ki ona acısın."417 denilmektedir.

Yukarıdaki yılanlar için İbn Mes'ud, "deve boynu gibi yılanlar" demektedir ki,418 türkçede- böyle büyük ve acayip yılanlara "ejderha" denilmektedir. Yılanların dok­san dokuz tane olmaları hususunda ise, onların Allah'ın doksan dokuz ismini inkâr etmiş olmaları sebebiyle bu sayının doksan dokuz olabileceği -tabii kesinlikle böyledir denemez- söylenmektedir.' 419 Şüphesiz bu azap insanın dünyadaki nankörlüğü ve kötülükleri nisbetinde ola­caktır. Ve insana, hadis-i şeriflerde de ifade edildiği gibi, çok büyük acı verecektir. Ama bu azap gerçekten cismanî yılanlar ve ejderhaların sokmasıyla mı olacaktır? Öyle olsa onları görmemiz gerekmez mi? denirse, deriz ki: Azap, acı ve ızdırabın ulaşmasından ibaret olduktan ve bu ejderler de kabrinde insana bu acıyı tattırdıktan sonra, bunların herkese görünür olmasıyla olmaması arasında ne fark var ki?..

Hz. Âişe validemizden de bu hususta:

"Kâfire kab­rinde kudurmuş akrepler saldırtılır ve onun etini, ba­şından ayaklarına kadar yerler. Sonra ona tekrar et giy­dirilir ve bu sefer de ayaklarından başlayarak başına ka­dar yerler ve böylece azap devam edip gider." dediği nakledilir 420 Buna göre kabirde haşere ve yılanların insanı yiyip sokması şeklinde de azap edilmektedir kâfirlere.

Bu gibi konularda insan için üç derecenin olduğunu belirterek, İmam Gazzâli şöyle der:

"Birincisi, en doğru, en açık ve en makbul derecedir ki; yılanın mev­cut olup ölüyü soktuğunu, fakat bizim gözümüze bu gibi melekut âlemine ait şeyleri görme hassası verilmediği için bunu bizim göremediğimizi kabul etmendir. Nitekim âhirete müteallik bütün işler melekut âlemindendir. Sa­habeyi görmez misin ki onlar, Cebrail (a.s) i görmedikleri halde, nasıl onun Rasulullah (sav) e geldiğine ve Rasulullah'ın onu gördüğüne iman ediyorlar. Eğer bunu da kabul etmiyorsan, meleklere ve vahye olan imanını düzeltmen gerekir önce. Yok eğer buna inandın ve ümmetin gör­mediğini, Rasul'un görmesini caiz gördünse, ölü hak­kında da durum aynıdır. Onu nasıl caiz görmezsin? (Yani ölü de bizim görmediğimizi görebilir)...

İkincisi, uyuyan kişinin durumunu düşünmendir ki o. rüyasında kendisini sokan bir yıları görüp acı duyuy­or ve uykuda bağırıp terler içinde kalıyor. Bazan da yerin­den fırlayıp kaçıyor ki, bunlar hep kendi içinde duyup da, tıpkı uyanıklık halindeki gibi, acı duyduğu şeylerdir. O bunları görür ve bu acıları çekerken sen onu sakin olarak görüyor ve onun etrafında yılan falan görmüyorsun. Hal­buki onun hakkında (ona göre), yılan mevcut olduğu halde ve o ondan azap duyduğu halde, sana göre böyle bir şey yoktur (görülmüyor). Yılanın sokmasının acısı ve ızdırabı duyulduktan sonra bunun görülmeyen bir yılan olmasıyla görülen bir yılan olması arasında ne fark var ki?.,.

Üçüncüsü: Biliyorsun ki, yılan bizzat acı vermez. Ondan sana geçen zehirdir ve zehir de acı değildir. Acı olan ve sana ızdırap veren, zehirin sende meydana getir­diği eserdir. Şayet bu eser sende zehirsiz hasıl olsa, yine sana aynı ızdırap ve acıyı verir ve tesirini yapar. Fakat bu türlü bir azabı, âdette ve dış dünyada azap vermeye sebep olan şeylere izafe etmeksizin tarif etmek mümkün olmaz. Bu nedenle, ölüm anında (yani kabirde) duyulan elem ve eziyetlerin acısı, -yılan aslında mevcut oynadığı halde-yılanın sokmasından duyulan acı gibi olduğundan, öyle ifade edilmiş olabilir."421

Gazzâlî'nin de ifade ettiği gibi, en makbulü birincisi olmakla birlikte, bu üç şekilden her hangi biriyle Allah'ın azabetmesi de mümkündür ve her halükârda azabın vukunu kabul etmemiz gerekir. Aksi halde Allah'ın kudretini inkâr etmiş oluruz. Niceleri vardır ki bunlardan bir türlüsüyle ve niceleri de iki türlüsüyle ve yine niceleri de vardır ki hepsiyle azap olunmaktadırlar.

e) Bazı kötü kimseleri, toprağın kabul etmeyip insanlara ibret olsun diye dışarı atması: İmam Buhârî, Enes b. Mâlik'den naklen şöyle bir olay anlatır:

"Neccaroğulları'ndan hıristiyan bir adam vardı. Müslüman olup Bakara ve Âl-i İmrân surelerini okumuştu. Peygam­ber (a.s) a da vahiy yazardı. Bu adam irtidat ederek (İs­lâm'dan çıkarak) Hıristiyanlığa döndü ve: "Muhammed bir şey bilmez. Ancak benim kendisine yazdığım şeyleri bilir." demeğe başladı. Allah onu vefat ettirince, Hıristiyanlar gömdüler. Fakat sabah olunca gördüler ki gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hıristiyanlar: "Bu. Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar." diye iftira ettiler. Derin bir çukur kazarak onu oraya gömdüler. Fakat ertesi sa­bah, gömüldüğü yerin onu yine dışarı attığı görüldü. Hıristiyanlar yine: "Bu. Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu dışında bıraktılar." dediler. Başka bir yerde yine bir çukur kazdılar. Güçleri yettiği kadar derinleşürdiler ve adamı oraya gömdüler. Fa­kat sabah olunca, o yerin de onu dışarı attığı görüldü. Bunun üzerine Hıristiyanlar, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve o adamın ölüsünü açıkta bıraktılar." 422

Bazı rivayetelerde sadece Neccaroğulları'ndan ol­duğu bildirilen 423 ve ismi belirtilmeyen bu adam öldü­ğünde Peygamber Efendimiz:

"Yer onu kabul etmeyecektir."424 buyurmuştur ve hakikaten de toprak kendisi­ni kabul etmemiştir.

Bunun gibi daha başka münferit hadiseleri hepimiz duymuşuzdur. Peygamberimiz (sav) devrinde böyle bir olay cereyan ettiğine göre, demek ki bazı kimselerin toprak ta­rafından kabul edilmeyişi ve dışarı atılması doğrudur. Al­lah Tealâ böylece, kabir ahvâlini inkâr edenlere, o âlemin gördüklerinden bambaşka bir âlem olduğunu ve kendi kafalarından, olamaz dedikleri olayların orada olabi­leceğini tenbih etmiş oluyor.

Uzun süre köy imamlığı yapmış olan bir arkadaşım, görev yaptığı köylerden birinde bulunan bir kadından bahsetmişti. Bu kadın, "ben öldükten sonra cesedimi to­prağa koymanıza ne lüzum var; ben öldüm gittim mi cese­dimi isterse köpeklere atın ne farkeder ki," diye konuşurmuş. Bir gün bu kadın ölmüş ve herkes gibi onu da bir mezara gömmüşler. Fakat ertesi sabah kalkan köylüler hayretler içinde kalmışlar. Çünkü her köşe başında, bir gün önce toprağa gömdükleri kadının bir parçasıyla karşılaşmışlar. Evet, o gece kadını köpekler parçalamış ve her parçasını ayrı bir yere taşımışlar. Allah Tealâ'nın neye gücü yetmez ki... Ama insanlara çok acıdığı ve çok bağışlayıcı olduğu için -bazı aşırı gidenler hariç- insanlann hak ettikleri azabı erteliyor ve dünya­dayken çektirmiyor.



f) Bunlardan ayrı olarak mü'minlerden herkesin günahına göre çekeceği çeşitli azaplar:

Peygamber Efendimiz (sav) Miraca çıktıklarında orada bakırdan tır­naklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan insanlar gödüğünü ve Cebrail (a.s) dan bunların kim olduklarını sorduğunda bunların, gıybet eden kimseler olduğunu öğrendiğini haber vermiştir.” 425 Bu insanlar, berzah âleminde bulunduklarına göre, demek ki gıybet ederek başkalarının etini yiyenler, berzahta bu şekilde azaplandırılmaktadırlar.

Ashaptan Semuretübnü Cündeb diyor ki; Rasulullah (sav) namaz kılınca yüzünü bize döner ve:

"Bu gece sizden kim rüya gördü?" diye sorardı. Eğer rüya gören var­sa anlatırdı, o da, "Maşaallah" derdi. Yine bir gün:

"Sizden rüya gören var mı?" diye sordu. Biz "Hayır" deyince kendisi: "Fakat ben bu gece gördüm ki, iki adam gelip benim elimden tuttu ve beni Arz-ı Mukaddes'e (mukaddes yere) götürdüler. Bir de baktım ki bir adam, elinde bir demir çengelle ayakta durmuş o çengeli bir defa ağzının bir tarafından sokuyor, kafasına kadar varınca çıkarıp bir defa da diğer taraftan sokuyor. Bu sırada yüzünün öbür tarafının dağılmış olan etleri birleşiyor ve tekrar oraya çengeli takıyor (böylece devam ediyor). "Bu nedir?" dedim,

"Gel." dediler ve gittik. Ta ki, kafası üzerine yatan bir adam gördük. Baş ucunda da elinde bir avuç dolusu taş olan bir adam vardı ki, onlarla o adamın başını yarıyor, vurduğu zaman, alması için taş yuvarlanıp tekrar o adama geliyor. Taş dönünceye kadar adamın (yarılmış olan) başı bitişiyor ve eski haline dönüyor. Adam tekrar taşı vu­ruyor. "Bu nedir?" diye sordum,

"Gel." dediler ve gittik. Ta ki üstü dar, altı geniş olan fırın gibi bir deliğe geldik. Altında ateş yanıyordu. Yaklaşınca neredeyse oradan çıkacak kadar yükseldiler. Ateş alçalınca tekrar oraya döndüler. O deliğin içinde çıplak kadın ve erkekler vardı. "Bunlar kimdir?" dedim.

Yine "Gel." dediler ve gittik. Ta ki ortasında ayakta duran bir adamın bulunduğu, kandan bir nehre vardık. Bir adam da elinde taşlar olduğu halde nehrin kenarında duruyordu. Nehirdeki adam oradan çıkmağa yönelince, kıyıdaki adam bir taş atıyor onun ağzına ve o, eski yerine dönüyordu. Her çıkmak istediğinde böyle yapıyordu. "Bu nedir?" diye sordum.

"Gel." dediler ve içinde büyük bir ağaç bulunan ye­myeşil bir bahçeye varıncaya kadar yürüdük. O ağacın köklerinde ihtiyarlar ve çocukları vardı. Bir de baktım ki, ağacın yakınında bir adam önündeki ateşi yakıyor. (Yanımdaki iki arkadaşım) beni ağaca çıkardılar ve şimdiye kadar daha güzelini hiç görmediğim bir eve girdirdiler ki, o evde adamlar, ihtiyarlar, gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra beni oradan çıkartıp ağaca yukarı yükselt­tiler. Daha güzel ve daha faziletli bir eve getirdiler ki, ora­da da ihtiyarlar ve gençler vardı. (Arkadaşlarıma) dedim ki:

“Beni bu gece dolaştırdınız. Gördüklerimden haber verin.

“Pekiyi, dediler ve devam ettiler:

"Gördüğün, yanağı­na çengel takılan adam yalancıdır. Yalan söylerdi ve yalanına, ufuklara yayılıncaya dek göz yumulurdu. Ve işte ona kıyamet gününe kadar gördüğün şey (azap) yapılır. Gördüğün başı yarılan adam ise, Allah'ın ken­disine Kur'an öğretip de gece uyuyan, gündüz de onunla amel etmeyendir. Ona da kıyamet gününe ka­dar o (azap) yapılır. O çukurda gördüklerin ise, zina edenlerdir. Nehirde gördüğün ise faiz yiyenlerdir. Ağacın kökünde gördüğün İhtiyar, İbrahim (a.s) idi. Etrafındaki çocuklar da insanların çocukları. Ateş yakan. Cehennem bekçisi Mâlik idi. Girdiğin birinci ev, bütün mü'minlerin evi idi. Bu ev ise şehitlerin ev­idir. Ben Cebrail'im. Bu (arkadaşım) da Mikâü'dir. Başını kaldır," dediler.

Başımı kaldırınca üstümde bulut gibi bir şey vardı. Dediler ki:

O senin yerindir. Dedim ki:

“Beni bırakın yerime gireyim. Dediler ki:

“Senin daha tamamlamadığın ömrün var, onu tamarnlayınca yerine gelirsin." 426

Hz. Peygamberin rüyası da sâdık (doğru) rüya ve va­hiy hükmünde olduğu için burada Peygamberimiz (sav) in anlattıkları, şüphesiz Allah'ın ona gösterdiği berzah âlemine ait işlerdendir. Buna göre:

aa) Ağzı çengelle yırtılmak,

bb) Tepesi üstüne durup kafası taşla yarılmak,

cc) Tandır gibi bir yerde ateşle azap edilmek ve

dd) Kandan bir ırmak içinde, kıyıdaki bir adam tarafından taşlanmak da berzahta görülen azap şekillerindendir. 427

Ayrıca kabirde insanların şekillerinin değiştirileceği ve dünyada yaptıkları kötülüklere göre, bu kötülükleri yapanların, o kötülükte meşhur olmuş olan hayvanların şekline girecekleri ve bu şekilde azap görecekleri de söylenmektedir. 428 Hatta Rafizî olanların mezarları açıldığında, domuz şekline girmemiş olanlara pek az rastlanır, deniyor. 429 Ama bu şekil değişmesi hakkında hadis­lerde bir şey göremedik. Allah her şeye kadirdir ve dilediği kimselere, dilediği şekilde azap da eder, mükâfat da verir. O'nun her şeye gücü yeter. 430




Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin