3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə28/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   72

  • Bu arada, tabii ki, hukuk sistemi içinde kolluk kuvvetlerinden savcıya, yargıca kadar bir eğitimden geçmesi meselesi var. Tabii ki, bunun uygulanmasına ilişkin ortaya çıkacak sorunlarla ilgili yapılması gerekenler var.

  • Dünyada nefret suçları konusunda uluslararası düzeyde uzman örgüt AGİT’in (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) bir alt birimi olan İnsan Hakları Ofisi. Bu konuda, bütün uluslararası alanda en yetkin ve en saygın kurum niteliğinde. Nitekim bizim platformda birçok sivil toplum kuruluşu da AGİT’in bu İnsan Hakları Ofisiyle ortak çalışmalar yapıp onlardan uzmanları Türkiye’ye getirerek eğitim çalışmaları, seminerler yaparak, onların bu uzmanlıklarından yararlanıyoruz.

  • Türkiye, AGİT katılımcısı 56 ülkeden biri biliyorsunuz. Şimdi, AGİT’in birçok uluslararası kararı, sözleşmesi, katılımcı ülkelere nefret suçları yasalarını düzenlemeleriyle ilgili tavsiye kararları var. Türkiye de bu tavsiye kararlarının altına imza atmış ülkelerden biri ama öte yandan, daha yakından baktığımızda duruma şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz: Bu 56 ülkeden 48’inde -Murat Bey belirtti- bir şekilde, öyle ya da böyle, ya özel yasayla ya da ağırlaştırıcı hükümler şeklinde nefret suçları yasal düzenlemeleri var. Türkiye, ne yazık ki, bu geriye kalan 8 ülkeden biri yani yasal mevzuatı, nefret suçlarına yönelik özel bir yasal mevzuatı olmayan az sayıda ülkeden biri. Bu bakımdan, ne yazık ki, alınması gereken mesafe var Türkiye açısından.

  • Durumu göstermek açısından bir örnek vermek gerekirse, AGİT yıllık nefret suçları konusunda rapor yayımlıyor her yıl. Katılımcı ülkelerin verdiği bilgileri derleyerek her ülkede ne kadar vaka olduğunu ve bununla ilgili önerilerini, tavsiyelerini yayımlıyor. En son yayımlanan rapor 2010 yılına ait, geçen yılsonunda yayımlandı. Türkiye’de Adalet Bakanlığının verdiği bilgilerle Türkiye’deki tespit edilen vakalar 383 tane o raporda. Oysa İngiltere verdiği rakamlarda 50 bin vaka rapor etmiş. Şimdi, burada şöyle bir manzara çıkıyor: Acaba İngiltere’de Türkiye’ye göre bu kadar büyük miktarda daha fazla vaka mı oluyor, daha fazla nefret suçu mu işleniyor? Hayır. Şöyle okumak gerekiyor bu verileri: İngiltere’de polise görev verilmiş, her ceza fiiliyle ilgili bir soruşturma yapıldığında onun nefret suçu vakası olup olmadığını da ayrıca araştırmak bir görevi polisin. Dolayısıyla, orada manzarayı görebiliyoruz, nefret suçları vakaları azalıyor mu, artıyor mu; ne tür önlemler almamız gerekiyor; ne tür suçlar daha yoğun işleniyor ki o alanda acaba çalışma yapılabilir mi diye. Oysa biraz önce de belirttiğim gibi, Türkiye'nin verdiği, Adalet Bakanlığının verdiği raporda 383 vaka görülüyor. Bunlar da bir dava açılmış mesela veya dava sonuçlanmış ve Ceza Yasası’ndaki tek bir maddeyle ilgili kayıt altına alınmış şeyler.

  • Bunlar tabii, hep şunu gösteriyor bize: Önümüzde uzun sürecek bir çalışma, hem sivil toplum kuruluşları kendi alanlarında tabii kendilerine düşen görevlerini yapacaklar, kamuoyunu bilinçlendirme… Bu konuda biz platform olarak önümüze hedefler koyduk, çeşitli yayınlar çıkaracağız, üniversitelerde halka açık toplantılar düzenliyoruz, meslek gruplarına, gazetecilere, hukukçulara eğitim seminerleri veriyoruz. Bu şekilde, kamuoyunda bir bilinç yaratılması, bir farkındalık yaratılması için üzerimize düşen görevi yapıyoruz ama tabii, sivil toplum kuruluşlarının yapacağı işlerin bir sınırı var. Sonuçta, burada hareket ettiğimiz alan, ceza hukukuyla ilgili bir meseleden konuşuyoruz. Bunun yasama süreci var ve tabii ki hukuk sistemi içinde bu vakaların adalete intikal etmesi durumunda alınması gereken önlemler var.

  • Bizim temennimiz, Murat Bey de zaten belirtmişti, biz kendimiz de bir nefret suçları yasa taslağı çalışması yapıyoruz, bir hukukçular çalışma grubumuz var, bu konuda bir taslak hazırlanıyor ve siyasi partiler ve Meclisin ilgili birimlerine bunları sunacağız. Ama sizin, özellikle komisyonunuzun görevi bakımından, yine Murat Bey’in kısaca özetlediği gibi, iki noktada önerimiz var: Biri, Anayasa’nın gerekçeleri kısmında bu nefret suçları tanımına ilişkin önemi ve Anayasa’nın koruması altında olduğuna dair bunun açıklanması söz konusu olabilir. Bir de yine Murat Bey’in belirttiği gibi, 10’uncu maddede bu kimliklere sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Anayasa’nın koruması altında olduğuna dair bir düzenleme söz konusu olabilir.

  • Benim söyleyeceklerim bu kadar. Belki arkadaşların ekleyeceği varsa… Bilmiyorum, süremiz var mı?

  • ATİLLA KART (Konya) – Süremiz var daha. Konuşmak isteyen arkadaşlarımız konuşabilir.

  • İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİH EFE - Bu suç, aslında, biliyorsunuz, Avrupa’da özellikle son dönemlerde Müslümanlara yönelik, bilhassa Türklere yönelik de işlenmektedir.

  • ATİLLA KART (Konya) – O boyutu da var tabii.

  • İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİH EFE – Yani, bu suçların saikine baktığımız zaman, özellikle Almanya’da Neonazilerin işlediği suçlar özellikle Türklere yönelik yani burada bir nefret unsuru, saiki, gerçekten ırkçılık, yabancıya karşı, Müslümana karşı, Türk’e karşı veya başka bir ırka karşı ırkçılık saikinin olduğunu görüyoruz.

  • Bu konularda AİHM’den de çıkmış kararlar var yani sonuçta, böyle bir yasal düzenlemeyi ya Anayasa’da ya da Ceza Kanunu’muzda ya biz düzenleyeceğiz ya da sonradan AİHM’in zorlamasıyla, tazminatlarıyla sonuçta yine düzenlemek zorundayız. Ama bence Hükûmet olarak, Meclis olarak, devlet olarak bu tür şeyleri görebiliyoruz şu anda, o zaman önlemini önceden alalım. Mesela, AİHM şunu söylüyor: AİHM nefret söylemi suçunda mesela şiddeti aramıyor yani az önce biz değerli bir uzmanımızla, yıllarca hâkimlik yapan Rıza Bey’le de görüştük, ondan da özellikle bunu öğrendim, nefret söylemi suçunda şiddeti aramıyor. Mesela, 10’uncu maddede, düşünce özgürlüğüyle ilgili maddede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, orada şiddeti teşvik varsa o düşünce suç oluyor ama nefret söylemi suçunda şiddet aranmıyor.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nefretin kendisi şiddet olarak algılanıyor.

  • İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİH EFE - Tabii. Yani, çok bilinen bir örnek var, mesela, Balıkesir’deydi galiba, bir yayınevi, bir gazetenin sahibi şunu söyledi: “Güneydoğuda her öldürülen Mehmetçik için bir BDP milletvekilinin öldürülmesini ben tavsiye ediyorum.” Yani, bundan ne anlıyoruz biz? Veya Hrant Dink’in öldürülmesi. Yani Ermeni olması çok önemli bir şey burada, sadece Ermeni kimliğinin olması, tabii ki, başka düşüncelerin ama burada o ırka yönelik, o kültüre yönelik de bir nefret var. Bu, toplumumuzda maalesef hızla yayılıyor. Aynı şey bir dindar insana da olabilir, bir başörtülü insana da olabilir. Bir başörtülü insana nefretle bakan insanlar var toplumda veya mini etekli bir bayana da nefretle bakan insanlar var. Yani olay gerçekten geniş bir boyutlu.

  • Ayrıca, AİHM mesela kararlarında diyor ki: “Bu tür vakalarda mutlaka failin saikine bakın.” Yani hükûmetlere, devletlere diyor ki: “Irkçı saiki arayın.” Neden mesela Hrant Dink öldürüldü diyelim. Bu vakalarda mutlaka ırkçı saike bakın. Ayrıca, diyor ki: “Faillere yönelik mutlaka etkili bir soruşturmanın yapılması lazım.” Dolayısıyla, biz, bence gerekli yasal mevzuatı yavaş yavaş bu konularda düşünmemiz lazım ve değiştirmemiz lazım. Aksi takdirde, vicdani rette olduğu gibi kararlar da çıkacak ileride.

  • ATİLLA KART (Konya) - Ben, çalışmalarınız için gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızın çok önemli olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye’de, bu nefret söyleminin giderek tırmandığını görüyoruz, nefret söylemi üzerinden siyasetin yapılır hâle geldiğini görüyoruz. Bu noktada, sizlerin bu yönde yapacağınız çalışmaların toplumsal barışa katkı anlamında çok çok önemli olduğuna yürekten inanıyorum.

  • Bu çerçevede, tabii tamamen kendi kişisel görüşlerimi ifade ediyorum, arkadaşlarım da elbette değerlendirmelerini yapacaklardır, şu kaygıyı görüyorum toplumda: Gayrimüslim vatandaşımız da geliyor, toplumun herhangi bir kesimine mensup vatandaşımız da geliyor, kaygılarını, düşüncelerini, önerilerine anlatıyor ama şunu özellikle vurgulamak gereğini duyuyor: Nefret söyleminin giderek tırmanmasından duyduğu endişeyi dile getiriyor insanlar. Bu noktada, artık yasal düzenlemenin… Yasal düzenleme, daha çok, biliyorsunuz, TCK 216’ncı madde var, bunun yeterli olmadığı zaten açık. O anlamda, sizlerin bir yasa taslağı anlamında yapacağınız çalışmanın ben şahsen çok çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu, gerçekten, çalışmalarımıza ciddi bir katkı sağlayacaktır. Bunu bilmenizi istiyorum.

  • Bu anlamda da tabii temel görevin yine medyaya düştüğünü, bizlere düştüğünü, siyasetçilere düştüğünü, siyasetçilerin bu anlamda kesinlikle ayrımcı bir üsluba saplanmaması gerektiğini… Bu çerçevede, etnik temelli, inanç temelli, tamamen buraya odaklanmış olan politikaların ben bu süreçte yanlış olduğu kanısındayım. İnsan hakları temelli yaklaşımın esas alınması gerektiği düşüncesindeyim, bunu öne çıkarmanın önemli olduğu kanısındayım.

  • Yine bu çerçevede, şudur: Eşitlik maddesi, Anayasa’nın 10’uncu maddesi kapsamında bir bağlantı kurulması, bu da bana son derece uygun geliyor yani o noktada da bu anlamda bir vurgulamanın yapılması gereği…

  • Nefret söylemi, öylesine önemli bir unsur hâline geliyor ki, sonuçta, düşünce ve ifade özgürlüğünü tümden ihlal edecek boyutlar kazanabiliyor. Bütün bu boyutlarıyla olayı okumak ve değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

  • Bu çerçevede, ben çalışmalarınızı son derece önemsediğimi ifade ediyorum.

  • Teşekkür ediyorum.

  • Buyurun Altan Bey.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) - Ben de aynı şekilde çalışmalarınızın çok büyük bir önemi haiz olduğunu düşünüyorum. Ancak bu tip görüşmelerde genellikle “Yapılmalı, edilmeli, çalışılmalı.” gibi cümleler kurulur. Bu konuda daha somut yani mesela değiştirilmesini istediğiniz bir yasa veya düzenlenmesini istediğiniz, mevcut hâli yetersiz olan bir yasayla ilgili bir çalışmayı bize iletirseniz biz bunu hem yeni anayasa çalışmalarında değerlendirebiliriz hem de şahsen milletvekilleri olarak kanun teklifi hâline getirebiliriz yani bu konuda somut bir yasa değişikliği çalışmasını bize iletirseniz çok memnun oluruz, işimizi kolaylaştırmış olursunuz.

  • Saygılar sunarım.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, kanunlarımızda suç da tanımlanıyor suçluya karşı cezalar da var fakat bu saha çok önemli bir saha. Bunun sadece kanun maddesi olarak sayfaların arasına girmesinin meseleyi çözmeyeceği kanaatindeyim. O çok cüzi bir şey, sanki atılması gereken çok daha büyük adımlar var. Yani toplumda bu nefret algısını ortadan kaldırabilmek için biraz daha kapalı yüreklerin açılması gerekiyor, biraz daha toplumun geniş katmanlarının bilgilendirilmesi gerekiyor. Çok güzel bir tabir kullanmışsınız, yani dikkat etmezseniz siz de bir başkası oluyorsunuz. Bütün mesele bunun zamanının ve zemininin gelmesine bağlı. O zaman diyorum ki: Kanun, tabii çok önemli bir nokta, Altan Bey’in işaret ettiği, somut bir şekle getiriyorsunuz, efradını cami ağyarını mâni, yani ne dışarıda kalan olsun ne de fazlalıklar içeriye girsin. Kanunu koyduk, eğer bu, uygulamada ihtiyaca cevap vermeyecekse, uygulanamayacak ise, bir yaptırım gücü olmayacak ise herhangi bir şey ifade etmiyor. Saklamaya gerek yok, kanunlarımızda birçok suçu cezalandıran maddeler var, değil mi efendim? Ama buna rağmen, suç işleniyor. Ama bu, biraz daha nitelik olarak onlardan farklı. Burada çok daha farklı atılması gereken adımlar var, sizler öncüsünüz, bu sahada kafa yoran insanlarsınız. Sanki bu meselenin çok ivedilikle, toplumun daha geniş katmanlarına bir şekliyle ulaştırılması gerekiyor diye düşünüyorum. Bir zihniyetin yıkılması lazım. İnsanların bakışlarındaki o mananın bile değişmesi lazım. Açamıyorum ama ne söylemek istediğimi sizler çok iyi anlıyorsunuz. Yanımızdaki insanın insan olduğunu, karşımızdakinin insan olduğunu kabulde eğer zorluk çekersek hangi kanunu getirirseniz getirin beyhudedir. Bu konuda çok atılması gereken adımlar var. O noktalarda eğer devleti temsil eden organlara düşen bir görev var ise, bu arada bize düşen bir görev var ise biz onu üstlenelim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Var tabii, en önemli görevler bize düşüyor.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Mutlaka ki, Anayasa’da ifadesini bulacaktır bunlar yani gerçeğe sırtımızı çevirmemiz mümkün değil ama ilk bakışta spesifik bir saha gibi görünüyor ama çok önemli bir…

  • ATİLLA KART (Konya) – Hayatın her alanını kapsıyor, toplumun her alanını kapsıyor.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani tedbir alınmazsa, birtakım bakışlar açısında ifade ediyorum, bir ur, büyük hadiselere sebebiyet verebilecek bir şey. Bir taraftan, çok önemli ölçüde büyüyoruz. Bu çerçeve içerisinde eğer bunun yerini tanımlayamazsak, bunun önemini kavratamazsak sıkıntılar olur.

  • Ben, hazırlığınızdan dolayı çok çok teşekkür ediyorum.

  • İnşallah, umduklarınıza nail olursunuz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Rıza Bey, bu konularda yetkindir.

  • Buyurun.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yapılan konuşmalar benim için de çok önemliydi.

  • Anayasa bakımından ne yapmak gerektiğini bu konuşmalardan çıkarmaya çalışıyorum da… Sorun da çünkü çok boyutlu, çok yönlü bir sorun. Bir farklı kimlikler yönü var, farklı kimliklerin korunması, bunun tanınması. Bu tabii aslında çoğulcu demokrasinin bir icabı, onun bir sonucu.

  • Benim anladığım bununla ilgili bir ifadenin Anayasa’nın giriş bölümünde yer almasını istiyorsunuz, farklı kimliklerle ilgili. Bu önemli.

  • Ondan sonra işin tabii düşünce suçu yönü var. Onunla ilgili olarak işte bu düşünce özgürlüğüyle ilgili madde sayılırken nasıl sınırlanabileceği, nefret suçları, daha doğrusu nefret söylemi anayasal suç olunca, nefret söylemi düşünce suçu kapsamı dışında bırakılsın istiyorsunuz.

  • Üçüncüsü de 10’uncu maddeyle ilgili, eşitlikle ilgili yani eşitlik kavramının bütün bu farklılıkları da kapsayacak şekilde geniş tutulmasını… Tabii, buna ilave olarak eşitlikle ilgili maddenin dışında ayrıca ayrımcılığı yasaklayan yani etnik, cinsel, dinsel gibi nedenlerle ayrımcılığı yasaklayan bir maddenin Anayasa’da yer almasını uygun buluyor musunuz? Onu sormak isterdim.

  • SOSYAL DEĞİŞİM DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ LEVENT ŞENSEVER – Bunu Ceza Yasası içindeki düzenlemede düşündük. Anayasa’da kısıtlamaya yönelik değil de özgürlükleri genişletecek tarzda yaklaştık ve kısıtlama veya bir cezai yaptırım, vesaireyi Ceza Yasası içinde diye düşünmüştük.

  • RIZA TÜRKEN (İzmir) – Bir de Salih Bey galiba, bir parça sözünü etti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12 sayılı protokolü var.

  • İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİH EFE – Onaylamadık hâlâ.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, Türkiye bunu onaylamadı.

  • Orada ayrımcılık mutlak bir şekilde yasaklanıyor, bütün dinsel, etnik, cinsel ayrımcılık. Türkiye'nin bu protokolü onaylamasının aslında, bütün bu konularda yardımcı olacağı düşüncesinde misiniz acaba?

  • NEFRET SUÇLARI YASA KAMPANYASI PLATFORMU KOORDİNATÖRÜ MURAT KÖYLÜ – Tabii ki. Mutlaka, onaylanması için kendi örgütlerimiz ayrı ayrı alanlarda zaten kampanya yürütüyor. Platformun üyelerinden bir tanesi Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesi, o zaten direkt bu protokolün onaylanması üzerine hem de uluslararası bir kampanya yürütüyor. Geçenlerde Başbakanımıza yönelik bir mektup da yazdılar, hatta Le Monde’de falan yayımlandı Fransa’da.

  • Artık sanırım zamanımızın da sonuna geliyoruz. Sizin de söylediğiniz gibi, Anayasa’nın ruhunda, içindeki ilkelerinde, önerdiği mekanizmalarda çoğulcu demokrasinin, çok kimlikliliğin ruhunu ve yükümlüğünü taşıması gerektiğini düşünüyoruz nefret suçlarına karşı olabilmesi için ve nefret suçlarına yönelik yasal düzenlemeler nötr yasal düzenlemeler yani bir grubu bir gruba karşı korumuyor, fiili cezalandıran düzenlemeler. Bu anlamda, herhangi bir siyasi hesaplaşmanın falan konusu da değil, hiçbir şekilde değil yani. Salih Bey çok güzel söyledi, Norveç’teki en son 77 kişinin öldürüldüğü olayı biliyorsunuz. O, tam bir nefret suçudur ve orada İslamofobik temellidir…

  • ATİLLA KART (Konya) – Nefret suçu birikiminin yarattığı…

  • NEFRET SUÇLARI YASA KAMPANYASI PLATFORMU KOORDİNATÖRÜ MURAT KÖYLÜ – Tabii.

  • …hem de Müslümanları değil Müslümanlarla yan yana duran sosyal demokratları hedef almıştır. Tam bir nefret suçudur ne yazık ki, kötü bir örnek ama, budur. Yani nefret suçlarına yönelik yasal düzenlemeler sadece Türkiye içindeki barışı değil küresel barışı, insanlık ailesinin birbiriyle geçimini kolaylaştıracak olan artı kamunun da ciddi bir mesajı yani “Biz bu tür olaylara müsamaha göstermiyoruz.” gibi bir mesajı.

  • Ben, artık son şeyleri söyleyeceğim, arkadaşlarım da izin verirse: Biz, sadece nefret suçlarıyla ilgili yasama süreci anlamında değil herhangi bir yasama sürecinin, sizler gibi siyasi iktidarın, kamu yönetiminin, medyanın ve sivil toplumun bir aradalığıyla olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir naçizane belki örnek oluşturabiliriz yani bütün yasalar bu şekilde çıkarsa insanların demokrasiyi sahiplenmesi, demokrasinin ne olduğunu anlaması, Meclisi sahiplenmesi pekişecektir diye düşünüyoruz.

  • Umarım, birlikte olacağız süreç içinde.

  • ATİLLA KART (Konya) – Çalışmalarınız için, katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyoruz.

  • Sağ olun.

  • Kapanma Saati: 12.23



  • Açılma Saati: 14.33

  • -----0-----

  • ATİLLA KART (Konya) – Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi adına Atilla Kart, Konya Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi adına Sayın Mustafa Şentop, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi adına Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi adına Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

  • Hepinizi saygıyla selamlıyoruz. Tekrar, hoş geldiniz diyoruz.

  • Şimdi, kısaca çalışma usullerimiz, size o konuda bilgi sunmak istiyoruz. Bizler bu toplantı esnasında dinleyici konumdayız. Daha çok nötr konumdayız, bir karşı tez sunmamız söz konusu değil. Sizler düşüncelerinizi elbette dilediğiniz gibi ifade ediyorsunuz, edeceksiniz.

  • Kırk dakikalık süremiz var. Bunu tek başınıza da kullanabilirsiniz, paylaşabilirsiniz de; o sizin takdirinizde olan bir konu. Son beş on dakikada da bize soru sorma imkânı için zaman bırakırsanız konuları, konu başlıklarını açmak için sorularımız olabilir.

  • Buyurun efendim.

  • MAZLUMDER BAŞKANI AHMET FARUK ÜNSAL – Komisyonu saygıyla selamlıyorum.

  • Bu imkânı bizlere verdiğiniz için çok çok teşekkür ederim MAZLUMDER adına. Bugün Derneğimizi temsilen 3 kişi buradayız. Ben Genel Başkan sıfatıyla Ahmet Faruk Ünsal, Genel Sekreterlik görevini yürüten Üstün Bol arkadaşımız ve Ankara Şubesi Başkanı Şerife Gül Hanımefendi. Bugün hep beraber MAZLUMDER’in kendi uzmanlık alanı itibarıyla anayasada olması gerektiğini düşündüğümüz hususlarla ilgili sizlere sunuşumuzu yapacağız. Daha sonra, bir fotokopi olarak Komisyonun kıymetli üyelerine sunuşumuzu takdim etmek istiyoruz.

  • Öncelikle şunu söyleyeyim: Çok tarihî bir kararla 2011 Haziran seçimlerinde bütün siyasi partilerin neredeyse ortak mutabakatıyla seçim aşağı yukarı bir gündemli olarak gerçekleştirildi ve mutabakatla, belki üzerinde konuşulmamış bir mutabakatla seçimin gündemi olarak seçim meydanlarında ve propaganda süresince anladığımız kadarıyla bir sivil anayasa yapılmasıydı. Bu tarihî olarak da Türkiye’de çok önemli bir inisiyatif. İlk defa bir sivil otoritenin, siyasi kararın anayasayı baştan yapma, yazma kararıydı. O bakımdan, ben hem burada kıymetli siyasi parti temsilcilerini bu kararlarından ve kararlılıklarından dolayı ve tarihî bir adım atmış olmalarından dolayı tebrik ediyorum hem de Komisyonun başarıyla bu hizmetleri yürütmesi konusundaki temennilerimi ifade etmek isterim.

  • 82 Anayasası’yla ilgili bir değişiklik yapılacak. Anayasa’yla ilgili 17 değişiklik yapıldı ve 119 madde değiştirildi fakat hâlen bir değişiklik ihtiyacı söz konusu. Bu ihtiyacın temelinde yatan gerekçe, kanaatimizce MAZLUMDER olarak, Anayasa’nın ruhuna sinmiş olan, özellikle Anayasa’nın giriş kısmında kendisini ifade etmekte olan ve Anayasa’ya rengini ve ruhunu veren bir ideolojik elbisenin bu Anayasa’nın bütününe hâkim olması gerçeğidir.

  • Doğrusu, hep konuşuldu Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemez maddeleriyle ilgili bir problem olabilir mi, bunlar hep tartışma konusu yapıldı, “Bu konuda ne düşünürsünüz?” diye. Evet, belki değiştirilmesi teklif edilemez maddelerle tek tek konuştuğumuz zaman, işte, sınırlar, bayrak, başşehir, İstiklal Marşı ve cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili konulara dair tek tek konuşulduğu zaman belki kimsenin söyleyeceği bir şey olmayabilir de ama anayasayı değiştirilmez maddelerle kayıtlı hâle kılmak ve bunu bir anayasal metin hâline getirmenin kendisinin ben sorunlu bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum ya da biz düşünüyoruz. O bakımdan, anayasaya öncelikle ruhunu veren giriş kısmının kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Mutlaka bir giriş kısmı olacak ise anayasa metninde, her ne kadar meri Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde uluslararası temel haklara ilişkin sözleşmelerin Anayasa’ya aykırılığının iddia edilemeyeceği ve normlar hiyerarşisi bakımından en üste çıkarılmış olması bir umde olarak belirtilmiş olsa bile eğer bir anayasaya mutlaka bir giriş yazılacak ise bu girişin mutabakata varılmış temel haklara dair uluslararası temel haklar metinlerine atıf yapılarak bu girişin olmasının daha uygun olacağı kanaatini taşıyoruz. O bakımdan, hem giriş kısmının bu şekliyle düzenlenmesi ya da kaldırılması hem de değiştirilmesi teklif edilemez maddelerin kategorik olarak gelecek nesillerin de iradesini bağlaması bakımından bir anayasa metninde olmaması gerektiğini ifade ederiz.

  • Ben, izin verirseniz, bu tekrar giriş kısmıyla ilgili şöyle bir detayı daha aktarmak isterim: Giriş kısmı, bildiğiniz gibi, devrim yasalarını, kemalizmi kutsayan bir ruh vermektedir Anayasa’ya. Bugünlerde bir yasal çerçeveye oturtularak Alevi vatandaşlarımızın ibadet yerleriyle ilgili bir idari tasarrufta bulunuldu. Yani sadece bu AK PARTİ İktidarının yaptığı bir şey değildi, son zamanlarda olduğunu söyleyelim. O da, bildiğiniz gibi, Alevi cemevlerinin ibadethane hüviyetiyle açılması. Esasına bakılırsa, devrim yasalarından olan Tekke ve Zaviyeler Kanunu yürürlükte olduğu müddetçe hayatın bu tür taleplerini Anayasa’ya, Anayasa’ya ruhunu vermiş olan devrim yasalarını kaldırmadığınız müddetçe bu tür talepleri karşılamanız mümkün değil. Bir fiilî durum yapılarak realiteye uygun bir yasama faaliyeti, bir idari tasarrufta bulunarak ve doğru da yapılarak bir anlamda Anayasa ihlal edilmiştir. Nasıl ki Alevi vatandaşlarımızın bu türden yapıları bir talep olarak devletin karşılaması gereken talepler ise aynı şekilde Sünni vatandaşlarımızın da benzer talepleri söz konusudur. O bakımdan, sadece bu ihtiyaç ve bu ihtiyacın karşılanma biçimi bile bence Anayasa’ya ruhunu veren devrim yasalarının ve dokunulmaz ve kutsal kılınmış olan bu yasaların esasında bir anayasa metninde olmaması gerektiğini tek başına gösteren bir uygulamadır ve önemli, çarpıcı bir uygulamadır diye düşünüyorum.

  • Biz çeşitli anayasa metinleriyle ilgili hem metinde bulunan hem bizim teklif ettiğimiz yeni metinlerle ilgili size bir fotokopi dağıtacağız. Hemen kısaca söyleyeyim.

  • “Egemenlik” kısmı var, Anayasa’nın dördüncü kısmında. Burada “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kimseye, kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” diye değiştirilmeli diye teklif ediyoruz. 82 Anayasası’nda bu “Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle millet egemenliği kullanılır.” ifadesinin çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bunun bir realiteyi izahtan ziyade bir şimdiye kadar yapılmış olan siyasal irade üzerinde gerek yargısal kimi zaman da askerî vesayete gerekçe oluşturduğu gerçeğinden yola çıkarak Anayasa’daki bu madde 6’daki “…yetkili organları eliyle kullanılır.” ifadesinin çıkarılmasını teklif ediyoruz.

    Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin