3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə44/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   72

12.03.2012 Tarihli Toplantı




  • BİRİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati : 10.56

  • -----0-----

  • ATİLLA KART (Konya) – Arkadaşlar, hoş geldiniz.

  • İki arkadaşımız mazereti olduğu için katılamayacaklar. Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisini temsilen ben Atilla Kart, sizlerle birlikte bu değerlendirmeyi yapacağız. Onun için, tekrar hoş geldiniz diyorum, Komisyonumuz adına saygılar sunuyoruz.

  • Değerli arkadaşlarım, çalışma yöntemimiz, sizin sunuşunuz şeklinde cereyan ediyor. Bizim bir karşı tez ileri sürmemiz söz konusu değil, biz dinleyici konumundayız. Siz görüş ve düşüncelerinizi tek başınıza da ifade edebilirsiniz ya da paylaşabilirsiniz, o sizin takdirinizdir, sizin değerlendirmenizdir. Son beş on dakika da bize soru imkânı verirseniz memnun oluruz.

  • Buyurun efendim.

  • SDE BAŞKANI PROF. DR. YASİN AKTAY – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Komisyon, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri. Biz, Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak burada bulunuyoruz. Stratejik Düşünce Enstitüsü, bir sivil toplum kuruluşudur, tamamen bağımsız bir sivil toplum kuruluşudur. Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfı tarafından desteklenen, onun tarafından kurulmuş olan ve onun tarafından desteklenen bir sivil toplum kuruluşudur.

  • Anayasa sürecini Türkiye’de 1982 yılından beri takip eden, kendisine sorun edinen, aslında belli bir anlayışa sahip insanlar tarafından teşekkül etmiş bulunan bir kuruluş. Anayasanın bir toplum sözleşmesi olduğu düşüncesinden hareketle bu toplum sözleşmesine insanların mutlaka özgür iradeleriyle, üzerlerinde hiçbir baskı hissetmeden, fikirlerini bütün açıklığıyla ortaya koyarak ve uzlaşarak yapmaları gerektiğini biliyoruz. Bu toplumsal uzlaşma mantığının en önemli şartlarından bir tanesidir, özgür irade olması. Malumunuz, hepimizin malumu, hepimiz Türkiye’de yaşadık. Türkiye’de geçmişte insanlar özgür iradeleriyle katılarak uzlaşarak bir sözleşme ortaya koyabilmiş değillerdi, genellikle askerî idarelerin duruma el koyarak topluma bir bakıma cebren ve hile ile dayattıkları anayasalarla yönetilmiş bulunuyoruz şimdiye kadar. Bir anayasa formel olarak meşruiyeti olsa bile tabii ki onu mutlak gerekse bile bunun Türkiye toplumuna hiçbir şekilde uygun gelmiyor olduğunu, Türkiye toplumunun ne çeşitliliğini ne insan onurunu ne insan haklarını ne de tam demokrasi şartını yerine getiremediğini hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz, hissediyoruz. Bu düşünceden hareketle, anayasayı baştan itibaren kendimize sorun etmiş bulunuyoruz çünkü biz toplumda, toplumun diğer unsurlarıyla toplumun bütün unsurlarının bir arada çok güçlü ve çok kendilerini iyi hissedecek şekilde, yaşayacak şekilde yaşamalarını, yaşayacak bir sözleşmeye ulaşmalarını çok önemsiyoruz. Bu hem daha güçlü bir Türkiye için çok elzem bir şarttır hem de Türkiye’de yaşayan bütün insanların kendilerini gerçekten birinci sınıf vatandaş hissedecek şekilde yaşayabilmelerini temin etmek açısından önemli bir şeydir. Bu amaçla biz Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak, iki buçuk sene önce kurulmuş bir enstitü olarak, kurulduğumuz günden itibaren evveliyatımız vakfın yani Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfının bir evveliyatı da var, o da bir on-on iki seneye kadar uzanan bir evveliyat, bütün bu faaliyetler genellikle anayasa çalışmalarına yoğunlaşmış durumda. Anayasada problemli alanların tespiti ve bunun daha iyi bir toplum sözleşmesi için, daha makul aynı zamanda bir toplum sözleşmesi için ve aynı zamanda insan onurunu ön plana çıkaran bir toplum sözleşmesi için gereğinin yerine getirilmesi hususunda sivil toplum faaliyeti olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. O yüzden bu mülahazayla 2010 yılının başından itibaren başlattığımız bir anayasa çalışmamız var yani bugün oluşmuş bir şey değil.

  • Anayasa’mızın içerisinde mevcut olan 6 tane sorunlu alan tespit ettik yani tematik alanlar tespit ettik. Bu tematik alanlara yoğunlaşarak orada kendi önerilerimizi geliştirmeye çalıştık. Bunu yapma tarzımız, bir düşünce kuruluşu olduğu için konuyla ilgili olan akademisyen, sivil toplum kanaat önderi niteliğindeki insanları davet etmek suretiyle Enstitümüze, orada seri çalıştaylar düzenledik, 6 seri çalıştay düzenledik. Bu 6 seri çalıştayın akabinde, ortaya genel bir rapor çıktı. Her bir çalıştayın ayrı ayrı raporlamasını yaptık. Böylece, tematik olarak 6 konuda Anayasa’mıza dair kendi önerilerimizi ortaya koyduk. Bu önerilerimize yaklaşık 200 tane bilim adamı, akademisyen, fikir adamı ve sivil toplum kanaat önderi iştirak etmiştir, onların bir bakıma görüşlerinden süzülmüş bir rapor olarak anlaşılmasını istiyoruz bunun ama önünde sonunda tabii ki SDE imzalı olması itibarıyla sorumluluğu bize aittir bu şeyin.

  • Bizim anayasamızda öngördüğümüz temel ilkeler, mutlaka yeni bir anayasa vizyonu. Bunun için devletten ziyade insan onurunu önceleyen, bu insan onuruna yeterli bir vurgunun şimdiye kadar yapılmamış olduğunu, insan onurunun yeterince önemsenmediğini şimdiye kadarki anayasa tarihimizde tespit ediyoruz ve bu tespitten hareketle insan onuruna dayalı bir anayasa öneriyoruz. Hukukun üstünlüğünün mutlaka en ileri düzeyde tesis ve temin edildiği, bu hukukun üstünlüğünün hukukçunun üstünlüğü şeklinde anlaşılıp uygulanmayacağının da temin edildiği bir çözüm veya bir formül ortaya konulması gerekiyor. Tam demokrasiye dayalı olması gerekiyor. Bir yandan da Türkiye’deki çeşitliliği ve çoğulculuğu da gözeten ve bu çeşitlilik ve çoğulculuğun her birisinin toplam içerisinde kendini diğerlerinden daha fazla ayrımcılığa tabi tutulmuş veyahut da bir imtiyaz kullanan bir konumda olmaması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Ana ekseni itibarıyla bu ilkelere dayanan anayasa önerimizi, o 6 tane tematik çalıştay ve diğer alanlarını tespit etmek üzere Profesör Doktor Yusuf Şevki Hakyemez, Karadeniz Teknik Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, aynı zamanda da Stratejik Düşünce Enstitüsünün anayasa çalışmaları koordinatörü olarak kendisi sizlere takdim edecektir.

  • Çok teşekkür ediyorum.

  • SDE ANAYASA ÇALIŞMA GRUBU ÜYESİ PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Saygıdeğer Komisyon üyeleri, değerli arkadaşlar; hepinize günaydın.

  • Şimdi, Yasin Bey’in söylemiş olduğu bu 6 çalıştay bizim için çok önemli. Şunun için önemli: Biz bu anayasa raporunu hazırlarken Türkiye’de özellikle anayasada sorunlu olarak gördüğümüz birçok nokta var ama bunlar içerisinde özellikle 6 konuda Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen akademisyenlerle birlikte birer günlük birer çalıştay yaptık. 6 çalıştayın neticesinde 6 ayrı rapor oluşturuldu. Bu raporları da sizlere takdim ettik fakat bu raporların dışında ayrıca bizim tamamen anayasaya özgülenen ve bu raporlardan da belli ölçüde faydalanılarak hazırlanan bir raporumuz vardır. İşte biz, asıl şu anda o rapor üzerinde sizlere bazı şeyleri aktarmak istiyoruz.

  • Raporumuz, vesayetsiz ve tam demokratik bir Türkiye için insan onuruna dayanan yeni bir anayasa. Bu rapor, işte az önce söylediğimiz üzere, SDE yeni anayasa çalışma grubunun özellikle 6 ayrı tematik çalıştayın neticesinde oluşturmuş olduğu bir metindir. Çalışma grubunda, kamu hukuku ve siyaset bilimi alanında çalışan 6 akademisyen yer almıştır.

  • Burada, raporu esasında 4 ana başlık altında ele almak mümkündür. İnsan onuru, hukukun üstünlüğü, tam demokrasi, çoğulculuk ve çok kültürlülük başlıkları olarak bunları sıralayabiliriz ve nitekim, bize göre anayasanın en temel sorunlu noktaları, 1982 Anayasası açısından baktığımızda bunlar karşımıza çıkıyordu. Somut olarak bu başlıklarla ilgili konuya geçmeden önce, bir kere, yeni bir anayasa istiyoruz, onu özellikle belirtmemizde fayda var. Bu yeni anayasa yapılırken hiçbir şekilde 82 Anayasası’ndan veya 61 veya daha önceki anayasalardan faydalanılmaması gerektiği gibi bir şey söylemek kesinlikle mümkün değil çünkü Türkiye'nin iyi ya da kötü geçmişten kaynaklanan bir anayasa deneyimi vardır. Bunun içerisinde, 82 Anayasası dâhil olmak üzere olumlu olan bazı maddelerin devamından yana fikir de beyan ettik ama sorunlu olan noktalarda da çok cesaretli bir şekilde 82 Anayasası’ndan da ayrıldık. Ona göre raporumuzu oluşturmaya çalıştık.

  • Burada “İnsan Onuru” birinci başlık. Esasında, bu birinci başlığın içerisinde sadece insan onuru yok, insan onuruyla ilgili olarak insan hakları vardır. “İnsan onuru” diye çarpıcı bir başlık kullanmamızın sebebi şu: 1961 ve 1982 anayasalarında insan onuruna pek yer verilmemiş olmasıyla ilgilidir. 17’nci maddede “insan onuruyla bağdaşmayan bir muamele” diye bir ibare var ama biz bekliyoruz ki insan onuruna özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki eğilime paralel olarak anayasadan insan haklarının düzenlendiği temel maddelerde yer verilmesi. İnsan onurunu o nedenle temel eksen olarak aldık anayasada ve o bağlamda formülasyonumuzu geliştirmeye çalıştık.

  • Şimdi, az önce Yasin Bey de söyledi ve bu çok yaygın bir şekilde söyleniyor. Anayasanın önceliğinin birey, insan olması gerekiyor, devletten ziyade insan olması gerekiyor ve bir anayasanın, beklendiği şekilde, insan haklarını gerçek anlamıyla güvence altına alması gerekiyor. O nedenle, anayasanın sistematiğinde de bunun yansımasında fayda vardır. Anayasanın sistematiğine yansımasında fayda var derken şunu kastediyoruz esasında: 1982 Anayasası’nda, insan haklarıyla ilgili maddelere baktığımızda, önce insan haklarının genel rejimi ve özellikle insan haklarının nasıl sınırlandırılacağı, olağan ve olağanüstü dönemlerde nasıl sınırlandırılacağına dair hükümler var. 13, 14 ve 15’inci madde, sonra, 17’den itibarense kişi hakları, sosyal haklar, siyasi haklar düzenleniyor yani burada şöyle bir algı ister istemez insanların aklında oluşuyor: Önce sınırlama yani sınırlama genel, sonra özgürlük, dolayısıyla özgürlük istisna. Bizse şöyle diyoruz: Özgürlük kural, sınırlama istisna. Zaten insan hakları hukukunun günümüzdeki en temel prensibi de budur. O nedenle, biz şöyle bir öneride bulunuyoruz: Sistematik olarak yeni anayasada önce insan hakları güvenceli bir şekilde düzenlenmeli, kişi hakları, sosyal haklar, siyasi haklar vesaire düzenlendikten sonra bunların sınırlandırılması rejimi yer almalı. Nitekim, Federal Alman Anayasası’nda da böyle bir sıralama var ve bu kapsamda şu madde bizim için çok önemlidir: İnsan haklarının niteliğinin belirtildiği madde. Evet, 1982 Anayasası’nda 12’nci maddede bu var ama işte akabinde 13, 14, 15’te hatta 5’inci maddede bazı hususlar var, çok dağınık. Biz bunları derli toplu bir şekilde insan haklarıyla ilgili ilk madde olarak öneriyoruz. Herkes, insan onurundan kaynaklanan kişiliğine bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez hak ve özgürlüklere sahiptir. Herkesin hak ve özgürlüğünün sınırı başkalarının hak ve özgürlükleridir. Bu çok temel bir noktadır yani anayasada çok fazla öyle devleti önceleyen ideolojik şekilde yorumlanabilecek sınırlamaların yer almaması gerektiğini düşünüyoruz ve burada devlete temel amaç ve görevini yeniden aslında veriyoruz. Niye? Çünkü, 1982 Anayasası’nın 5’inci maddesinde, devletin amaç ve görevi, devleti ön plana çıkararak, önce devleti korumak, sonra insan haklarını korumak. Oysa burada, devletin amaç ve görevi, insan haklarını korumak ve bunların önündeki sosyal, siyasi ve ekonomik ve benzeri her türlü engeli kaldırmaktır diyoruz.

  • Bir diğer önemli nokta da 1982 Anayasası’ndaki 14’üncü maddenin ikinci veya üçüncü fıkrasında yer alıyor. Devleti insan haklarıyla ilgili olarak en fazla ne kadar sınırlandıracağı noktasında bir mesaj veren hüküm vardır. Bunun özellikle insan hakları niteliğinin düzenlendiği maddede yer almasının isabetli olacağını düşünüyoruz. Diyoruz ki anayasa hükümlerinin hiçbirisi devlete insan haklarını yok etme veya bu anayasada belirtilen ölçülerden daha fazla sınırlandırma yetkisi vermez. Çünkü gerçekten 1982 Anayasası’ndaki algı olsun veya genel olarak bazı kişilerin kafasındaki algı olsun, sanki devlet insan haklarını anayasanın ötesinde de sınırlandırabilir gibi. Oysa anayasa, insan hakları noktasında asgari standarttır, ondan daha fazlasını verebilirsiniz ama en fazla anayasa kadar, anayasada belirtilen kadar eğer gerekiyorsa sınırlandırabilirsiniz. O nedenle, o niteliğin düzenlendiği maddede buna özellikle yer verilmesini isabetli gördük.

  • Sonra, somut olarak bazı özgürlüklerle ilgili hususlara yer verdik. Burada, bazı noktalara sadece zamanı ekonomik kullanmak açısından değineceğim. İnsan haklarının sınırlandırılması rejiminde, 1982 Anayasası’ndaki işte, kanunla sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaması, hakkın özüne dokunamaması, ölçülü sınırlamalar yapılması biçimindeki prensiplerin devamından yanayız ama onun ötesinde, 2001 yılında Anayasa’ya dâhil edilen sınırlamaların laik cumhuriyetin gereklerine aykırı olamaması biçimindeki bir ölçütün kesinlikle yer almaması gerektiğini düşünüyoruz çünkü dünya anayasalarının hiçbirisinde de böyle bir örnek yoktur. 2001 yılında Anayasa’ya niçin dâhil edildiğini de çok isabetli tespit edebilmiş değiliz. Yine, sübjektif değerlendirmeye müsait bir hukuki kavram olarak yorumlamadığımız için sınırlamaların anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olması gerekir biçimindeki bir ifadeye de yeni anayasada yer vermemenin daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

  • Onun dışında, din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili ve ifade özgürlüğüyle ilgili, Anayasa’da ciddi problemler mevcuttur, onların ayıklanması gerekiyor. Din ve vicdan özgürlüğü açısından, zorunlu din dersleri yerine isteğe bağlı, seçimlik din dersi uygulaması, istismar biçimindeki maddenin fevkalade farklı yorumlanması nedeniyle onun kaldırılmasını öneriyoruz. Vicdani ret hakkı dâhil olmak üzere bazı hakları öneriyoruz. Yine, dinî grup ve cemaatlere tüzel kişilik tanınmasının isabetli olacağı kanaatindeyiz. İfade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini savunuyoruz. İfade özgürlüğüyle ilgili sınırlar, ırkçı, nefret söylemi, hakaret, küfür, iftira ve benzeri kötüye kullanılan düşünce açıklamaları dışında ifade özgürlüğünün önünde hiçbir engelin olmaması gerektiği kanaatindeyiz.

  • İkinci önemli başlığımız, hukukun üstünlüğüdür. Hukukun üstünlüğü ve burada ister istemez yargı karşımıza çıkıyor. Bir kere, anayasada hiçbir şekilde kamusal yetki kullanan hiçbir kişi veya organın yargı denetiminin dışında tutulmaması gerektiği kanaatindeyiz. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanının tek başına yapmış olduğu işlemler ki bizim anayasadaki önerimiz şu: Cumhurbaşkanının zaten 82 Anayasası’ndaki gibi güçlü yetkilerinin olmamasıdır, sorunu biz esasında o şekilde çözüyoruz. Onun dışında, söz gelimi, HSYK kararlarının bir kısmının hâlen yargısal denetime tabi olmaması. Bunların, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün tesisi açısından engel olduğunu kanaatindeyiz, kaldırılması gerektiğini savunuyoruz.

  • Yargıyla ilgili önemli bir husus şu: Hukuk devletindeki yargının işlevi adaleti tesis etmektir. Adaleti tesis edecek yargının da bağımsız olması yanında tarafsız olması gerektiğine özellikle vurgu yapıyoruz. Bu tarafsızlığın sağlanabilmesi için anayasada hiçbir ideolojik tercihin olmaması gerekiyor yani anayasanın bir ideolojisinin olmaması gerekiyor. Anayasanın bütün herkese eşit mesafede olması, bütün ideolojilere eşit mesafede olması gerekiyor. Anayasanın ideolojisinin olmaması derken şunu söylemek istiyoruz yargı bağlamında: Türkiye’de yargı, maalesef bu alan araştırmalarıyla da ortaya konulmuş, neticede mahkemelerin bazı kararlarını okuduğumuz zaman da çok rahat bir şekilde sezebiliyoruz, devlet eksenli kararlar verebiliyor ve bu ister istemez yargıyı önemli ölçüde yıpratıyor. O nedenle, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesisi açısından anayasada bir ideolojik tercihin ön plana çıkarılmamasının fevkalade önemli olacağı kanaatindeyiz. Onun dışında, Sayıştayın bir yüksek hesap mahkemesi biçiminde yeni anayasada yer almasının isabetli olacağını düşünüyoruz.

  • HSYK ve Anayasa Mahkemesinde bazı değişiklikler yapılmıştı 2010 yılında, bunların içerisinde olumlu olanlar vardır, eleştirilecek olan hususlar vardır ama hâlen HSYK ve Anayasa Mahkemesiyle ilgili bize göre yapılması gereken pek çok iş vardır. O nedenle, bununla ilgili önerimiz var. Söz gelimi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, Adalet Bakanının HSYK’nın Başkanı olarak yer almasının sembolik açıdan da olsa sorun doğuracağı kanaatindeyiz. O nedenle de HSYK’da Adalet Bakanı bir üye olarak yer alabilir, disiplinle ilgili konularda oy hakkı olmayan bir üye olarak yer alabilir fakat başkanının seçimle gelen üyelerden birisinin olmasını öneriyoruz. Daha önemlisi şu: HSYK’da mutlaka ve mutlaka belli sayıda üyenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi gerektiğini savunuyoruz ve bu üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından nitelikli çoğunluk oyuyla birlikte seçilebilirler fakat bu üyelerin HSYK’nın toplam üyesinin üçte 1’inden fazla olmamasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz. Neticede yargısal bir kurum ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin de üye seçerken pek tabii ki burada hukukçu kimliğiyle birlikte ön planda olan ve siyasi yönü olmayan kişileri seçmesinin daha isabetli olacağını düşünüyoruz. Onun için zaten nitelikli oyla seçilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz.

  • Anayasa Mahkemesiyle ilgili esaslı bazı önerilerimiz var çünkü Anayasa Mahkemesi özellikle 2010 yılında bireysel başvuru hakkının da tanınmasıyla birlikte çok daha farklı, çok daha yargı içerisinde ön plana çıkan bir kurum hâlini almak durumundadır fakat söz gelimi 2010 değişikliklerinden Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılmış olmasına rağmen, bir genel kurul ve iki ayrı bölüm şeklinde çalışacak olmasına rağmen, bizce bu iş yüküyle birlikte ileride tıkanacaktır. Onun için, Anayasa Mahkemesini 21 üyeden oluşan bir yapı hâline dönüştürmek istiyoruz. Bu mahkemenin iki ayrı daire şeklinde çalışmasını öneriyoruz ve dairelerin hem iptal davasına hem itiraz başvurularına hem de anayasa şikâyeti ile ilgili konularda inceleme yapma yetkisine sahip olmasını öneriyoruz. Genel kurulunsa sadece içtihat değişiklikleri biçimindeki konularda karar vermesinin isabetli olacağını, bir de siyasi parti kapatma davalarına bakmasının isabetli olacağını öneriyoruz. Bu şekildeki bir yapı daha işlevsel bir Anayasa Mahkemesini karşımıza çıkaracaktır. Üye sayısını 21 olarak öneriyoruz ve Anayasa Mahkemesinin 11 üyesinin yani yarısından 1 fazlasının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ama nitelikli çoğunlukla seçilmesini öneriyoruz. Bunu niye böyle yapıyoruz? Türkiye’de, biz şu kanaatteyiz, 1961’de başlayan süreç ve 1982 Anayasası’yla birlikte hem Yüksek Hâkimler Kurulunda hem de Anayasa Mahkemesinde oluşum açısından gittikçe Avrupa modelinden ayrılıyoruz. Bu da Türkiye’de siyasete, Parlamentoya, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik bir güvensizliğin ve biraz da biz bunu vesayetin bilinçli bir şekilde formülasyonu şeklinde değerlendiriyoruz, o nedenle, 1982’ye gelindiğinde, dikkat edilirse, Anayasa Mahkemesine ve HSYK’ya, Türkiye Büyük Millet Meclisinin doğrudan üye seçmesi söz konusu değil. Daha önemlisi, 2010 Anayasa değişikliklerinde Anayasa Mahkemesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin doğrudan üye seçmesi söz konusu değil, 3 üye ama dolaylı yollardan seçiyor ama Avrupa uygulamasına baktığımızda, Federal Alman Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerini, diğer ülkelerde ise önemli bir kısmını veya en azından yarısını parlamentoların seçtiğini görüyoruz ama nitelikli oy çokluğuyla birlikte. Biz Türkiye’de de bunun bu şekilde olmasını önemsiyoruz. Yargıdan üye gelmesini yine öneriyoruz ama yargıdan gelecek üyelerin sayısının çok fazla olmaması önemli. Bizim önerimiz de 3 Yargıtay, 2 Danıştay, 1 de Sayıştaydan gelecek olan üye var, Cumhurbaşkanı 3 üyeyi atayacaktır. Şimdi, bu şekildeki bir Anayasa Mahkemesi daha çoğulcu bir yapı hâlini alacaktır ama şunu söylemek gerekir: Anayasa Mahkemesinin yapısının çoğulculaştırılması fevkalade önemli olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin isabetli bir şekilde karar verebilmesi açısından, sistem içerisinde gerçekten özgürlüklerin güvencesi olacak şekilde, gerçekten hukuku dönüştürecek şekilde karar verebilmesi açısından, üyelerin nitelikleri çok önemlidir yani böyle bir şey anayasaya konulabilir mi bilmiyoruz ama üye seçiminde liyakat ve liyakatle ilgili somut önerilir belki kuruluş kanununda olabilir, mutlaka ön plana çıkarılması gerekiyor. Bir de üyelikle ilgili teferruata çok fazla girmek istemiyorum. 2010 yılında anayasa şikâyetini sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki haklarla sınırlandırdılar. Biz bunu, hakların bütünlüğü ilkesi açısından isabetsiz görüyoruz. Onun için, sosyal haklar, diğer haklar kadar önemli olan haklardır. O bakımdan, anayasada düzenlenen bütün haklarla ilgili olarak anayasa şikâyeti yolunun kullanılmasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

  • Üçüncü ayak bizim raporumuzda, tam demokrasi. Türkiye’de demokrasiyle ilgili çok ciddi sorunlar vardır. Bu sorunlar, egemenlik yetkisinin kullanımından başlar, anayasada vesayet kurumları olarak karşımıza çıkan değişik kurumlar vasıtasıyla devam edebilir veya yine anayasada bazı kurumların oluşumuyla birlikte kendisini gösterebilir. Burada, birinci olarak egemenliğin açıkça halka ait olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Evet, 82’de de bu var fakat şöyle bir ifade var 82’de ve 61’de: Egemenliği Türk milleti veya Türk halkı diyebiliriz, biz halkı özellikle belirtiyoruz. Niye halk olarak belirtiyoruz? Millet soyut bir kavram, geçmişiyle, geleceğiyle falan, bu Fransız ekolünün Fransız devrimi dönemindeki bir şeydir, özellikle burjuvazinin uydurmasıdır. Oysa Türkiye’de egemenliği şu anda yaşayan insanlar kullanıyor, halk kullanıyor, vatandaşlık bağıyla birlikte Türkiye’ye bağlı olanlar kullanıyorlar. Dolayısıyla, somut olarak biz bunu belirtmek istiyoruz; bu, bir. İkincisi, halkın doğrudan egemenliği kullanması kolay değildir, ister istemez temsilciler aracılığıyla kullanması gerekir fakat 82 Anayasası’nda ve 61’de “Türk milleti egemenliğini Anayasa’da belirtilen yetki ve organlar eliyle kullanır.” diyor. Bu yetkili organların hangileri olduğu sayılmamış ve yeri geliyor Millî Güvenlik Kurulu, yeri geliyor üniversiteler, yeri geliyor YÖK “Egemenlik yetkisini kullanırım.” falan diyor. Bence bu pozitif hukuk açısından da çok ciddi sıkıntıları karşımıza çıkarabilir. Yani soruyoruz “Niçin YÖK kullanabilir?” “Efendim, özerktir.” Peki, YÖK’ün özerkliği nasıl bir özerkliktir? İdari özerklik. Peki, niye belediyeler o zaman egemenlik yetkisi kullanamıyor? Onlar da idari özerkliğe sahip kuruluşlardır ama burada bilinçli bir şekilde bu “yetkili organlar” ifadesinin kullanıldığı kanaatindeyiz. O nedenle, yeni anayasada bu tür tartışmaların olmaması açısından şunu özellikle vurguluyoruz: Egemenlik, millet adına yasama, yürütme ve yargı organları eliyle ve anayasanın koyduğu esaslara göre kullanılır. Anayasanın koyduğu esas prensibi çok önemlidir. Niye önemlidir? Çünkü egemenlik kullanımı, hiçbir zaman, egemenlik kullanan ne yasamaya ne yürütmeye ne yargıya sınırsız bir yetki vermez. Bunlar anayasayla sınırlı bir şekilde egemenlik yetkisini kullanmak durumundadırlar.

  • Bu noktada ikinci bir husus tam demokrasiyle ilgili, Türkiye’de özellikle Silahlı Kuvvetler içerisindeki antidemokratik müdahale eğiliminde olan insanların girişimleri, eylemleridir ve buna uygun bir zeminin anayasada bulunmasıdır. O bağlamda biz Türkiye’de Silahlı Kuvvetlerin konumunun yeniden yapılandırılması kanaatindeyiz ve bazı somut önerilerimiz vardır. Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Adli ve idari yargıdaki askerî yargı düzenlerinin kaldırılması gerektiğini savunuyoruz. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtaydan bahsediyoruz fakat askerî alan disiplin mahkemeleri olabilir, bunlar adli yargının içerisinde yer alabilirler ama bunların yüksek mahkemesi kesinlikle Askerî Yargıtay gibi bir yer olmamalıdır. Millî Güvenlik Kurulunun anayasal bir kurum olmadan çıkartılmasını öneriyoruz. 1960 öncesi döneme dönülmesinin daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

  • Biraz hızlı geçeyim. 2010 yılında Anayasa’ya Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının göreviyle ilgili suçlarda Yüce Divanda yargılanmasıyla ilgili bir hüküm dâhil edilmiştir. Biz bunun isabetli olmadığı kanaatindeyiz. O suç iddialarının adli yargı düzeni içerisindeki mahkemelerde yargılanmasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz. En azından şöyle bir gerekçe de burada belirtilebilir: Egemenlikten kaynaklanan yetki kullananlar Yüce Divanda yargılanabilir belki. Oysa Silahlı Kuvvetler, egemenlikten kaynaklanan bir yetki kullanmıyor.

    Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin