42 yil öncesi



Yüklə 3,62 Mb.
səhifə34/38
tarix25.10.2017
ölçüsü3,62 Mb.
#12912
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   38

Artık Sinâ dağından ışıldayan özüme,

Kabir değildir tenim !

Fişi güneşe takıp, olmuşum dev bir radar !

Yedi kat yer dibinden Arş-ı âlâya kadar,

Dalga alır antenim !

Bir inilti işittim dolaşırken fezâda,

Baktım, kara bir mikrop bir hayvâna ezâda :

Hurâfe ile Beşer !

Bileyip neşterimi sırtında seyyarenin,

Daldırdım merkezine iltihaplı yârenin !

Aktı içinden mahşer :

İstavroz, tespih, ibrik, yobazlık, devrimbazlık,

HAK’la kul arasında simsarlık, madrabazlık,

Çıktı, yaptım pansuman !

Havra, Kilise, Câmi, her türlü put müzesi,

Toz oldu çarptığında irfanımın füzesi !

Yere indi âsüman !

Feylesof muyum ? Hayır ! Mesih ? Yok ! Mehdi ? Hâşâ !

Sâde loş bir sahneyi eyliyorum temâşa !

Tiyatrodayım mâdem !

Öyle bir piyes ki bu titrerim tiril tiril,

Her temsilde açıyor perdesini bir goril,

Ve kapıyor bir Âdem !

Son bir heykeltıraşım inmiş göğün üstünden,

Bir insân çıkarırım yontup hayvân büstünden !

ALLAH’tır hep modelim !

Ayırıp samanından Âdem’in çamurunu,

Yoğrurum güneşte yeniden hamurunu,

Dâim kan kokar elim !

İlerlerken RABB’ime, doğru bir yolda emin,

Bir çığlık işiterek önünde makinemin,

Yaptım acı bir fren !

Son ahret katarıyım, dünyâdan geçer rayım !

Verin gözyaşınızı vagonuma sarayım !

Haydi kalkıyor tren !


‘Loş ve mahzundur’ diye ta’n edilmez makbere !

Gece semâda bile otuz günde bir kere,

Bedri olur bir Ayın !

Görmeseniz de hiç burnunuzdan ileri,

Hep ağlaya ağlaya yazdığım şiirleri,

Gülerek okumayın !

Her kelimem fersûde, her satırım perişan...

Bu belki uslûbumun kemâline bir nişan,

Kırışıktır yaşlı yüz !

Kâh verilir katlime, kâh tâltifime karar !

Kimi şi’rimde vezin, kimi kafiye arar,

Kimi de bir tefeyyüz !

Namûsunuza teslim ettim herbir sırrımı ;

Gösterdim yatak, yorgan, çarşaf ve hasırımı,

Kalktı mahremiyetim ;

Bunları kim satarsa bir şehvet pazarında,

Yakasına yapışır yarın HAK nazarında,

Çırılçıplak bir yetim !

Deyin “Bu bir meczuptur ! Veya bir rûh hastası !

Mezar taşına çarpıp çatlamış kafatası !

Serseri ! Bir derbeder !”

Darılmam size asla ! Tuza kızmaz bir deniz !

Yalnız bana yanılıp “Geç ! Bir şâir !” Derseniz,

Hortlağım takip eder !

Der : “O ne bir Hügoydu ! Ne de bil bir Şekispir !

Belki yalnız kılığı değişmiş eski bir Pîr...

Üç ismi vardı niçin ?

Ona heykel dikme de, Kitabına gel eğil !

İnmişti dünyânıza “Nobel”inizi değil,

Sırf sizi almak için !

Gözü yoktu alkışta, kadın kız, paranızda,

“Uçan dâire” gibi gezerdi aranızda !

Misâfirdi bir anlık ;

“Sûr” sesini duyunca dedi sevinçle “Lebbeyk !”

Vücûdundan fırlattı “Şems”e ilâhi bir peyk !

Kaldı size karanlık !

Beyitlerini sıkın ! “EHL-İ BEYT” kanı damlar !

Kafiyeleri ezin ! Kalkar başsız adamlar !

Kâinat çınlar ahtan !

Artık ‘o kimdi ?’ Diye sorup durmayın ! Ardır !

Balığın vücûdunda sudan başka ne vardır ?!

İnsânda da ALLAH’tan ?!!

Gelin ! Diriyim henüz ! Nefes alıyor mumyam !

Kendi etini çiğner kabrinde pis bir yamyam !

Kusarak için için !

Kâlbimden her vurdukça çıkar “tam tam” sesleri !

Kalkmış Piramidinden “Mısır”ın Ramsesleri !

Bir “Ölüm dansı” için !!!

Genç bir kazâzedeyim ! Günahların sisinden,

Kâlbinizin buzuna çarpan Nûh Gemisinden,

Bir ben kurtuldum en son !

Teknenin enkâzını taşıyorum adama,

“Cuma”dan başka kimse yok benzeyen “Adam”a !

Ağlıyor hep Robenson...

Tenimi bayrak gibi asmışım omurgama !

Belki görür bir “kaptan” deyip uzaktan, ama,

Görünürde yok ışık !

Gözlerim ufuklara baka baka kör oldu !

Toprağı öpe öpe ağzım toprakla doldu !

Hâlâ bekliyor âşık !

Elbet bir gün yanaşır bir “Gemi” bu kıyıya !

İnsân Dünyâ denilen karanlık bir kuyuya,

Konmuş bir çıkırıktır !

Göğe “Su” çekmek için ederken ömrü fedâ,

Kanlı zincirlerinden duyulan tek bir sedâ,

Boğuk bir “Hıçkırık”tır !!!


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 20.02.1960


‘“TÂLÛT ve CÂLÛT !”’

Mûsâ’nın can kardeşi vardı ! Hârun’du adı !

Tehdit etti ümmeti ! Ama ona kıymadı !

Araplar hâin çıktı ! Yahûdiler den bile !

RESÛL’ün Hârun’una ! Vurdular kılıç ile !

O ÂLÎ ki doğmuştu ! ALLAH evi Kâbede !

O ev ki ! Onu tavaf farz ! Ezelden ebede !

‘“Melekler taşıyorken başı üstünde Arşı !”’

Söz verenler çıktı bak ALLAH emrine karşı !

RESÛL’den sonra onu yapmadılar halîfe !

Lânet olsun ! ALLAH’ın emrine muhalife !

Yahûdiler hakkında var bak şöyle bir âyet ;

Peygamberlikle ümmet yetinmeyip nihâyet !

Dediler :‘HAK göndersin bize ! Seçkin bir kral !

Yönetsin ! Kendi koyup bu dünyâ için kural !’

O vakit çıkıp geldi Tâlût adında bir şâh !

Nebîlerinden bile daha bilge pâdişâh !

Yahûdi dedi : ‘Bu da bizden birisi gibi !’

Hiçbir işâreti yok ! Olamaz taht sâhibi !

Hâlbuki, işâretle o beraber gelmişti !

İşâreti sandıktı ! Bu ne biçim bir işti !

Yanında bir tabutla gönderilmişti Tâlût !

Meleklerin başında taşınıyordu tabut !

Tabuttaydı Mûsâ ve Hârun’un emâneti !

Emânete affetmez ALLAH hiç ihâneti !

İki türlü sandık var : Ölü taşınan tabut !

Bir de ‘“SEKÎNE”’ konan ! Ona ‘“RÛH”’ diyor MÂBUT !

Âdem, ALLAH değilken ! Secde emri var niye ?

ALLAH, her bir ismiyle içinde mevcûd diye !

‘“İçinde Mûsâ olan tabutu ! Taşıdı su !”’

‘“RAHMÂN, Arş’ın !”’Arş, suyun üstündedir doğrusu !

Sonra tâbûttan Mûsâ ! Ve Mûsâ’dan dev çıktı !

Asâ da saklananın kim olduğu açıktı !

Tâlût dedi : tabuta temiz olan dokunur !

Tövbe sûresidir O ! Besmelesiz okunur !

ÂLÎ gibi, kendi de resûl değildi Tâlût !

ÂLÎ gibi, onunda düşmanı vardı; Câlût !

Câlût’u gören derdi ‘bu dev olmalı Deccâl !’

Halkı Tâlûta dedİ : ‘Bu canavardan öç al !’

Tâlût dedi : ‘Birlikte cihâd yaparız ama ,

Bir şartım var ! İlk önce yapacağım sınama !’

Yolda su içmemekle ! Tâlût halkı sınadı !

Pek çoğu içti ! Suyun dünyâ hırsıydı adı !

Yanında kaldı ! Dâvud ile birkaç neferi !

Onun taşıyla söndü ! Devin gözünün feri !

Çünkü ‘“O taşı atan el ! ALLAH’ın eliydi !”’

Ona verilen cevap ‘“O söz günü”’ ‘“Beli”’ydi !

ÂLÎ kâfire dedi ; “Sen Kâbe’den ol beri !”

Mekke’ye ‘“BEKKE”’ dendi ! İşte o günden beri !

Berat, beri ol demek ! Bu sûre Besmelesiz !

B’den uzak kalınır ! Özden habersizseniz !

Öz suyu gülden önce bak ! Emmektedir diken !

Aslında güle bekçi o ! Ele batar iken !

Şeytanın da demek ki var ! Tâlûta görevi !

Şeytan taşlanan yere, yakın bak RABB’in evi !

HAK:‘“Dâvud, Âdem gibi Nebî ve halîfe”’ der !

Secde âyeti on dört ! Beş ekle Dâvud eder !

EHLİBEYT’tir içinde ‘“SEKÎNE”’ olan tabut !

Tâlût ! Câlût ! Ve Dâvud ! Üç şifre verir MÂBUT !
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 25.05.1999

TANGO !
Doğum, hayât ve ölüm ! Üç adımlık bir tango !

Nerde ? Nasıl ? Ne kadar ? Bunlar değil piyango !

Ezeldeki kimliğe göre HAK tespit etmiş !

Beyazdan siyah doğmaz ! Olsa da yeri Kongo !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA - 1994


‘“TEK ÇIĞLIK !”’
Zar gibi bir deriyi her iki ucundan ger,

Üstüne un gibi kum serpiştir ! Bir sırra er !

Derinin kenarına sürt bir keman yayını !

Türlü sesler çıkartıp yap bir müzik yayını !

Kumlar dans edip türlü şekillere bürünür !

Sesin şekil verdiği, pek açıkça görünür !

Yayı sürtmediğin an, kum olur darmadağın !

Dağılıp toz olması gibi son gün her dağın !

Bak, ses hem sûret yapar, hem de bozar sûreti !

Sesle ayakta evren ! Sessiz her şey iğreti !

İki işte kullanır ALLAH ‘“Ses borusu”’nu !

Sorma niçin ‘“İki kez sûr çalar”’ sorusunu !

İlk çalışta ölürsün ! Tüm dostların üzülür !

Hemen sonra çalınca, yeni şeklin düzülür !

‘“Çok seri hesab görür HAK”’ hiç kaybetmez zaman !

Vâdesi gelen için, ne af var ! Ne de aman !

Şekli bozan ilk sesin melek adı,‘“Azrâil !”’

Şekli düzen ikinci sesinkiyse, ‘“İsrâfil !”’

Çekirdeğini tavaf ederken elektron !

Çıkarır yedi tam ses ve on iki yarım ton !

Güneş çevresinde de dönerken yedi küre !

Ayni besteyi çalar ! Varmak için şüküre !

Her şey, her an, bu sesle özünü tesbih eder !

Hep ‘“ELHAMDÜLİLLÂHİ RABB-ÜL-ÂLEMİN”’ O der !

‘“Bütün bu melâike tam yedi saf yaparlar !”’

RAHMÂN’a , MUHAMMED’in ‘Hamd’ köküyle taparlar !

Bilirler ki bu zikri bıraktıkları anda,

‘“ON DOKUZ”’ ses ordusu sâde kalır meydanda !

HAK der : ‘“Her şeyi sesle yaparım ve yıkarım !”’

Ordumu kullanarak ben aradan çıkarım !

Bu müthiş sese ALLAH bak ! ‘Bir tek haykırış’ der !

‘İlk Âdem simgesi’ ve bu sözcük ayni eder ! (133)

ALLAH’ın Aslanı’nın nârasının benzeri !

Çünkü ilk Âdem HAKK’ın HAKK’a en yakın eri !

‘“Bir tek nâra”’ evrenin her saniye bânisi !

‘“ON DOKUZ”’dur, Kur’anda ‘“Cehennem zebânîsi !”’

Onlardan izinsiz can, Cehennemden çıkamaz !

Bu sesi duyabilmek için kılınır namaz !

Bu yüzden elli vakit namaz ilk edildi farz !

Her nefes ‘“Şah damardan”’ bu ses edilmekte arz !

Bu ses için Mevlânâ ilk, ‘Dinle neyden’ dedi !

Bu sesi duyup da sağ kalan, olur ebedî !

Bu sesle Velî, tenden dışarı çıkabilir !

Bu sesle vücûduna yine dönmeyi bilir !

‘“Bu sesle her şey her an gidip gelir benzeri !”’

‘“Son ses”’le uyandırır HAK, uykuda gezeri !

Ayni nehirde iki defa yıkanılamaz !

Var ve yok arasında süre, göz kırpmasından az !

Bu ses için evliya yaptı saz, yedi telli !

Halk dinlerken çoşunca, sır olsun diye belli !

Vicdânımızın sesi gibi sessizdir bu ses !

Bu yüzden ona kulak vermeli mutlak herkes !

Yâni kendi rûhundur, sessiz boruyu çalan !

Hem seni sana veren ! Hem seni senden alan !

Bil bu sesi nakleden gücün ‘“SEKÎNE”’ ismi !

Deprem gibi titretir, indiği vakit cismi !

İçindeki ‘“Halîfe DÂVUD’”un müthiş sesi !

Yakından duyuldu mu dayanmaz ten kafesi !

Ecelinin sonunda bu sesi herkes duyar !

Hesab vermek üzere yüce dâvete uyar !

‘Hazret-i ÎSÂ’ ve de ‘“ALLAH’ın boyası”’ denk !

‘Bıyıkları terlemiş genç sözü’ ise HAK renk !

Kendine âit renge bak her bir ses bürünür !

HAK kula seslenirken bu renklerle görünür !

HAKK’ın hakkı Elifi,‘“HAK Boyası”’ndan çıkar !

Mustafa Hüznî Uluğ Kızılkeçili çıkar !

M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 1996


Not : İsimlerin ‘Ebced’ ilmiyle açılımları :

133 = ‘“Sayha-i vâhide”’ = ‘“Bir tek ses”’ = Mecâz-ı Âdem-i evvel

132 = HAKK’ın vahyi (Vahy-i HAK) = Kâlb = Cuma günü (Yevm-i Cuma)

Hazret-i Îsâ = 1558 = ‘“Sıbgat-ullah”’ = ‘“ALLAH’ın boyası”’ = ‘Bıyıkları terlemiş genç sözü’ =

‘Lafz-ı Şâbb-ı Emred’

‘“Sıbgatullah”’ – ‘Elif’ = 1558 – 1 = 1557 = ‘“HAK Boyası”’ – 1 = Mustafa Hûznî Uluğ Kızılkeçili


TERCÜMAN !


‘“Bize katından rahmet ver RABB’imiz”’deyince, (1557)

‘“Derin uyudu gençler mağarada !”’ Sır ince :

‘İşte ALLAH sözünün tercümanı’ da ayni ! (1557)

HAKK’a tercüman olmak ! ‘“RAHMET”’tir ‘“Hanif din”’ce !


‘“Rahmettir Âlemlere MUHAMMED (S.A.V.) !”’ Bu nedenle !

Kendini bütünlemiş ! Kendini halk edenle !

Evren mağarasında ‘“Gözü açık uyur”’ o !

Heryerdedir ! Kâh soyut ve kâh somut bedenle !


Ne tesâdüf ! Fakirin üç ismi ve soyadı,

Bin beş yüz elli yedi ! Gönlüm şöyle anladı :

Meclis başkanına ilk, beni tercüman yapan,

İstedi çevirmemi de ‘en büyük üstâdı !’


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

ANKARA – 16.02.2002


TESETTÜR !
Türban ‘Hintlidir !’ Çarşaf ‘Şîî !’ Cüppe ‘Süryânî !’

Peçe ‘Acem !’ Ve sarık ‘Şaman !’ Bir süstür yâni !

‘Tesettür için türban farz’ diyen, rûh hastası !

Beyini örtmek için, kâfidir kafatası !

Görünse niye günâh olsun saç, tüy veya kıl ?

İslâm mantık dînidir ! Mantık demektir akıl !

Günâh olan, görünen şey değil ! Bakış tarzı !

Art niyeti terbiye için örtünme farzı !

Çıplağa ressamca bak ! Göz zinasından sakın !

Cennette çırçıplaktık ama ALLAH’a yakın !

Asıl çıplak, edepten yoksun olan insândır !

Hicâb, ‘Perde’ demektir ! Âr, ALLAH’tan ihsândır !

Yüz örtülmez ! ‘“Orda var çünkü secde izleri !”’

O izleri izlersen yakalarsın ‘“Biz”’leri !

ALLAH kendini örtüp insânı yaptı perde !

En büyük tesettür bu ! Aç onu HAKK’a er de !


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR -12.10.1998


‘“TEVRÂT ve İNCİLDE ÎSÂ !”’
‘Kutsal taş mâbed’ demek ! Sen Piyer kilisesi ! (344)

“Kalbin siyah noktası” “Kara taş” ÂLÎ sesi ! (344)

İncil : ‘“ÎSÂ EL MESÎH !”’ ‘“Yesus Hristos”’dur der ! (2368)

‘MUHAMMED’in varisi genç sözü O !’ Bil eder ! (2368)

‘“O MUHAMMED ÂLÎ’yi yansıtan sözü demek !” (2368)

Sana senden de yakın ! Bulmaya sarf et emek !

Yunanca ‘He Gnosis’ ve ‘Stauros’ denk ! Niçin ? (1271)

‘“Hikmet, Âdem simgesi”’ ‘Haç’dır da ! Onun için ! (1271)

Hristos’dan sıfır at ! ‘“EL MESİH”’ kadar eder ! (1480)

Sekiz yüz seksen sekiz ‘“Yesus”’ dur ! “BESMELE” der !

‘“Âlemlerin RABB’i”’ ve ‘“NÛR”’ denktir İbranîce ! (207)

‘“Nûr”’ ve MUHAMMED ayni ! Çok sır var bunda ince ! (287)

‘“Meryem oğlu RABB’imiz Îsâ”’ da İbranîce : (723)

‘BEKTAŞ’ ile bak ayni ! Bunda sırlar var nice ! (723)

Tevrât’ta ‘“RABB’in rûhu !”’ ‘“Ş”’ harfi ! Üç yüz mâdem ! (326)

‘“İnince !”’ ‘“Kurtarıcı Îsâ”’ olur “İlk Âdem ! ” (326)

‘“Ş”’ ateş ! İbrâhim’i ama hiç yakamadı !

Mûsâ Sîna’da gördü ! Asâda yılan adı !

Açılmış ‘“Ş”’ diş demek : ‘“Köpeği mağaranın !”’ (360)

‘“Ol”’ emri veren dört tür ! Sekiz dişi hep anın ! (360)

İbranîcede ‘MESÎH’ ve ‘Yılan’ ayni ! Niçin ? (358)

İkisi de insânda saklı da onun için !

İbranîce BESMELE : kelime-i şehadet ! (806)

‘Genç’ isimlinin iniş günü’ için alâmet ! (806)

‘“Cebrail görününce”’, o şalom ! Merhabâ der ! (376)

Zîrâ hepsi ÂLÎ’nin tamam künyesi eder ! (376)

‘“İp”’ ile ‘“Yehova’nın eli”’ denk İbranîce ! (40)

Onu tuttuk ! ‘“RABB’iniz değil miyim ?”’ deyince ! (40)

İbranîce ‘B’ harfi ile ‘“RAB Îsâ”’ eşit ! (412)

Bir çıkar! ‘“İLYAS”’ çıkar ! ÂLÎ var çeşit çeşit ! (411)


M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR - 05.08.2000

İsim ve kelimelerin Ebced ilmine göre açılımları :

300 = (İbranice) ‘Ş’ harfi = Rûh ALHİM (Elohim’in Rûhu)

26 = (İbranice) Yehova (Yeve)

326 = (İbranice) Yeşue (Kurtarıcı İsâ : Yeşue)

358 = (İbranice) Meşih (Mesih) = Neheş (Cennette aldatan yılanın adı)

2368 = (Arapça) Hû lafz-ı ŞABB-I EMRED varis-i MUHAMMED

( O MUHAMMED’in varisi genç sözüdür)

2368 = (Arapça) Hû lafz-ı mazhar-ı MUHAMMED ÂLÎ

723 = (İbranice) Adni Yeşu ben Meryem = Meryem’in oğlu İsâ

207 = (İbranice) AUR = Nûr = Adonai ulam = Âlemlerin RABB’i

806 = (İbranice Besmele) B ŞEM ALMİM HE RHUM H HNUN =

Kelime-i şehadet = yevm-i nüzûl-ü müsemma-i Şab-ı Emred

40 = (İbranice) H BL (İp) = Yed-i Yehova (Yehova’nın eli)
TEVRÂT’IN SIRLARI !
1. SÛRE
‘“YÜCE MECLİS !”’
İlk iki sûresini kim çözerse Tevrât’ın,

Öğrenir sırrı nedir ALLAH ile fıtratın !

Fıtrat ortak merkezi ! ALLAH ile Âdem’in !

Merkezin ismi ! ÂLÎ ile MUHAMMED EMİN !

Hiçbir yerde olmayan ! İşte bu ikiz merkez !

Zaman ve mekân dışı çünkü ! Öğrensin herkez !

‘Merkez’in ismi ile başlar Tevrât : ‘“BRAŞİT !”’

‘“YÜCE MECLİS”’ merkezin çemberi ! İyi işit !

İç içe : soyut ! Şeffaf ! Fizik ! Âlem ve Âdem !

Herşey ! İçerden dışa yönetilmekte mâdem !

İlk sûre şifresi ! ‘A !’ ‘“Adonai”’nin başı !

‘“Efendim”’ açıklıyor ! Nasıl yaptı HAK aşı !

Âdem ! İnsân türünün adı ! Özel ad değil !

Büyük harflerle başlamaz ! Önce bu sırra eğil !

Otuz iki kez geçer ! İlk sûrede ‘“ELOHİM !”’

İlk Âdem’i fışkırtan RAB o ! RAHMÂN ve RAHÎM !

‘“İlk Âdem RABB’e benzer ! Hem erkektir hem dişi !”’

Elohim gibi ! O da tam ‘otuz iki kişi !’

Erkek ‘ve’ dişi diyor ! Erkek ‘veya’ demiyor !

İlk Âdem’i mutlaka ! ‘Çift cinsli’ olarak yor !

‘Onu’ değil ! ‘“Onları”’ fışkırttı diyor âyet !

İlk Âdem’in ! Bir kişi olmadığı net gâyet !

Elohim ! İlk Âdemin daha da soyut özü !

İlk Âdem yâni Nûr’dur ! Toprak değil ! Aç gözü !

Ne cennete girdi o ! Ne cennetten atıldı !

‘“Elohim tarafından ilk, ‘“Işık”’ yaratıldı !”’

‘“İlk ışık”’ ‘“Elohim’in rûhu !”’ Üç yüz eder ! ‘Şın !’

‘“Sekine”’dir fışkırtan ! MUHAMMED ÂLÎ ışın !

Süt dişlerini izler ! Dörder tane sekiz diş !

Dört sınıf ! Sekiz eren ordusu var ! Belli iş !

Dört sınıfa işâret : Toprak ! Ateş ! Hava ! Su !

‘“Sekiz cennet kapısı !”’ Sekiz eren ordusu !

Sperma ve yumurta ! Yedi erenin işi !

‘“Hîkmet !”’ MUHAMMED ÂLÎ ! Son çıkan akıl dişi !

Sekizinci eren o ! İlk yedilerin başı !

Son çıkan ilk nokta o ! İlk yedi için aşı !

Elohim çoğul özne ! Fiili tekil ! Niçin ?

Elohim ! Has özüyle bütün olduğu için !

‘“Elohim fışkırttılar demiyor”’ bakın âyet !

Erenler oluşturur ! Bir tek vücûd ! Net gâyet !

‘Has öz !’ ‘“HAK”’tan insâna kadar ! Hep ayni ikiz !

‘“İp”’ bu ! Sonunda der : ‘Biz omurgada ilikiz !’

‘“RAB ilk Âdem’e ‘çoğal’ değil ! Boyutu aş der :”’

‘“Kendini fışkırt !”’ Diye öze işâret eder !

Bu şekilde çoğalır ! EHL-İ BEYT üyeleri !

Her biri ! İki cinsli olan ALLAH’ın eri !

‘İlk seçilen insândır !’ Âdem !’ ‘İlk insân’ değil !

Nebileri halk değil ! HAK seçer ! Öze eğil !

Ne fizik ! Ne de şeffaf ! Âlem yok ilk sûrede !

Hepsine ‘“Yüce Meclis !”’ Veyâ ‘“Sâbit özler”’de !

2.SÛRE
‘“YEHOVA !”’
İkinci sûrenin bak ! Sıra numarası ‘B !’

B : ‘“Beyt !”’ : ‘“Kâbe !”’ Cennet ! Dış : cehennem ! Bir harabe !

İkinci sûre başlar ! ‘“YEHOVA !”’ adı ile !

İlk sûrede hiç geçmez bu ad ! Dikkat edile !

‘“Yehova”’ öbür adı ! Bilin ki İlk Âdem’in !

O ! Hem erkek ! Hem dişi ! Aç : Yod – Heva ! Ol emin !

Yehova! İlk sûrede fışkırtılan İlk Âdem !

Şeffaf RAB O ! Elohim soyut özüdür mâdem !

‘“Yehova – Elohim”’dir ! Bu yüzden onun ismi !

Eren ordusu ! Fizik de olabilir cismi !

DÜNYÂ CENNETİ !
‘“Melek der : Toprak Âdem olacak kan dökücü !”’

Âdem’den caydırmaya RABB’i, bak yetmez gücü :

‘“RAB Âdem’i yoğurup cennete koyar yine !”’

Çıplak o ! Gereksinme yoktur ki o giyine !

İkinci sûredeki Âdem erkek ! Bir kişi !

‘“Yehova îmâlâtı : Âdem’den kopya dişi !

Erkeğin adı ‘Âdem !’ Toprağın ki ‘ademe !’

Gel de sen ! ‘“Hanım için beyin tarlası”’ deme !

‘Ademe’ lâv toprağı ! ‘Edom’ kırmızı demek !

‘Kızıl’ rengin hakkını vermektir ! Borç ödemek !

Üç ana renk içinde ! Zîrâ en dipte bu renk !

Yarı şeffaf bedene ! Ancak bu renk gelir denk !

Yehova’nın dilini, anlayabilir mâdem !

‘Yehovaca’ öğrenmiş olmalı ! Ondan Âdem !

‘“İlk öğretilen ona, demek RABB’in lisânı !”’

‘“Herbir hak ismi bilmek ! Âdem yapar insânı !”’

‘“Bu dilde verdi Âdem ! Her canlıya ismi !”’

Tanımladı hepsinin, iç yüzünde cismini !

‘“Kendisi açısından herbirini yokladı !”’

‘“Benden çok farklı !”’ Deyip koydu bir hayvân adı !

Ama ilk kızı görüp der ‘kopyam bu !’ Denk bana !

‘“Olabilir bana eş ! Çocuklarıma ana !”’

RAB bu ‘ilk seçme çifti !’ Cennete koyar ! Niye ?

Yabancıdan koruyup işleyebilsin diye !

Cennette işçilik ve bekçilik için değil !

Cennette her meyve var ! Sen toplamaya eğil !

‘Onu’ sözcüğünü bak ! Hiç zikretmiyor âyet !

‘Korunan’ ve ‘işlenen’ : Âdem ! Bu açık gâyet !

‘“Cennette bekçiler var ! Adları Kerrubiyan !”’

RAB arıtmak istiyor ilk iki geni ! Uyan !

‘“RAB, EHL-İ BEYT’e sizi tertemiz isterim der !”’

‘Mıstıfa’ sâfileşmiş üm ! Annen ! Bilen ender !

On iki imâm’ın bak ! Hem ‘mâsum !’ Hem ‘pâk’ ismi !

‘“ALLAH’ın fıtratı”’na ermiş ! Aklanan cismi !

Cennet özel bir bahçe ! Yüksek bir yerde Arzda !

Nesli korumak için yabancıdan bu tarzda !

Orada ‘“kan dökmek”’ yok ! Otobur insân ! Hayvân !

Etobur oldu hayvân ! İnsân et yediği an !

‘“Her canlının kökeni, RAB diyor kendi türü !”’

İnsân maymundan gelmez ! Bu âyetten ötürü !


‘“YILAN !”’


Cennette tek yabancı ! Yılan ! ‘“Kur’an İblis der !”’

Çifti sınamak için ! ‘“İzin vermişti”’ Peder !

Ayni sayı ‘“Mesih”’ ve ‘“Yılan”’ sözcüğü niçin ? (358)

Kıza ‘“Mesih”’ şeklinde yaklaştı ! Onun için !

“Ölmeden önce ölmek !” İken ‘“Hayât ağacı !”’

Mürşit yılan olursa ! İşin sonu çok acı !

‘Sırrı açıklayan’da ! Demektir yılan adı !

‘“Hayât ağacını !”’ ‘“HAK dedi senden sakladı !”’

‘“RAB ister dedi senin, hep ölümlü kalmanı !”’

‘“Her hayât nefesini yalnız ondan almanı !”’

‘“Ben kıskanç bir tanrıyım !”’ Der ! ‘“Yehova bak sana !”’

‘Ölümsüz’ sıfatını ! O esirger insâna !

‘“Tanrıya ortak koşmak !”’ Bu yüzden suç indinde !

Bak o der tek kurtuluş ! ‘“Yaratım olan dinde !”’

‘Kocanla aşk ! ‘Üretim !’ ‘Ama ‘“yaratım”’ başka !’

‘“Yücelerden”’ biriyle ! Şimdi sen başla aşka !

Çok sâf olan Havvâ’nın ! Yılana yattı aklı !

‘Kâbil yılandan oldu’ der mason ! Belki haklı !

‘“Âdem de yasak olan cinsel sınırı aştı !”’

İblis kazandı bahsi : ‘İlk iki gen yozlaştı !’

‘“İnsân oluşumunu bozacağım !”’ Demişti !

İnsânlık evriminde ! Bu felâket bir işti !

‘Sertleşme’ simgesidir : başını diker yılan !

Aldatanın ! Sürüngen olduğu da ! Bak yalan :

Suçtan sonra RAB onu ! ‘“Sürün”’ diyerek kovar !

Demek ! Suç işletirken ! Onun bacakları var !

Çocuk yapmak değildi ! Yâni yasaklı olan !

‘Bu yüzden kovuldular cennetten’ savı yalan !

Sanma ! Havvâ RABB’inden ‘sancı’ cezası aldı :

‘Doğum sancısı’ değil ! ‘Doğumları !’ Çoğaldı !

Nüfus plânlaması ! Vardı cennette yâni !

İlk çift ! Dünyâda gördü ! Bir sürü insân âni !

Her ikisi cenneti ! Yâni gaybı yitirdi !

Açıkçası ! Özüyle temasını bitirdi !

Mâsum da bak ! Âdem’in kaderini paylaştı !

Âdem terfi ettikçe ! Sınıfını o aştı !


‘“SÜRGÜN !”’
‘“RAB dedi burdan çıkıp hepiniz çöle inin !”’

‘“Çıplak vücûdunuza bir de et deri giyin !”’

Bir yanlış çeviriye şimdi burada eğil :

Yılan da ‘çıplak’ idi ! Yoksa o ‘kurnaz’ değil !

Cennette ‘çıplak’ yâni ‘şeffaf !’ Herşey ve herkez !

Arz’la birlikte ! Yarı yoğun oldular ilk kez !


‘“KÂBİL !”’
Cennetten sürülünce ! Kardeş katili Kâbil !

RAB ‘kana kan’ demedi ! Anlamak değil kâbil !

Hem onu ‘“Öldürene ! Var yedi kere cezâ !”’

‘“Kâbil şehir de kurdu !”’ Mantık için ne ezâ !

‘Çok nüfus’ bulunduğu cennet dışında kesin !

Bir de şu soru vardır ! Kafasında herkesin :

Kız ! Mâdem yaratılan ‘ilk dişi’ye mukabil !

Kimle evlenebildi ! Lânetlenince Kâbil ?

‘“Âdem kan döküp fesat çıkaracaktır Arzda !”’

Demişti melek ! Nasıl haklı çıktı bu tarzda ?

Âdem’den önce ! Çünkü böyle idi insânlar !

Bilge, Âdem’i ‘seçkin ilk örnek’ diye anlar !


Yüklə 3,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin