47 Cİld yediNCİ BÖLÜM



Yüklə 2,61 Mb.
səhifə70/72
tarix30.05.2018
ölçüsü2,61 Mb.
#52083
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   72

1-1947 yılı içerisinde Gençlik Rehberi eseri, Eskişehir Emniyet Müdürlüğü müsaadesiyle orada "Işık" matbaasında tab' edilmesi ve bir nevi resmen intişar etmesi..

2- Balıkesir/Dursunbey kazasında, Hüseyin Tabancalı isminde fa'al bir Nur talebesinin ve arkadaşlarının aktif bir şekilde iman ve ahlâk derslerin

(190)Yeniyazı Emirdağ-1 S: 217

1507

den ibaret olan Risale-i Nur eserlerini neşretmeleri...



3- Gediz kazası Gölcük köyü imamı İbrahim Edhem Talas hocanın, köy köy gezerek, Nurlar'ın iman ve ahlâk derslerini ve hakikatlarını ehl-i imana tebliğ etmesi.. Dolayısıyla dalâlet ehlinin, dinsizlik envaından serpiştirdikleri şüphe ve vesveselerinin def' edilip kovulması...

4- Kütahya'da cesur bir vaizin yaptığı serbest ve merdane va'azları ve bu va'azların kısmen Nur'un hakikatlarından alınması.. Ve neticesinde bu vaiz zatın evinin aranmasında, Üstad'ın imzasız ve tarihsiz bir mektubunun bulunması..(191)

İşte bunlar gibi gayet fıtrî, gayet lüzumlu ve hükûmetin siyaset ve idaresiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmıyan, fakat dinsizlik rejimini ilmen ve aklen mağlub edip tardeden Risale-i Nur hakikatlarının kuvvetli intişarıyla; gizli dinsiz komiteler ve habis şer kuvvetleri, yeniden hükûmet kuvvetlerinin ayaklanmasına ve evhamlanmasına yönelik kesif yaygara mekanizmasını döndürmeye başladılar.

Tabii zamanın hükûmeti de bu gibi yaygaralara kabil ve müsaid di. Dehşetli bir evham ile, yeniden hiçten büyük bir hareket ve takibata giriştiler. Evvela Isparta'da teksir makinesinin faaliyetine iliştiler ve bilfiil tecavüz ettiler. Birçok Zülfikâr ve Asa-yı Musa kitaplarını aldılar. Zamanın İçişleri Bakanı Afyon Valisine şiddetli emirler verdi. Bunun üzerine Afyon Valisi ve emniyet müdürü geceleyin Emirdağ'ına geldiler. Gece yarısından sonra, aniden Bediüzzaman'ın kapısını kırarak içeri girmek istediler. Lâkin az yukarda kaydettiğimiz veçhile, ayyaş fakat vicdanlı Savcı bu kanunsuzluğa muvafakat etmedi.. Ve daha sonra başka hadiseler ve başka taarruzlar...

Şimdi sırasıyla, gelişen hadiselerin şekillerini evvelâ en kuvvetli şâhid ve me'haz ve kaynak olan Hazret-i Üstad'ın kendi talebelerine yazdığı mektuplarından takib edelim:

"...Saniyen: Bu defaki hadise bir habbeyi evham yüzünden çok kubbeler yaptıklarını öğrendik. Bir emaresi şudur: Dahiliye vekilinin emri ile gecede menzilimi basmak istemişler. Müdde-i umumi muvafakat etmediğinden, sabaha kadar bekleyip en ziyade aleyhimizde bulunan iki adamı tayin edip, kilidimi kırıp füc'eten baskın yapmaları.. hem aynı gün(192) faytonla çıktığım vakit, burada emsali vuku bulmıyan, beş tayyare pek aşağıdan uçup benim faytonumu bildikleri için etrafımda iki defa

(191)Muhtelif parçalar dosyası S: 205

(192) Evet buradaki Nur şakirtleri namına tasdik ediyoruz. Hadise aynen vuku' buldu. evet evet evet evet evet evet

Terzi Mustafa, İsmail, Mustafa, Hizmetkâr'ı Nuri, Hayri, Halil

1508


dönmeleri.. İkinci gün başka bir tarafa, çok görünmiyen gizli-bir dere tarafına faytonla giderken, aşağıda uçan beş tayyareyi bir şey arıyor gibi gördük. Anladık ki, bizi arıyorlar. Yine aynen evvelki gün, o beş tayyare etrafımızda ve kasaba üstünde gezip; Odamıza girdiğimiz zaman onların da gitmeleri, kuvvetli bir emaredirki; bir habbe yüz kubbe vapılmış.

Salisen: Bu defaki musibette her vakit olduğu gibi, yine kaderin adaletine ve inayet-i İlâhiyyenin feyzine baktım, gördüm ki; Sair vilâyate nisbeten bir derece Nur'dan geri kalan ve Nur dairesine de yakın bulunan Kütahya adliyesini ve hükümetini, Denizli ve Kastamonu gibi Risale-i Nurlar'la alâkadar etmek..

Bana da bir şefkat tokadı olarak; Dahiliye Vekili Erzurumlu ve hemşehrim(193) ve Afyon Valisi Antalyalı ve şimdiye kadar bana ilişmemesi cihetiyle demiştim: "Gerçi serbest oldum.. Şimdi böyle insaflı bir vali buldum, Emirdağ'ından gitmiyeceğim" diye bir nevi sevinç ve ihtiyatsızlığımın cezası olarak, o iki adamın elleriyle kader-i ilâhi bana tokad vurdu, adalet etti.

Afyon Valisi, Emniyet Müdürü ve buradaki hey'etle, meselemize dair Ankara'ya yazmışlar ki; "Cem'iyetçilik, Tarikatçılık gibi mes'eleler yok. Fakat Said-i Nursi'nin, onun sözüyle kendini feda edecek ikiyüzbin Nurcu kardeşleri vardır" diye başka bir cihette yine hükûmete büyük bir evham vermişler ...(194)"

Hazret-i Üstad, hiçten ve sebebsiz, kanunsuz o taarruz hadisesini on vecihle kanunsuz olduğunu ispat ederek ilân etmiştir. Üstad'ın başucunda asılı Kur'an'ını ve dua kitabını ve bazı imanî levhalarını almış götürmüşlerdi. Üstad bu yazısını talebelerine ve bir nevi açık mektup olarak makamlara göndermişti. Yazı aynen şöyledir:

"Kanunca ifademi almak lâzım iken almadılar. Ben de ifademi şimdi adliyenin şahs-ı manevisine ve dahiliye vekiline beray-ı malûmat beyan ediyorum:

Bu kırk sene zarfında bu vatana ve millete hiç zarar etmeyip, pek çok menfaatı dokunan.. Ezcümle Mart ihtilâlinde isyan eden sekiz taburu bir nutukla itaâte getiren ve çok zabitleri kurtaran.. ve hareket-i milliyede "Hutuvatt-ı Sitte” risalesiyle ulemayı ve şeyh-ül İslamı ve İstanbul'u işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtaran.. ve eski harb-i umumide merhum Enver Paşa'nın çok takdir ve tahsini ile fedakârane hizmet eden.. Ve üç dehşetli kumandanlar ona hiddet ettikleri halde ilişmeye cesaret ede

(193)Bu dahiliye vekili, eski dahiliye vekili Hilmi Uran'dan sonra gelen Erzurumlu Husrev Göle ismindeki adamdır. A.B.

(194) Yeni yazı Emirdağ-1 S: 270

1509


meyen.. ve gizli zındıkların iftiralarına binaen kanunlar onu mes'ul ettiği halde, üç mahkeme onun takib ettiği hakikata karşı mağlup olup, mahkûmiyetine cesaret etmiyen.. ve Risaleleri ehl-i fen ve ehl-i ilim yanında çok takdir ve tahsinlerle karşılanan ve o Risaleler hesabına konuşan bir adamı bir saat dinlemeniz, vazifeniz itibarıyla elzemdir ve vâcibdir.

İşte başlıyorum:

Elimizde hak var... Hakkımızı kuvvetle ve başka suretle aramaya Cenab-ı Hak mecbur etmesin amin!..

Bu yirmi senede yüzer tecrübeyle inayet-i ilâhiyye bizi himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu yeni manasız, bütün bütün kanunsuz gaddarane zulümden de kurtaracağına kat'î kanaat etmeliyiz. Şayet bir parça sıkıntı, zahmet, zarar da görsek; binler derece o zahmetten ziyade rahmet ve inayet-i ilâhiyyeye ve sevaba mazhar olmakla beraber, pek çok biçare ehl-i imanın imanlarına başka bir tarzda bir kudsî hizmet hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden pek kuvvetli ümid ediyoruz.

Bu hadisenin on vecihle kanunsuz olduğunu beyan ediyorum:

Birincisi: Üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun; ve Ankara'nın yedi makamatında ve adliyelerin elinde iki sene Risale-i Nur tetkik ile nazardan geçtiği halde, ittifakla hiçbir muhalif kalmadan, hem umum Risalelerin beraetine, hem Said ile beraber yetmişbeş arkadaşı birlikte beraet ettirildiği halde; Yeniden evrak-ı muzırra gibi onlara el uzatmak ne derece kanunsuzdur, zerre kadar insafı olan bilir.

İkincisi: Beraetinden sonra üç buçuk sene Emirdağ'ında münzevi, garip, kapısını hem dışardan kilit, içerden sürgü ile kapayan ve yüzde bir adamı zarurî bir iş olmazsa yanına kabul etmiyen ve yirmi seneden beri devam eden te'lifini de bırakıp, daha te'lif etmiyen bir adama; dünya siyaseti için kapısının kilidini kırıp, yanına gelip, ârabî evradından ve yanındaki iki levha-i imaniyeden başka taharriciler birşey bulamadıkları halde, bu eziyetin ne derece hilâf-ı kanun olduğunu zerre kadar aklı bulunan anlar.

Üçüncüsü: Mahkemece yetmiş şâhidin tasdikiyle yedi sene harb-i umumiyi bilmiyen ve merak etmiyen, sormıyan -ki şimdi on senedir aynı o halde bulunan- ve yirmi seneden beri hiçbir gazeteyi okumayan ve dinlemeyen ve otuz seneden beri Euzubillahi mineş-şeytani vessiyaseti deyip siyasetten bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi iki sene işkencede sıkıntılar çektiği halde, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini kendine celbetmemek

1510

ve siyasete karışmamak için, bir defa istirahati için hükûmete müracaat etmiyen bir adama; dehşetli bir siyasî gibi ve siyaset entrikacısı gibi, onun menzilini ve inzivagahını basıp, hasta halinde emsalsiz bir sıkıntı ruhuna vermek, hiçbir kanuna muvafık gelir mi? Zerre kadar vicdanı bulunan bu hale acıyacak.



Dördüncüsü: Eskişehir mahkemesinde altı ay tetkikten sonra ve sebebi de, o cemiyetçilik, tarikatçılık olduğu o evham bahanesiyle, büyük bir reisin ona şahsî garazıyla onun aleyhinde bazı adliyecileri teşvik ettiği halde; cemiyetçilik, tarikatçılık ve Risale-i Nur cihetinde beraet ettirip, yalnız Risaİe-i Nur'un bir küçük parçası olan Tesettür Risalesi'ni bahane ederek kanunen değil de, kanaât-ı vicdaniye ile yüz şâkirt içinde beş on şakirde, altı ay ceza verdiler ki; tetkik zamanına kadar dört ay mevkuf, yani bir buçuk ay hapis kaldıkları.. Ve on sene sonra Denizli mahkemesi, yine dokuz ay, "cemiyetçilik ve tarikatçılık" gibi bir kaç bahane ile, yirmi senelik bütün Mektubât ve te'lifatlarını inceden inceye tetkik ile beraber. Ankara ve Denizli mahkemesinde tetkikte kaldıkları halde. o mahkemeler ittifakla cemiyetçilik ve tarikatçılık(195) vesair bahaneleri cihetinde beraet kararı verip, o kitap ve mektupları aynen sahiplerine iade ve Said'i arkadaşlarıyla beraber beraet ettirdikleri halde; bir siyasî cem'iyetçi nazarıyla ve entrikacı bir siyasi adam tarzında onu ittiham etmek ve adliye memurlarını onun aleyhinde cemiyetçilik ve tarikatçılık noktasında sevketmek, ne kadar kanunsuz olduğunu, insaniyeti sükut etmiyenler bilir.

Beşincisi: Şöyle ki, ben Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibariyle bir masuma zarar gelmemek için, bana zulmeden cânilere değil ilişmek, hatta beddua edemiyorum. Hatta en şiddetli garazla bana zulmeden fâsık, belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde, değil maddi, belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat men' ediyor. Çünki o zalim gaddarın, ya peder ve validesi gibi ihtiyar biçarelere.. Veya evlâdı gibi masumlara maddî ve manevî darbe gelmemek için, o üç dört masumların hatırına binaen, o zalim gaddara ilişmiyorıım, bazen helâl ediyorum. İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki; idare ve asayişe kat'iyen ilişmediğimiz gibi, bütün arkadaşlarımıza da o derece tavsiye etmişim ki: Üç vilâyetin insaflı zabıtalarının bir kısmı i'ti

(195) Nurların esası ve hedefi İman-ı tahkikî ve hakikat-ı Kur'aniyedir. Onun için üç mahkeme, Târikat noktasında beraet vermişler. Hem yirmi sene hiç bir adam dememiş ki; bana Tarikat vermiş... Hem bin senedenberi bu milletin ekser ecdadı bağlandığı bir meslek, sebeb-i mes'uliyet olamaz. Hem gizli münafıklar hakikat-ı İslâmiyete tarikat namını takıp, bu milletin dinine taarruz ettiklerine karşı mukabele edenler, tarikatla ittiham edilmez. Cem'iyet ise, Uhuvvet-i İslâmiye cihetinde bir uhrevî kardeşliktir. Yoksa siyasî cemiyet olmadığına üç mahkeme hüküm vermiştir.

SAİD-I NURSİ

1511

raf etmişler ki: "Bu Nur şâkirdleri manevî bir zabıtadır, idare ve asayişi muhafaza ediyorlar" dedikleri ve bu hakikata binler şâhid ve yirmi sene hayatıyla tasdik ve binler şâkirtlerinde zabıtaca hiç bir vukuât kaydetmemesiyle, tasdik ve te'yid ettikleri halde; O biçare adamın ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinayeti bulunan bir adam gibi, hatta Kur'an'ını ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun buna müsaade eder?..



Altıncı: Bundan otuz sene evvel, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle; dünyanın muvakkat şan ü şerefi ve enaniyetli hodfuruşluk ve şöhretperestliği, ne kadar zararlı ve ne kadar faydasız ve manasız olduğunu hadsiz şükür olsun ki Kur'an'ın feyziyle anlamış bir adam; o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs/i emmaresiyle mücadele edip, mahviyet etmek ve benliği bırakmak ve tasannu' ve riyakârlık yapmamak için, elinden geldiği kadar çalıştığını ona hizmet veya arkadaşlık edenler kat'î bildikleri halde; ve yirmi seneden beri herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zann ve teveccüh-ü nâs ve şahsını medh ü senadan ve kendini manevî makam sahibi olduğunu bilmekten -herkese muhalif olarak- bütün kuvvetiyle

kaçtığını, hem hâs kardeşlerinin onun hakkındaki zanlarını reddedip, o hâs kardeşlerinin hatırlarını kırması ve yazdığı cevabî mektuplarında onların kendi hakkında medihlerini ve ziyade hüsn-ü zanlarını kırması ve kendini faziletten mahrum gösterip, bütün fazileti Kur'an'ın tefsiri olan Risale-i Nur'a ve dolayısıyla Nur şâkirdlerinin şahs-ı manevisine verip, kendini âdî bir hizmetkâr bilmesi, kat'î ispat eder ki; şahsını beğendirmeye çalışmadığı ve istemediği ve reddettiği halde, onun rızası olmadan bazı dostları uzak bir yerden, onun hakkında ziyade hüsn-ü zan edip medh etmek gibi bir makam vermesi.. Ve Kütahya havalisinde tanımadığı bir vâizin bazı sözleriyle ve Kütahya'ya kendim hiçbir mektup göndermediğim halde ve benim imzamı taklid ile ve medar-ı mes'uliyet tevehhüm edilen bir mektup ile; ve kimin yazısı bilinmiyen dokunaklı bir kitap Balıkesir'de bulunmasıyla, acaba hangi kanunla medar-ı mes'uliyet olur ki; o biçare ve hasta, çok ihtiyar, garip ve münzevî adamın odasına bir cinayet işlemiş gibi, kilidini kırıp, taharrî memurlarını sokmak, hem evradından ve levhalarından başka bahane bulamamak, acaba dünyada hiçbir kanun, hiçbir silyaset bu taarruza müsaade eder mi?

Yedincisi: Bu sırada dahilde o kadar dahilî-haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek; yani mahdut bir kaç arkadaşına bedel, çok diplomatları kendisine tarafdar kazanmak için zemin

1512


hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için; bütün arkadaşlarına yazıp -ki: "sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, asayişe dokunmayınız”!- dediği.. Ve bu iki cereyan bu çekinmesinden ona zarar verdikleri.. Eskisi evhamından, yenisi bize yardım etmiyor diye ona çok sıkıntı verdikleri halde; ehl-i dünyanın dünyalarına hiç karışmayıp, kendi ahiretiyle meşgul olan.. Ve memleketinde ve Nurs karyesinde öz kardeşine yirmi iki sene zarfında bir tek mektup yazmayan ve o vilâyetlerdeki dostlarına yirmi senede on mektup yazmayan bir biçareye; onun ahiret meşguliyetine bu kadar ilişmek hangi kanun müsaade eder? Bu vatana ve millete, ahlâka çok zararlı olan dinsizlerin kitaplarının intişarına ve komünistlerin neşriyatlarına serbestiyet kanunu ile ilişilmediği halde; Üç mahkeme, içinde medar-ı mes'uliyet olacak hiçbir maddeyi bulmayan, millet ve vatanın hayat-ı içtimaiyesini ve ahlâkını ve asayişini temine yirmi seneden beri çalışan ve milletin hakiki nokta-i istinadı olan Âlem-i İslâmın uhuvvetini ve bu millete de dostluğunu iade ve takviyesine te'sirli bir surette çabalayan.. ve Diyanet Riyaseti'nin uleması tenkid niyetiyle, dahiliye vekilinin emriyle üç ay tetkikden sonra, tenkid etmiyerek, tam kıymetini takdir edip: "Kıymettar eser" diye Diyanet kütüphanesine konulan Zülfikar ve Asa-yı Musa gibi Nur eczalarını evrak-ı muzırra gibi toplayıp mahkeme eline vermeye acaba hiçbir kanun, hiçbir vicdan, hiçbir insaf buna müsaade eder mi?

Sekizincisi: Yirmi sene sıkıntılı ve sebebsiz bir nefiyden sonra, tam serbestiyet verildiği halde, binler akraba ve ahbabı bulunan doğduğu memleketine gitmiyerek, gurbeti, kimsesizliği tercih ederek; Tâ ki dünyaya ve hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete temas etmesin.. ve çok sevablı olan cemideki cemaatin hayrını bırakıp, odasında yalnız namazını kılıp oturmasını tercih eden, yani halkın hürmetinden çekinmek olan bir halet-i ruhiyeyi taşıyan ve yirmi sene hayatının şehadetiyle yüzbinler Türk, kıymettar zatların tasdikiyle bir dindar müttaki Türkü, lâkayd çok Kürdlere tercih eden, hatta mahkemede Hafız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan bir Türk halis kardeşlerini yüzlere değiştirmediğini ispat eden.. Ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmiyen ve camiye gitmiyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiyle ve âsarıyla İslâmiyetin uhuvvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan.. Ve şedit düşmanına karşı menfi hareket etmiyen ve hatta onunla meşgul

olmayan, bedduayı dahi etmiyen.. Ve Türk milleti Kur'an'ın bayraktarı ve sena-i Kur'aniyeye mazhar olduğu için, o milleti çok seven ve hayatını onların içinde geçiren bir adam hakkında: Resmi lisaniyle ihanet için bir propaganda yapmak, dostlarını ürkütmek için: "O Kürd'dür, siz Türksü

1513


nüz. O Şâfii'dir, siz Hanefi'siniz" deyip halkları ürkütüp, ondan çekinmeyi; Ve yirmi senede ve iki mahkemede tarz-ı kıyafeti değiştirmeye mecbur edilmiyen ve şapkanın yarı askerin başından kalkmasıyla beraber, münzevi bir adama zorla şapka giydirmeye cebretmesi, hangi kanun buna müsaade eder?

Dokuzuncusu: Çok mühimdir, (Haşiye) çok kuvvetlidir. Fakat siyasete temas ettiği için sükût ediyorum.

Onuncusu: Bu da hiçbir kanun müsaade etmediği ve hiçbir maslâhat bulunmadığı, yalnız manasız evhamdan bir habbeyi kubbeler yapmaktan ibaret, hiçbir kanuna girmiyen bir taarruzdur. Bu da mesleğimizce bakmadığımız siyasete temas etmemek için sükût ederek, böylece on vecihle kanunsuz muamelelere karşı yalnız deriz.

SAİD-İ NURSİ"

(Haşiye) İslamî hükûmetlerde Hıristiyan ve Yahudî bulunması ve Hıristiyan ve Mecusî hükûmetlerde Müslümanlar bulunduğu gösteriyor ki; İdare, asayişe bilfiil ilişmiyen muhaliflere kanunca ilişilmez. Hem imkânât, medar-ı mes'uliyet olamaz. Yoksa herkes bir adamı öldürebilir, herkesi bu imkânâtla mahkemeye vermek lâzım gelir. (196)"

HULUSİ BEYİN HAZİN BİR ŞİİRİ

1947'de ihdas edilen ve on vecihle kanunsuz olduğu Üstad tarafından ortaya konulan o gaddarane elim ve zalim hadise üzerine Kars'ta bulunan Hulusi Bey vazifesini albay olarak yaparken ve o sıra onun o civarlarda büyük, te'sirli hizmetlerinden ötürü, Hazret-i Üstad: "Nur'un Miralay bir talebesinin nurlardan aldığı hakikatlı mev'izelerle, komünist Rus'un tecavüzüne karşı manevî bir hat çekmekle durdurmuştur" dediği Albay Hacı Hulusi Bey'in yazdığı şiiridir:

Üstad-ı Nur'un emri hiç merak etmeyiniz

Allah'ın inayeti hem himayesindeyiz.

Zulümlerden bizleri kurtarıyor Rabbimiz,

Madem Allah'ımız var, biz Hasbunallah deriz.

(196) Yeni yazı Emirdag-1 S: 272

1514

(Eşkû bessî ve hüznî ilâllah) bilmeli



(Ve a’sâ en tekrahû) fermânını duymalı

Şakirdleri diyor ki münzevi Üstadımız,

Tâ'zib edilmektedir kanunsuz hem sebebsiz.

Ya Rabbena bu zulme son verilsin isteriz.

Zalimleri ıslâh et, budur senden duâmız.

bilmeli


fermanını duymalı

On misal haksızlığı beyan eder ol Üstad,

Zulmü çeker sineye der-can eder ol Üstad.

Derdi sürer yaraya derman eder ol Üstad,

Halıkıyla huzurda şükran eder ol Üstad,

bilmeli


fermanını duymalı

İhvanına şefkati bu Üstad'ın âdeti

Milletine re'feti bu derslerle hizmeti

Islâhına hücceti, Allah için uzleti.

A'dasına rahmeti, Muhammed'in sünneti.

bilmeli


fermanını duymalı

Vehhamlara der zarar ummayın Nurcular'dan,

Sözler Kur'an tefsiri korkmayın Nurcular'dan

Nurlar imanın dersi kızmayın Nurcular'dan

Huzur sükûn sebebi ürkmeyin Nurcular'dan.

bilmeli


fermanını duymalı

1515


Siyasetle şeytanı, meslek-i Hak reddeder,

Diyanetle imanı meşreb-i hak emreder,

Geda ile Sultanı mezheb-i Hak bir eder.

"Muhlis" ile ihvanı menba-ı hak bir eder.

bilmeli

fermanını duymalı HULUSİ



ÜSTAD MAHKEMEDE

Hazret-i Üstad'ın az üstteki, on vecihle kanunsuzluğunu ispat eden muamele hakkındaki yazısı üzerine, onu mahkemeye çağırmışlar ve dört saat ayakta ifadesini almışlardır. Mahkeme, (Emirdağ'da bir mahkeme) Hazret-i Üstad'a çok manasız, basit ve mantıksız sualler sormuş.. Üstad da geniş izahatla yukardaki yazının aynısını(197) onlara söylemiştir. O günü Hazret-i Üstad'ın mahkemede ifadesi alınırken, dört defa zelzele olmuş, aynı günün akşamında da Ankara maarif binası ve otogarı.. Ve İzmir'de bir fabrika, Adana'da büyük bir bina yanmıştı.(198)

HEYET- İ VEKİLEYE YAZDIĞI İSTİDA

Hazret-i Üstad mahkemede verdiği dört saatlik ifadesinden bir müddet sonra da, hey'et-i vekileye (Bakanlar Kurulu) ve meclis başkanına hitaben kaleme almış olduğu şu istid'asını göndermiştir:

"Hey'et-i vekileye ve Milletvekilleri riyasetine cüz'î, fakat ehemmiyetli bir ma'ruzatımdır:

Otuz seneden beri hayat-ı siyasiyeden çekildiğim halde, bu sırada bir defaya mahsus olarak bir vatanî ve millî ve asayişî bir mes'eleyi beyan ediyorum. Şöyleki:

Çok emarelerle kat'î kanaatımız geldi ki; anarşilik hesabına bana ve bu Emirdağ'ı kasabasına ve dolayısıyla bu vatana bir su-i kasd var ki; bir habbeyi kubbeler ve bir sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmıyan bir hadiseyi bir dağ gibi gösterip sükûnete muhtaç olan bu vatanda, beni bahane edip anarşilik hesabına ve bir ecnebî plânıyla bize, yani vatandaşlarımızı idam-ı ebediden ve şübehat-ı uhreviyeden kurtarmağa çalışan Nur

(197)Yeni yazı Emirdağ-1 S: 277

(198) Osmanlıca Afyon mahkeme müdafası S: 185

1516


şakirtlerine, bütün bütün kanunsuz ve keyfî hücum edildi. Pek zahir bir garazla, evhamlar yüzünden baruta ateş atmak gibi bu vatana ve asayişe beni bahane edip su-i kasd edildi, şöyleki:

Üç mahkemenin yirmi senelik hayatımda ve üç seneden beri telifatı terkettiğim ve haftada ancak bir mektup yazabildiğim ve üç dört terzi çırakları her biri bir gün nöbetle bana zarurî hizmetimi mecbur olmadan, başka kimseyi kabul etmediğim halde; ve serbestiyet verildiği, memleketime gitmediğim halde; hiç ömrümde görmediğim bir tarzda ve resmi bir surette beni hiddete getirip bir hadise çıkarmak için tahkir ve ihanet kasdıyla kanunsuz ve garazla beni taharri ile; kapımın kilidini kırıp, Kur'an'ımı ve ârabî levhalarımı ve evradlarımı evrak-ı muzırra gibi alıp götürmekle beraber; adliyenin mühim bir memuru resmen buradaki memurlara âmirane demiş ki: "Ne için Said'i iki jandarma ile teşhir suretinde çıkarıp, zorla başına şapka giydirip, öylece ifadeye getirmediniz!" Hem Ona yanaşanları dövünüz.” diye ehemmiyetli bir mecliste ve ayn-ı hakikat olan ifademi okudukları vakit söylemiş....

Bunda şek ve şüphe kalmadı ki; beni tahkir ve ihanet edip, hiddete getirip, asayişi bozmak garazı ta'kib ediliyor. Cenab-ı Hakk' a hadsiz şükür olsun ki, binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki biçarelerin istirahatına ve onlardan belâların def'ine feda etmek için bana bir halet-i ruhiye ihsan eylemişki; ben de onların yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat ve ihanetlere karşı tahammüle karar vermişim. Bu milletin asayişine, hususan masum çocukların ve muhterem ihtiyarların ve biçare hastaların ve fakirlerin istirahatlarına ve uhrevî saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etmeye hazırım.

İşte, sinek kanadını dağ gibi yaptıklarının bir emaresi şu ki; benim gibi gurbette, hasta, ihtiyar, zaif, tek başına bulunan bir adam için, on gün zarfında beş defa Afyon valisi ve Emniyet Müdürü ve iki defa Afyon müdde-i umumisi benim için buraya gelmesi.. Ve iki günde, her bir günde beş tayyare benim gezdiğim yerlerde beni nezaret altına alması.. ve beş polis hafiyesini burada bana tarassud edenlere ilâve edip ahvalimi tecessüs etmek için gönderilmesi.. Ve postahanelere bana ait mektupların müsaderelerine resmen emir verilmesi gösteriyor ki: Şeyh Said ve Menemen hadisesinin on misli bir hadiseyi evhamla düşünmüşler, habbeyi kubbe söylemişler ki, böyle bir vaziyet alıyorlar. Benim eski hayatımı zannedip ihanetle hiddete

gelecek tahmin etmişler. Bilâkis aldandılar. Biz bütün kuvvetimizle anarşiliğe Sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur'anînin te'sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğin zararlı kısmına zemin ihzar ediyorlar.

1517


Evet, eğer eski hayatım gibi izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul

etmemek olsa idi; ve vazife-i hakikiyesi de sırf ahiret ve ölümün i'dam-ı ebedisinden

Müslümanları kurtarmak olmasa idi; Ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete

çalışmak olsa idi; On Menemen, on Şeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye, anarşilik hesabına

çalışanlar sebebiyet vereceklerdi.

Hem üç mahkeme ve yirmi senede kaç vilâyetin zabıtaları kıyafetime kanunca ilişmedikleri


Yüklə 2,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin