korooloş, bahçe, avlu komşusu, birisi le ayni avluda yaşıyan; ayıl ara-laş, koy korooloş oturabız: yanyana yaşıyoruz (köylerimiz karışmış, ağıllarımız müşterektir).
koroolu, (lâtince adı Sylvia olan bir kuş; M.) sarı koroolu: (lâtince Phylloscopus denilen kuş; M.).
korot-, küçültmek, .zarar yapmak eksiltmek, malü mülkü israf eylemek, harcamak; çöptü korotup ketti: kuru otu fazla harcadı.
korotul-, harcanmak, sarfedilmek; usul isterdin baarma 75 adam künü korubuılat: bütün bu işler için 75 adam günü sarfediliyor.
koroy-, sivrilip durmak, öne doğru çıkık durmak; kokosu koroydu: ademelması sivrilip duruyor, mec. adamakıllı zayıfladı.
koroyt-, et. koroy-'dan; kokolorun koroyttu mec.: onları zayıflattı.
koroyunğku, hafifçe sivrilip duran, bir parça öne doğru çıkık daıtran.
koroz f. horoz
korozdon-, horozlanmak, kunuım satmak.
korozdonuu. kendini beğenme, tekebbür, azamet.
korpus, r. gövde
korrektor, r. musahhih.
korrektura, r. tashih provası, tashih,
kors, 1. çatırdı ve kıtırdıyı taklittir; kors-kors külot: kahkaha ile gülüyor; 2. başkalarına karşı kaba ve patavtsız; korş kişi: kaba ve pata vatşız adam.
koru-, korumak, muhafaza etmek, çitle çevirmek; katın camanı er koruyt ats.: kötü karı kocasını gözetler (peşinden ayrılmaz).
koruk I, l. çit, çitle çevrilmiş mahal, çitle kuşatılmış arsa (mülk), korunmuş mera: otlak çerine koruk salıp, bak tikti: toprağını çitle çevirerek bahçe yaptı; 2. çiftlik; 3. koru (içine girmek ve ilişmek yasak olan orman vs.)
koruk- II = kork-.
korulda- korkulda-.
koruldat- = korkuldat-.
korum 1. moloz; korum aydağır yahut konim bolğur: kahrol; (koyunlara tercih edilen ilenç); 2. büyük, değermi düz çakıl taşı.
korumda-, moloz dökmek.
korun-, 1. kendini sıkışık durumda hissetmek; kendini küçülmüş his-seylemek; sıkılmak (mes., kendisinin fakirliğinden); 2. içtinap etmek, sakınmak, kurtuluş yolu a-ramak, saklanmak, gizlenmek; koronğon çığıp sen kelsenğ, korunup kalçu men emes folk: (benimle görüşmek için) avlundan çıkarsan, ben saklanıp kalacaklardan değilim.
korut-, et. koru-'dan; çımçık koru-(ekinleri bekliyerek) serçeleri korkutmak; korkutup ayt-: hülasa etmek, netice çıkramak, fezleke yapmak .
kortundu, fezleke, çıkarılan netico; korutundu söz: son söz; korutunduğa kel: bir neticeye, fezlekeye varma.
kosek, f. koza (pamuk kozası).
kosmopolit, r. bütün cihanı kendisine vatan sayan, kozmopolit.
kostüm, r. elbise, kisve, esvap takımı.
koş I, sağesen, iyi durumda mes'ut, hoş; koş: Allaha ısmarladık, hoşça kalın!; koş bol-: sevinmek, neşeli bir durumda bulunmak; ubaktı koş: vakti hoş, memnun, sevinç içinde; şen-neşeli; koş könğüldük: halîm-selîm olmaklık.
koş II, 1. çift, çifte, iki katlı; koş ooz: iki namlılı tüfek; koş söz: mürekkep kelime; koş biylik: hâkimiyette ikilik; korkonğo koş körünüt ats-: korkana bir şey çift olarak görünür; koş koldop: iki elle; koş attabay kılbaysmğ: yanına birisini yardımcı olarak almadan hiç bir iş yapmıyorsun; 2, koşum takımla-riyle. (mutat olduğu üzere çift olan) hayvanlariyle birlikte sapan yahut pulluk; koş çıktı: çift sürmeye başladılar; çift sürme başladı; koş çığar-: çift sürmeye başlamak; calğız öğüz koş bollboyt, caaktaşkan dos bolboyt ats.: tek öküz çift olmaz (koşum teşkil etmez) çekişenler dost olmaz.
koş III, iğreti keçe ev:, işçilerin nuuj-vakkat olarak oturdukları yahut uzun göç ve sefer esnasında kullanılan küçük keçe ev.
koş IV, haykırış = çay II (fakat tek bir koyun hakkında); koş-koş; dese, kuyanğı koy koşokko koşulat ats.: «koş-koş» diye ibağırılırsa, direngen koyun dahi bağlanacak yere yanaşır.
koş- V, 1. katmak, birleştirmek, ilâve etmek, çift yapmak, çiftleştirmek; er Kurmanbek baatırğa Kanışaydı koşomun folk.: Kanışay (kızı) 'bahadır Kurmanbekle bir-leştiriyorum; baş koş-, bk. baş I; koşo: beraber, hep birlikte, buna ilâveten; sen menen koşo baram: seninle birlikte gideceğim; tanğ menen koşo oyğon-: şafak sökerken uyanmak; 2. es. hediye etmek (mihir ödeyen delikanlıya yahut ziyafet-şölen tertip eden kimseye yardım olmak üzere); aldubız karadan, artıbız koydon koşumçabızdı koştuk: ileri gelenlerimiz, birer inek, servetçe geri olanlarımız ise, birer koyun hediye ettik; akça koş-: para ile yardım etmek; 3. emretmek, tevdi eylemek; 4. şiir söyliyerek sağu sağmak (ölü için ağlarken, yahut kızı kocasının köyüne yollarken); şarkıda anmak; 5. taklit etmek (öykünmek); küküktünğ tooşuna öz tooşun cakşı koşot: guguk kuşunum sesini iyi taklit ediyor.
koşamat = koşomat.
koşayak, çöl sıçanı, cırboğa, Dipodi-dae.
koşçu, 1. yolda refakat eden, maiyet; at koşçu: vazifesi yolda at bakmak olan yoldaş; 2. çift sürücü; camanğa başçı boîğonço, cakşığa koşçu bol ats.: kötü adamlara âmir olmaktansa, iyi adama çift sürücü olmak yeğdir.
koşmon, itelgi (bk.) nevilerinden biridir (bu kuşun göğsünde baştanbaşa beyaz bir yol vardır).
koşmok, 1. deve cinslerinden biridir; 2. koşmok söz gram.: mürekkep söz (belboo, colbaşçı gibi).
koşo, bk. koş- V.
koşok, 1. biribirinin boyıunlarınu bağlanmış olan koyunlar, keçiler dizisi; 2. (ölü için yahut kocasının köyüne geçirilen kız için) şiir soyliyerek ağlamak.
koşokçul, koşok (bk. koşok 2) uydurmasını ve onu söylemesini seven kimse,
koşokör, f. = kosomatçı.
koşokto-, 1. (koyunları) birifoirinhı boynuna bağlamak;2. (Rad.) ırlamak, şarkı söylemek veya bestelemek.
koşto- II, 1. (atı) yedek olarak almak; 'bir at koştop. bir at minet: bir atı yedek olarak alıyor, bir tanesine de 'biniyor; 2. bir atı yedeğe .lirken, onun başını bindiğin atın başı hizasına gelmek suretile yürütmek; 3. koştop: çift çift olarak.
koştol-, pas. koşto-'dan.
koştoluş-, çifte dahil olmak, biri-birine refakat etmek.
koştoo, yedek (at).
koştoş I, güçe, kervana iştirak eden. al meninğ koştoşum: o benimle aynı kervanda bulunuyor, o benimle birlikte göç ediyor.
koştoş II. I. veda etmek, vedalaşmak; tüböllükkö koştoşup kaldık: ebediyen vedalaştık; 2. iyilik dincakşı menen dos bolsonğ. ölgüçöktü koştoşot ats.: eğer iyi (adam) ile dostlaşırsan, o sana ölünceye kadar iyilik diler.
koştoş- III, müş. koşto II'dan; at koş-toş-: atı yedekte götürmek.
koştoştur-, vedalaştırmak.
koştoşuu, vedalaşma, ayrılaşma, ayrılık.
koştot-, atı yedeğe aldırmak; attarın mağa koştottu: atlarını bana yedeğe aldırdı; bir külüktü mingizdi, bir külüktü koştottu folk.: bir yürük ata bindirdi ve bir tanesini de yedek olarak verdi.
koştuk, çift olmaklık.
koştur-, ilâve, ilhak ettirmek; baş koştur: birleştirmek.
koşulI: koşul-taşıl: karışmış, karmakarışık olmuş, hepsi birlikte; koşul-taşü bol-: karışmak; karmakarışık olmak; mağa baarı koşul-taşıl bolup kelip, taasirletip, cürö-ğümdü kozğop ciberdi: bütün bunlar bana karma-karışık gözükerek, tesir etti ve kyüreğimi oynattı.
koşul- II, katılmak, birleşmek; ek: too koşulbayt, eki el koşular ats-: iki dağ birleşmez, iki kavim birleşir.
kotolo-, yığılışmak, kalabalık halinde toplanmak; pek çok olmak.
kotoloş-, müş. kotolo-'dan.
koton, yahut koton cara: frengi illeti
kotor-, 1. çevirmek, yerini değiştirmek; 2. çevirmek (bir dilden başka bir dile terceme etmek):
kotormo, çevrilmiş, terceme. kotormoçu, mütercim.
kolort-, 1. çevirtmek, yerini değiştirtmek; 2. terceme ettirmek.
kotortuu, işs. kotort-'tan.
kotorul-, 1. çevrilmek, yeri değiştirilmek; 2. terceme edilmek.
kotoruluşI, işs. kotorul-'dan; cer kc-toruluşu es.: toprak İslâhatı.
kotoruluş- II, müş. kotorul-'dan.
kotoruş I, 1. çevirme, yerinden oynatma; 2. şeklini değiştirme, yeniden inşa etme; 3. terceme.
kotoruş- II, müş. kotor-'dan.
kotoruştur-, altını üste çevirmek, yerini değiştirmek, bir mahalden başka bir mahalle göçürmek; kotoruşturup sebüü: hububatı değiştirmek suretile ekim.
kotoruşturuu, altını üste çevirme, yerini değiştirme, bir yerden baskı bir yere göçürme, bir yerden başka bir yere atma; cege kotoruştu iuu başkarması: muhaceret idare:.
kotoruu, 1. yerini değiştirme, bir yerden başka bir yere geçirme; 2-şeklini değiştirme, yeniden inşa etme.
kotoruuçu, mütercim.
kotur, oyuz (hayvanlarda); kotur koldon, coor-coldon ats.: oyuz elden (geçer), yağır ise, yoldan (hası İ olur).
koturlan-, oyuz olmak;
koy I. 1. koyun, koy sarı koysan; koy köz: büyük güzel gözler; koydoy: halim, koyun gibi; koy oozunan çöp albağan: yavaş, ses.;ı , kendi halinde olan, sıkılgan; kök ala koydoy soyup: mec. vücudunu mosmor, edinceye kadar döverek; koy tekey bk. tekey; koypoy: koçlar-koyunlar; 2. Hayvan devri tak viminin sekizinci yılının adıdır.
koy II: koy çağır = koy çağır.
koy- III, 1. koymak, yatırıp koymak, bırakmak; koy, tiy.be: bırak, ilişme: cerge koy!: yere koy!; oyu-nunğdu koyup, çmmğdı ay t folk.: şakanı bırak da, ciddî konuş!; koy!; yeter; vazgeç!; at koy-, bk. at I, II; kol koy-: imza atmak: imzalamak; birin koyboy: hiç birisini bırakmadan, istisnasız; birin koyboy çakırğm!: istisnasız hepsini çağırJl ecğine sakal koyboğon folk-: sakal bırakmadı; al kelgenin koydu gelmez oldu; arak içkenin koydu; rakı içmeyi bıraktı; kulak koy kulak vermek; dinlemek; koyçu bıraksana' ondan vazgeç!; koyçu emi, bir üydö kaptağan on tört kişi bolduk!: bırak Allah aşkına, bir evde on dört kişi toplanmıştık; 2, bırakmak, müsaade etmek, tecviz etmek; oyundu sağa kim ko-yuptur-: oynamaya sana kim müsaade etti?; 3. çarpmak, vurma* at menen koyup ketti: atın göğsile çarptı (atı tevcih etti, at ise göğsü ile çarptı); 4, defnetmek; 5, yardımcı fiil rolünde, ibareye kuvvet ve ânîlik verir; körö koyup: ansızın görerek; kelıbey koysun: varsın, gelmesin; albay koysun: varsın, almasın; anda-sanda kele ko-yot: arada-sırada geliveriyor; 6. eğer baş fiille koy fiili menfi şekilde iseler, bununla işin kaçınılmazlığı ifade edilir; kelbey koybot: gelmeden kalmaz (mutlaka gelir); albay koybot: almadan kalmaz (muhakkak alır).
koyçağır, eski zaman tüfeğinin adıdır.
koyçu, koyun çobanı; koyçu- kolonğ kon.: çobanlar; koyçu-kolunğ cerge ee boldu: çobanlar-züğürtler toprağın sahipleri-efendiler oldular.
koyçuman — koyçu.
koydur-, et. koy- III'den; at koydur-: isim koydurmak, tesmiye ettirmek; kol koydur-: imza ettirmek, imzalatmak; çaç koydur-: saç bıraktırmak; uruştu koydıur-: dövüşmeyi menetmek; arak içken in koydur-: rakı içmesini terkettir-mek; at menen koydurup ketti ~ at menen koyup ketti (bk. koy III 3): daha ör. bk. ayttır-.
koymo, (kumarda) ortaya konulan para; sala koymo = salağoymo.
koynot, (Rad.. V) çukur. dere.
koyo, küçük kürecikler şekline konmuş keçe parçasıdır (ki alıcı kuşlara mide temizlemek için verilir).
koyon I, 1. tavşan; koy on izi col: daracık patika; zor gözüken keçi yolu; or koyon: tavşan nevilerinden biridir; sur koyon: boz tavşan; koyondon okşoş: tıpkısı, tam kendisi (çok benziyen); 2. ada tavşanı ;3. oniki senelik hayvan devri takviminde dördüncü yılın adıdır.
koyon II: koyun-koltuk, bk. koltuk.
koysarı (bk. sarı II): cerdinğ koysarısı köldö eken. adamdın koysarısı sen ekensinğ ats.: en iyi toprak gölde (Isık-Kölde), imiş, insanların en iyisi sen imişsin.
koyuş, müş. koy-III'ten; kol koyuş-: 1) hep beraber imza atmak; 2) dövüşmek; kol koyuşuip kalıştı: onlar bir parça dövüştüler; unutup koyuşat: unutuyorlar.
koyuuI, koyu. kesif, sık; koyuu çang: kesif toz; koyuıuı tün: karanlık gece; koyuu tınçtık: tam bir sükûnet.
koyuu II, işs. koy-III'ten; dabışka koyuu: reye koyma.
koyuuçuluk, koyuu'dan mücerret isim; kızmatka çıkpay koyuoiçuluk: işe çıkmamaklık.
koyuulan-, koyulaşmak, kesif olmak:
kozğo-, 1. harekete getirmek; kımıldatmak, sallamak; ordunan kozğobo: yerinden oynatma; kep kozğo: söz açmak; 2. galeyana getirmek; rahatını kaçırmak; çeçenderdi kozğoğon çeçilbes kara doo beken?: akıllı adamları galeyana getiren sürekli dava mıdır bu, acaba?
kozulat-, et. kosula-'dan; koylordu kozulatıp küçöbüz: koyunları ku-zıılattıktan sonra göçeceğiz.
kozut-, tahrik etmek, teşvik etmek, kışkırtmak, harekete getirmek, boştan çıkarmak; caş balanı kozutpa!: küçük çocuğu kışkırtma!
kozutuu işs. Kozut-'tan.
köbmö = köpmö.
köbönğ, şişkinlik, kabarıklık, boş ve mesamatlı olmaklık (çabuk kayb-olabilen semizlik); at köbönğ tartıp kaldı: at bir parça topladı (ancak bu yağ bağlama esaslı değildir).
köböö, eteğe dikilen parça.
köbööl, sahildeki in, suyun kazdığı çukur; cardın 'köböölündö caşırmıp: kıyıdaki çukurda saklanarak.
köböytüüçü, mat. çarpan; tüpkü kö-böytüüçü mat.: baş çarpan.
köböyüü, işş. köböy-'den.
köbük, köpük, posa; çiy köbük: et suyundaki yağ tabakası.
köbüktö-, köpüklenmek, kaynamak vo köpüklenmek; at köbüktöp turuptur: at köpük içinde duruyor.
köpüktön-, köpüklenmek, köpürmek, köpükle, yağ tabakasile örtülmek.
köbüktöt-, köpükletmek, köpürtmek.
köbünçö, en ziyade, ekseriya.
köbür-, köpürmek; süt köpürüp - cabırıp taşıp ketti: süt köpürdü ve taştı.
köbürgön, yabanî sarımsak.
köbürt-, et. köbür-'den.
köcö, darı yarması yahut bulgur konulmak suretiyle yapılan bir nevi tirit; uuz köcö: kavut karıştırılmış ve ;bir parça tuz konulmuş kaynatılmış ağız (yeni buzağılayan ineğin ilk sütü).
köç I, göç, göçme, yer değiştirme; köç baysalduu bolsun, konuş olcoluu bolsun (göçenler için iyi di. lek): göç rahat olsun, konuş kazançlı (şikârlı) olsun!; köç cüro -cürö tüzölöt ats.: her iş yavaş yavaş tamamlanır (harf-: göç yürüye yürüye düzelir).
köç- II, göçmek, bir yerden .bir yere gitmek, göçüp gitmek, hicret eylemek; dünüyödön köç-: ölmek, irti-hal etmek; bölök meselege köç-: başka meseleye geçmek; köçüp kel-: göçüp gelmek; köçüp ket-; göçüp gitmek: köçüp cür: göç etmek; üyünğdünğ baylığın köçkön-dö körösünğ ats.: evinin zenginliğini göç ederken görürsün.
köçkü, heyelan, çökme, kar çöküntüsü.
köçmö, göçebe, bir yerden bir yere taşınabilen.
köçmön, göçebe hayat süren adam.
köçmöndük. göçebelik, göçebelik hali.
köçmöndüü, göçebeli; carım göçmön-düü: yarı göçebe.
köçöögön, sık- sık göçmeyi, yer değiştirmeyi seven; bir yerde oturmaz olan adam.
köçörmön, göçüp gitmeye, kendi uyruğundan ebediyen ayrılmaya ve başka yere hicret etmeye karar veren kimse; köçörmön bolso, curttu camandayt ats. : yerini değiştirmeye karar veren adam halkı (beraber yaşadığı adamları) kötüler.
köçöt, 1. dikilecek, dikilmek için ayrılan ağaç dalı; 2. es. hastayı üfürük usuliyle tedavi; köçöt köçür- : köçöt usuliyle tedavi etmek; 3. dokulmuş nakış.