kögüldür, mavimsi, gök renginde olan; beti kögüldür: yüzü boz, toprak renginde.
kögültür = = kögüldür.
kögürçkön = = kögüçkön.
kögüş, mavimsi, açık maviye çalan; kara kögüş: koyu mavi.
kök I, kunduracı ipliği yerinde kullanılan sırım; kerege (bk.) leri bağlamak için kullanılan ince kayış parçaları.
kök II, 1. gök; kökkö çık- mec. : (göklere çıkmak) gelişmek, müreffeh olmak, tam bir bolluk içinde bulunmak, 2. lâcivert, mavi; mala kök: kök ala: tendeki morluk (bere yeri); kök şilti: pek yorulmuş, bitkin, kuvvetten düşmüş; kök şilti bolup, ölöyün dep cüröt: kuvvetten düşerek ölecek bir hale gelmiş; kök kıtan: balıkçıl kuşu; kök meltey bk. meltey; kök cele: alâimisema; 3. yeşil (bitki hakkında); yeşil taze ot; 4. ak kök: sütçülük ziraat ürünleri (mahsulleri) ; küz keldi, ak- köktü cıynadık: güz geldi, biz de süt ve ziraat mahsullerini hazırladık; 5. karı- kök: ihtiyar ve genç; karı- kögü debey: küçüğünden büyüğüne kadar; 6. kök başı tar. : sudan faydalanma işlerini tanzim eden şahıs; 7. kır (at donu); kök at: kır at; kök cal: kır yeleli (kurt; Destanda bahadırın sıfatı olarak sık- sık kullanılır).
kök III, (yahut kök bet yahut kök bettüü) israr eden, sebatlı, inatçı; kök bala: inatçı çocuk; er bolsonğ, kök bol. sözüngö bek bol ats. : yiğit olursan sebatlı ol, sözünün de eri ol! ; kök mee = = kökmöö.
kökçül, mavimsi, göğe çalan, hafifçe kır.
kökmöö, (kök mee) 1. arazı baş dönmekten ibaret olan hayvan hastalığı (başlıca, koyunlarda ve sığır hayvanlarında) ; 2. dönmüş, aptal.
kökmöölük, aptallık, divanelik.
köknar, f. 1. haşhaş; 2. haşhaş kozalarını kaynatmak suretiyle yapılan uyuşturucu bir menku.
kökölö- , göklere çıkmak, başı göklere doğru yükselmek, şahlanmak, buram-buram çıkmak, yükselmek.
kökölön- , ( manaca) = = kökölö- .
kökölöt- , yukarıya doğru fırlatmak, yukarıya çıkarmak, yüseltmek; taş kökölöt- : taşı yukarıya doğru atmak, fırlatmak.
kökölötüü, işs. kökölöt’ten.
kökömeren, yabani kekik otu, Thymus serpyllum.
kökön, r. ipek kozası.
kököy: kököyümdü kemirdi (teşti, kesti, cedi) yahut kököyömö tiydi: bıktım, illâllah, sabrım tükendi; kököygö tiygen açkalık: şiddetli açlık; kantip kököyümön ketsin! : (bu hakareti) nasıl olur da unuturum; kököydön ketkis iş boldu: unutulmaz bir iş vukua geldi.
kökpörü = = kök börü (bk. börü) .
köksö- I, şiddetli arzu; köksöm suudu yahut köksöm basıldı: şiddetle arzu ettiğmi ele geçirmekle tatmin edildim.
köksö- II, arzu etmek, şiddetle arzu etmek.
köksöö I = = köksö I.
köksöö II, çok ihtiyar, turşuluk; köksöö abışka: son derece ihtiyar.
köksüt-, ağrı, acı vermek.
köktaş, zaç.
köktö- I, yeşillenmek, yeşil otla kaplanmak, örtülmek; cer canğıdan köktöp kele atat: yer henüz yeşil otla örtülmeye başladı.
köktö- II, (karş. kök I.) dikmek, teğellemek; kerege köktö- kerege (bk.) nin ayrı- ayrı değneklerini birbirine bağlamak; eer köktö- : eyer iskeletinin ayrı- ayrı parçalarını birbirine bağlamak, kenetlemek; cuurgan köktö- : yorganın astarı ile yüzünü karşılaştırarak dikmek.
köktöm, ilkbahar, erken başlamış ilkbahar.
köktöö I, 1. hayvanları siftah olarak ilkbahar otuna bırakmak; 2. ilkbahar mer’ası, otlağı; el köktöögö çığat: halk ilkbahar otlağına çıkıyor.
köktöö II, dikme, teğelleme.
köktöş- , müş. köktö- II’den.
köktöt- , et. köktö- II’den.
köktüü I, taze, yeşil otla örtülmüş; köktüü cer: taze, yeşil otla kaplanmış olan yer.
köktüü II, inatçı, kinli, intikamcı.
kökü- , aşırı derecede müşkülpesent (zor beğenir) olmak, kendini dev aynasında görmek, direnmek, karşı koymak, anlaşmaktan kaçınmak, nasihatlara kulak asmamak; at ukuruktu körüp köküp ketti: at kemendi görerek, yanına yaklaştırmadı; atası kelgenden beri köküp ketti: babası geldikten sonra (çocuk) azdı ve söz dinlemez oldu.
kökül, f. kâhkül, şakaklara sarkan küçük örgüler, perçem; beş kökül mec. : aşağı yukarı 12 yaşında olan kızcağızdır, ki o zaman ona her bir şakağına sarkan beşer örgü örerler.
köküldüü, kâhküllü, örgülü; sakalduu- köküldüü: sakallı adamlar, hürmete lâyık yaşta olanlar, yaşlı kimseler (ister erkek, ister kadın olsun).
köküldüülö: et sakalduu- köküldüü löp tartıldı: et yaş ve dereceye göre sunuldu.
kökürök, göğüs; kökürök kerip korğo- : göğüs gererek korumak; kökürögündö akılı bar: akıllıdır; semiz kökürök: kendine fazla güvenen; er kökürök: cesur; kökürögü sokurğa colukpa! : ats. : gabi adamla karşılaşma! ; kökürök kimge tiydi ele? folk. : (göğüs kime değdi?) kimi sevdin, kime aşık olsun?.
köküröktüü, cesur, cür’etli.
köküt- , et. kökü- ’den; ukuruktu körsötüp kökütüp iydik: (ata) kemendi gösterdik, şimdi ona yanaşmanın imkânı yoktur (o, artık kendine yaklaştırmıyor) ; men anı kökütüp koydum: ben onu kızdırdım (şimdi ona yanaşamazsın).
köl. 1. göl; köz caşın köl kılıp: iki gözü iki çeşme; köl- şal bk. şal II; köl baka: kurbağa; köl buu: hastalar için yapılan basit sıcak banyo; 2. Issıkköl gölü; 3. Issıkköl vadisi; 4. bent, baraj, havuz.
kölbö- , deprenmek, bir yandan bir yana sallanmak; töö kölböp catat: dişi deve (doğururken) sallanıyor; kumğa kölböp catat: kumda ağnıyor.
kölböörü- , geniş olmak (başlıca, şalvar hakkında).
kölböörüt- , et. kölböörü’den; şımın kölböörütüp cüröt: bol şalvarıyla geziyor.
kölböt- , salınmak, ağır ağır sallanmak.
kölçönğdö- , bir kocaman şeyin hareket ettiği gibi hareket etmek, yürümek; kölçönğdöp conğ ötük kiyip alıptır: kocaman çizme giymiş.
kölçönğdöt- , et. kölçönğdö-’den.
kölçöy- , kocaman ve biçimsiz olmak (çizmeler hakkında).
kölçöyünğkü, bir parça biçimsiz, biraz büyük (çizmeler hakkında); kölçöyünğkü tartkan ötüktü kiydi: kocaman ve biçimsiz çizmeleri giydi.
kölçük, küçük göl, gölcük; su birikintisi, çöngül.
köldö- , mebzûl olarak akmak, bol olmak; ayran köldödü: ayran çok oldu; közümdün caşı köldödü: iki gözüm iki çeşme.
köldölönğ I, kuzu postlarından sergi.
köldölönğ II, enine olan, arzanî.
köldöt- , bir şeyi bol vermek yahut üretmek; tamaktı köldötüp saldı: nevaleyi bol bol verdi; köldötüp çonğ toy kılıştı folk. : muhteşem bir ziyafet çektiler.
kölkü- , 1. dalgalanmak; gul-gul etmek (mes. bir tulumdaki mayi) ; ötügümdün içi kölküldöp tolup ketti: çizmenin içine su dolmuş.(o kadar, ki gul- gul sesleri çıkarmaya başladı).
kölküldök, 1. titreyen, bıngıldayan (mes. pelteden daha mayi olan nesne hakkında) ; 2. mec. değişken (devamsız, kararsız); köküldök turmuş: çok değişiklikler (takallüpler) ile dolu hayat.
köküldöt- ,et. köküldö’den.
kökült- , et. kölkü-’den.
kölmö, durgun su, durgun suyun irkileceği yer.
kölmök = =kölmö.
kölmöktö- ,bol olmak (mayi hakkında); közdön kölmöktöp caş aktı: gözden bol- bol yaş döküldü.
kömöldürük, göğüslük, sinebent (eyer takımının aksamından).
kömölön- , tersine çevrilmek, tepetaklak olmak, yüzükoyun düşmek.
kömölönt- , taklak attırmak, devirmek, ayaktan yere çalmak.
kömölöt- , tersine çevirmek, taklak attırmak, yüzükoyun düşürmek; batkakka kömölötö tepti: öyle bir tekme attı, ki öteki yüzükoyun çamura düştü; kömölötö sayıştı folk. öyle dövüştüler, ki taklak atıyorlardı.
kömörö: kömörösünön yahut kömkörösünön: yüzü koyun, yüz aşağı; bala kömörösünön catat: çocuk yüzükoyun yatıyor; kazan kömörösünön catat: kazan çevirilmiş yatıyor; kömöröbüzbön: (biz) yüzü koyunuz; kömkörö eer: bir çeşit eyer.
kömürül- , mut. kömör-’den.
kömör- = = kömkör- .
kömöştan = = kömöçtön.
kömöy = = kömököy.
kömül- , gömülmek, defnedilmek.
kömült- , et. kömül’den.
kömülüş- , müş. kömül-’den.
kömür, kömür, taş kömür: maden kömürü: kömür öçür- : kömür yakmak (imal etmek).
kömürçü, kömürcü.
kömürçülük, kömürcülük.
kömürkana, k- f. ateşçi yeri, ocak dairesi.
kömürköy, kunduracı aletlerini koymak için dört kenarlı kutu.
kömüskö, hayal meyal gözüken, bir nesnenin hayal meyal gözüktüğü yer; kömüsködön körböy kalğandırsınğ: açık gözükmediğinden dolayı görmemiş olacaksın; biz kömüsköde kalıp kaldık: biz gölgede kaldık (yani görülmedik, bize kimse dikkat etmedi).
kömüsköçö = = kömüskö.
kömüskölöt- , karatmak, müphem bir hale koymak; kömüskölötüp süylö- : müphem, gayri vazıh söylemek.
kömüş, gömme, defneyleme.
kömütkö, kuytu gizli yer, saklanmak gizlenmek için elverişli yer.
köndüm, mutat, sürekli, adet, itiyat; kördüm ooru: sürekli hastalık, müzmin hastalık; murunku köndüm cerlerinden izdep kaldı: eski mutat yerlerden aradı.
köndümüş = = köndüm; köndögü köndümüş kiyizdi caya saldı: her gün serdiği keçeyi serdi; sözdörü kulakka sinğip, ködümüş bolğon: sözleri kulağa sinerek, alışılmış oldu; bul işke al başınan köndümüş bolğon adam: bu işe o, öteden beri alışmıştır.
könğ, gübre, tezek; çım könğ yahut cer könğ: bataklıklardaki çürümüş bitki kökleri, ki yakacak yerine de kullanılabilir, turp kömürü (bk. çım I).
könğdöy, boş, kof.
könğdöylö- , boşluk, boş saha meydana getirmek, teşkil etmek; nayza kirip içine, könğdöylöy kirip kılaptır folk. : süngü karnına saplandı ve delik açtı.
könğkö I, yahut könğkö tokoy: içinden geçilmez sık orman.
könğkö II, r. es. “konka” : atlı tramvay.
könğkü, (destanda) pek çok, hesapsız.
könğsömök = = çıptama.
könğtör- , 1. tersine çevirmek, devirmek; 2. alt- üst etmek.
könğtörül- , 1. tersine çevirmek, devrilmek, içi dışına gelmek; 2. alt- üst olmak.
könğülsüzdük, 1. neşesizlik; 2. ihmalcilik. 3. kullanılan ve emzikli olan küçük kova; könök baş: kurbağa yavrusu; könök- könçök bk. könçök.
könügüü, 1. işs. könük- ’ten; 2. idman, temrin.
könük- , alışmak, adet edinmek.
könüm, adet, itiyat.
köö, yahut kara köö: kurum, is; kömür köösündöy karanğğılık: zifirî
könöçö, deve derisinden yapılmış olan gerdel.
könök, deve sağaraken gerdel olarak karanlık.
kööar = = köör.
köödö f. = = köödök: baarısı köödö caş bala folk. : hepsi anlayışsız genç çocuklardır.
köödök, f. kavrayışsız, safdil, boşboğaz, zevzek.
köödön, f. göğüs, gövdenin üst kısmı, büst, beden, vücut; köödöndö bütün köynök cok: bedeninde bütün giyim yok, hepsi yırtık; ala köödön 1) güçlü- kuvvetli ve cesur, fakat ahmak adam; 2) boşboğaz: köödön kötör- : kibirli ve mağrur olmak, azamet satmak; köödön söögü: göğüs kafesi (cevfi sadr).
köödönsüz, ahmak.
köökör, kımız için kullanılan ve deve derisinden yapılan kap.
köökördö- , tahrik etmek, uyandırmak; kanın köördöp: hayatını tehlikeye koyarak.
köölgü- , 1. tamamiyle sâkin olmak, üstün sükûnete malik olmak; köölgüp catgan tınıçtık… mıdır etken tabış cok: üstün bir sükûnet… çıt yok; 2. gönüle hoş gelecek tarzda geniş ve ferah olmak; köölgügön ton: bol ve iyi kürk; 3. bol elbise giymek; çapanın celbegey camınıp, köölgügön zayıp olturat: geniş çapanına bürünerek bir kadın oturuyor.
köölö- II, 1. kazımak, kurcalamak; 2. karıştırmak; talkan kılıp, mayğa, sütkö köölöp berdi: kavut yaptı, yağla, sütle karıştırıp verdi.
köölön- , mut. köölö- ’den.
köölöt- , et. köölö- ’den.
köömp, köm- ’den gerundif.
köön, bk. könğül.
köönçök = = könğülçök.
köönö, f. köhne, eski, kadim; köönö kiyim: köhne giyim.
köönök (Rad. ) = = köynök.
köönöl- = = köönör- .
köönör- , 1. eskimek, köhneleşmek; 2. kocamak, ihtiyarlamak (ve hayattan tecrübe edinmek) ; köönörgön, köptü körgön kişi: ihtiyar ve görmüş- geçirmiş adam.
köönört- , eskitmek.
kööp, köp- III’ ten gerundif.
köör, f. inci, gevher, zikıymet taş; koş kolu kol maşiyne köörün tökkön: o kadının eli el (dikiş) makinesini meharetle idare ediyordu; kolunan köör tögülgön usta: (elinden gevher dökülen usta) eli uz kimse.
köörçök, çobanlara yiyecek olan süt ürünü (mahsulü) (bir mikdar kımız karıştırılmış olan koyun yahut keçi sütü) .
köp I, kök sözünün takviye ekidir; köp- kök: göm- gök, yem- yeşil, mas- mavi.
köp II, 1. çok, kalabalık; köptön köp: pek çok; köp baatırdan coo ketet, köp çeçenden doo ketet ats. : “yedi kadının çocuğu kör” (harf. : bahadırlar çok olursa, düşman yakayı kurtarır, söz ustası çok olursa dâva kaybedilir) ; köbün ese, bk. ese; köptön kiyin: çok zaman sonra; köptö: epey zaman geçince; köptö barıp uktadı: epey zaman geçince; gitti ve uyudu; köpkü yahut köpkö çeyin: uzun zaman için; köpkö toktodu: uzun zaman için durdu, durakladı; köpkö oylonup: uzun zaman düşünerek; köp minğdegen: binlerce; köp milliondoğon: milyonlarca; 2. (halk) kütlesi; köpkö tüş- : (bir fikir, akıl karar verilmesini isteyerek) kütleye, cemiyete, kollektife başvurmak; köp paydasın oylo- : cemiyet, kollektif menfaatını düşünmek.