A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə80/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   76   77   78   79   80   81   82   83   ...   90

telefonistka, r. telefoncu kız.

telegey, 1. muhit, dolay telegeyi tegiz yahut telegeyi tenğiz yahut telegeyi tenğ: her şeyi uygun gidiyor; hiçbir düşüncesi yok; 2. = telbegey; temir kiygen coobu dep. telegey kiygen kızbı dep folk. : bu, demir giymiş düşman değil mi? bu, keçe şapka giymiş kız değil mi?

telegeylüü, şümûllü. cihanşümûl.

telegraf, r. telgraf.

telegrafist, r. telgrafçı.

telegramma, r. telgraf, telyazı.

telek: ala telek: karın erimesi neticesinde açılan toprak, yer yer bu gibi açıklıkları çok bulunan yer; cer beti ala telek bolup kaldı: yer yüzü ala teleklerle kapandı.

teli I. 1. bu bir hastalıktır, ki bunun neticesinde göğde iğrilir ( başlıca atlarda) ; teli coru çaldıbı. emine boldung Maaniker? folk. : sana ne oldu Maniker (at) yoksa teli hastalığiyle mi hastalandın? ; 2. deli, aklını oynatmış;3. = temtenğ.

teli- II. hayvan yavrusunu başka bir anneye katmak.

telilüü, kuduz illetiyle musap omak (at hakkında) .

telin- , 1. yalvarmak; 2. tabi bir durumda bulunmak.

telki, 1. dağ tekesinin dişisi; 2. parça. hisse; altıdan bir telki: altıda biri.

telmeç, almaç sözünün tekidir.

telmir- , imrenmek intizarla bakmak.

telmire = temir- .

telmiriş- , müş. telmir-’ den.

telmirüü, işs. telmir-’ den.

telpegey, bir çeşit geniş kenarlı keçe şapka.

telpey- , 1. = selpey- I ; 2. sarkmak, asılı halde sallanıp durmak; aldınğkı eegi telpeyip folk. : alt çenesi sarkarak.

telpeyt- , at. telpey-’ den.

telpik, üstü başı yırtık pırtık olan, perişan kıyafetli.

teltek, altek sözünün tekidir.

teltirekte- , ayakları dolanarak yürümek (pek fazla yorulmuş veya sarhoş adam hakkında) .

tektirektöö, işs. teltirekte-’ den.

tema, r. mevzu.

tematika, r. muayyen bir konu gurupu.

tembr. r. perde (ses) .

teme = tema.

temene, çuvaldız.

temgek, leke, işaret, im, benek.

temegekte- . iz bırakmak. leke yapmak.

temgil, 1. benek; 2. benekli; temgil kök: benekli kır (at donlarından) .

temin I : temin aydoo- : ekinlerin üzerinden hayvan sürmek süretiyle tanelerini ayırmak (harmancı ortada durarak, sıraya dizilmiş hayvanları sürer) .

temin- II, 1. (atlı hakkında) : atı sürmek için ayaklariyle onun böğürlerine vurmak, tepinmek; atın öpköğö teminip: ayaklarıyla atının büğürlerini döverek (atlı hakkında) ; 2. mec. ileri gitmeye cehdetmek.

temindir- , et. temin- II’ den; temindirbey ırğağan folk.: mahmuzla- maksızın koşan (at) .

temingi, üzengi kayışının aşağı kısmı.

teminiş- , müş. temin- II’ den.

teminöör, eğer tepindirikleri.

temir, demir; bez temir- : trpanın tepesini pekiten demir parçası; temir-tezek bk. tezek 3; çiy temir : işlenmemiş demir parçası, çiğ demir.

temirgen = tegirmen.

temirötkü, yahut temiretki : (tendeki) ekzema, temriye.

temirten, 1. elişi olan Kırgız bıçağı: 2. kazan kazımak için kullanılan aşınmış ve körleşmiş adî bıçak; 3. hernevi hurda demir.

temp, r. tempo.

temperatura, r. suhunet. ısı.

temsele- , elyardımiyle yürümek, emin olmaksızın korka korka gitmek, gayet yavaş yürümek.

temtenğ, atlarda kuduz illeti.

temtenğde- 1. temtenğ (bk.) illetiyle hastalanmak: 2. sendelemek, sallanarak yürümek, korka korka basarak gitmek.

temtenğdet- , et. temtenğde-’ den.

temtengdetüü, işs. temtenğdet-’ ten.

temtey = temtenğde- 2; temteyip calğız kele cattım ele: tek başıma hazîn bir tavırla ağır ağır yürüdüm.

temtire- = tentire- .

ten, f. beden. cisim; can-ten menen kiriş- : canla başla girişmek; bir işe özenle , gayretle, ciddiyetle başlamak; mağa ten: (bu) bana aittir; moynuna ten albay koydu: üstüne amaldı; albadım, dep, ten albadı: inkâr ederek, almadı diyor.

tene, f. beden, ten.

tenğ, 1. denk; tenğ şayloo: denk, müsavi seçimler; tenğ carım: tam yarı; eki at tenğ keldi: iki at (koşuda) aynı zamanda geldiler; tenğ emes denk değil; tenği cok: dengi yok, eşi bulunmıyan; başkalardı tenğine albayt: başkaları adam yerine koymuyor; tenğme- tenğ: denk olarak, aynı hisleri taşıyarak; meninğ tenğim: benim yaşıtım, benim arkadaşım; 2. yarı; tenğinen köp: yarıdan fazla; kozununğ tenğ pulu: kuzu değerinin yarısı; 3. karı kocadan biri, koca, karı, yavuklu, nişanlı ( delikanlı ve kız ) ; 4. hepsi; mecmuu; törtöö tenğ: dördü birden; barı tenğ: hepsi; hepsi birden; törtööbüz tenğ: dördümüz birden.

tenğçil, müsavata. adalete meyyâl olan.

tenğçilik, müsavat, hukuk müsavatı.

tenğde- , denk etmek, müvazeneli bir şekile koymak; kadırınğ tabar katın al, tenğdep otun al folk. : kadrını bilecek karı al, hayvan üzerine odunu denkleştirerek yükle.

tenğdel- , denk olmak, bir sıraya gelmek.

tenğdeme, denkleştirme.

tenğdeş I, denk, müsavi.

tenğdeş- II, müş. tende-’ den; sen ağa tenğdeşpe: sen onunla denk olma.

tenğdeşsiz, eşsiz. misli bulunmıyan.

tenğdeştik, denklik, müsavat; tenğdeştik salmak: izafî sıklet.

tenğdeştir- , denkleştirmek, bir seviyeye koymak.

tenğdet- bir hizaya koymak.

tenğdik, 1. denklik, hukuk müsavatı; 2. es. yemin ederek şehadet, başkasının şehadetinin doğruluğunu tasdik ederek edilen yemin; kaalağan cerden tenğdik alsın: benim şehadetimin doğruluğunu yahut suçsuzluğunu tasdik etmek için istediği adamı çağırsın (karş. can sal- : can II maddesinde) ; eyesi tenğdikke könsö da, uuru könbeyt ats. : (çalınan) eşyanın sahibi ant içmeye muvafakat ediyorsa da, hırsız muvafakat etmiyor.

tenğdiksizdik, denksizlik, müsavatsızlık.

tenğdöö, 1. denkleştirme; 2. mat. muadele.

tenğdüü, denkli, eşi bulunan, müsavi; özü tenğdüü adam: kendisi gibi adam, kendisine denk gelen adam.

tenğe- , denkleştirmek, müsavi kılmak; uzunu kırk metr tenğegen: boyu kırk metreye muadil olan.

tenğel- , denk gelmek, müsavi olmak; mağa tenğelbe! : sen benimle boy ölçüşme! balağa teneğlbe! çocukça hareket etme!

tenğelt- , denkleştirmek.

tenğeş- , boy ölçüşmek.

tenğeştir, 1. denkleştirmek, müsavi kılmak; 2. (uzunluk ve boy hususunda) mukayese etmek, karşılaştırmak.

tenğeştirüü, 1. denkleştirme; 2. karşılaştırma, mükayese.

tenğet- , et. tenğe- ’ den.

tenğge, 1. (Şimalî Kırgızlıkta) ruble. 2. (Şimalî Kırgızlıkta) bir ruble yahut 50 kapik kıymetinde olan gümüş sikke ; 3. (Cenubî Kırgızlıkta) 20 kapik; 4. çeç tenğge: kadın saç örgüsüne takılan gümüş ( daha ziyade gümüş paradan olan ) zinet; 5. tenğge çöp: bir çeşit yonca ( Medicago lupulina) .

tenğgeel, denk, müsavi, boy ölçüşebilen,rekabete muktedir olan.

tenğirekey, sivrilip duran.

tenğirenğde- , 1. hareketlerinde burun ucu yukarıya çevrilmiş olan kimseye benzemek; 2. mec. fena saldırmak.

tenğirey- , ucu yukarıya doğru çevrilmiş olmak (burun hakkında)

tenğiri, Tanrı.

tenğirsi- , aşırı derecede caka satmak.

tenğiz I, deniz.

tenğiz II, iyi arkadaşlık edebilen, uysal (insan hakkında) ; telegeyi tenğiz. bk. telegey.

tenğke = tenğge.

tenğkey- , kalın karınlı ve yürürken kıçını oynatır olmak.

tenğsel- , mevzun ve ağır bir surette sallanmak; bir parça sallanmak.

tenğseldir- , et. tenğsel-’ den.

tenğselgiç, saat rakkası.

tenğselt- , mevzûn ve ağır bir surette sallamak; bir yandan o bir yana sallamak.

tenseltüü, işs. tenselt-’ ten.

tenğselüü, mevzun ve ağır sallanma.

tenğsin- , kendini denk, müsavi saymak.

tenğşer- = tekşer- .

tenğşeril- = tekşeril- .

tenğşerüü = tekşerüü.

tenğtayla- : tenğtaylap aytış- : biri birinden geri kalmıyarak münakaşe etmek.

tenğtaylaş- , müş. tenğtayla-’ dan; tentayğlaşıp turat: (kuvvetçe ve biribirine karşı muamele v.s. itibariyle) biri birinden geri kalmıyorlar. biri birine denktirler.

tenğtuş, 1. denk, müsavi; 2. yaşıt, çocukluk arkadaşı.

teni- = tenti- .

tentek, 1. şuh, oynak, muzip; 2. delice.

tentekten- , şuhluk, yaramazlık etmek.

tentektik 1. yaramazlık, şuhluk, muziplik; tentektik kılba! : yaramazlık etme! muziplik etme: 2. kaçıklık (şuur bozukluğu) .

tenti- , başı boş gezmek. serserice dolaşmak. yurdundan, kendi halkından ayrılıp gitmek; sen kayda tentip cürdünğ? sen nerelerde dolaştın? ; tentip tentip: serserice dolaşarak.

tentimiş serseri.

tentire- = tenti- .

tentit- , et. tenti-’ den.

tentüü, başı boş dolaşma. serserice gezme.

teoriya, r. nazariye.

teoriyaçı, nazariyatçı.

tep I, te hecesiyle başlıyan kelimelere takviye için katılır; tep-tegerek: yuşyuvarlak; teptegiz: dümdüz.

tep II, ( gerundifi teep’ tir ) tepmek. çifte atmak. ayakla vurmak; ayakla dürtmek; muz tep- : buz üzerinde kaymak (demiryakla, yani paten ile yahut düzce ayakla) ; kandınğ tepkeni: nabız tepmesi; selkinçek tep- : salıncakta sallanmak.

tepçi- , tegellemek; mık menen tepçip saldı: çivi ile tutturdu; suunu tepçip keç- : suyu sığ yerlerini bularak seçerek geçmek; terip- tepçip: derleyip toplayıp, teferruatına kadar dikkat ederek: terip- tepçip ayt- : mufassal bur surette inceden inceye söylemek, anlatmak.

tepe = tepI; tepe-tenğ yahut tep tepetenğ: büsbütün denk; tepe-tegiz: dümdüz; dünüyönü tepe- tegiz kıldırıp: dünyayı dolaşarak.

tepek, mantar.

tepenğde- , sık sık mahmuzlamak (atlı hakkında) .

tepenğdet- , et. tepenğde-’ den.

tepenğdöö, işs. tepenğde-’ den.

tepetenğ = tepe- tenğ (bk tepe ) .

tepey- , öne doğru çıkmak; çıkık durmak (küçük nesne hakkında) ; eki toonunğ arasındağı tepeygen alaçık: iki dağın arasında sivrilip duran kulübe.

tepeyt- , et. tepey-’ den arğımağın kekeytip, kök kepiçin tepeytip, colğo cürüp kalsın. de folk. : söyleyin ona, atını kızdırarak, mavi pabuçunu giyerek yola çıksın.

tepirenğde- , hareket etmek (küçük ve sıska hakkında) .

tepirey = tepey.

tepke. tepkek, mus. keman köprüsü.

tepki. tekme. tepme: tepki ce- : 1) tekme yemek; 2) mec. hakaretlere ve cebirlere maruz kalmak; tepkinin aldına al- : tekme atmak suretiyle dövmek; tepkiye cer: kısa mesafe, yakın (harf. : tekme atılacak kadar yakın yer ) .

tepkiç, 1. basamak; 2. merdiven; 3. ustalıkla ve şiddetlice tekme atmasını bilen; iyi kapan (alıcı kuş hakkında).

tepkile- , tekme atmak. tepmek dövmek.

tepkilet- , et. tepkile-’ den.

tepkilöö, işs. tepkile-’ den.

tepse- , 1. ayaklar altına almak çiğnemek, ezmek. at tepsegen: at çiğnemiş; araba tepsegen it: arabanın ezdiği köpek: 2. mec. zulmetmek; balçıktay tepse- : fena zulmetmek.

tepseen = tepsöörün.

tepsel- , 1. ayak altında çiğnenme; tepselgen tema: çiğnenmiş konu; 2. mec. zulmedilmek.

tepsendi = tepsöörün.

tepset- , et. tepse-’ den; çöptü malğa tepsetip ciberdi: hayvanlara otu çiğnemeye müsaade etti.

tepsetil- , müt. tepset-’ ten.

tepsöörün: elinğ tepsöörünü: insanların gezdiği yer; tepsööründö kalğan: (kalabalığın. atlıların) ayakları altında çiğnendi kaldı.

tepşi, oymak suretiyle yapılmış küçük ağaç tekne.

ter I, ter; kara terge tüş- : ter dökerek bitap düşme; seni kara ter kısıp turabı? : neden bunca üzülüyorsun? ne zorun var? ; aram ter. bk. aram; at teri kaypayt: uğraşmasına değmez; ter al- : atı yarışlara hazırlamak.

ter- II, dermek toplamak; onun ter: odun toplamak; pakta ter- : pamuk dermek.

terbey, arbay sözünün tekidir.

terçil, çok terliyen.

terde- , terlemek; at calı köldöp terdegiçe tappadım: neticesiz araştırmalarla canım çıktı.

terdel, terlemek.

terdeme, humai racia.

terdet- , et. terde-’ den.

terdetüü, işs. terdet-’ ten.

terdik, teğelti; kuu terdik: at kullanmasını bilmiyen kimse.

terdikte- teğelti sermek; cabdık salıp tertiktep folk. : teğelti sererek ve eğerliyerek.

terdir- , derletmek, toplatmak.

terdirüü. derletme.

terdöö, terleme.

terebel, yahut tere bel: etraf.

terek, kavak; bay terek: titrek kavak: kara terek: karakavak; ak terek: akçakavak.

terenğ. derin.

terenğde- , derinleşmek.

terenğdet- , derinleştirmek.

terenğdetüü, işs. terenğdet-’ ten.

terenğdik, derinlik.

terenğdöö. işs. terenğde-’ den.

tereze. f. pencere.

terge- , 1. tahkiat yapmak; bakmak, tetkik etmek (bir işi) ; 2. es. (kadınlar hakkında) ( o kadın için yasak olan) bir kelime yerine başkasını kullanmak.

tergööçü, sorgu hâkimi.

teri, deri; terisi tr. bk. tarı- : teri tersek. bk. tersek.

teriçi, 1. derici 2. es. deri ticareti yapan.

terigüü, incitme. tahkir.

terik- , gücenmek.

teriktir- , et. terik-’ ten.

teril- , derlenmek, toplanmak.

terim. derleme, toplama, pakta terimi: pamuk toplaması; birinci terim pakta: birinci devşirmenin pamuğu.

terimçi I. toplayıcı (mes. pamuğu) .

terimçi II. örülmüş koşum takımları yapan saraç; koş aydağan eginçi, kamçı örüüçü terimçi folk. : çift süren çiftçi, kamçı ören saraç.

teris = ters.

terisken, bir otun adıdır.

teriş- , müş. ter- II’ den.

teriştir- , soruşturmak, bütün tafsilâtiyle sormak.

terki : arkı- terki, bk. arkı.

terme, derme.

termeçik, ufak-tefek yakacak (yonga çalı çırpı ve s.) .

termel- , deprenmek, sallanmak, dalgalanmak.

termele, it. ter- II’ den ; çöp termele- : (hayvanlar hakkında) otu koparmak.

termet- , depretmek, sallamak, dalgalandırmak.

termetli- , pas. termet-’ ten.

termetüü, depretme, sallama.

termin, r. terim, ıstılâh.

terminologiya, r. terminoloji.

territoriya, r. toprak, arazi.

terror, r. tedhiş.

terrorçu, tedhişçi.

terrorduk, tedhişe ait, teröre müteallik.

ters, aksine, içi dışa çevrilmiş; ters ket- : tersayak; ter eles: serap; ters bağıngkı gram. : tâbi ilzamî cümle.

tersayak, dik kafalı, inatçı.

tersayaktık dik kafalılık, inatçılık.

tersek: teri-tersek : hernevi deri, her çeşit ham deriler; arsak-tersek, bk. arsak.

terseldey: tegele keptin terseldeyi oşo ğo: konuşmanın özü asıl bundan ibarettir.

terşi, karşı sözünün tekidir.

terüü, derleme, toplama; pakta terüü: pamuk derlemesi, toplaması.

tes: tes talaş: kendi hissesini istemek, (bir şey hususunda) iddiada bulunmak.

tesbe = tespe.

tesirey- , göz dikmek, dikkatle bakmak.

tesireyüü, işs. tesirey-’ den.

teske- , 1. yoklamak, incelemek (şu veya bu işi) ; 2. tanzim etmek, idare etmek.

teksel- , müt. teske-’ den.

teskeri, aksi tarafa; aksi; teskeri bata: bethahlık, betdua; teskeri tip: ed. menfi tip.

teskerilen- , yüz çevirmek; ters tarafa dönmek.

teskerilet- , ters tarafa çevirme, döndürmek.

teskeriletüü, ters tarafa çevirme, döndürme.

teskeş- , müş. teske-’ den.

teskey, güneş görmeyen gölgeli yer, manğday teskey, bk. manğday.

tesköö, 1. yoklama; 2. yoluna koma, tanzim etme.

teskööçü, bir işi tertip ve tanzim eden.

tespe, a. tesbih; tespe tart- : tesbih çekmek.

teste, f. deste, tutam (ekin biçenin avucuna topladığı ekin ve s. tutamıdır, ki bunları toplayıp, sonradan demet şeklinde bağlarlar; bir kaç testeden bir tane ekin demeti çıkar) .

testeer = destiyer.

testele- , teste şeklinde toplamak (bk. teste ) .

testelen- ,teste (bk.) şeklinde toplanmak.

testelöö, teste şeklinde toplama (bk. teste) .

teş- , delmek, deşmek; ok teşe tiydi: kurşun delerek geçti; teşe tekşır- : inceden inceye tetkik etmek; teşe tikte, bk. tikte 2; közün teşip karayt: intizar vaziyetinde bakıyor.

teşe I = kerki.

teşe II, bir arazi ölçüsü (1,09 hektar kadar) .

teşik, delik, delinmiş.

teşil- , pas. teş-’ ten; karay berip közüm teşildi: bakmaktan gözüm delindi.

teşkiç, demir delmek için dört kenarlı çelik zımba.

teşkile- , mükerreren delmek, birkaç defa yahut birkaç yerden delik açmak.

teştir- , et. teş-’ ten.

teşüü, delme, delik açma.

tete, müsavi; küçü mağa tete: güç yönünden bana denktir; canğa tete: (o da) adamdır, (onun da) canı vardır.

teteleş, kuvvetçe denk, musavi.

tetigi, işte öteki; tetigi üydö: öteki evde; tetiginde: işte orda; tetiginden: işte oradan.

tetik, 1. üzerinde bir şeyin döndüğü mil, mihver; 2. menteşe mili; 3. mekanizma 4. es. cihaz, organ (hakimiyet teşkilâtı, kurumu) ; tömönkü tetikte: aşağı cihaz, aşağı organlar (kurumlar) ; kenğeş tetikteri: Sovyet kurumları; 5. hamarat, anlayışlı, çevik; köönü tetik: canlı; tişim ketik bolso da, köönüm tetik: ats. dişim gedik olsa, da, gönlüm canlıdır, gençtir: tetik ündüü: db. hanekileşmeye müstait olan sesli (voyel) .

tetir = tetiri.

tetiri, bilâkis, tersine.

tetiriklik, terslik; işterinin tetirigin körsötömün: işlerinin ters gittiğini göstereceğim.

tetirinçe, bilâkis, aksine.

teyle- , 1. tamamlamak, tanzim etmek; cumuştu teylep koyup barayın: işi bitireyim de öyle gideyim; 2. hizmet etmek; bakmak; mal teyle- : hayvanlara bakmak (onları intizama koymak) .

teylöö, 1. bitirme, tamamlama, yoluna koyma; 2. bakma, hizmetini görme; zayım karmooçulardı ülgülüü teylöö: ellerinde istikraz tahvilleri bulunanlara örneklik bir tarzda hizmet etme.

teytey- , biçimsiz, hantal olmak biçimsizce yürümek.

tez I, kerege (bk.) ve uuk (bk. uuk I ) yapmak için kullanılan aygıt, doğrultma aleti; tezge sal- : 1) tez’ e koyma; 2) mec. sıkıştırmak (dersini verme) .

tez II, f. seri, çabuk, tez; tezinen: tezelden; tezinen çara körbösö: tezelden çarası görülmezse; köp bergenden, tez bergen: ats. çok vermekten çabuk vermek yeğdir.

tezdet- , tacil etmek.

tezdetil- , tacil edilmek.

tezdetüü, tacil etme.

tezdik, sür’ at, çabukluk, tezlik.

tezek, 1. at tersi; mağa karağanda, al tezek terip kalat: benimle yarışa çıktığında tezek derip kalır (o, benimle boy ölçüşemez) ; 2. tezek (yakacak) ; 3. temir-tezek: her nevi demir; demir emtya.

tezis, r. tez.

tıbır: tıbır-tıbır camgir tibirayt: tikir tıkır yağmur yağıyor.

tıbıra- , tepinmek, çırpınmak (ağlayan çocuk hakkında) ; ayak patırtısı çıkarmak, daha bk. tıbır.

tıbırat- , et. tıbıra- ’ dan.

tıbırçıla- = tıbıra- .

tıbırçılat- = tıbırat; butun tıbirçaltip: ayaklariyle tepinerek.

tıbış, ses, seda; sozulma tıbış: db. uzayan ses; kıska tıbış: db. kısa ses: tıbış tüşüşü: db. sesin düşmesi.

tıbıt, 1. tiftik; 2. = çöbögö.

tığılı- , tıkılmak, sokulmak; cürük oozğo tığılağanda: mec. sıkışık bir zamanda.

tığılış, itiş-kakış, izdiham.

tığın I, tıkaç, mantar, tıpa.

tığın- II, mut. tık- II’ den; (kendine) tıkamak, tıkmak; çapandı başınğa tığın! : kaftanı baş altına koy! : baş ayağınğa tığınıp atasınğ: (giyimi) hem baş altına, hem ayak altına sermişsin.

tığınçık = tığın I.

tığında- , tıkamak, sıkı kapatmak.

tığındat- , et. tığında-’ dan.

tığındoo, tıkama, sım sıkı kapatma.

tığırçık, kısa boylu, sağlam ve tıknaz (insan ve hayvan hakkında) .

tığız. 1. sağlam. sık. gergin. dar; tığız baylanış: sıkı rabıta sıkı temas; tığız baylanışkan: sıkı bağlanmışlar; sıkı temasta bulunanlar 2. acele, müstacel; tığız buyruk: sıkı emir, müstacel buyruk; tığız cumuş: müstacel iş.

tığızdık, 1. sıklık, darlık; 2. müstaceliyat.

tığuu, tıkma, sokma, tıkama.

tık I : tık ele turup kaldı: şıp diye duruverdi; tık tık etken = tıkıldağan (bk. tıkılda-) ; tık-tık cötöl- : kesik kesik öksürmek.

tık II . tıkmak, tıkamak, sokmak.

tıkan, derli toplu, çevik.

tıkandık derli topluluk, dikkat. meharet.

tıkçığıy, bünyesi kuvvetli olan tıknaz.

tıkçınğda- , hareketlerinde tıknaza benzemek.

tıkçınğdat- , zorla tıkmak.

tıkçıy- , küçük, şişmanca, sık. tıknaz olmak (insan hakkında) .

tıkılda- , kesik kesik ve sık sık takırtı yapmak; tıkıldap cötölüp atat: kesik kesik ve sık sık öksürüyor; tıkıldağan: aceleci.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   76   77   78   79   80   81   82   83   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin