A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə84/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   90

tögült-, et. tögül-‘den; közünön caşın tögültüp: gözyaşlarını dökerek.

tögün, yalan; çınbı.tögünbö?: doğru mu. yalan mı!; tögün cerden ört çıkmak bele? ats.: ateşsiz duman olmaz.

tögündöö, yalanlama. tekzip.

tögüü, dökme. döküş; nalog töğüü: (aynî) vergiyi ödeme; egin tögüü 1) ekini anbara dökme; 2) ekini hükûmete teslim etme; tögüü punktu: ekin teslim etme yeri. töh!. vah! (teessüf ifadesi için kullanılır).

tök-, dökmek; nalog tök-: (aynî) vergiyi ödemek; akça tök-: para yatırmak; tökpey-çaçpay aytıp keldi: (işitiğini yahut kendisini tevdi edileni) dökmeden- saçmadan gelip söyledi; caan tögü turat: yağmur dökülüyor. şiddeti yağmur yağıyor;karın tök-: içini çıkarmak, temizlemek.

tokmö: tökmö akın: irticalen şiir söyliyen şâir; tökmö ırçı: irticalci ozan.

tökmölüü: tömölüü zamana: değişken, kararsız zamanlar.

tökö-, kaba-saba işlemek, üstünkörü dövmek (demiri).

tökök, kaba-saba yapılmış olan, işlenmemiş.

tökör, sakat, topal, malûl.

töktür- et. tök-‘ten.

töktürüü, işs. töktür-‘den.

töl 1. döl; tölü yahut tölüsü: dölü; tölü menen kança malınğ bar?: bu yıl dölü ile birlikte ne kadar hayvanın var?; töl ençilep çığar-: hayvan dölünden (oğluna) hisse ayırmak; 2. töl at gram.: has isim.

töldöö, işs. töldö-‘den.

töldöt-. et. töldö-‘den; uşak töldöt-: dedikodu yapmak, dedikodu yaymak.

töldötüü, işs. töldöt-‘ten; erte töldöy turğan koylordu töldötüü tacrıy bası cürgüzülüp olturat: koyunları erken kuzulatma tecrübesi yapılıyor.

tölgö, es. falaçma; 41 tane taşla fal açma (üçer taşın bir arya serilmesi muvaffakıyetten haber verir); tölgö sal- yahut tölgö tart-:fal açmak. fala bakmak (balıca. sefere çıkarken) ; tölgösü üçtön. tülösü tüştön: her yerde ve her hususta muvaffak oluyor.

tölgöçü. falcı.

tölö I. kulübe.

tölö- II ödemek.

tölön-, ödenmek.

tölöngüt, tar. hanın uşağı.

tölöö, ödeme, tediye; kirişi tölöösü: duhuliye. giriş ücreti; kayğırba, ata. kayğırba-kayğı tölöö bolobu: folk.:üzülme. baba, üzülme, kederden fayda çıkmaz.

tölöösüz, bedava. meccânen.
tölöt-, ödetmek.

tölöttür-, et. tölöt-‘ten.

tölötüü, ödetme.

tömön, aşağı, aşağıya; tömöntön:

aşağıdan.



tömöndö-, aşağıya doğru yürümek. hareket etmek.alçalmak. tedenni etmek; tömöndöp ak-: aşağıya doğru akmak.

tömöndöt-, et. tömöndö-‘den.

tömöndöttür-, et. tömöndöt-‘ten.

tömönkü, alttaki, aşağıda bulunan; tömönkünü bildiret: aşağıdakini bidiiryor; tömönkülör aytılğan: aşağıdakiler söylenilmiştir.

tömöntön bk. tömön.

tömpöy-, kabarmak. şişmek (her hangi bir küçük nesne hakkında).

tömpöyt-, et. tömpöy-‘den.

tömpöyüü. işs. tömpöy-‘den.

töndür-, yoluna koymak, yöneltmek.

tönğ (Rad., V) = dönğ.

tönğkör-, devirmek, altını üste çevirmek.

tönğkörül-, devrilmek. alatı üste gelmek.

tönğkörüş, devrim. inkılâp mânasında da kullanılıyordu.

tönğölük, halka, yüzük.

töö, deve; bee desenğ, töögö ketet ats. ben ne söylüyorum, tamburum ne çalıyır (harfiyen.: sen kısrak dersin. o deveye gider); töönğ (tösü, fakat tööm değil) ak tuudu: işlerin (yahut işleri) mükemmel gidiyor. işlerin tıkırında; ak töönünğ kardı carıldı: iyilik rahmet gibi yağdı; töödöy mildet: gayet büyük vazife, muazzam iş; töö bastı: (bir oyundur); töö bastıdan aman:genel karışıklıktan mutazarrır olmadı; töö çeçken tar.: yere çıkılan kısa kazığa bağlanmış olan deveyi çıplak kadına çözdür- mekten ibaret olan, kabile dere-beylerinin bir eğlencesidir, deve, onu böylece çözen kadına verilirdi; töö çeçkendey kıl-: rezil etmek, kepaze etmek; töö kuş: devekuşu; töö kuyruk, bk. kuyruk 1; töö uy- ğak, bk. uyğak; töö tiken, bk. tiken.

töökeç’ k-f. deveci, devekeş (deve ile yük taşıyan mekkâreci).

töölük, gece ve gündüz , 24 saat.

töömantek, töömetek, çocuk oyunlarındaki cezaların bir şeklidir (cezaya mahkûm olan oyuncunun başına dirsek konur, sonra kuvvetle basılarak geri çekilir, ki bunun neticesinde yumruğun art kısmı şiddete kafaya düşer).

töönö-, sivri şeyle delmek, şişlemek, (toplu iğneyle) raptetmek, inelemek.

töönögüç, 1. çengelli iğne; 2. süs iğnesi, broş.

töp I, 1. kaideye uygun, doğru, gerçek, muhakkak. nihâî surette; töp süylö-: doğru kaideye uygun söylemek; töp emes: yaramaz, muvafık olmayan. uymıyan; 2. namuslu, dürüst (adam); töp cigit : namuslu delikanlı.

töp II: töp etip tüştü: töp sesi çıkararak düştü (hafif bir nesne hakkında).

töpö: töpö başı: bir topluluğun (aile şebeke v.s.) büyüğü, başı; bir üydün töpö başı: evin büyüğü.

töptö-, bir işi iyi ve dikkatle yapmak; tögörötö çaldı ele. töptöy körüp aldı ele folk.: etrafı tetkik etti, her şeyi dikkatle baktı; tört tülük maldın barısına töptöp cıyıp aldı ele folk.: bütün hayvanları özenle topladı.

tör, 1. obanın giremecine karşı olan yer, başköşe; tör ağa es.: reis (toplantı başkanı) ; tör ağalık es. riyaset; atasının törün taanıp alar!: ala cağı olsun!; tördön atmay: bir oyunun adıdır; 2. yüksek dağ otlağı, yayla; ısık körböy, tördö öskön; şamaldap salınbelde öskön folk.: dağlarda sıcak görmeden büyümüş; rüzgârda, serin dağ geçidinde büyümüş.

törağa = tör ağa (bk. tör: I).

törağalık = tör ağalık (bk. tör I).

törçül, (karş. tör) 1. başköşe heveslisi; 2. db. Kırgızca sözlerin sonlarında bulunmayan c. d, ğ. g sesleri ve harfleri böyle tesmiye olunuyorlardı.

törkülö = törkündö-.

törkün. zevcenin akrabaları; törkün tözün: zevcenin hısım-akrabası..

törkündö-, akrabasının yahut babasının evine gitmek (evli kadın hakkında).

törkündöt-, et. törkündö-‘den; katının törkündötüp cibergen: karısını balasının evine göndermiş.

törkünsöök, babasının evini sık-sık ziyaret etmesini seven (evli kadın hakkında).

törkünsü-, evli kadının hısım-akrabasına münasebette bulunması gibi münasebetlerde bulunmak; caman katın çıkkan cerin törkünsüyt ats.: kötü karı kocasının ailesine karşı. kendi ailesine gibi muamele eder (yani kendisi bir misafir imiş gibi hareket eder).

törö I, 1. efendi. devlet memuru, rifat sahibi, derebeyi; törölörçö: bey gibi, bürokratça: 2. es. bürokrat.

törö- II, doğurmak; enenğ erkek törögöndöy: (sen öyle memnunsun ki) sanki annen erkek çocuk doğurmuş.

töröçül, es. bürokart.

töröçülük, 1. beylik, bey tavırları; 2. es. bürokratizm.

törölö-, törö gibi muamele veya hareket etmek (bk. törö I).

törölöş-, bürökratlaşma. törölük. beylik. bey tavırları.

töröön, eröön sözünün tekidir.

törösü-, beylik taslamak, azamet satmak.

töröt, doum, doğurma; töröt üyü: doğum evi.

törsögöy = torsoğoy.

törsönğdö- = torsonğdo.

törsöy = torsoy.

tört, dört.

törtkül, 1. dört köşeli. murabba: buruş törtkül mat.: bozuk murabba: 2. kale. hisar; törtkülün tört kat uruptur folk.: kendisine dört sıra kale inşa etti.: 3. şehir yeri (eski bir meskun mahallin haberleri); buzulğan eski törtküldöy atanğdın şaar-kalası folk. babanın şehri bir harabeye benziyor.

törtöö, dört tane.

törtültük, (karş. ekiltik) dört adet yerine geçen.

törtülük, dörtlük.

törtünçü, dördüncü.

töş, 1. göğüs. döş; calanğ töş: yaman, şiddetli; töş carı: bir metre kadar uzunluk ölçüsü (uzatılmış kolun parmak uçlarından göğüsün yarısına kadar); 2. dağın eteğinden birparça yukarı kısmı; yamaçın aşağı kısmı; töş tayan, bk. tayan.

töşö-, döşemek, sermek; taş töşö-: taş döşemek (mes.. sokağa); may töşö mec.: kandırmaya çalışmak. töşök, yatak; töşök canğırt-: 1) yatağı yenilemek; 2) mec. tekrar evlenmek; töşök salar es.: yeni evlilere yatak düzmek mukabilinde verilen hediye; töşök talaş: toprağa adamakıllı gömülen ipi çekip çıkarmak (bir düğün adetidir); töşök tart-: yatakta yatmak (hasta hakkında); hastalanmak; bir ay töşök tartıp cattım: bir ay yatakta kaldım (hasta yattım).

töşöl-, 1. döşelmek, serilmek (teğelti hakkında) taş töşölgön köçö: taş döşelmiş sokak; 2. meleke kesbetmek; töşölgön cazuuçu: tecrübeli muharrir töşölgön corğo: çok koşarak meleke kesbetmiş olan yorga.

töşön-, bir nesneyi, döşek, sergi olarak kullanmak.

töşönçü, döşek: yatak; töşöngön töşönçünğ barbı?: serecek bir şeyin var mı? töşönçü-orunçu bk. orunçu.

tötö, doğru, düz; tötö col: doğru yol; tötö bar-: doğru. kestirme gitmek.

tötögö kırmızı ve beyaz keçe parçalarından dikilen, obanın dış tarafından tuurduk (bk. tuurduk I) ile üzük’ün (bk. üzük I) birleştiği yerin birparça yukarısından geçerek. obayı kuşatan şerit şeklindeki süs; tötögö baştık es.: beyaz ve kırmızı keçe parçalarından küçük torbalar şeklinde dikilen ve obaya uuk (bk.)’ların uçlarına asılan tezyinat.

tötölö-, doğru yönde hareket etmek; tötölöp ayt-: uzatmadan söylemek doğru söylemek.

tötön, hayranlık ve taaccup ifade eden kelimedir; tötön cakşı: gayet iyi; tötön oşondoy kılsa eken!: böyle yaparsa ne iyi olurdu!; tötön alardın kiçinekey baldarın kötsönğ!: sen onların küçük çocuklarını görseydin (ne şeker şeylerdi

onlar)!.


tötöp, teselli. avunma, rahatlanma; könğülgö tötöp emespi? kalbe ferahlık değil midir?; anı köönümö tötöp kılıp alıp cürömün: kalbimde onun hakkında çok iyi hatıralar taşıyorum.

tözün, törkün sözünün tekidir.

traktor, r. traktör.

traktorlo-, traktörle çalışmak.

tratorloşturuu, traktörleştirme

tramvay, r. tramvay.

transkriptsiya, r.transkripsiyon.

transport, r. nakliyat.

transportir, r. minkale.

transporttuk, r. nakliyata ait; transporttuk bölüm: nakliyat şubesi.

trap, r. gemilere girmek ve çıkarmak için kullanılan iskele veya merdiven.

trapetsiya, r. jimnastik trapezi.

trest, r. tröst.

trevoga, r. as. tehlike işareti. alârm.

tribuna, r. kürsü.

tseh, r. lonca.

tsentner. r. kental (50 veya 100 kilo)

tsentr, r. merkez.

tsentralizm, r. merkeziyet.

tsenzura. r. sansür.

tsilindr r. silindir.

tsirk, r. canbazhane.

tsirkul, r. pergel.

tsirkulyar, r. tamim.

tsitata, r. başka bir eserden naklolunan cümle.

tsitatta-, bir müellifin sözlerini nakletmek.

tuayt! tut şunu! (köpeği kışkırtma).

tubağan, sık-sık (her sene) doğuran, doğurgan, velûd (başlıca, kısrak hakkında) , çok yumurtlıyan (tavuk hakkında).

tubar I, bir nevi Çin ipeği; tubardan tuumu cayıltıp folk.: ipek bayrağımı açarak.

tubar II, doğurabilecek çağına gelmiş hayvan dişisi.

tubasa, öz (kardeş) , hilkî, fıtrî; tubasat il: ana dili; tubasa önğ; tabiî renk tabiî görünüş (manzara); sandardın tubasa ireti mat.: sayıların tabiî sırası.

tuberkulyoz, r. verem hastalığı.

tubuş: tabış-tubuş: bağırtı, gürültü- patırtı.

tucerke, r. kon. yakası kapalı ceket.

tuğurtakta- = tugurukta-.

tuğurukta-, tumar yapmak. katlamak; tuguruktap kiyiz koy-.: keçeyi katlayıp koymak.

tuğuruktal-, mut. tuğurukta-‘dan.

tuk: tak-tuk; taktuk; tuk et-: uyuklamak; ımızganmak.

tukaba = dukaba.

tukul, ( herhangi bir) kör uçlu nesne.

tukulcu = tukulcura-.

tukulcura-, büsbütün kuvvetten düşmek, takattan düşmek, büsbütün mafrum olmak; 16-nçı cılı kırğız kiyimden tugulçuradı: 16-cı (1916) senede Kırgızlar giyimsiz kaldılar.

tukum tohum, hububat. zürriyet, nesil, soy, kabile, cins; tukum kuu: miras olarak almak (evsafı, beldekleri, hastalığı); tukum kuuğan: hilkî, irsî; tukum kuuğan ooru: irsî hastalık.

tukumçulduk, irsîlik.

tukumda-, türemek çoğalmak.

tuumdaş, soydaş kökteş, akraba; tukumdaş tilder: akraba diller.

tukumdoo, türeme, çoğalma; tukumdoo müçölörü: türeme, çoğalma uzuvları.

tukumduk, 1. damızlık, döl ve maya için bırokılan; 2. türeme organları; tukumduğu küçsüz: ademi iktidardan muzdarip, çocuk doğurmak istidadından mahrum.

tukumduu: asıl tukumduu: temiz soydan olan, haliskan.

tukur, yahut tukur at: iş atı, adî, fakat sağlam ve dayanıklı at.

tukur- II, 1. kışkırtmak; itti tukur-: köpeği kışkırtmak; 2. koro tukur-: ağılı beklerken ara-sıra seslenmek; korooğo tukurup koy-: ağılın etrafında arasıra seslen, bağır1; 3. tahrik etmek, kışkırtmak.

tukuruk, 1. kışkırtma; 2. (geceleyin) ağılın etrafında seslenme, bağırma; 3. tahrik etme.

tul, 1. es. ölen kocasının tasviri (resmi) olup, karı-koca yatağının üzerinde asılırdı (ki bu tasvirin altı-na oturup, kocası için sağu sağar-dı); 2. kocası için yas, mâtem; tul-katın (karş. cesir): dul kadın (kocası öldükten sonra bir seneye kadar); tula oltur- yahut tul sokta- ölen kocası için ağlamak (sagu sağma); beş kökül caşım tul boldu folk.: nişanlım öldü.

tula = tulku; tula boy: bütünü, hepisi tamamiyle.

tulanğ, stipa otu nevilerinden biridir (karş. ködöö).

tuldan-, 1. tasalanmak (ölen koca için); tuldanıp canınğ kıynaba! folk.: kederlenip canına ıstırap verme!; 2. yaslı bir şekle girme (karş. tul 1); ak üyüm kızıl tuldandı, mendey alğanı, ıylap, tul kaldı folk.: ak obamda yaş tasviri (resmi) vardır, ben, onun karısı, dul kaldım.

tuldat-, dul bırakmak (karıyı).

tulduu, (kocası için) mâtemli.

tulğa, sacayak; taş tulğa: taşlardan yapılmış olan ocak.

tulku, hep, bütün, tamamile, hacim; tulku boy: bütünü tamamiyle, hacim, bütün vücut, bünye; tulku boyum ooruyt: bütün vücudum ağrıyor.

tulkuboy = tulku boy (bk. tulku).

tulpar, 1.mit. kanatlı at; 2. savaş atı, yürük at.

tulparlık, savaş atı, yürük at sıfatı.

tultuk = bultuk.

tultuy- = bultuy; tultuyup. Bököy olturat folk.: Bögöy surat asarak oturuyor.

tulu = tulku.

tulup,tulum şeklinde yüzülen buzağı derisi.

tum. tam II sözünün tekidir.

tumak. bir nevi kulaklı kalpak.

tuman. sis; çöö tuman: dağlar üstünde görünen bulutlar; sasık tuman: dağ üzerinde takılı kalan bulut; çöö tumanday: saman altından su yürüten (insan).

tumandal-, sislenmek. sisle örtülmek.

tumanduu, sisli. sisle kaplanmış olan.

tumar, muska

tumçuk-, nefes kısılmak.

tumçuktur-, et. tumçuk-‘tan.

tumçula-, tıkamak, kapatmak; murun tumçula-: burun tıkamak.

tumçulan-, mut. tumçula-‘dan.

tumoo, yahut sasık tumoo: nezle, tumağı, soğuk alğınlık, girip.

tumoolo- yahut sasık tumoolo = tumooro-.

tumooro-, nezle olmak.

tumsak, hareket etmek, atta gezmek adetini bozmak, bunları yapamaz olmak; (hareketten, atta gezmekten) çar-çabuk yorulan.

tumşuk, 1. gaga, hayvan suratı, hayvan burunu; hortum; balta tumşuk: gagası kalın ve kısa filorcin kuşu: Coccothrautes; kem tumşuk yahut tumşuğu kaykı mec. talihsiz, betbaht; suuk tumşuk: kepaze olmuş, terzil edilmiş; rüsva olmuş; betnam olmuş; koçkor tumşuk: muhaddep burun muhaddep burunlu; cez tumşuk mit. pençeleri ve burnu madenî olan kocakarı kılığında bir cinî varlıktır; it tumşuğuna suu cetkende süzöt ats.: köpek burnuna su dayandığı zaman yüzmeye başlar; tumşuğuna suu cetti: son derece müşkülât içindedir; 2. oyanın (gemin) burna gelen kısmı; 3. coğ. burun.

tumuray-, somurtmak, surat asmak; insanlardan kaçınğan ve münzevi bulunmak.

tun I. yahut tun bala: ilk çocuk; tun uulum: ilk oğlum.

tun- II, 1. dinmek; 2. temiz ve şeffâf olmak, durulmak; suu başınan tu- tan ats.: su kaynağından temizlenir; 3. memnun ve mahzuz olmak, tatmin edilmek; tuna kara-: memnuniyetle, tatmin edilerek bakmak; kımızğa tunduk: kımıza kandık: bol bol kımız içtik; 2. asğırlaşlaşmak: kulak tunğan çuu: kulağı sağırlaştıran gürültü partırtı.

tuna: tuna ket- yahut tuna çök-: helâk olmak; boşu boşuna mahvolmak; tuna çögöyün yahut tuubay tuna çögöyün folk.: (eğer öyle olursa) doğduğum saat kahrolsun!; tuudurbay tuna çöksönğçü! folk.: zürriyetin kesilsin!; tuubay tuna çögö kal! tirüü cürböy, ölö kal! folk.: keşke doğmasaydın! keşke yaşamayıp ölseydin!; tuna çökkön sov.: değersiz (insan hakkında).

tunar-, 1. kararmak, karanlık olmak, karanlık basmak; 2. kör olmak.

tunarık, sisli ufuk.

tunarıkta-,bozarmak; bulanmak; közü bir az tunarıktap kaldı: 1) gözleri bir parça karardı, 2) gözleri fena bulanık görüyor.

tunart-, et. tunar-‘dan.

tuncur. Astur palubarius denilen atmacanın dişisi (ki değerce tuyğun-dan (bk.). sonra ikinci derecede gelir).

tuncura-, 1. tam bir rahat ve sükûn içinde bulunmak; 2. kederli, abûs ve düşünceli olmak.

tuncuranğkı: andan da tuncuranğkı oyğo çumup: daha derin düşünceye dalarak.

tuncurat-, et. tuncura-‘dan.

tuncuroo, 1. tam bir rahat ve sükûn durumu; 2. düşüncelilik durumu.

tundur-, 1. şeffâf ve temiz yapmak, dinlendirmek durultmak (diyelim, suyu); 2. memnun ve mahzuz etmek; susun berip tundurdu: içecek verdi ve memnun etti; 3. sağırlaştırmak, sersemleştirmek; on eskiden örgön buldursun, çapsa kulak tundursun folk.: on iki srırımdan örülmüş kamçı, ki onunla vurulduu zaman insanın kulağını sağırlaştırıyor; 4. saka tundur- vurmak için kullanılan aşığı kurşunla doldurmak (şöyleki kurşun dışarıya çıkık durmasın).

tundurma yahut tundurma saka: kurşunla doldurulan (ve kurşunu dışarıya çıkık durmayan) vuruş aşığı.

tunğ-: tanğıp-tunğup: pek sıkı bağ lıyarak.

tunğgak, meme emen hayvan yavrusunun tezeği, meme emen çocuğun gaiti.

tunğğuç = tun I; tuulup öskön tunğğunç cer folk.: doğduğum ve büyüdüğüm yer (vatan).

tunğğur, anğğır sözünün tekidir.

tunğğuyuk, uçurum.

tunğuç = tun I.

tunuk, şeffâf. saf, duru; tunuk suu: duru saf su; tunuk küzgü, temiz (iyi) ayna.

tunuke f. safha biçiminde olan demir saç.

tunukele-, saçla kaplamak.

tunukelüü, saçla örtülü; tunukelüü üy: çatısı saçla kaplanmış olan ev.

tup yahut tupa, tu hecesile başlayan sözlere katılan takviyedir-: tup-tuura. yahut tupa-tuura yahut tupadan-tuura: dos-doğru.

tupa, tupadan. bk. tup.

tupli, r. terlik.

tur. 1. ayakta durmak. ayağa kalkmak; men erte turdum: ben erken kalktım; bul tura tursun: şimdilik bunu bırakalım da (başka işle meşgul olalım); tura tur!: dur, bir parça ekle!; bilip turup, caşırat: bildiği halde saklıyor; örüp turup, körbödüm deyt: gördüğü halde görmedim diyor; muzari sık olarak turamın, turasınğ, turat şekilleri yerine: turumun, turusunğ, turu şekillerinde bulunmaktadır (bk. catırı cat- ııı, 5 maddesinde), 2. bulunmak, ikamet etmek, oturmak(yaşamak); sen karakoldo turasınğ: sen karakolda oturuyorsun; 3. değmek (değerinde olmak) kança turat: değri nedir? kaça!; turğan narkı: maliyet fiyatı; 4. hizmette bulunmak, ücretle çalışmak; bayğa tuğran: zenginin yanında çalışmış; 5. (önde gelen ğanı şekille yahut datif kılığındaki iş ismi ile) niyet edilmek; hemen hemen vukua gelmek veya getirmek üzere bulunmak ; kün caağanı turat: yağmur yağacak gibi duruyor, neredeyse yağmur yağacak; ketkeni turat: gitmek üzere bulunuyor; bergeni turat: vermek niyetindedir, şimdi verecek; cenğesi turat ketüügö folk: yengesi (bk. cenğe) gitmeye hazırlanıyor; 6. (mak, sun yahut gay şekillerinde) yalnız o değil, hatta…; mınday tursun: şöyle dursun… yalnız o değil hatta…; külküm gelmek turğay, uyaldım: gülmek nerde, utandım; al, işti onğomok tursun, arkta keltirgen: işi düzeltmek şöyle dursun, büsbütün berbat etmiş; el taramak dursun, öböyüp catat: halk dağıtmak şöyle dursun, çoğaltmaktadır; almak turğay körbögön: almak şöyle dursun, görmemiş bile; al turğay yahut al turmak yahut al tursun: şöyle dursun…; 7. turbaybı!: bu değil mi; işte bu ya!; kelgen turbaybı! işte o geldi ya! kırgızca süylöyt turbaybı!: kırgızca konuşmuyor mu!: kırgızca konuşuyor ya; bala boydon turbaysınğbı!: sen küçük bir çocuksun ya!; 8. eki turbay bir beken-: bunlar iki türlü nesne olmayıp, aynı şeyler mi sanıyorsun!; 9. tura artık; bulu bar tura: parası var ya!; kelgen tura: geldi ya; 10. lakayıt kalmak; kantip tursun!: nasıl lakayit kalsın!; 11. barıp turğan: en mükemmel ; ala (bk. ör. cer ı); 12. yardımcı fiil sıfatıyla işin sürekliliğini ve devamını gösterir: sözülüp turat: uzayıp çekiliyor (mes. lastik); cey turalı: şimdilik yiyelim; elip tur: bazan uğra (bunu adet edin!); uyku geip turat: uykum geliyor; 13. teşekkül etmek; beş kişiden turğan komissiya: beş kişiden teşekkül eden komisyon.

tura ı, atın tırnağının alt tarafı. çatalı; turadan tügöndü: ayakları sakat oldu (yürük at hakkında) turadan tügönbögön tulpar yorulmaz yürük at.

tura ıı, bk. tur 9.

turak, ikamet yeri, durak, konulan yer; turağı cok: duracak, sığınacak yeri bulunmayan; turak üstölü: adres bürosu.

turaksız, devamsız, sebatsız, karasız, değişen sık sık değişen; turaksız çonduk mat.: değişken kemiyet.

turasızdık, devamsızlık, kararsızlık.

turakta-, yaşamak, oturmak ikamet etmek.

turaktuu, sarsılmaz, sabit muhkem: turaktuu çoğnduk mat.: devamlı hacim, değişmez kemiyet, sabıte; turaktuu okuu kitebi: okullar için kabul edilen tek ders kitabı.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin