14. oturum: Gediz Kirliliği ile İlgili Belen Köyü Toplantısı (5.2. 2001)
Projenin 14 haftadır Belen Köyünde süren çalışmaları belli bir aşamaya geldikten sonra Belen Köyü katılımcılarının istekleri üzerine Belen Muhtarı köyde 5 Şubat 2001 akşamı Menemen’in en önemli problemlerinden biri olan Gediz kirliliği ile ilgili geniş ölçekli bir toplantı düzenlemiştir. Toplantı herkese açık olarak gerçekleşmiştir. Toplantıya Menemen Kaymakamı, Menemen Belediye Başkanı, Sol Sahil Sulama Birliği Başkanı, Sağ Sahil Sulama Birliği Başkanı, Gerenköy Belediye Başkanı, Çukurköy, Kesikköy, Görece Köyü, Doğaköy, Süleymanlı Köyü, Çavuşköy, Hasanlar Köyü, Buruncuk Köyü, Bozalan Köyü ve organizasyonu yapan Belen Köyü Muhtarı katılmışlardır. Ayrıca Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezinden Müdürü ve Merkez elemanları (proje koordinatörleri), Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü, Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü öğretim üyesi, Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Çevre Merkezi Yönetim Kurulu üyesi katılmışlardır. Belen ve çevre köylerden gelenlerle birlikte toplam yaklaşık 130 kişi toplantıya katılmıştır. Toplantı bir forum şeklinde gelişmiştir. Toplantıdaki konuşmalar özetle şöyledir:
Menemen Kaymakamı:
“…DSİ verilerine bakınca durumun çok kötü olduğu anlaşılıyor. Bu sorunu çözmek için diğer İl ve ilçelerle de etkileşim içinde olmalıyız. 28 Mayıs 2000’de Valiler arasında yapılan bir toplantıda bir ön protokol ile Gediz’in aktığı yerleri kapsayan bir Birlik kurulması kararlaştırılmıştır. Biz de burada Menemen Gediz Çevre, Kültür ve Turizm Birliği kurmak istiyoruz. Belediyelere muhtarlara bilgi gönderdim. 10 Şubat’ta yapacağımız toplantıda Birliği kuracağız. Bu Birlik hukuk mücadelesi de yapacak. Fabrikaların deşarj noktalarından alınan su örnekleri analiz edilecek. Çevre Kanununa dayanarak herşey önlenebilir. Ancak vatandaşlar olarak sizler de bireysel olarak dava açmalı ve basını harekete geçirmelisiniz.” demiştir.
Menemen Belediye Başkanı:
“…Gediz’de 1989’da toplu balık ölümleri olmuştur. 1998’de “Gediz ölmesin, öldürmesin” yürüyüşü yaptık. Gediz’in kaynağına gittik. Burada su içilebiliyor. Adala ve Ahmetli kirlilikten etkilenmiyor. İstanbul Menemen’in ıspanağını yiyor. Dava açtık. İki yıl geçti. Sonuç alamadık. Bu toplantıdan çok şeyler çıkabilir. Belki bir komisyon oluşabilir. Yazın büyük bir eylem konulabilir. Köy köy çalışılmalı. Ege Üniversitesi bize yardım etmeli.” demiştir.
Sol Sahil Sulama Birliği Başkanı:
“…Daha önce çok toplantı oldu. Üç ilin Valileri toplandı. Alınan kararlar hep tavsiye niteliğinde oldu. Hiç kimse görevini yapmadı. Manisa’da 70 fabrikadan ancak 20’sinde arıtma var. Gediz kirliliği ile ilgili bir parti çalışırsa diğerleri ilgi göstermiyor. Kirleten kirletiyor. Zehirlenen ödüyor. Menemen’de üretilen bademler şoklanıyor ve bütün Dünya’ya ihraç ediliyor….” demiştir.
Ege Üni. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü öğretim üyesi:
“…Çevreyi korumak için 70 kadar yasa var. Ancak bizde etik kirlenme de var. ‘Gediz Havzası Sulanabilir Tarım Alanlarında Ağır Metal Kirliliği ve Nedenleri Üzerinde Araştırmalar’ adlı bir çalışmayı 1994’de tamamladık. Sanayinin yaptığı kirlenme ağırdır. Sanayi atıkları ile su, topraklar ve bitkiler ağır bir şekilde kirleniyor. Ancak tarımdan kaynaklanan kirlilik de var.Topraklara çok fazla kimyasal madde veriyoruz. Bunlar kimyasal gübrelerdir. Bunlar aslında tuzdur. Çok aşırı kimyasal gübre veriyoruz. Suyu ve toprağı bunlar da kirletiyor. Pestisitler ile de (zirai mücadele ilaçları) ağır metalleri atıyoruz. Bunlar da doğayı kirletiyor. Büyük Menderes’de de kirlilik var. Orada Büyük Menderes Belediyeler Birliği kuruldu. Menemen’de de içinizden bazıları 1999’da bir dava açtı. Bazı Belediyeleri ve sanayi kuruluşlarını mahkemeye verdiler. Bu konuda bizden rapor istendi. Ancak bunlardan henüz bir sonuç alınamadı….” demiştir.
Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü:
“…Gediz kirliliği sorununu halk çözer. Halk mücadele ederse çözülür. Sorunun çözümü yalnızca bazı kurumlara havale edilirse ortada kalır. Uşak’da hala arıtma yok. Hukuka başvurun. Bizi de çağırın. Çevre Merkezi olarak yardım ederiz. Ama esas mücadeleyi yapacak köylülerdir. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin yanında medya var. Şimdi bunlara bir de sivil inisyatif eklendi. Yani Sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar. Böylece beş kuvvet oluyor. Çevre avukatları bu mücadelede yardımcı olacaklardır. Martın ilk haftasında buraya gelelim. Bir toplantı yapalım.” demiştir.
Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü:
“…Öncelikle ümitsizliği yenmek lazım. …İlk düşmanımız ümitsizliktir. ..Köylülerle yaptığımız toplantılarda Gediz kirliliği sorunu çözülmeden hiçbirşeyin çözümlenemeyeceğini gördük. Geçen hafta üreticilerle Gediz konusunu işledik. Birlikte bilgi ürettik. Gediz Nehrinde katılımcılar daha önce çok balık avladıklarını bunun köyleri doyurduğunu ortaya koydular. Son yıllarda başka etkilerle de birleşerek bazı ürünlerin (örneğin börülce, domates) yetiştirilemediğini belirledik. Verimlerin düştüğü izleniyor. Başka önemli bir olgu da köyde ve çevre köylerde aniden görülen ölümler. Bunların Gediz’den gelen kirlilikle birikim sonucu olabileceği ileri sürüldü. Bunlara karşı mücadele etme kararı ortaya çıktı. Bu toplantı bunun sonucu gelişti.
Gediz kirliliğinle mücadelede halk çok önemli. Yoksa bu iş tavsar. Eğer halk ağırlığını ortaya koymaz ise daha güçlü olan ve paraya sahip olan kirleten fabrikaların sahipleri hakim olurlar. Kirliliği gidermek yatırım ister. Yasalarımız “kirleten öder” ilkesini benimsiyor. Fabrikalar bu önlemleri almakla yükümlü. Ancak bunlar bir masraf getirir. Zorlanmaz ise yapmazlar. Bu tür sanayiciler para sayesinde daha etkilidirler. Muhtemelen yöneticilere baskı yaparlar. “Ülkede ekonomik kriz var. Bize bir yıl, iki yıl süre verin. Şu anda bunu yapamayız “ derler. Kötümseliğe kapılan halk da işin peşini bırakır. Böyle, böyle sonunda bu toprakları kaybederiz. Şüphesiz Birlikler kurmak , Belediyeler birliği yapmak çok yararlıdır. Ancak halkın aktif mücadelesi olmaz ise sonuçta hiç bir şey çıkmaz. Halkımızda hatta aydınlarımızda bir hastalık vardır. Bu da bir sorun olduğunda bununla topyekün uğraşmayıp bu sorunu bir derneğe, bir kişiye veya bir yöneticiye (Kaymakam, Vali veya Cumhurbaşkanı) havale edip rahatlamak, sonra bu işle hiç ilgilenmemek, iş olmayınca da bunları suçlamak veya kadere razı olmaktır. Bu işde herkese görev vardır. Gediz Birliği kurulsun. Ancak her köylü de kendini sorumlu hissetsin. Mücadele etsin. ‘İşi birilerine havale ettik’ deyip, kahvede pişpiriğini oynamaya devam etmesin. Herkese iş var. Muhtarlar kendi aralarında komite kursun. Avcılar Derneği ve Rotary Klübü kendi çalışmalarını yürütebilir. Belediyeler ve Sulama Birlkleri de çalışmalar yapsın. Köylüler hareketin en önünde olsun. Bu yapılırsa bütün politik partiler arkadan gelecek ve olayı destekleyecektir. Köylü geride kalırsa bir parti öne geçer ve bu durumda mücadele etkinliğini kaybeder.” demiştir.
Bu toplantı arkasından köyde yapılan bir grup toplantısında üreticilerin biri “diğer köylüler kirliliğin önemini anlamıyorlar” demiştir. Buna cevap olarak bir başka üretici ona “iki hafta önce biz de öyleydik” diye cevap vermiştir. Köylüler yıllardan beri yaşadıkları bir sorunu kanıksamışlar ve sorun olarak algılamamaya başlamışlardı. Paola Freire’nin (1968) deyimi ile aslında her gün yaşadıkları bu sorunu görebilmeleri için biraz geriye çekilerek olaya bakmaları gerekiyordu. İçinde yaşadıkları hapishanenin demirleri bulanık görülüyordu. Biraz geriden bu netleşebilirdi. Burada grup çalışmasında 10-20 yıl geriden olaya bakılması, o yıllardaki balıkların hatırlanması, bilmeyenlere anlatılması, Ergene Nehrinin bu günkü durumunun incelenmesi gözlerden uzak konunun bilince çıkmasına yol açmıştır. Üreticinin ‘biz de böyleydik’ demesi örneğin bir konferans yöntemi ile kirliliğin anlatılmasının yarar getirmediğini, üreticilerin konuyu yabancı ve kendileri ile ilgili değil saymaya devam etmelerine yol açacak olduğunu, ancak buradaki gibi ”problem tanımlayıcı” yaklaşımlarda bilginin birlikte üretiminin gücünü ortaya çıkartmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |