A zeki veliDÎ togan bugünkü TÜRKİLİ (TÜRKİstan) ve yakın


Türkistanda din ve dinî müesseseler, eski ehenı- Din miyet ve kuvvetini ilelebet kaybetmiştir. Bunun se



Yüklə 6,51 Mb.
səhifə333/617
tarix05.01.2022
ölçüsü6,51 Mb.
#75197
1   ...   329   330   331   332   333   334   335   336   ...   617
Türkistanda din ve dinî müesseseler, eski ehenı- Din miyet ve kuvvetini ilelebet kaybetmiştir. Bunun se

bebi ikidir: İnkılâp devrinde halkın başına gelen felâketlerde «molla», «ahun» ve «işan»lann hiçbir faydası olmadı. Bunlar kenarda kaldılar. Ulema ve kadılar eskiden şehir ahalisi olup, tüccar unsuru hesabına yaşadıklarından onların inkırazı ile bütün kıymetlerini kaybettiler. O sebeptendir, ki 1892 yılı isyanında «Mintübe İşanı» bütün Ferganeye rehber olduğu halde, son isyanlarda hiç böyle bir «kudsiyetli» zat hattâ küçük bir kıyamcı fırkanın bile basma geçmedi. Yalnız şarkî Bukharada İşan Sultan adlı birisi ortaya atılmışsa da (bk. yuk. s. 439, 466) fazla ehemmiyeti olmadı, hattâ Hacı Sami kendisini ahırda asıp öldürdüğünde ahali hiçbir türlü teessür falan göstermedi. Demek beş on yıl önce bütün Türkistan için tehlike teşkil eden ulema, kendi kendiliğinden çürümüş, bitmiş oldu. 1922 ağustosu başında bolşevikler Semarkand ulemasını, o cümleden Kadı İsa Hanı, basmacıları Rusyaya itaate dâvet için propagandacı olarak çıkarmışlardı. Açıl Bek bunları kabul ederek «Şimdi bolşevikleri bir tarafa bırakalım, biz onlara ve onlar namına söyliyenlere bakmıyoruz; yalnız vicdanınızla söyleyiniz, Allah bizim bu hareketimizden razı mı, değil mi? Buna hemen cevap verinizi» diye sorduğundan bu ulema, kadı ve işanlar sükût edip, nihayet «Beğim, sen daha iyi bilirsinI» demişler. Bunu işitir işitmez Açıl Bek son derecede hiddetlenerek: «Siz bu kadar âciz insanlarsınız; Allahın işini de ben biliyorsam, siz, nasıl başka bir zamanda o Allah namına yalnız kendiniz söylüyorsunuz? Şimdi Ruslar namına bizi vaızlamak için gelmeğe nasıl utanmadınız? Sizin hepinizi öldürtürdüm, yalnız ihtiyarsınız, âcizsiniz, zaten kendi kendinize Öleceksiniz, defolu^ nuzl» diyerek kovmuştur. Basmacılar da Açıl Beğin bu sözlerine tahsin etmişlerdir.

Diğer taraftan dinin ve dinî müesseselerin tamamiyle kırılmasına Sovyet dinsizlik propagandası ve Rusya medenî kanun ve nizamlarının istisnasızca her yerde tatbiki da sebep olmuştur. Umumî medenî kanunu tatbik, Türkistan için filhakika mühim bir vâkıa olmuştur. Evvelce medreseleri yaşatan «kadılık» ve «müftülük»ler daha inkılâbın bidayetinde lâğvedildi. Medreselerin varidat menbaı olan vakıflar bidayette millî maarife sarfedildıyse de, sonra tamamen hükümetin eline geçirildi. Fakat Türkistanda basmacılık hâkim olduğundan Sovyet hükümeti bu tedbirlerini çabuk tatbik edemedi. 25 temmuz 1922 de Sovyetler, basmacılara tesir etmek maksadiyle «halk kadıları» ve «halk biyleri» diye eski «şeriat» ve «zan» (yani Türk kanunu örfîsi) mahkemelerini muvakkaten ihya etmişlerdi. Basmacıların maksadı bunları ihya olmadığı, bununla onlara tesir icra etmek kabil olmadığı anlaşılınca, öteki tedbirlerin tatbikatı uzun sürmedi. Basmacılığın 1924 yılında alevlenmesi münasebetiyle bolşevikler yine ulemanın yardımına müracaat ederek mart ayında Bukharada «Ulema Kongresi»ni toplayıp, Abdülaziz Han ve Uluğ Bek Mirza, Cafer Hoca, Abdullah Han, Cuybar medreselerinin ihyasına rızalık gösterip, buna mukabil basmacıları İslâm düş-

mam ilân ve emîre lanet etmeği talep ettiler -51). Fakat bu sefer de ulemanın ahaliye bir paralık tesiri olmadığı anlaşılınca vaitler ifa edılmeüı. Musa Carullah Efendinin «İslâm Milletlerine» namiyle 1932 senesinde Berimde neşrettirdiği eserinde 16-18 eylvıl 1920 de Ufa da «Rusya s- İâmlarmın dinî Kongresi» akdedildigi zikrediliyor ve orada (S. 41) Tatarlardan maada Başkurt, Kazak ve Türkistan müslümanları da Ufa dinî idaresine «tâbi olur» kaydı varsa da, bu kongreye Özbek, Kazak ve Başkurtların iştirakinden haberimiz olmadı. M. Castagne nm bir makalesinde 12 haziran 1923 te Ufada toplanan «Umumî Rusya Islamları- nm Kongresi» akdedildigi, buna Azerbaycan, Bukhara, Türkistan, Kır- gız-Kazaklar, Başkurt ve Kırımlıların iştirak ettikleri, hilafet meselesinde Mustafa Kemal Paşaya müracaatta bulundukları zıkredılmekte- dir -s-). Hakkında her halde mübalâğalı haberler verilen bu kongrelerin Özbek ve Kazaklarda dinî teşkilât vücuda getirmek hususunda bir tesiri olmamış olsa gerektir. 1926 da 7 haziran - 5 temmuzda Mekkede inikat eden kongreye Tatar ulemasiyle beraber Kazakistandan Mehdi Kadı ve Özbeklerden sabık Duma âzası Kan Abdulvahit iştirak ettiler. İngiliz ve Fransız matbuatı bunu ehemmiyetle kaydetti. Achello Sekaly Kongresinin zabıt ceridesini, hesabını bile neşreimiştir-341).

Fakat biraz sonra bolşevikler, bu heyeti gönderirken, Mekkede, Hind Müslümanları arasında bolşevizmin neşri maksadını takip ettiklerini yazdılar. Gerek bu gibi seyahatlerin ve gerek hac seferlerinin, Tur- kistanda dinî müesseseleri yaşatmak yolunda hiçbir tesiri görülmedi. Hac, fakir ve zaruret yüzünden kalkmıştır. Bundan 3-4.yıl öncesine kadar hac, muhaceret için bir bahane oluyordu. Bolşevikler bir iki sene, birçok «hacıxları evvelâ «Çeka» eleğiyle eledikten sonra propaganda iç n kapalı rus vapurlarında Ciddeye götürüp, yine orada artık «hakiki İslâm» kesilen ve hacılarla beraber «hacceden» Cidde konsolosları (Hık- metullah Bikkeneyev, Molla Ferit Hüsnü, İbrahim Emirkhan, Hakîmov, Nezir Turekulov) nezaretinde hac kıldırıp, aynı kapalı vapurda Ode- saya götürmüşlerdi.. Fakat bu «propaganda haclarından da faydadan ziyade, hariçten «yabancı ideoloji ithalâtı» tehlikesi gibi zarar görüldüğünden terkedildi. Demek inkılâptan sonra din, Rusyada ve Türkistan-_ da kendi başına bir âmil 'değil, yalnız hükümetin, şu veya bu siyasetine bazan âlet ittihaz edilmiş ve onunla kendi kıymetini bir defa daha düşürmüştür. Türkiyede «lâik» idarenin tesisi de, Türkistan mollaları- £:rLjcanat^arınl kırmak yolunda tesirsiz kalmamıştır. Hulâsa bütün Tür- kıstanda din, bugüne kadar hiçbir ciddî dinî teşkilât vücuda getirememiş ve görülüyor ki artık kuvvetini kaybetmiştir.

Malûmdur, ki Türkistanın bütün havzalarında din, sünnî ve hanefî isîâmiyettir. Yalnız Pamir Şugnan Taciklerinde İsmailîİik vardır. Bunlar, Hmdıstandakı Ağa Hanın müritleridir. Aralarında Nâsır-i Khusrevin bazı kıymetli eserleri (Vech al-dîn) bulunmuş ve eski «batınî»liğe dair kıymettar hâtıralar, âdât ve akideler saklanmıştır. Bir de Abbasîîerdeıı evvelki islâmiyetin kalıntısını teşkil eden «Mervanî» mezhebinin mensupları da cenubî Pamirde nadiren bulunur. Biraz da «Babîler» vardır, kı apportonizm i itibariyle, Sâsanî İran tüccarlarının dinî olan maniha- izm’i ve Masonluğu hatırlatan bu dinin Aşkabaddaki imamları, Rus in- kılâbı bidayetinde kendi ibadethanelerinde Bahaullahm da komünist ve marksist olduğunu söyleyip durdularsa da, zengin Aşkabad bahaî tacir- 1 eri bununla mallarını kurtaramadılar. Nihayet“babizmin mukadderatı da diğer dinlerin mukadderatının aynı oldu. Bukhara, Semeîkand ve Cızak’ta bir miktar eski muhacir şiî Iranlılar da vardır. Onlar da kendilerini diğer Tacik ve Bukharalılardan ve AzerbaycanlIlardan farklı ı. osterıp, Türkler aleyhine çalışıp durdular. Komünizme dahil olanları, kendilerini Özbek komünistlerinden farklı ve Ruslara daha yakm olan «Sol komünist^ göstermeğe çalıştılar (bilhassa Bukharada). Bunların hiç birisinden bir netice çıkmadı. Bütün İslâm mezheplerinin maruz kaldığı takibat, onlar için de aynı takibat idi. Netice de bu ufak tefek İslâm mezhep farklarının kıymeti tamamen ortadan kalktı. Memlekette ancak tkâkim Rus>> ve onun boyunduruğu ve «mahkûm yerliler» vardır; işte yalnız bu fark kalmıştır. Mamafih İslâmiyet bu tazyiklerden mutazarrır olmuş ise de, eski teokratizm vasıflarından temizlenerek halis ruhaniyat- tan ibaret olmak itibariyle o yine kalplerde yasıyor. Aynı zamanda bu «ruhanıyat» da gittikçe hurafeleşiyor. İşittiğimize göre Ahmed Yesevî, Hoca Bahaeddin, Hoca AJırar ve Zengi Ata gibi mezarların ziyaretçi’ lerı, eskisinden az değildir. Felsefesini yaşatan ulemayı, medrese ve kadılarını kaybeden İslâmiyet, meselâ ortodoks hıristiyanlıg! gibi komünizmin lâdinliğıne karşı apportonistîik yapmak değil 284)r halk arasında yaşıyan ananelerle gittikçe uzlaşmak yoluna girmiştir. Zaman, bazan Saksılık» (yani saman âyinleri) yapan «halk mollalarının» zamanıdır. 1922 yılı başında «Yekkebağ» civarında Özbek şaman bakşismın ibadetlerinde hazır bulunurken, elele davul çalmakta, hay huy diye bağı- 342

np cinleri davet etmekte köy imamının da iştirakini gördüm. Bakşı cezbeye geldi, halbuki daha birkaç yıl önce şaman imamların ve hocaların nezdinde bu âyinleri yapamazdı, yapsa bile kendisine meczubiyet (ekstaz) gelmezdi. Çünkü bakşı o zaman Kur’anın mümessili olan molladan, hocadan çekinirdi. Şimdi ise çekinmiyor. Bolşevizm sukut etse bile Türkistanda İslâmiyet, şu son yıllar zarfında geçirdiği buhran neticesinde şeklini epey değiştirmiş olabilir. Bununla beraber son günlerde Bukharayı görenler islâmiyetin merkezlerinden addedilen bu şehirde dinsizlik, din ile alay etmenin, öteki şehirlerdekinden daha ileri gittiğini söylüyorlar. Zaten bugünkü Rusyadaki Allahsızlardan mutaassıp olanlarının mühim kısmı, önce papaz yahut imam olup, dinsizler cemiyetine intisap edenlerdir. Bukharada eski mukaddesat üzerine yapılan bu alayların, burada dinî ahlâkın eskiden de çok çürük olduğunu tama- miyle açıp göstermeğe, dinin kıymetini düşürmede daha çok iş göreceği zannolunıır.

Burada, Kazaklarda İslâmiyet meselesine de temas etmek icap eder. Kazakların İslâm dinini gûya ancak rus hâkimiyeti devrinde öğrendiklerini zannedenler, komünist dinsizlik, teşvikatmm bunlar arasında pek muvaffak olacağı ihtimalini söylerlerdi. Meselâ 1920 yılında Rus muharrirlerinden Timofi Sedelenikov ve bazı Kazak münevverleri, bunu iddia ediyorlardı. Bu, yanlış çıktı. Radloff daha 1884 te Kazaklarda şamanizmden bahsederken bunun aksini yazmış ve demiştir ki: «Kazaklar göçebe oldukları halde, şamanî Altaylılardan farklı olarak, bakışlarının vüsati, hayatta daha medenî olmaları işlâmiyetten ileri geliyor. Bunlarda elbisenin, ev içinin intizamı, temizlik, aile içinde oldukça muntazam münasebet, biraz daha yüksek ahlâk, tabiî, islâmiyetin neticesidir. Kazakların islâmiyeti kabul edişinin üzerinden birçok asırlar geçmiştir. Onlardaki şamanizm kalıntılarına bakarak bunları güya ancak şimdi müslüman olmakta bulunan bir kavim diye telâkki etmek hatadır. Kazakların islâmiyetinin, diğerlerinin islâmiyetinden az çok farklı elması, yalnız hayat tarzı farkından Teri geliyor»285). Bu düşünce tamamen doğrudur. «Edil» ile «Çu nehri» (Bulğarla Balasagun) arasında yaşıyan ve bundan takriben bin yıl önce (349 h. — 960 m.) islâmiyeti kabul eden iki yüz bin çadırlı, yani takriben bir milyon nüfuslu olan Kazakistan Türkleri 28G) arasından, hiçbir zaman din-âlimliği iddiasında bulunan kimseler çıkmamış ve hiçbir zaman dinî taassup gösterilmemiştir; mamafih o günden zamanımıza kadar herhangi bir başka din namı-


Yüklə 6,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   329   330   331   332   333   334   335   336   ...   617




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin